- 2944 Okunma
- 27 Yorum
- 0 Beğeni
SATRANÇ
SATRANÇ
Çaturanga ya da çatrang. Hindistan’da ortaya çokan bir oyundur. Mısır, İspanya ve bütün Avrupaya oradan da dünya’ya yayılmıştır.
Nedir Satranç?
Satranç; hayatın küçük bir modelidir. Bire bir örtüşürler.
Satranç oyununu bulan Brahman’ın öyküsünü çoğumuz biliriz ya ben yine de anlatayım.
Brahman oyunu bulur ve Şah’ına armağan eder. Oyunu çok beğenen şah, bunun karşılığında bir isteği olup olmadığını sorar. Brahman ise kendisinden sadece buğday tanesi istediğini söyler. Şah, bu kadar alçak gönüllülük karşısında “ ne kadar istersin” diye sorunca, Brahman; satranç tahtasının ilk karesine bir, ikinci karesine iki, üçüncü karesine dört olmak üzere her kareye bir öncekinin iki katı buğday tanesi verilmesini ister.
Şah; Brahman’ın bu isteğini hemen kabul eder. Hayatta da kazıklar fırsat kılıflarının içinde gelmez mi?
Brahman’ın istediği buğday taneleri sayılıp verilmeye başlandığında görülür ki; ülkedeki bütün buğdaylar buna yetmez. Tüm bunlara rağmen Şah; zekasından ötürü Brahman’ı bir kez daha tebrik eder. Evet, Brahman bunca zekidir ama yine de Şah veya Vezir’in önünde değildir.
Şans nasıl hayatta önemli bir faktörse; Satranç ta da öyledir. Her ikisi de alınacak derslerle doludur.
Piyonlar asker ve ya vatandaşlardır. Güçleri bir kuvvetindedir. Çok seyrek baş vurulan ve en kolay feda edilen kesimdir. Doğuştan şanssızdır. Yükselip Vezir veya güçlü bir taş olma ihtimali çok çok zayıftır. Genelde o yükselene kadar oyun da sona erer.
Atlar üç kuvvetinde genç ve atletiktir. Oyun içinde ona daha imtiyazlı bir misyon yüklenmiştir. Kıvraklığı temelden gelir. “ L “ Hareketi çizeceksin kuralı onu biraz sınırlar. Bazen geri hamlaler yapmak zorunda kalır. Kazanımlarını döküp saçan esnafın durumuna düşer. Yine de piyondan çok şanslı ve mutludur.
Gücü üç olsada Filler; atlardan üstün ve mağrurdur. Vezir’in gölgesindedir daima. Memurlar gibidirler.
Beş kuvvetindeki Kaleler ise isimleri gibi kaledirler. Komutan, brokrat, ünlü ve çok zengin, kalburüstü kesimlerdir. Sesi gür, vicdanı hür, eli maşalıdırlar. Vezirler bile düştüğü halde Kaleler düşmez çoğu zaman. Dozer gibi çalışırlar. Önlerinde durmak çok zaman kabil olmaz.
Vezir dokuz kuvvetindedir.Bastığı yeri titretir. En güçlü ve en şanslı taştır Şah’tan sonra. Dediği dediktir. Her taş Vezir olmak ister ama “ O “ sadece kendisi olmak ister. Çünkü; Şah’tan bile etkin hareket eder.
Şah’ın dünyası bam başkadır. Her şey kendisi için vardır. Her şey kendisi için feda edilebilir. Oyun Şah için icat edilmiştir. “ O “ biterse oyun da biter. Gerçek hayatta da vardır Şah’lar. Şah devletler bile vardır.
Bu asil oyunun açılış, oyun ortası ve oyun sonu diye üç bölümü vardır. İyi bir açılış ile oyuna başlamazsanız ve güçlü hamlelerle tahtanın ortasına hükmedemezseniz sıkışırsınız. Kendi hatalarınız sizi savunmada bırakır ve kayıplar kaçınılmaz olur. İnsan hayatı da gençlik, orta yaş ve yaşlılık diye üçe ayrılabilir. İlk 25 yılı iyi kullanmazsanız işiniz zorlaşır. İyi beslenme, iyi eğitim, doğru meslek ve eş seçimi en güzel açılıştır. Bunları başaramayan genç hayata kafadan bir sıfır mağlup başlar.
