- 2736 Okunma
- 39 Yorum
- 0 Beğeni
Sevdama Mektup-3
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sevdam; dün, annemin deyimiyle, ünüm çıkasıya ağladım. Şimdi, neden dediğini duyar gibiyim. Anlatınca, belki sana göre çok basit bir olay gibi görünecek; ama bana göre hiç de öyle değildi. Bence, kadınla erkeğin farkı işte burada ayrılıyor. Biz kadınlar, küçük şeylerle mutlu olmayı bildiğimiz kadar, küçük şeylere de üzülebiliyoruz, ama benim olayım bana göre hiç de küçük değildi.
Hani seninle ilk buluştuğumuz o mavi deniz vardı ya, birlikte el ele dolaştığımız o sahil… İşte o sahilde, ben başımı senin göğsüne koyduğumda, sen sol elinle bana sarılırken, sağ elinle yüzüme düşen saçlarımı kaldırıp beni seyrediyordun. Bir yandan da saçlarımı okşuyordun. O şekilde ne kadar kalmıştık hatırlamıyorum aşkım, sen hatırlıyor musun?
Aniden beni bırakıp bir adamı deli gibi kovalamaya başlamıştın. Ben neler olduğunu anlayamamış, şaşkın şaşkın senin arkandan bakarken, adamı yakalayıp bir güzel tartaklayıp elinden bir şey aldığını görmüştüm. Sonra yanıma geldiğinde olay aydınlanmıştı. Kaçan adam, şipşak fotoğraf çeken bir fotoğrafçıymış. Bizi öyle birbirimize sarılı görünce dayanamayıp bize danışmadan bizim fotoğrafımızı çekmiş. Sen cin gibisin ya, adamı hemen fark edip yakalamıştın. Zavallı fotoğrafçı, masum bir aşk görünce dayanamamıştı oysa. Mükafatı dayak yemek olmuştu sonra.
Bir kayanın üzerine oturup ayaklarımızı suya sallayarak elimizdeki fotoğrafı incelemeye başlamıştık gülerek. Öyle tatlı çıkmışız ki, çok saf, çok temiz… Aşkımızın kanıtıydı sanki. Hani, yeni doğmuş bir bebeği düşün, ne kadar saf ve masumdur, sevdikçe sevesi gelir insanın. Hani, yeni doğmuş bir kuzuyu düşün, sendeleyerek annesinin arkasından yürümeye çalışırken, o incecik sesi yürek titretir. İşte öyle bir şeydi o fotoğraftaki aşk. Eğer, fotoğrafçıdan o fotoğrafı almasaydın, UNESCO’nun bu defa seçeceği ikinci aşk fotoğrafı bizimki olacaktı mutlaka.
Sonra akşam olmuş, ayrılma vaktimiz gelip çatmıştı. Yollarımız ters istikametlereydi. Acele etmezsek, uçağımız kaçacaktı. Elimizde yalnızca bir fotoğraf vardı ve bölüşemiyorduk. Ne yeni bir fotoğraf çektirecek zamanımız vardı, ne de elimizdekini çoğaltacak…
Beni sen tutmuştun, seni de ben… Ortasından yırtıp paylaşmıştık fotoğrafı. Hemen oracıkta göğsüme bir soktum seni, bir daha çıkarmadım. Tıpkı kalbime gömdüğüm aşkın gibi… Ara sıra efkâr basınca, deniz gözlerini özleyince, göğsümden yırtık fotoğrafını çıkarıp, saatlerce deniz gözlerine bakıp kayboluyordum. Şimdi bana güldüğünü görür gibi oldum. Sakın bana gülme emi aşkım, bizim aşkımız öyle saf ki, bir fotoğrafın bile bana yetiyordu.
Ne olduysa dün oldu… Birden seni çok özlediğimi hissettim. Yanımda olmanı, başımı yine göğsüne yaslamak istedim. Bütün vücudumu ateş bastı. Ne yapacağımı şaşırdım. Adımlarım beni banyoya götürdü. Hemen soyunup çamaşırlarımı çamaşır makinesine tepip duşun altına attım kendimi. Bir süre duşun altında kalıp seni düşündüm. Birden aklıma fotoğrafın geldi. Deli gibi küvetin içinden çıkıp yarı yıkanmış çamaşırları çamaşır makinesinden çıkarmaya başladım.
Bütün çamaşırları banyonun içine boşaltıp deli gibi aramama rağmen, fotoğraftan tek bir kalıntı bile bulamadım. Yıkılmıştım. Ne yapacağımı şaşırdım, küvetin kenarına oturup ayaklarımı sallayarak denizkızı gibi ağladım; hem de ünüm çıkasıya ağladım. Aşkımız o kadar temiz ki, artık çamaşır makinesinde de yıkandı ve temelli tertemiz oldu. Oldu mu dersin?
Dağlar oldu hasretin
Hayal miydi gördüğüm bulutların ardında?
Gizlenmiş bana bakar o güzelim suretin.
Kokun gelir mi bilmem kuşların kanadında?
Bütün çıkmaz yolları bağlar oldu hasretin.
Çakmayınca kıvılcım, yüreğim hiç yanar mı?
Sahra çölünde Leyla, derya içse kanar mı?
Seni sevdim bir kere; gönül başka anar mı?
