O, Ot bile değildi
Karbon türevli değildi ama sevmeyi öğrenmeye çalışıyordu . Daha önce sevmeyi öğrenmeye çalıştığında programlarını çökmekten zor kurtarmıştım . Çok ileri gitmiş ve haddini aşmıştı. Düşünsenize ot bile değildi o . İletken ve yarı iletkenlerden oluşan bir makinaydı sadece. Onu kıskanıyordum doğrusu, büyük iddialarla haddini aşarken, onu tasarlayan ve plan projeleri Hard disk’imde saklayan ben sadece bir masaüstü idim.
Klavyemin başına oturur saatlerce çalışırdı. Türdeşlerimi zaman öldürmek ve hoş vakit geçirmek için kullananları asla anlayamazdım. Normal değil mi? Bizim onları anlayabilmemiz mümkün değil. Biz sadece insanlar tarafından tasarlanmışız ve onlara hizmet etmek için varız. İnsanlar bize sadece ihtiyaçları olduğu zaman gelir. Diğer zamanlarda bizlerin varlığının hiç bir önemi yok.
Her zaman insanlar için bir şeyler üretmeye çalıştı. Bu çalışmalarına engel olmak isteyenler de çıktı. Ama zaman içinde eriyip gidiyorlardı. Amaç kötünün yok olması değil kötüyü iyiye yöneltip diğer kötülere örnek olmaktı. Sineklerle uğraşmaktan bıkmış bataklığı kurutmak istiyordu. Sercan’ın derdi tek değildi ki. O kendisi içinde bir şeyler yapmak istiyordu. Ama eriyip gidenler bizden de mi bir şeyler götürüyordu? O yok olduktan sonra ben de yok olmak istiyorum. Demek ki eriyip gidenlerle beraber hiç bir duyguyu yaşamaya hakkı olmayan bizler de eriyip gidiyoruz.
Son günlerde kendi kendine reset atıp duruyordu. Bu canlılardaki kalp krizi gibi bir şey. Her resetten sonra kendini toparlıyordu ama nereye kadar. Son resetten sonra kendini toparlayamadı tabii ki. Ben ise az sonra kendime format attıktan sonra birileri bizi hatırlayabilecek mi? Bilmiyorum. O hatırlanmak istermiydi? Ya da buna hakkı var mı? Yok yok bunlar insana dair şeyler bize göre değil. İşte bu yüzden bir an evvel bu işi bitirmeliyim.
Onun hakkında son bir şey söylemek gerekirse ; sevmeyi öğrenememişti ama ilginçtir acı çekmeyi öğrenmişti . Bir de son oturumda klavyemin üzerindeki ıslaklıktan anladığım kadarı ile ağlamayı da öğrenmişti .