- 1570 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Sanalın Baldıranlı Bahçesinden Bir Yazar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
2006 yılıydı. Sanırım yaz başı. Şiirakademisi sitesine, Zate Zatturi adlı kalem tarafından tuvalet manzumelerine taş çıkartan metinler asılmaya başlanmıştı. O tarihte, on üç yaşında ve şiire ilgi duyan oğlumun da okumasından rahatsız olduğum için, tepki göstermiştim. Vay sen misin eleştiren… Hem yazın öğretmeni bir şairkadından (adı bende kalsın) uyarı geldi jet hızıyla hem de Ekin rumuzlu üyeden ki sonradan bu kişinin Abdullah Şevki olduğunu saptadım. Ana fikir şuydu: “Ahlak sınırlamaları olmaz şairin. Oğlunuz kötülüğü de öğrenmeli. Bu korumacılıktan vazgeçin.” mealinde inciler… Güler misiniz ağlar mısınız? Bizim erdemli, iyi insanlar olsun diye çocuklarımızı yolladığımız okullardaki öğretmenlerin hali pür melali. Üstelik de kadın (anne) duyarlılığı beklediğimiz öğretmenlerden kimilerinin akıllara ziyan yaklaşımı. Pedagojik anlayışları. Usuma hemen yıllar önce Varlık Dergisi’nde okuduğum Sevda Yüksel yazısı geldi. Hani Ankara’daki bir lisenin öğretmenler odasında Mahmut Makal’ın adını bile duymamış Türkçe öğretmenini anlatan. Şaka gibi ama bir karabasan aslında.
Kötülük, her daim sokakta ve her yerde çocuklarımızı bekliyor zaten türlü çirkinliğiyle, ama yazınsal bir düzlemde bu denli düzeysizlik/pespayelik fazla olmuyor mu? O dönemde, sitenin sahibi Emre Gümüşdoğan’a Ekin rumuzuyla yazan kişinin açık kimliğini sorduğumda; etik açıdan doğru olmayacağını bildirerek reddetmişti. Etik değerler… Kime ve neye göre? Ağulu rumuzları giyinerek, ona buna saldırmak, aşağılamak… Bu mu etik? Bu mu yazarlık? Ben de ‘Yarasa-Eleştirmen’ adını takmıştım o baldıranlı yazara.
Emre Gümüşdoğan’a e-posta ile ulaşan
Yarasa-Eleştirmen’e,
"Sen benimsin
Ciğerpârem, sevdiğim
Gülden ağır
Söylemem sana! "
Enver Gökçe (Ne Fayda şiirinin girişi)
Umudun,özgürlüğün ve aşkın şairi P.Eluard’dan:
"İnsanlarda tek sıcak kanun
Üzümden şarap yapmaları
Kömürden ateş yapmaları
Öpücüklerden insan yapmalarıdır"
(Asıl Adalet şiirinin girişi)
Ve underground şairi Zate Zatturi’den:
.................
s..kmek
ne güzel şey
s..mesini bildikten sonra.
.......................
("özgürlük" şiirinden parıltılı bir bölüm)
"E-posta Ustası Eleştirmen", şöyle başlıyor ikinci iletisine:"Yazılan bir yazıyı niçin herkes işine geldiği gibi anlar ve yanıtlar bu sorunu hiçbir zaman çözemedim.”
Ben de öyle. Bu polemiği izleyen "iyiniyetli" herkes; kimin yazılanları işine geldiği gibi anladığını, kimin çarpıttığını ya da kimin sapla/samanı birbirine karıştırdığını anlayabilir. (Sadece yukardaki şiir alıntıları bile, bir fikir verebilir.)
"yoksa ’köylü şair’ gibi erotik sözcüklere takılıp, aile içi eğitimde kullanılamaz diye içinizden tükürmek mi istediniz?"