Oyun ortası ise savaşın en kızgın anıdır. Üstünlük için bütün gayret harcanır. Hünerler sergilenir. İnsanların da en verimli olması gereken zamandır. Ne var ki bazen bir piyon gibi feda edilir ya da bir at gibi geri ricat ettirilir. Bir fil çarpmazsa bile; Kale tank gibi üzerinden geçebilir. Kriz, savaş, afet, ihtilal olur adı. Ezmek için nedenler sudun kolay bulunur. Şişler, çatal’a alırlar. Güvendiğin figürler açmazdadır.
Vezir’in senden uzak düşer, kalelerin şahını korumaz. Atlardan sonra filler de dökülmeye başlar. Piyonlar tek’e inmiştir. Yük ağır alan dardır. Zaman da dardır.
Düşman f7+ ( Piyon ile Şah ) çekmektedir oyunun sonuna doğru. Çünkü; piyonları fil ve kale korumasındadır. Ulaşamaman için efsunlanmışlardır. Hamlelerin boşuna ya da güçsüzdür.
Ölmektense sıtmaya razı olacak haldesin artık. Pat kolluyor gözlerin.
Satrançta da hayatta da acılıdır oyun sonları. Üçüncü mağlübiyeti istemezsin. Gidenin dönüşü yoktur.
Her ikisinde de iyi oynayan mutludur. Oyun böyle sürüp gitsin ister. Mağlup ise durum değişse ister. İyi bir hamle arzular. Satrançta da hayatta da kesin kurallar vardır. Sadece iki oyuncu anlaşırsa bu kurallar değişebilir. Yok sayılır ya da kurallar çiğnenebilir. Satrançta Anlaşma denir buna. Hayatta ise bir çok ismi vardır. Danışıklı olmak, el birliği, sözleşmek, birlik gibi. Satranç hayattır. Hayat satrançtır.
Eğer daha mutlu olacaksa herkes, neden kurallar değişmesin?
Hayat; adaletsizliklere karşı mücadeledir, isyandır. O zaman ne olur kendi kurallarımızı icat etsek?
Kıyamet mi kopar; töre’ye, tabu’ya, para’ya, hurafe’ye köle olmasak. Elbette hiçbir şey olmaz. Elbette kıyamet kopmaz. Oyun içinde oyun olur. Sonuç bizleri ilkinden daha mutlu kılıyorsa iyi de olur.
Hayatta icat edilmiş kurallar da çiğnenebilir. Değerimiz bir ise piyonuz. Kendimize Vezir ya da kale yetkisi neden tanımayalım?
Son kalan üç piyon; Vezir+2 kale neden demeyelim? Danışıklı oynarsak daha mutlu olabiliriz. Lakin kıskananlar olabilir bu danışıklı oyunu. Biraz da gizli olmalı. Şah’a bile hediye etmemeliyiz.
Ne ben senin Şah’ına zarar veririm ne sen beni tehdit edersin. İç içe geçer, sırt sırta veririrz. Ahenkle raksederken alan genişletiriz. Yol bulamazsak yol açarız birbirimize.
Öyle bir oyun oynarız ki; kazanmaktan ziyade gelir her ikimize. Bitmese isteriz, bitiremeyiz. Ne Vezirim Şah’ından çekinir ne atından Kalem korkar. Sen de öyle güvenirsin.
Sıkılmamak için kural koyarız koyarsak eğer.
Satranç asil ve güzeldir. Danışıklısı daha güzeldir. Çünkü kurallarını siz koyar ve istediğiniz gibi isyankar ve cüretker olabilirsiniz. İstediğiniz kadar mutlu olabilirsiniz. Siz onun değil, o sizin mutluluğunuza hizmet eder. Benimle danışıklı Satranç oynamak ister misin?
Değişim zordur. Bazen imkansızdır. Kalıplardan çıkılamaz. Oyun iyi oynansa da çoğu zaman insanlar sıkılırlar. Sürekli kazansalar da oyunu bırakırlar.
Macaristanlı Baron Kempelen 1769 yılında bir satranç otomatı yapar. Bu ilk satranç bilgisayarıdır. Macar usta bu otomata Türk adını verir.
