- 2078 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Babamın Gidişini Neden Göremedim.!
İçinde kimin yattığını bilmedikleri bir mezarın başına getirip ölü süsü vermişlerdi babasına.Ölümün süsü olur mu,süslü ölüm olur mu?
Oluyordu o gün olmalıydı.Bir çocuğun yüreğinin ve masum gözlerinin içine terk edilişi,hem de en kutsal varlık olan babası tarafından terkedilişi hangi süslü cümleler kurularak anlatılır,anlatılamazdı.
Hangi nedene ve hesaba dayanarak yapılırsa yapılsın o terkediş,terk eden baba olunca süslü cümleler kuramamanın dayanılmaz ağrısı,ölümü süslemeye,en süslü ölümü anlatmaya zorlamıştı geride kalanları.
Nereden vurursa vursun ölümle sonlandırılan kaybedişlerin acıtmasına hiçbir yürek dayanamazken,o büyük yürekliler bu küçücük yüreği tanıştırmışlardı içinde kimin yattığını bile bilmedikleri zavallı bir mezar başında.!
Ölümün nice zalim,ne demek olduğunu bile anlayamıyordu.Annesi ona ‘baban sen doğduktan bir süre sonra öldü,çünkü hastalandı,melekler de hastalığını iyileştirmek için yanına aldı onu’ diye hayatında söylemek zorunda kaldığı belki de ilk ve tek yalanla,bu küçük yüreği inandırmaya çalışıyordu.
O zaten inanmıştı, ama ölüm neydi ne demekti,melekler babasını neden onun yanında iyileştirmemişti?
Babası ne zaman iyileşecekti,iyileşince yanına gelecekmiydi?
Bu soruların hiç birini hiç kimseye sormadı,soramadı.Ölmemiş olan ama öldü süsü verilen babası için de,belki de sahibi bile olmayan o mezarın başında ağlayamadı,sadece eğildi toprağı kokladı.
Ölümle tanışarak zamanından çok önce büyümüştü.Aslında büyümek değildi onunki,o mezarın başından ayrılırken anlamını o zamanlar bilmediği ‘ölüm’ bile almış olsa, babasının onu bırakmış olduğu gerçeğiyle yüzyüze geldiğinde,o toprağı kokladığı,içine çektiği anda verdiği nefesle çocukluğunu o toprağın sinesinde bırakmıştı.
Ne kadar çok sahipsiz soru vardı yüreğinde annesine sorması gereken,ama o hiç sormadı,soramadı.Ağladığını hiç kimse görmedi,yatağının içinde yapayalnızken bile ağlamadı,ağlayamadı.Olması gerekenin tam aksine çok normaldi,ne agresif,ne yaramaz hiç olmadı,olamadı.Belki de sahibi bile olmayan o mezara da hiç gitmedi,gidelim demedi.Ölümle tanıştığı o güne dair hiç kimseye tek söz dahi söylemedi,söyleyemedi.
İçindeki çocuğu o kokladığı mezara gömmüştü belki,ama hayatın içinde büyüdüğü gözlemlenen yıllarda da hiçbir şeyden korkmuyordu,tek bir şey dışında;kendisini o mezar zamanından önce büyütmüştü,ama küçük kardeşi gözlerinin önünde büyüyordu ve o hep korkuyordu..Bu korku içine o mezarın başında,o toprağın kokusunda sinmişti.’Melekler kardeşimi ya babasız bırakırsa’ sadece bunun için ağlar,yalnız bunun için korkardı.
Hesabı ve nedeni asla sorgulanmaya bile gerek olmayan,öldü süsü verilen ve en süslü ölümlere yalanlarla nail olan o baba, minicik bedeninde kocaman bir yürek taşıyan,kimseler üzülmesin diye ağlamayı bile kendine yasak kılan,korkusuz,tek korkusu bir meleğin gelip de hasta olduğu için bir babayı yavrusundan almaya yönelik olan, bu dev yürekli çocuğu geçen uzun yıllar boyunca aramadı,sormadı.