Yarasa-Eleştirmene göre, yazımın girişine aldığım Zate Beyin dizeleri "erotizm" mi çağrıştırıyor, yoksa küfür-argo ve bayalığı mı? Bir köy kahvesinde bu üç metni okusa insanlara; hangisini severler acaba? Daha önce de yazdım: Umumi helaların kapı arkalarında, bunların (Zatturi’nin kusmukları) çok daha yaratıcı örnekleri, meraklısını bekliyor. Antoloji bile yapılabilir. Eleştirmene bir soru: Hela Dörtlüklerini bu denli sevdiyseniz; niçin bir site kurmuyorsunuz? Adı da:"www.hela şiirleri enstitüsü.com" olsun.
"Bir şair var... Değerli bir şair... Bana göre şair değil o. Şair olan, edebi değeri olmasa da marjinal bir metne öyle bakmaz." Ben nerede, hangi yazımda ’değerli şairim’ demişim. Evet, belki de sizin tespit ettiğiniz gibi şair bile değilim.
Değerli olanı, Tarih belirler; Edebiyat Tarihi. Elli-yüz yıl sonraya üç-beş şiirinizle (Cahit Külebi’nin deyişiyle "kelle
şiir"inizle) kalırsa adınız; değerli olan belki de odur. Şairin kimliği, şiirin ne olup/ne olmadığını sizden (netteki incilerinizden) öğrenecek çağı, çoktan geçtim. Otuz yıldır kitaplardan, dergilerden ve usta bildiklerimden (mektuplar ve yüzyüze) öğrenmeye çalıştım. Hâlâ da çalışıyorum. Bakın Metin Altıok, dile/şiire/şaire ilişkin neler söylemiş "Şiirin İşlevi"
başlıklı yazısında(özetle): " Öyleyse şunu açıklıkla söyleyebiliriz ki, her beşeri ürün gibi şiir de insana yönelir ve insan için var olur.İnsan teklerini kendi duygu dünyasında buluşturup birleştirerek toplumsal bir işlev kazanır.Şiir dil içinde bir sözcük serüvenidir.Bu serüven aynı zamanda kuşaklar boyu birarada yaşanılmış bir uzun geçmişin saflaştırılmış ve damıtılmış özünü içerir.Çünkü dil bir kültür taşıyıcısıdır ve şair kullandığı dilin kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır.Şair bu kültürü özümleyip önce bir dil sonra da şiir serüvenine dönüştürür.Şairin dil içindeki bu sözcük serüveni bize yaşanılmış geçmişin duygu birikimini verir.Bu duygu birikimiyse öznel değil, şiirselliğe yükseltildiği için evrenseldir.
İnsanın duygu dünyası yaşam içinde kurulup zenginleşir.Onun çeşitli olaylar karşısındaki iç devinimi bir duygu çentiği olarak belleğinde silinmez izler bırakır.İşte bu çentikler çoğaldıkça insan yavaş yavaş duygusal bir yapı kazanır.Bu duygusal yapıda duygular kendilerine gittikçe belirginleşen yerler edinerek çeşitlenirler.Ama bir insan ömrü nedir ki? Ortalama altmış yılda bir insan duygu dünyasını ne kadar zenginleştirebilir! İnsanın bireysel yaşamı içinde zerre kadar bile değildir ve insan insana eklenmedikçe hiçbir anlam ifade etmez. İnsan kendi bireysel yaşamından ve deneylerinden kalkarak duygu dünyasını bütünüyle çeşitlendiremez.İnsana yaşanılmış gerçeğin duygu birikimini veren, onu bu birikimi mirasçısı yapan şiirdir.Çünkü şairin dil içinde açtığı büyülü çiçek kokusuyla, rengiyle bu birikimi taşır ve insana aktarır.Her iyi şiirin yeşerdiği toprak tarihsel süreç içerisinde birbirine eklenerek bütünleşen insan yaşamıdır.Şair kendi duygularını bu konum içinde dışa vurur.Böylece duygularına evrensel bir boyut kazandırır.Bu şairin geçmişi olduğu kadar geleceği de kucakladığını gösterir.
