- 1706 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ANAM BİR DANAM
İnsan iki şekilde değerlendirilir. Bir yanı insanı insan eder, diğer yönü insanı hayvan eder. Şair bir dizesinde şöyle sesleniyor: ’’Dolaşırız hayvanı natıh misali…’’ Natıh kelam, konuşan anlamında. Bu yönüyle insan yemekten, içmekten, şehvani arzulardan başka bir şey bilmez. Aklı fikri hep bunlara çalışır. Hâlbuki aklı, Allah büyük bir nimet olarak insana bahşetmiş. ‘’Aklı olmayanın dini yoktur.’’ derler. Öyleyse akıl büyük bir nimet. Allah insanların kendini bilmeleri için vermiştir. Mevlana aklı bir yönüyle yerer, bir yönüyle över. Ve ‘’ Aklı, hissi ve maddi âlemle ilgili olan; tecrübî ve tabii akıl değil, bu âlemin ötesine ait hükümler veren ve ilahi hakikati idrak etme iddiasında olan, nazari ve metafizik akıldır .’’ der.
Bazı tasavvuf ehilleri, aklı :
1-Aklı cüz
2-Aklı kül
Şeklinde ikiye ayırmışlardır.
Aklı cüz İnsanlara bahşettiği akıl; Aklı kül ise yaratıcının kendisi. Öyle ise bu akıl denen cüzi iradenin kıymetini bilelim. İnsani değerlerimizi unutmadan kullanalım. Midenin istek ve arzularını düşünen; bel altı, süfli aklı değil, ulvi akıl ile hareket edelim. Bu da bir eğitim işidir. Amel akıl ürünüdür. Ameliyle alay_ı illiyyine de çıkabilir; esfele safiline de inebilir.
Bayburt’ta öğretmenlik yaparken, bir edebiyat öğretmeni vardı; Şaban Hoca. Arkadaşına soruyor :’’ Hocam biz dünyaya niye geldik? Kendisi gibi edebiyat öğretmeni olan arkadaşı:’’ Niye geleceğiz hocam! Yemeye, içmeye; gelip geçmeye geldik.’’ der. Şaban Hoca’nın cevabı enteresandır.’’Senin o yaptığını, kuşlar da yapıyor.’’ der.
Amel bu yönüyle insanı kokusu çok uzak mesafelerden gelen, esfele safiline götürür. Bu uzaklığın, bizim dünyadaki, uzaklıkla kıyaslanmaması gerekir. Bu esfele safilinin kokusu, bin yıllık yoldan gelir ve beyinleri felç edermiş.
Alay-ı illiyyin ise peygamberimizin Allah ile selamlaştığı makam. Bu makama melekler dahi giremiyor. Hâlbuki meleklerde cisim, yok nurdan yaratılmışlar. Yanarız korkusu var. Neden yanacak, hakkın nuru yakacak. Miraç hadisesinde Resulullah’a yarenlik eden Cebrail in cevabı çok manidardır.’’Ya Allah’ın Resulü, ben oraya girersem yanarım!’’. AMA PEYGAMBERİMİZ GİRİYOR VE RABBİ İLE SELAMLAŞIYOR.
Bakın akıl insanı ya insan ya da hayvanı natıh ediyor. Tarihten hatırlarız Harun Reşit ile kardeşi Behlül Dane’yi. Harun Reşit bir gün Behlül’e der ki:’’ Behlül babamızdan kalan malları paylaşalım.’’. Behlül’’ Olur ağabeyciğim.’’ Der. ‘’Sana yeni bir ahır(hayvan barınağı) yapalım, eski ahır bana kalsın.’’ der Harun Reşit. Behlül yine ‘’ Olur ağabeyciğim.’’ der. Harun Reşit: ‘’ Hayvanları otlamaya salalım. Akşam senin ahıra gelen mal senin, benim ahıra gelen mal benim olsun.’’ der. Behlül yine ‘’Olur ağabeyciğim.’’ der. ‘’Anamızın bakıma ihtiyacı var; anama da sen bakacaksın der Harun Reşit. Behlül yine ‘’ Tamam ağabeyciğim.’’ der. Akşam olur, hayvanlar döner. Hep eski ahıra alışık oldukları için, eski ahıra girerler. Yalnız bir küçük dana Behlül’ün ahırına girer.
Bu defa Behlül, Harun Reşit’e döner: ‘’ Ağabey hep sen söyledin, ben yaptım, Bir de benim isteğim var.’’ der. Harun Reşit, deli dediği Behlül’ den dâhiyane bir şey çıkmayacağını düşündüğü için ‘’ Tamam, sen ne dersen bu defa ben yapacağım.’’ der. Ateş yakarlar, sac koyarlar. ‘’Isınan saç üzerine çıkılacak, malın hesabı verilecek.’’ der Behlül. ‘’Tamam. Olsun.’’ der Harun Reşit. Sıcak sacın üzerine önce Harun Reşit’i davet eder Behlül. Harun Reşit çıkamaz; çıksa da malı saymakla bitmez Korkusundan ‘’Olmaz; önce sen çık .’’ der.
Behlül sıcak sac üzerine çıkar ’’Bir anam, bir danam.’’ der iner. Harun Reşit deli dediği Behlül’ ü anlar ama ne yazık ki iş işten geçmiştir.
=====================================AR====================================
YORUMLAR
Noktalama işaretlerini ihmalinizden kaynaklanan karmaşıklık okumayı çok güçleştiriyor. Bir yayınevine gönderildiğinde ilk olarak redaktör elinden geçmeli doğrusu. İmzanızın altında böylesi bir durumla pek karşılaşmazdım, neden böyle oldu üzüldüm doğrusu.
Yazının sonundaki hikayeyi ise çok beğendiğimi belirtmek isterim. Saygımla...