Türk, 1858 yılının 7 mayısında Çin müzesinde çıkan yangında kül olur. Onca yıl diyar diyar gezdirilen bu otomatın sırrı da çözülemez.
Türk yanar ama oyunlar sadece Türk için biter. İnsanlar ise yok olmadıkları sürece oynamak zorundadır. Yani, şeytan azapta gerektir. Yok olmak mukadder ise neden kuralları değiştirmeyelim?
Kaybedecek şeyi kalmayan her hamleyi yapmaz mı?
Piyonun terfi etmesi imkansızsa isyana hakkı vardır.
Ya ezme, ya umutsuz bırakma ya da kuralları biz koyalım. Mutsuzluğu istemiyorım.
Öyle bir oyun olsun ki; zevkin doruğu aşağılarda kalsın. Sonrasında sen kazan ben razıyım.
“ Yaşam satranç için çok kısadır” demiş Bayron.
“ Satranç, bir sivrisineğin banyo yaptığı, kocaman bir filin ise boğulduğu denize benzer” demiş Hintliler.
B. Fişher de “satranç hayattır” demiş.
O kadar değişik hayat var ki. Ne tür bir hayat?
Nefsimle satranç oynatma bana,
Yasaklımsın; nasıl dokunurum sana.
Söyle! nasıl dokunabilirim?
Nasıl, nasıl dokunurum sana?
YORUMLAR
Satrançtaki hamle zenginliği de hayattakilere benzer. Bazen çok fazladır bazen de çok çok sınırlı. Her ikisinde de bazen tek seçim şansın olur. Hatta bazen seçim şansın bile olmaz.
Taşlar ateş olur ve nefsinin istediğine dokunamaz.
Mat kaçınılmaz bile olabilir.
Bu tür çaresizlik ve mecburiyetler hayatta da aynen karşımıza gelir. Nefsin isteğine ateş olur diğer tercihler. Akıl nefse hükmeder. Ya da çaresizlik zulmeder.
Uzun bir aradan sonar bu kadar özel yazıları okumak inanın çok mutlu etti beni. Demişsiniz ya " satranç ilk defa Hindistan'da ortaya çıkan bir oyundur " diye. Evet Hindistan'da ortaya çıkmış. Bu yaz çok güzel bir kitap okumuştum. Osmanlı sultanlarından biri Hindistan'a gelin gidiyor. Gördüğü ilk şey büyükten küçüğe herkes saytranç oynuyor. Sultan oyunu bilmediği için eşinden kendisine öğretmesini istiyor, Eşi de bir hoca tutuyor ve onun öğretmesini söylüyor. Sultan zaman içinde satrancı en ince detaylarına kadar öğreniyor ve bir gün eşi ile oynamaya karar veriyor ve ne yazık ki satranç maçını sultan kazanıyor ve o gün sultanı ülkenie geri gönderme kararı veriliyor. Sultan nedenişni bir türlü anlayamıyor. Sonunda hocasına soruyor neden diye. Hocası " sultanım ben size söylemeyi unuttum. Ne olursa olsun hiç bir zaman şahı oyunda yenmemniz gerekiyordu. Satrançta kulalndığınız Fil ve şah, gerçek dünyada gördüğünüz Şah gibidir. Anlaşma sağlanızda siz hep bir piyon olarak kalmak zorundasınız. Eğer yenerseniz şahın yerine geçmek istediğinizi söylemiş olursunuz" diyor. O günden sonra sulatn bir daha satranç oynamaktan vazgeçiyor ve rovanç maçında sultan yeniliyor ülkesinde kalabiliyor. Yalnız bundan sonra ülkesinde piyonların, atların, fillerin, vezirlerin kim olduğunu çok daha dikkatli takip edip, yaşamını da buna göre şekillebndiriyor. Yani ülkesinde yapacağı işler için Satrancı örnek alıyor.
Yazınızı okuyunbca, okuduğum bu kitabı anımsadım ve yazdıklarınızın ne kadar doğru oldupunu bir defa daha anladım.
Teşekkür ediyorum bu güzel paylaşımınız için. Saygılar
" Oyun bitince Şah'ı da Piyonu da aynı kutuya koyarlar" demiş Asım ulaş kardeşim. Aynı şekilde tabuta ya da mezara konur Şahlar da tebalar da.