Volkan gibi patladı dağlar oldu hasretin…
Ne çok sevdim ne de az, kararı bende kalsın.
Kim sözünden dönerse Azrail canın alsın.
Dünyada barınmasın, derin kuyuya dalsın.
Büyüyerek devleşti, çağlar oldu hasretin.
Hep sen diye çalıyor iğnesi kırık plak.
Hiçbir şeyin tadı yok, gezerim aylak aylak.
Boynu bükük saksıda, sensiz kaldı mor zambak.
Şarkılarda hüzzamı ağlar oldu hasretin.
Sen gittiğinden beri bir gün gülmedim inan.
Duygularım karıştı, aklımı ettin talan.
Yürek dolusu acı senden bana tek kalan.
Başına kara yazma, bağlar oldu hasretin…
08/10/2010/EMİNE/ MANİSA
YORUMLAR
Öncelikle çok özür diliyorum gecikmişliğimi ne olur bağışlayın arkadaşım.
Yazıya gelirsek her zaman ki gibi usta kaleminizden nitelikli,etkili ve duygusal bir eser daha okumuş olmanın hazzını yaşattığınız için teşekkürü borç biliyorum.
Ancak hikayenin sonu umut penceresini aralayıp iyimserliği estirse de beni çok üzdü.Keşke kaybolmasaydı bu kadar değerli bir fotoğraf.Kimbile belki üstünü çıkartırken makinenin altına düşmüştür...
Selam, sevgi ve en derin saygılarımla günün yazısını ve yazarı değerli dostumu kutlarım.
mükemmel bir anlatım ben de yazmak istiyorum süper:)
Anlatım şekli çok başarılı her yönüyle sanırım güne neden sık geldiğinizi şimdi anlıyorum tepki veriyordum aslında güne sıkça gelmenizi çok okumak istemiyordum tepkimden ama bu güzeldi desem affeder misiniz:)
Hatta çok sevdim ve ben de yazmak istiyorum .
Hikaye çok bizden belki de benden o yüzden sıcak geldi .....
Sevgimle.
Hayal miydi gördüğüm bulutların ardında?
Gizlenmiş bana bakar o güzelim suretin.
Kokun gelir mi bilmem kuşların kanadında?
Bütün çıkmaz yolları bağlar oldu hasretin.
.......................................................................................
Mektubun özeti dörtlük...Ve mektup aşk...aşk...aşk.
Sustum.
YÜREKTEN KUTLUYORUM ARKADAŞIM.
BAŞARILARININ DEVAMI DİLEĞİMLE.
Yazının tamda deniz gözlü kısmına kilitledim kendimi...
Hayallerimle başbaşa kalsam ve yıllansam, Deniz gözleriyle; bana bakan resimlerinde...NEDEN Mİ? Öyle işte...
Bu akşam bu ilk ve son okuduğum olsun...
Sevgilerimle...
elemm tarafından 10/10/2010 12:18:15 AM zamanında düzenlenmiştir.
Annenizin ''ünüm çıkasıya ağladım'' deyimiyle başlamışsınız ya yazınıza,bende yazınızı okuyup bitirince rahmetli annemin sıkça söylediği deyim aklıma geldi ve onunla başlıyorum yorumuma.
Annem derdi ki ''kadın var taşı aş eder,kadın var aşı termaş eder''
İşte burada da öyle.Bir yırtık resimden okunacak güzel bir aşk masalı çıkarmışsınız.Acemi kalemler dillere destan aşk yaşasalar veya böyle aşklara tanık olsalar bile anlatamaz ve o aşkı yaşanmamaış hale getirirler.
Demem o ki siz bu işin erbabı ve ustasısınız.Takdir ediyorum ustalığınızı.
İşin ehli olarak yazmaya devam edin ve bizler de okuyarak öğrenelim yazmayı.
TEBRİKLER.
SAYGILARIMLA.
Her ömrün sonu olduğu gibi dünyanında bir sonu vardır sende bilirsin
dünyanın sonu olurda aşkın sonu olmazmı
sonzuda kadar devam eden bir aşk masallarda olsada
sizinkide öyle bir şey sanki
hatıralar beyinden silinmişse çamaşır makinasının suçu ne
umarım mektubun muhatabı okumuştur okumuşsa üzüldüğünü bilmelisin
sitem vardı sanki mektubun özünde veyahut yazılış amacında................
..........................saygımla
Çok gına gelmişti klasik aşk yazılarından. Sıkılmış hatta kusmal üzereydim bulmaca misali imgelerin her yeri sarıp ödüllere boğulmasından.
Bu da bir aşk yazısı ama farkı yazarında saklı.
İşte
GÜNE GELMELİ
böyle bir aşk yazısı.
Vallahi kıskanmam. Hakkıdır derim.
10 numarayı severek veririm.
Saygı duydum.
Bütün çamaşırları banyonun içine boşaltıp deli gibi aramama rağmen, fotoğraftan tek bir kalıntı bile bulamadım. Yıkılmıştım. Ne yapacağımı şaşırdım, küvetin kenarına oturup ayaklarımı sallayarak denizkızı gibi ağladım; hem de ünüm çıkasıya ağladım. Aşkımız o kadar temiz ki, artık çamaşır makinesinde de yıkandı ve temelli tertemiz oldu. Oldu mu dersin?
EMİNE YAZIN GÜZELDİ TEBRİKLER