- 1207 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ayrılık Öykülerinin Gereçeklikteki İç Yüzü
Oda karanlık, perdeleri açık dışarıda yağmur sahnesi… Bir cılız müzik sesi radyodan… Çok iyi çekmeyen frekansın verdiği şarkı… Adam müziği yaşıyor. Kız gidiyor, ardından odanın kapından son kez bakarak. Ses çıkarmadan gitmek ister gibi. Elinde küçük ir bavul belli ki yaşanılmış az biraz mutlulukları var. Onu da bavulun içerisine sıkıştırıp gidecek. Söz söylenemez o an. Gözler bakar karlık odanın içinde bir birine. Ara sıra aydınlık saçan şimşek bile susmuş gibi. Gürültü yapmadan yanıp sönüyor. Çok şey anlatılır bu tür öykülerde bir bavul, bir kadın, bir adam. Gitme sözü sözlenmez gidenin ardından o da zaten gider. Kapı kapanır kapanmaz; yürekler parçalanır, pişmanlıklar başlar, gurur hücreleri prangalar ayakları geri dönüş imkânsızlaşır. Sonu bu mutlulukla başlayan her hikayenin. İki kişi yaşar bunu acıyı mutluluğu ve bir film ya da kitapta anlatılmazsa bu kimseni umurunda bile olmaz ne güneşin haberi olur, ne ayın, ne yıldızların, ne yağan yağmurun ne de ikisinden başka bir insanın. Biter çoğu kez kimsenin haberi olmadan, haberleri olsa da umurlarında olmadan. Gerçek budur işte her şey iki kişinin arsında olup biter. Mutlu veya hüzünlü en fazla ikisini yıpratabilir. Bu iki kişinin öyküsü, saçmalıkların eksik bırakmadığı bir öykü… Sonrası yok , yazılmamış daha. Ama bu türeden bir hüznü taşımak istemiyorum. Hem Sahra’nın ortasında otururken üstüne yağmur yağarsa, şemsiyeyi açmak akıllılık olur mu?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.