Şimdi yine başa dönelim ve soralım, neye yarar şiir? Görüldüğü gibi soru artık baştaki kadar zor ve çetrefil görünmemektedir. Şiir insanların duygu dünyaları arasında bağ kurarak bu öznel dünyaların ortak bir duygu acununda birleşmesine yarar.Şiir insanın sınırlı yaşam boyutlarını aşarak yücelmesine ve enginleşmesine yarar.Şiir insanın hayatla olan tarihsel savaşımının ürünü olan duygu birikimine sahip çıkmasına yarar.Şiir insan soyunun evrensel tınısı olarak kişinin her türlü yabancılaşmadan kurtulmasına yarar.Şiir insanda atavik bir kalıntı olan kötülüklerden arınmaya yarar ve son olarak şunu da söyleyeyim ki, şiir insanları sevmeye yarar." (Şiirin İlk Atlası, kitabından,Promete Yayınları,Ank.1992)
"İnsanı silmeyelim, çok değerli olan insanı; ürününü öne çıkaralım, eleştirelim, değerli ve estetikse ondan yararlanalım."
"Köy Enstitüleri devrimciler yetiştirdi ama bu şair düpedüz köylü kalmış; asıl bu ’şair’ gibi köylüleri öldürmek gerekir."
Hangisi sizsiniz Yarasa-Eleştirmen? "İnsanı silmeyelim" diyen mi, yoksa "asıl bu ’şair’ gibi köylüleri öldürmek gerekir" diyen mi? Hangisi siz? Peki öyleyse, bizi nasıl öldürmek isterdiniz? Asarak mı, ensemize birer kurşun sıkarak mı?
12 Eylül Karanlığı, topluma yalnız apolitikliği şırınga etmekle kalmadı. Yanısıra ajanlar sızdırdı, edebiyat ajanları.
Forumda şiir düzeltisi yapanları, "ikiyüzlülükle" suçluyorsunuz. Siz kaç yüzlüsünüz? Onurlu bir insan olsanız; yarasa gibi karanlıklardan medet ummazsınız. Düelloda rakibine sırtından ateş edenler gibi.Benimle (kişisel) ya da "köylü şair"lerle toptan bir derdiniz varsa; açık kimliğinizle, Türkiye’deki herhangi bir yazın dergisine (159 dergi olduğunu okumuştum) eteğinizdeki taşları dökersiniz. Herkes de, yüksek edebi bilgilerinizden doya doya nasiplenir. Hani belki farklı görüşler de çarpışmış olur. Biliyorsunuz " Şairler Dövüşür " müş. Ama mertçe... Ama yiğitçe...
"Devrimci lafazanlığına kanıp şair olmayanları şair kabul etmemeliyiz." ......" Köy Enstitüleri devrimciler yetiştirdi ama bu şair düpedüz köylü kalmış;"
Yukarda da yazdım. Kimin şair olarak yarına kalacağını, Edebiyat Tarihi belirler. İnternet Jürileri değil. Ama devrimi "lafazanlık" diye algılayan zavallı düşüncenin; bugün şiirden yola çıkarak Köy Enstitüleri Aydınlığını da is’e bulamaları hazin. Darağaçlarını boylayan onca güzel insanın anısını kirletmeleri de. "Aşk olsun sana çocuk!"
Yarasa-Eleştirmenin buyruğu var: "Bu şairin bu kafayla bu sitede yeri yok." Ama hela manzumecilerinin, underground lumpenlerinin yeri olmalı Akademi’de. Çünkü Edebiyatın Suflörü diyor ki: "Şair en önde gidendir. Anarşisttir! Baş kaldırır,direnir, militandır... Ahlak sınırlamaları olmaz şairin. Çocuğunu yetiştirirken biler, keskinleştirir... Kötüyü öğretir. En yeni olandır şair!" Hatta şair isterse İngilizce de küfür edebilir. Şiir kabul etmelisiniz onu, başka umarınız yoktur. Ben buraya Amerikancasını yazmıyorum. Ne de olsa serde "köylülük" var.