Ve şimdi o sahipsiz mezarın başında, ölüm denen zalimle onu ilk tanıştıran annesini de iyileştirmek için melekler bekliyor.Bunu en derininde hissediyor,biliyor.Melekler annesini de oraya evet oraya kesin götürecek,ama artık meleklerin iyileştirmek için götürdüklerinin geri gelmeyeceğini,onların hiç iyileşmeyecekleri için gittiklerini,bu gidişin gidenin isteğine bağlı olmadığını biliyordu.
Annesinin gidişini görecekti..
Ama içindeki,o sahipsiz toprağı kokladığı,sahipsiz mezarın içine çocukluğunu bıraktığı çocuk avazı çıktığı kadar bağırıyordu ‘’babamın gidişini neden göremedim’’ !……
YORUMLAR
Sevilay Yücedağ
Hatırlattığın ve uyardığın için çok teşekkür ediyorum yoldaşıma ve hemen o cümleyi ordan kaldırıyorum..
Sevgi ve Saygımla Yüreğine..
Biliyor musunuz? Yüreğime bir sızı bıraktı bu yorumunuz.Öncesinde fark edemediğim bir yorumun üzüntüsünü yaşadım.Bu çocuk? Veya bu çocuklar fark etmez.Tek korkum..! Bu çocukların inançlarını kaybetmiş olmaları.
Yüreği güzel insanlar az değil...
Mümkün mü diye sormayın; kendize dönün ve inanın. Siz varsanız başkaları da vardır.
Birgün bu yazıyı yazmanızı ve ilk okuyan kişinin ben olmasını canı gönülden isterim.
O zaman gelecekteki yazınıza fayda sağlamak adına yüreğimde ki tüm sevgiyi bırakıyorum.Sol yanınıza.
Bir arkadaşımın yazısında okumuştum çocuklarınıza yüz değil kulak verin...Şimdi siz vazgeçmeyin diyorsunuz...
Duysun istiyorum sahip olduğu değerin farkında olmayan sefil insanlar...
Yazınız vesile olur inşallah doğruya ulaşmakta...
elemm tarafından 10/11/2010 9:27:20 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevilay Yücedağ
Analar,yaşlılar ve çocuklar söz konusu olduğunda,en zayıf noktam şah damarından sızlar..
Çocuklar/çocuklarımız bizlerin yetiştirdiği en nadide çiçektir,iş o ki onların değerinin ölçüsünü bilene.Varoluşlarına en anlamlı değeri katıp,hepsinden önemlisi onlara her şart ve koşulda sahip çıkıp/vazgeçmemektir..
Sevgili Nilgün ben, deneme,öykü v.s yazmayı beceremem,hakim değilim bu tür yazılar yazmaya,çok istesemde..
Fakat bu yazı, bir yürek borcu,bir yürek isyanı,belki de ve mutlaka çok uzun yıllar önce yazılması gereken bir yazıydı/olmadı..
Hesapsız ruhsal ve bedensel acılara maruz kalmış,babasız olduğu için hayatı/dünyası karartılmş,zulmün ellerine pervasızca sunulmuş,ama o yaşayamadığı çocukluğu,o çocuğu halâ içinde,sol yanında taşıyan 'O' çocuğun gerçeğidir..
Ve O çocuğun tüm gerçeği şu üstte okuduğun/uz/ kadar hafif acılardan ibaret değildir.!
Dedim ya sevgili arkadaşım, eğer birgün bu kalemim yazmaya hakim olursa, iki cinsin dünyaya,hem de böyle bir dünyaya getirip,sonra da ''toprağın üstünde olan nasıl olsa büyür'' zihniyetini taşıyan beyni ve böyle beyinlerin kurbanı olan,hayatla halâ cebelleşen bu çocuğu yazacağım..
Bu çocuk kim diye merak eden ve tesadüfen bu yazıyı okuyan değerli arkadaşlar; siz yada ben ne farkeder.?
Farkeden ve önemli olan '''en iyi baba ölü babadır''' dedirtmemektir.!