Etkili yorum seçme sansımız olsaydı.
Zeman Keskin kardeşimi seçerdim.
SaRANCIN DA ZAMAN İÇİNDE KENDİNİ YENİLEYİP KURALLARINI DEĞİŞTİRDİĞİ VE GELİŞTİRDİĞİNİ tespit etmiş.
Tıpkı hayat gibi.
Herkese teşekkür ederim.
Hayırlı ve zevk aldığınız oyunlar dilerim.
Sevgi ve saygılar.
satranç zaman içinde değişime uğramıştır hindistanda çaturanga satrancında fiiler ancak iki kare çapraz gidebilirdi,
küçük ,büyük rok yoktu daha pasif bir oyundu zamanla kendini yeniledi
işte santranç aynızamanda kendini yenileyen zxamanın şartlarına uyan bir strateji oynudur,
satranç bir dünya görüşüdür,herşeyin mantık ilkeleri doğrultusunda olduğu bazen saçma gibi görünen bir feda hamlesinin
ilerki 6,7 hamlelerde oyun kazandıdığı kaspasrov ve karpov oyunlarında görülür,gambitlerden ,açmazlara kadar değişen oyun tarzı
satrancı haklı olarak dehaların oynu olmasını sağlamıştır,satranç bir destan ,savaşım ,karmaşık varyasyonlar bütünüdür
güzel yazarı kutlasrım yazısından dolayı
Engin Tatlıtürk
Haklı ve yerinde tespitler.
Teşekkür ederim.
Sayfama şeref verdiniz.
Selamlar.
Sayın Tatlıtürk,satranç hakkında vermiş olduğun bilgiler için teşekkürlerimi sunarım.1956-57 yıllarında İstanbul'da lisemizdeki mevcut satranç kulübünde öğrendim.Çok güzel oynayamadım.Ancak meraklılarına eşlik ettim.Çok güzel oynayanlarla da oynadım.Ancak hep benim açımdan hüsranla bitti.1970 li yılların başında Şırnak Belediye Başkanının masasında küçük bir satranç takımı gördüğümde çok şaşırdım.Sorduğumda kendisine olan güvenle istersen hemen oynayalım dedi.Ancak oynamadık.Nur içinde yatsın.Ülkemiz insanı şaşırtan güzelliklerle dolu.Yazınızda "Şahın dünyası bambaşkadır.Her şey kendisi için vardır.Her şey kendisi için feda edilir." diyorsunuz.Bu oyunla ilgili bana en anlamlı gelen sözler şunlar."OYUN BİTİNCE ŞAH DA PİYON DA AYNI KUTUYA KONUR." Selam ve sevgilerimi sunarım.
Ne kural ne de yasa ebedi değildir. Ebedi olan kurallar belli, insan hakları ve inanç ile ilgili olanlar.
Diğerleri sıfırlanabilir de.
İnsanların en sevdiği şey, kuralları çiğnemektir zaten.
Çocuklar o yüzden çok mutlu olabiliyor.
Kutlarım bu güzel yazıyı, selamlarla
Engin Tatlıtürk
Belki de ondan isyanım.
Sevmiyorum katı kuralları.
Benim kurallarım esnetile ve değiştirilebilmeli.
Sayfama hoş safa geldiniz.
Esen kalın.
Nefsimle satranç oynatma bana,
Yasaklımsın; nasıl dokunurum sana.
Söyle! nasıl dokunabilirim?
Nasıl, nasıl dokunurum sana?
çok güzell di, keyif aldım düşündürdü ,hherzamanki gibi oldukca içi dolu dolu bir yazı tebrikler efendim selam ve saygılarımla...
Engin Tatlıtürk
Kutladım.
Sayfama şeref verdiniz.
Güzel yorumunuza teşekkürler.
“Satranç hayattır. Hayat satrançtır.”
O zaman bu işte bir gariplik var. Ya bizim oynadığımız satranç değil “matranç” ya da yaşadığımız hayat değil “mayat” .
Öyle ya; hayatımızdan eksik olmayan çat şurada, çat kapı arkasında, sırtımızda, ensemizde dolaşıp duran hep “arkadan” vuruşlu pardon çekişli çakal, sırtlan, akrep, kene, yılan vs bilumum kımıl zararlısını nere yerleştireceğiz Allah aşkına. Bagajda dolu.