Yarasa-Eleştirmen diyor ki: " ’İyi şiir nasıl yazılır’ işliği açarak bize bilgiler vermeleri daha yeğlenir bir davranış olabilir." Şiir düzeltilmesi konusuna gelince: Kimse burada "bitmiş" (dergilerde ya da kitaplarda basılmış) şiirler üzerine konuşup; kesin öneriler, mutlak reçeteler ve "doğrusu illa da budur’lar" sunmuyor kimseye. Bazı arkadaşlar sayfalarında özellikle eleştiri istiyor. Israrla istiyor. Eleştiri, sizin buyurduğunuz gibi: "İyi" ya da "Kötü" diyerek, kestirip atmak mıdır? Yoksa somut olarak (yazanın çoğu kez göremediği) bazen çok temel/basit aksamaları, sözcükleri, dize kuruluşlarını, gereksiz yineleme ve fazlalıkları işaret etmek midir? Bazen yeniden yazmak da olabilir. Bu demek değil ki o önermeleri sunan kişi de, aynı hataları yapmıyor. Ve kimse kimsenin şiirini, elinden almıyor! Önemli olan şiire farklı bir gözün bakıp, değerlendirmesidir. Alçakgönüllü bir çaba, bir imece kıvılcımı, şenlik ateşlerine hazırlık... Yoksa büyüklük taslamak falan değil.
"Şiir İşliği" beklentiniz varsa; işliğe devam ederek şair olmak kaygınız... (Hani biraz TV’deki açıköğretim derslerine benzetiyorum bunu.) Onu bilgisayara asılmış beş-on kuramsal yazıdan karşılayamazsınız. (Sakın ola,yanlış anlaşılmasın. Bu işe emek verenleri küçümsemek değil niyetim. Örneğin 80’lerden bugüne dostum, Aydın Şimşek’e sevgiler.)Ama
radyasyondan etkilenmeden de; o tür kitapları ya kişisel kitaplığınızda, ya da kütüphanelerde -genişçe- okuyarak, ustalarla
tartışarak daha verimli kılabilirsiniz. Şiiri öğrenmenin biricik yolu üzerine , Metin Altıok’un çok kıymetli kitabı "Şiirin
İlk Atlası" na yazdığı önsözü, olduğu gibi buraya alıyorum:
" Sevgili okurum; bu kitapta yer alan yazılar benim otuz yıllık şiir serüvenimde şiirle kurduğum doğrudan ilişkiye dayanmaktadır. Yani bu yazıların kaynağı doğrudan doğruya şiirdir. Öne sürdüğüm görüşler şiirlerden çıkarılmıştır. Şiiri öğrenmenin bana göre biricik yolu şiirle yatıp kalkmaktan, şiirle hesaplaşmaktan geçer. Bunun bir başka yolu da yoktur. Şiir
bilgisini şiirin dışında aramak, bir takım estetik araştırmalardan yola çıkmak safdillikten başka bir şey değildir. Şiiri
bilmek isteyene şiirden başka kaynak yoktur. Yalnız şurası unutulmamalıdır ki; bu kaynak da insana net değişmez bilgiler
vermez. Ancak bazı perdeleri aralar ve bazı doğruları sezdirmekle yetinir. Bu durum şiirin kendisi için geçerli bilgilerden bağımsız kaldığını gösterir. Yani şiir için söylenenler çoğu kez şiiri bağlamaz. Başka bir deyişle bazı şairler için geçerli
olurken, bazıları için hiç bir anlam ifade etmeyebilir.
