Tuvalet Yassak Sonda Takalım!..
Alış Veriş Merkezine giriyorum. Albenisi ürünler raflarda sırıtmaya başlıyor… İçerisi kalabalık ama kuru mu olduğunu bilmiyorum! Birkaç reyon ileriye yol alıyorum. Birde ne göreyim! Onunla yazın hemen hemen her gün birlikteydik. Beni görünce önce yüzü kızardı. Mahcup oldu. Elimi uzattım, elim havada kaldı… Bu hareketime çok üzüldüğü her halinden belliydi. Dayanamadım sordum;
“Kaç gündür nerelerdeydin? Hiç uğramaz oldun!”
“Doğru söylüyorsun, en son kuşların ötüşüyle birlikte balkonda kahvaltı yapmıştık. Yanımızda da “Hıyar Ağa”sı diye takıldığımız dostumuz vardı. Unuttun mu yoksa?”
“ Hiç unuturmuyum, o hıyarağasıyla biz zaten ekürüyüz.”
“Köşede ne duruyorsun, haydi bize gidelim!”
“Neeee! Fiyatın 4,5 TL.’mi oldu?”
“ Ne zannettin, artık yurt dışı seyahatlerim arttı. Sen biraz dolaş, ileride reyonda pestilimin çıktığı ‘salça’ var. İstersen ondan al, ekmeğine sürünce beni anımsarsın. Merak etme ucuzladığımda yine sofrana konuk olurum.”
Şener Şen’in “Züğürt Ağa” filmini izlemeyenimiz yoktur. Kamyonun arkasında sessizce “Domates” deyişi uzun bir süre birçoğumuzun ağzında replikti. Evet, domatesin fiyatı şu günlerde etle yarış halde. Tarım ülkemizde sonunda domatesi de mevta etmeyi başardık!
Aslında bu yazımda siyasetten bahsetmeyeceğim diyordum ama Domates’in şu günkü durumu başlı başına siyaset oldu! Ekonomi dersi hocamız “Hiç kimse siyaset yapmıyorum diyemez” diyor ve ekliyordu; “ Yolda yürürsünüz ayakkabınız eskir, eskiyince de vitrinlere bakar ve pahalı ise yakınırsınız. İşte bu bile siyasettir” derdi.
Size yaşadığım güzel Şehir Bursa’dan iki haber; Birincisi Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Acil Servisi’nden;
Organ Bağışı Yapalım…
Anne feryatla ağlayarak dışarı çıktı. Yanı başında bulduğu ilk direğe yüzünü kapayıp “Gencecik kızım gitti!” diye direği yumruklarıyla dövüyordu. Yakınları teskin etmeye çalışsa da boştu. Ana yüreği bir kez yanmıştı… Yakınlarına sordum;
“ Ölen kimdi?”
“ Kızıydı. Yirmi iki yaşında hayat dolu bir kızdı”
“ Allah rahmet eylesin”
“ Henüz ölmedi, kalbi çalışıyor ama beyin ölümü gerçekleşti.”
“ Neyi vardı?”
“ Sirozdan. Karaciğer nakli olması gerekiyordu. Ailesi bulamadı”
Hep birlikte “Organ Bağışı” yapmaya ne dersiniz?
İnsanlık Öldü mü?
Ve İstanbul’a bağlantılı Yalova Yolu’nun Beşyol mevkiinde feci trafik kazasında yaşlı bir baba, üzerinden ikinci kez geçen aracın altında kalarak ölüyor. Trafik polisi yakınını aramak için yaşlı adamın cep telefonundan bulduğu “Oğlum” kayıtlı tuşa dokunuyor ve uzun bir süre bekledikten sonra;
“ Siz oğlumusunuz?”
“ Evet”
“ Babanız Beşyol’da trafik kazası geçirdi, hemen gelmeniz gerekiyor!”
“ Şu anda gelemem, işim var”
“ Ama babanız ağır…”
“ İşim var dedim, gelemem!”
İşte insanlığın acı sonu! Köpek bile ölen sahibinin başından ayrılmaz… Hem de gözyaşları içinde… Kıyamet günü mü yaklaşıyor ne!
Üniversiteye Giriş Sınavı’nda Tuvalet Yassak!...
Bundan böyle artık üniversiteye giriş sınavında kalem, silgi taşıma zahmetinden kurtulacaksınız. Sınava kuş gibi hafif gireceksiniz! Devlet artık kalem ve silginizi masanızda hazır edecek. Öyle telefon, yüzük, küpe vs yanınızda hiçbir şey bulunmayacak. Salonda üzerinizi örten elbiseniz ve birde konularla doldurduğunuz beyniniz… Saçınızda dahi bit, böcek(!) gibi haşarat bulunmayacak! Ürolojiden sorununuz varsa işiniz zor! Bu sorununuzu biran önce halletmeye bakın, yoksa yandınız demektir. Öyle tuvalet izni de yok… Sidik torbanız patlasa da tutacaksınız!.. Bizim toplum zihni fikirler üretmeyi pek sever. Bende kendimce bir çözüm buldum. Umarım yetkililer bu fikrime sıcak bakar!..
Düşündüm de kalem ve silgiyi veren devlet sonda torbasını da verir! Bu abes kaçarsa, masaların altına yapılacak düzeneklerle sidik tahliye borusu döşenebilir! ‘Bu da devlete maliyetli olur’ üstüne üstlük sağlıklı olmaz ayrıca ‘ayıp olur’ diyorsanız birazda siz fikir üretin! Sanırım daha önce otobüs yolcuları için böyle bir aparat geliştirilmişti. Belki de ondan dağıtırlar! Heyecandan işemenin daha fazla geldi bilimsel olarak kanıtlanmış. Bunun için yetkilileri şimdiden önlem almaya davet ediyorum! Aslında suyun başındakilere önlem alınsa, bunlara bile gerek kalmayacak!.. Ne zaman güvenli ve dürüst bir toplum olacağız?
Türban mı, Başörtüsü mü?
Bu tartışma kaldığı yerden devam ediyor. Neyse ki kurum, kuruluş ve kişiler ortak noktada buluşmak üzereler. Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin; “ Herkes üniversiteye istediği kıyafette gelsin” diyor. Güzel fikir ancak öğrenciler arasında bu işin cılkı çıkarsa, ne olacak? Yarın bir öğrenci kısacık şort ve sutyenle gelirse, “Ne yapalım bu da benim özgürlüğüm” demez mi? Üniversitelerimiz yakında Maskeli Balo’ya dönerse şaşırmayın… İşte sınırsız özgürlük bu olsa gerek! Bekleyelim ve görelim…
Bu haftalıkta sağlıcakla kalın…
Ertuğrul Erdoğan
10.10.2010/Bursa