Pardon, pardon unuttuğum bir yer var, bir kulak memesi arkası kaldı anasını satayım. :-)
Selamlar dostum
Engin Tatlıtürk
Hayat dolu olduğuna göre hayattasın.
Poku püsürü halının altına gizleriz. Piyonuz dedik. Şah'ız demedik ne kızon ki. İşte o arkadan vuranlar yüzünden danışıklı satranç ya da hayat daha güzel dedim. Kendi kurallarımızı koyarsak daha iyi dedim.
Olmaz dersen sen bilirsin dostum. Kulak arkasını da rahatsız eder şerefsizler.
Sevgi ve selamlar.
Hep aklımdaydın. Bazen seyrek uğramakta yarar var diye hak da verdim sana. Buraya girince yazı yazmaya vakit bulamıyorum. Zaten az vaktim var.
Görüşürüz kardeşim.
Engin Bey akşam yazınızı okudum.
Bilgilendim.
Düşündürücü bir yazıydı.
Satranç hayattır. Hayat satrançtır.Doğru.
''Danışıklı oynarsak daha mutlu olabiliriz'',diye yazmışsın ya burası takıldı kafama.
Gece yatarken ve sabah kalktığımda hala yazınızın etkisiyle kafamda oluşan düşünceler vardı.Onları bende buraya aktarayım.
Şimdi malumunuz evliliklerde bir aşk evliliği var,asırlardan beri gelen yaşama koyulmuş kurallar gibi.Birbirine aşık olan kadın erkek bazı olumsuzlukları gözardı ederek evlilik kurarlar.Çogunlukla da mutlu olurlar.Yaşamda beklenmeyen durumlar karşısında bile.Santranç kuralları gibi değişmeyen.Az da olsa mat oldukları da görülür.
Birde son zamanlarda dillenen mantık evliliği.
Kadın erkek ölçüyor ,biçiyor ortak noktalarda birleşip evleniyorlar.Kız güzel,oğlan yakışıklı,para pul yeterli,ev araba var.Hiç bir sıkıntı yok.Hayat başlıyor.Santranç oyunu gibi.Ufak hamleleri atlatıyorlar hayata karşı.
Birde hesapta olmayan hamlelerle karşılaşıyorlar.Mesala biri gelip çarpıyor adamın kolu ayağı yok oluyor.
Kadın bunları hiç düşünmemişti.Ona her baktığında eksik kolunu ve ayağını görüyor.Oturup bu kötürüm adamın başını beklemek hiç mantıklı gelmiyor kadına.Daha genç,güzel ve hayatta yaşayacağı çok uzun bir zamanı var.Mantıklı da.Oyun bitiyor.
Oysa aşk evliliği yapan kadın aynı durumda kocasına baktığında kolunu ayağını görmüyor sevdiğini görüyor.Ona kol ayak oluyor hayat devam ediyor.
Danışıklı oynamaya kalksakta,kuralları değiştirmeye kalksakta fazla da oynamamak lazım kurallarla.Biraz da alışıla gelmiş kurallarla hayatı kendi akışına mı bıraksak ?
İşte yazınızın bana düşündürdükleri.
Haz aldım okumaktan ve düşünmekten.Tebrikler bu akıcı ve doyurucu yazınıza.Hem de emeğinize.
SAYGILARIMLA.
Engin Tatlıtürk
Haklısınız da.
Eğer durumumuzdan memnunsak ve galip olanlardansak neden kurallarla oynayalım.
Fakat durum vahimse ve mağlubiyet yalın görünüyorsa hatta bu oyunu oynayamadığımızı anlarsak mevcut kurallara karşı biraz mızıtkan olmak faydalı değil mi?
Hatta o kurallara göre oynamak istemeyen ve senin de işine gelecek kurallara razı olan biri ile oynamak daha doğru değil mi?
Aşk biter. Özürler görülür bir gün. Hatta özürler icat edilir. İhanetler sirayete başlar. Her kuralı yıkmak değil dediğim. Mutsuz isek mutluluğun yolunu bulduracak kuralları bulmak.