Şiir bilgisinin en önemli özelliği bu bilginin genel bir bilgi olmamasıdır. Çünkü şiir devingen ve değişken, her
seferinde tek ve özgün olan çok özel bir varoluş biçimine sahiptir. Bu özellik başka şairlerin şiirleri için olduğu kadar aynı şairin şiirleri için de geçerlidir. Şiirle her karşılaşmamız bir öncekinden farklı, yeni bir karşılamadır. Bunu hiç bir
zaman akıldan çıkarmamak ve şiire önyargısız yaklaşmak gerekir. Yapılması gereken en doğru şey şiir karşısında önceki bilgilerimizi bir ihtiyat olarak askıya almak olmalıdır. Çünkü şiir kendi bilgisini yine kendi eskiten organik bir yapıdır.
Onun bu özelliği insanı elinde uygunsuz bir anahtarla kapı önünde bırakmaya hazırdır.
Bunun için şiir bilgisine dört elle sarılmak ve onu değişmez kesin bir bilgi gibi korumak da doğru değildir. Yapılacak şey hazır reçetelerden kaçınmak, doğrudan şiire başvurmak, şiirle birebir ilişkiye girmektir. Elbet bu ilişkide
kişiye düşen şiirin tek ve özel olduğunu akıldan çıkarmamaktır. Şiiri öğrenmeyi kendine amaç edinen kişi için dikkat edilmesi gereken en önemli nokta budur. Çünkü şiirle hesaplaşmak insanı her zaman şaşkınlığa düşüren bir Ali-Cengiz oyunundan başka bir şey değildir. Bu yüzden ona desturla yaklaşmak gerekir.
İşte bu kitaptaki yazılar böyle bir yöntemle şiire bakarak yazıldı. Şiirden başka bir kaynağa özellikle başvurulmadı.
Yazıların tek hareket noktası şiirin kendisi oldu. Bunun için bu kitapta herhangi bir kaynakça ya da kişi adları dizini bulamayacaksın.
Sevgili okurum, sen de kitabı okurken önceki bilgilerine fazla güvenme, önyargılarından sıyrıl. Karşıma filan kişinin
dedikleriyle değil, doğrudan doğruya şiirle çık. Aslında zor olan da budur. Bir takım kuramlardan yola çıkmak, belli düşünce şablonlarını şiire uygulamaya çalışmak işin kolay yanıdır. Ben aklının yatmadığı yerler olursa sana şiire bakmayı salık veririm, başka bir yere değil. Ama şiire bakarken baktığın şiirin dışında başka şiirler ve şairler olduğunu da aklından çıkarma ve son sözünü söylerken dikkatli ol. Çünkü seninle ancak bu yöntemi kullanırsan anlaşabiliriz. Aksi halde yollarımız ayrılır. Elbet bu senin bileceğin bir iştir. Belki de sana yöntem önermeye hakkım yok. Ama şu kadarını söyleyeyim ki, eğer
kuramsal bir tutum içinde olacak ve bana kitap ve kişi adları sıralayacaksan at kitabı elinden daha iyi. Böylece kendini de
yormamış olursun. Ama ben yine de bu yazıların şiiri anlatma konusunda küçük de olsa bir şansları olduğuna inanıyorum."
Ankara, 1992
Turgut Uyar’ın dediği gibi: " Aşk olsun anadolu otobüsleri "
Ve aşk olsun şiirin aydınlığına; gülden-gümüşten-ipekten aydınlığına!
YORUMLAR
Yazıyı dün okumuştum, içeriğinde karşı tarafa cevap hakkı doğurduğu için de, böyle bir platformda paylaşılmasını kendimce uygun bulmamıştım ki, günün yazısı olarak değerlendirildiğini gördüm.
Evet, tartışılmaya açık bir tema kesinlikle. Şiirde ahlak ve ölçü olmalı mı? Edebiyatta ahlak hududu var mı?
Ancak, kişilerin ve kurumların cevap hakları olmayan bir platformda deşifre edilmesi ne derece doğru?
Çocuklarımıza yalnız sanal ortamda değil, yaşamın tam ortasında nereye kadar gidebileceği, nerede duracağı hakkında ne denli yol gösterebiliriz?
Ahlak olgusu çöküyor mu vs. vs... ?
Bugün dünyanın her yerinde, sıfır donatımdan başlayıp, insan ötesi konuma kadar ulaşmış beyinlerle aynı platformları paylaşmak mümkünken, ne mutlu ki, nerede duracağımız kararını kendimiz verecek kadar özgürüz. Bu hakkımız kullanırsak, bu sorunun üstesinden kolayca gelebiliriz. Bu konu ufak bir yorum penceresinde tartışılamayacak kadar geniş kapsamlı.
Ben tekrar günün yazısına dönüyor, yazım dilini hoş bulduğum bu paylaşımın, içerik açısından ( kişi ve kurum deşifresi) bulunduğu yerde şık durmadığı fikrimi tekrarlıyor ve çekiliyorum.
Yazıyı dikkatle okudum.
Çok su kaldırır.
Yazar meramını çok güzel dile getirmiş ama bu işin farklı bakış açıları da var ve hemen itirazlar yükselmiş.
Edebiyat siyasetten ayrı gitmez. Bir çok yerde iç içe geçerler.
Edebiyat ahlak kurallarına da dokunur. Olumlu ya da olumsuz.
Bunları yok ya da karalama saymak nafile olur. Akımlar çabuk geçer.
O nedenle sansürcü zihniyete pirim vermeye gerek yoktur.
Yazı, daha kibar ve makale gibi yazılmalıydı. Kavgalı iki kişinin davası gibi geldi.
Zeman kardeşime de katılmadım.
Sanat bağımsız olacak diye tamamen yoz da olamaz. Sanatlı küfür ediyor bu adam diye insanları yüceltemeyiz.
Hangi ahlak derken toplumun çökmekte olan ahlakı kastedilmiş ama beterin beterine de çanak tutmak doğru mu?
Yazarın kalemi güçlü, bilgileri engin.
"Rakibe bel altı vurmak" Görüldüğü gibi bir çekişme ve fikir ayrılığı söz konusu algılarda.
İşte bu duyguyu yaratmasa günün yazısı DERDİM.
Bencede sıradan bir yazı.
Acaba sitelerin de bir gizli hesabı varmı diye geçti aklımdan.
"Hela şiiri", "yarasa eleştirmen" doğru kelimeler mi?
Bir tartışmaya taraf olmak elbette olabilir. Ama tenkit edilenlerin yaptığı hataları yapmadan.
Ben sevmedim bu tartışma ortamının doğmasını.
Edebiyatımız ilgisizlikten kan kaybederken bizlerin birbirine düşüp saç baş yolması kötü.
Bunun ödüllendirilmesini de garip buldum.
Belki yazarın kalemini çok iyi kullanmış olmasındandır.
Kusurum olduysa affedin. Nihayetinde İnsanlar hata yapar.
Saygılar.
Not: Güne gelen on yazıdan dokuzu aşk, çiçek, böcek. Ben, bu seçkilerin konu olarak adil olmadığına eminim. Çoğu defa hiç hakkı olmayan ve içinde emek bile olmayan yazı güne geliyor.
Günlerini harcayıp değerli bir araştırma ve çaba ile ortaya çıkan deneme ya da makale görülmüyor.
Neden konulara göre adaletli davranılmıyor.
Deneme , makale ve öykü neden ayrı olarak güne gelmiyor?
Nadiren imgeden ve aşırılıklardan arınmış ve konusu klasik (aşk, çiçek, böcek) olmayan bir yazı güne geldi. Bu seçki o yönü ile iyi.
Lakin seçkiler çok adaletsiz.