Bir ortaklık, bir sırdaşlık yada iş değişikliği bile olabilir. Çalışma kurallarının yeniden tespiti olabilir. Kafa dengi insanlarla arkadaş ve dostluklar kurmak olabilir. Alışkanlık ve prensipleri yeniden mutlu olacağımız şekilde değiştirmek olabilir.
Mutsuz giden bir hayatı mutsuz eden neden ve kuralları bulup bertaraf etmek, ötelemek, esnetmek, yardım almak gibi lehimize yolları denemek
kasdediliyor.
Evlilikler bile bir sözleşme değilmidir?
Fes edilemiyor mu? Boşanma oranı Türkiyede 0/0 40.
Kötü bir hayat oyuncusu ne kendini ne de çevresindekileri mutlu edebilir.
O zaman bir şeyler yapmalı ve kötü kalmamalıyız.
Farz-ı meal; elli yaşında ihanete uğratılsan eşin tarafından, ne yapacaksın?
Elbette seni mutlu etmeyen bu oyunun kuralları ile oynayacaksın.
Bazen kurallarla oynamazsak bizimle oynarlar.
Örnekler çok.
ABD kendi kurallarını dünya'ya nasıl da kabul ettirmiş ve mutlu.
Afrikada insanlar açlıktan kırılıyor.
Psikopatları hep sevmişimdir. Onlar olmasa dünya İnsan koyunları ile dolup taşardı ve halen dünyaya kabile reisleri hakim olurdu.
Selam ve sevgiler.
arıbeyi
Ben biraz dar anlamda düşünmüşüm olayı ve yorumumda öyle olmuş.Açıklamanızla ayrıca aydınlandım.
Tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.
SAYGILARIMLA.
Tek söyleyebileceğim nakış nakış işlenmiş bir anlatım.
Her baba yiğidin harcı değil.
Tebriklerimle
Puanım belli dost yüreğe.
birsıfır..
Engin Tatlıtürk
Şeref verdiniz.
Baki selam.
Sesi gür, vicdanı hür,
Vicdani hür olanlar her oyunu kendi aleyhine döndürmek icin binbir role bürünür.
Piyonlar asker ve ya vatandaşlardır. Güçleri bir kuvvetindedir. Çok seyrek baş vurulan ve en kolay feda edilen kesimdir. Doğuştan şanssızdır. Yükselip Vezir veya güçlü bir taş olma ihtimali çok çok zayıftır. Genelde o yükselene kadar oyun da sona erer.
Oldukca farkli ve düsündüren yaziydi yine cok acidan bakilir.
Ama satranc hayatsa sonu kaybetmektir.
Kral ol sah ol ne olursan ol yok olacaksin.
Her zamanki gibi farkinizi ortaya koymussunuz.
Yüreginize saglik degerli dost
Sonsuz saygimla
Engin Tatlıtürk
Elbette Şah'da olsak sönunda kaybedeceğiz lakin piyonlar kafadan kaybediyor.
İddia ederler ki; Satranç adaletli bir oyundur diye.
Adaletin bu mu dünya?
İnşallah değerli isnatlarınıza layık olurum.
Kıymetli ve sizin gibi bana güvenen lalemleri mahçup etmem.
Öğrenciyim burada. Öğrenmek ve eksiklerimi kapatmak için çabalıyorum.
Ne bir iddiam ne komplekslerim var. Ve bir yılda farkında olmadan çok şey kazandım.
Bunu siz değerli kalemlere borçluyum.
Ben mükemmele erdim diyen bilmeliki o daha da çok eksiktir.
Ziyaretiniz ve yorumunuzla şerefler verdiniz.
Selamlar.
O kadar değişik hayat var ki. Ne tür bir hayat?
sabah puanımı vermiştim ama anca şimdi okuyabildim bu güzel ve manidar olan yazıyı...
güne düşmeli bu yazı ve inş düşsün diyorum....herkesin kendine bir hisse alacağı ve ders niteliği taşıyan bir emek harcanmış...
herkes kendi yerini bilmeli ve kendi oyununu hakkıyla oynamalı değil mi...
zaten o güzel varlık sav dünya bir oyun ve oyalanma yeridir diye buyurmuş bizlere
gönül sultanımız gönüller sultanı sevgili...
kutluyorum çoook...saygımla duamla inş...