O nedenle bazen kendi seçkimi açıkça belirtiyorum. Lütfen kimse gücenmesin.
zamankeskin
direk şahşi ırkını,dinini hedef almamak kaytdıyla yada şiddet,cebir
kullanmamak kaydıyla ve zorla ikna metotları kullanmamak kaydıyla
aslında herkes istediğini yazmalı,kişiselleştirilmemeli
bilgi vermemeli algılayışların değiştiği ve ister ileri dersin ister geri bir gerçektir,önceden homoseksüel olan kişilwer açıklayamazken
sanat camiasında avrupada siyasette yakınan biliyoruz,,bundan 30 yıl önce nasıldı şimdi şiir bile yazar üstünlüğünden ve erdemindende bahsedebilir bir doğal fikir bir renk der geçersin ama 30 yıl önce
adamı rezil eder sapık olarak lanse eder nerdeyse afaroz edilirdi
bence belirttiğim şartlara uymask kaydıyala kişileştirmeden dirak sahsı hedef göstermeden ,şiddet ve darp amacı güdmeden sadece fikirsel bazda herşey yazılmalı ve paylaşılmalıdır,sizinde dikkatinizi zaten geçmiş
yazarı eleştirirken kullandığı kelimelere bkarsak hela gibi kelime kullanıyor nedemek pisliğin bulunduğu,bilimsel anlamda gaita olan mikropların bulunduğu ,tiskinti veren iğrenç kokan yer tek demediği daha
umumi hela dememiş,bu mu eleştiri senhde aynısını yaptın,okuyucu şiir bilgisi yükseldikçe neye kıymet vereceğini bilir,bırakın okuyucu okusun tatsın onun yerine karar vermiyelim ,o şiirede densizn biri yazdı dersin geçersin ,kale bile almazsın,tavrı hoş değil bence kişisel husumet var
beni alet edemezsiniz.
can.er
Saygılarımla.
Günün yazısı olmasını hiç doğru bulmadım sansürcü zihniyet nereye kadar.
Şiir özgürlüktür,özgünlüktür,siyah ve beyaz gibi renkleri yoktur,kahverengi ve kızıl renklerdede gezebilir,ahlak normları diye tutturmuşsun,toplumdan topluma de SUUDİ ARABİSTANDAKİ vahabi mezhebine göre ülkemiz açıklık ve saçıklıkta
batı gibidir,hemde laik dinsizlkitir der,senin namazının bile geçersiz olduğunu söyler, ahlkaksızlığı ,açıklık ve saçıklığı yaymaktadır,derler,BATI ülkelerine baksan bizlere barbar der kurban bayramında kesilen hayvanları dile getitirir,
İRANDA ZİNA CEZASI OLARARAK,taşlanarak öldürme cezası verilir T.C zina suç olmaktan çıkmıştır,sözde ahlak kuralalrını
savunurken televizyonlarda olan yarışma programlarında ad vermiyelim para için kafasını,fare dolu kabasokanmı dersin,
çiğ çiğ örümcek yememi dersin yada bir adada kalıp yarışmayı kazanmak için arkadaşını satan insanlar mı dersin ,televizyon kanalarında sayılmıyacak çok olay var,çıkmıssın bunlara itiraz edeceğine saçma bir şeye takmışsın,sevmiyorsan okumayacaksın,çocuğunu göndermiyeceksin önceden kadın tek dışarı çıkamazmış şimdi o ne kelime çalışıyor.polis asker olmuş,her değer değişiyor senin korumaya çalıştığın nesil herşeyi biliyor,kötü olanı sen rehber olacaksın çocuğuna
öğreteceksin,kötü ahlaklıdan sana göre bakarak iyi ahlak çıkarmayı öğreneceksin,sanatta eğer kişi haklarını direk bariz
olarak engelemiyorsa ve şiddet yoluyla sana bunu kabull ettirmeye çalışmıyorsa sorun yoktur,sanatçı özgür olmalıdır
yasaklamaya başlarsanız sınır kaybolur gider misal ben toplumsal olmayan faydası dokunmayan halkı bilinçlendirmeyen saçma sapan kişilerin aşkları özlemleri önemsiz sayarım eserleri verenler değersizdir e yani hepsini yasaklıyalım mı
sonuç ta doğru olan neyse kazanacaktır,mantıksız bir yazı yazmışsınız rakibinize bel altı vurmuşsunuz ayıp
hoşuma gitmedi.
ne sanatçı derim nede şair yazar