Engin Tatlıtürk
Yokluğunuzla da uçurumlar oluşuyor.
Sakın siteden bir yerlere ayrılmayın.
Sayfama renk, siteye değişik lezzetler kattınız her daim.
Yokluğunda da sizi aradı gözlerim.
Bazı arkadaşlar derin yer ediyor ve eksikliği dolmuyor.
Sayfamı ziyaretinizden şeref duydum.
Sevgi,selam ve teşekkürler kardeşim.
Mehtap Yıldız
sizde gitmeyin bir yerlere lütfen ve sizinde yeriniz çok ayrı emin olun...eminim bütün dostlarla hemfikirizdir bu düşüncede...
Rabbim yaptığımız her çalışmamızı hayra çevirip rızasına ulaştırsın inş.
saygı ve baki duamla kalın....Rabbi Rahime emanet inş...
vaktiyle ünlü bir paşa varmış etrafının tir tir titreten...geçtiği yerlerde insanlar korkudan ayağa fırlarmış...birgün bir kahvenin önünden geçerken yine herkes ayağa kalkmış sadece bir adam oturuyormuş gözleri kapalı ...paşa yanındakilere işaret etmiş uyarmaları için...adamı dürtüklemişler adam gözünü açıp bakmış ve tekrar kapatmış...paşa bunu görünce daha da hiddetlenmiş..
"bre utanmaz adam paşa hazretleri geldi herkes ayakta sen niçin kalkmazsın" diye gürlemiş..
bunun üzerine adam :
- şimdi siz nesiniz ? .. diye sormuş ..
- paşa hazretleriyim.!..diye bağırmış..
- peki sonra ne olacaksınız ?
- kumandan !
- ya sonra ?
-başkumandan !
- daha sonra ?
-vezir !
-ya daha sonra ?
-şah !
-ondan sonra ?
-hiç !
bunun üzerine adam paşaya seslenmiş :
- paşa hazretleri ben şimdiden hiç'im " demiş..
şahın vezirin piyonun taşın olmadığı tüm egoların sıfırlandığı insanı insan eden
en yüce makam" hiçlik" makamı...:)
tema kurgu geçişler verilmek istenen mesajlar zekice
sürükleyici hedefe ulaşan kaliteli bilgi yüklü emek dolu karanlıkları aydınlatan harika çalışma..:)
kutluyorum yürekten değerli yazar Engin Tatlıtürk ...
farklı bakış açıları yakalatma ezberleri bozma kendi özüne ulaşma çabalarınızı..
bence "günün yazısı" ve de olmalı ..10 tam puan ..(keşke fazla verme imkanım olsaydı..:)
sevgim saygım her daim tebriklerimle..
Sabiha KÜÇÜKTÜFEKÇİ tarafından 10/7/2010 5:46:02 PM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Vallahi mahçup oldum.
Bütün güzellik sizin bakış açınızda. Muhteşam olan görebilen göz.
Sustum, çünkü; sizdeydi en güzel söz.
Saygı ve sevgiler.
Engin Tatlıtürk
Övgü sizden gelince gurur veriyor.
Çünkü net ve hakikatli konuşan bir genç kardeşimsin.
Sayfama şeref verdin.
Selamlar.
Hayat ve satranç çok güzel bir benzetmeydi. Kaleminizin ustalığı da ayrıca harika bir sunuş yapmış.
Tebrik ederim.
Engin Tatlıtürk
Yaaaa. Bunca becerikliyim işte.
Sayfama şeref verdin.
Selamlar.
Engin Tatlıtürk
Zaman bulupda yazılarımı bilgisayara aktaramıyorum. Ayrıca net'e girip fazlaca yazı okuyamıyorum bu aralar.
Yazı bulundu.Part 1.
Bunca yıldır satranç seyrederim..bazen de haddim olmayarak oynarım,nerden geldiğini hiç düşünmemitim doğrusu...Gözümü iki defa kırptım okurken....Dağlarda gezen Mehmetçikten....örgüt elemanlarına kadar.....Ergenekondan..her genekona daldım gittim.
Felsefi...Siyasi....Tarihi...bilgilerle dolu.
Sana da bu yakışır Engin Tatlıtürk !
Engin Tatlıtürk
Her işi bilen hiç bir işi bilmez derler.
Karnımı doyururken beynimi de doyurmayı ihmal etmemeye bakıyorum.
Herkesten ve her şeyden öğrenecek bir şeyler çıkabiliyor.
Sadece iyi öğrenci olmaya çabalıyorum. Kab dolunca kendiliğinden taşar zaten.
Sizin güzel ve hicivli yazılarına merak saldım bu aralar. Ben de sizi çok çok tebrik ederim.
Sayfama ziyaretiniz ve nazik yorumunuza da ayrıca teşekkür ederim.
Selam ve sevgiler.
Benim için " Yazar "; önüne boş bir sayfa koyup, giriş-gelişme ve sonuç sıralaması içinde kelimeleri doğru, imla kurallarını yerinde kullanan kişi değildir. Yazar dediğim kişi; üreten kişidir. Çok açık ve net insanları sevmem. Hep bir gizemi olması gerektiğini savunurum, insanın. Okuduğum yazı da öyle olmalı. İki dakikada sonuca ulaşacağım yazı bana çok keyif vermez. Belki haddim değil böyle bir standart yaratmak, olabilir. Ama düşüncem bu. Bu düşünceden baktığımda yazınız için çok Yazarcaydı diyorum Engin Bey. Zeka ürünüydü. Yürekten kutluyorum. Saygılar, "Yazar" dost...
Engin Tatlıtürk
Başka açılardan görmeyi bilmeli.
Yazımın tamam olup olmadığını okuyucu belirler elbette ama o kadar güzel cümleler bırakmışsınız ki iyi bir şey mi yaptım diye tereddüde düştüm.
Her konuda hatırı sayılır bir bilgiye vakıf birisiniz. Sizin yazılarınızı ve bakış açınızı hep merek edip izlemeye çalıştım. Bundan da hiç pişman olmadım.
Ben sizden ışık aldım ve yolum daha aydınlık oldu. Her kelimeniz bence çok çok yerinde ve değerli. Uyulmazlık yaşadığımız mevzularda dahi birbirimizi anlayabildik. İyi ki bu sitede bizimlesin.
İyi ki sayfama şeref veriyorsun.
Saygılar, selamlar, sevgiler.
Engin Tatlıtürk
Teşekkürler kardeşim.
Sevgi ve selamlar.
Hakikaten çok kaliteliydi.Belki biz bir solukta okuyuverdik ama yazar bu kadar çok sosyolojik olayı tabiri caizse "cuk oturacak" biçimde satranç tahtasında canlandırmış.Hem de suya sabuna dokunarak.Üstada tebriklerimi iletiyorum.Bence tartışmasız günün yazısı.
Engin Tatlıtürk
Sayfama şerefler getirdiniz zengin yürekli şair dostum.
Selam ve sevgiler.
NEFİSLE YA DA BİR BAŞKASIYLA OLSUN FARK ETMEZ. gÜZELDİR SATRANCI ANLAŞMALI OYNAK.
GÜZELDİR HAYATTA İŞBİRLİĞİ İÇİNDE HAMLALAR YAPMAK.
SOSYAL OLANLARIN DAHA BAŞARILI OLDUĞU DA KESİNDİR. SANS DA ÇOK ETKENDİR HAYATTA. FAKAT EN MÜHİMİ DOĞRU ZAMANDA DOĞRU HAMLAYİ YAPMAKTIR. GEÇ YAPILAN ROK'UN BİLE YARARI YOKTUR, ZARARI VARDIR.
VESSELAM...
Kıyamet mi kopar; töre’ye, tabu’ya, para’ya, hurafe’ye köle olmasak. Elbette hiçbir şey olmaz. Elbette kıyamet kopmaz. Oyun içinde oyun olur. Sonuç bizleri ilkinden daha mutlu kılıyorsa iyi de olur.
Tek kelime ile ders alınması gereken süper bir yazı.
Tebrikler!.
Engin Tatlıtürk
Saygılar.
Engin Bey çok kaliteli,emek verilmiş, örneklerle pekiştirilmiş doyurucu bir yazıydı. Çok beğendim. Tebrikler. Saygı ve selamlarımla...
Engin Tatlıtürk
Saygı ve selamlar.