- 926 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
KORKUSUZ SELİM 29
Aylin, sabah erken gelip semt pazarında kendisine boş yer bulmaya çalıştı. Elindeki küçük çanta, ekmek teknesiydi onun için. Dün geceden bijuteri malzemelerini özenle hazırlayıp çantasına yerleştirdi. Gece geç saatlere dek uykusuz kalma pahasına; odasında kolyeler, küpeler ve diğer takılardan bir çoğunu kuyumcu titizliği ile değişik aksesuarlar ortaya çıkarmaya özen gösterdi.Bu çalışmalarını istinasız her gece yapmak zorundaydı.
Uykusuz kalıyor, çalışmaktan parmaklarının uçları sızlıyordu ama hiç önemli değildi. Ayakta durmak; kurda kuşa yem olmamak çok önemliydi. Mücadeleyi bıraksa başına gelebilecekleri az çok tahmin edebiliyordu.Kötü senaryolar yapmasa da düşüncesi, bile insanı yıkıp perişan etmeye yetip de artıyordu bile.
Bir hafta önceki kavga olayından sonra pazar yeri arayışına başladı. Bazı işlek pazar yerlerinde boş yer bulması oldukça zordu. Her ne kadar açacağı tezgah, küçük olmasına rağmen yine de tersliklerle karşılaşıyordu. Eğer iş yapan başka bijuterici varsa tezgah açmakta sıkıntıya giriyor,açsa da rekabet sisteminin acımasız kurallarından nasibini almakta gecikmiyor; aynı malı satanlar arasında kıyasıya oluşan rekabet karşısında;para kazanmakta zorlanıyordu. Her şeyin farkındaydı. Bir şeyler başarabilmek için, uyanık olmak zorundaydı. Pazar ortamının değişmeyen kurallarını kabullenmek zorunda olduğuna inanmıştı artık. Tek başına mafyaya karşı gelemezdi. İşin ilginç yanı; pazarda tezgah açmak için şimdi mafyaya ihtiyacı vardı, kurallar böyle işliyordu çünkü. Öyle de yaptı. Öğrenmişti artık kimin ne olduğunu.Kim mafyalık yapıyor,kim gariban az çok anlar olmuştu.
Ezilip büzülmeden erkekçe tavırlarıyla Sarı Melih’in sebze tezgahının yanına gitti.
Sarı Melih, Orta boylu sarışın biriydi. Herkes, kendine “mafya”lığı yakıştırınca; gerçekten mafyalık rollerini kusursuz yerine getirdiğini sanıyordu. Silahsız dolaşmazdı. Her daim beli şişkin dururdu. Şişkinliğini, ceketi bazen de gömleği ile kamufle etmeye çalışırdı.Kasıla kasıla, kollarını aça aça paçalı Denizlili horozları gibi yürüdüğünde;etrafını yan gözle dikizler,ne var ne yok diye kolaçan ederdi.Sayısız kez hapishaneye girip çıkmışlığı; kendisine güven kazandırmıştı,pazar ortamında.
Herkesin, belaya bulaşmaktansa; “Melih baba” diye karşısında eğilmeleri onu çok mutlu ediyordu. Meydan onundu artık. Zabıtalara bile bıçak çekmiş, korkusuzluğunu böylece cümle aleme göstermişti. Bundan böyle; kendi kanunlarını kendisi uyguluyordu.
İlk kez pazara gelip de yer açmak isteyenler, kesinlikle Sarı Melih’in onayını almaları gerekiyordu.Sarı Melih,belirlediği miktar haracını aldıktan sonra ne yapıp yapıp yeni gelenleri mağdur etmez,onlara tezgah yeri bulurdu.Yeter ki,cebine para girsindi.Pazarın içerisinde bulamadıysa;yasak olmasına rağmen yol kenarından bile ayarlardı.Zabıta suskun kalır,görmemezlikten gelirdi.İşin sonunda Sarı Melih’le uğraşmak da vardı.Böyle bir riske girmeyi kimse göze almak istemezdi.
Aylin, Sarı Melih’in tezgahının önünde dikildi. Pazar “babası” ise tezgahındaki marullara, maydanozları temizlemekle meşguldü. Sararan yapraklarını koparıp atıyor, lastikle bağ yapıp düzgünce tezgahın üzerine istif ediyordu. Onun bu yaptığı iş kara para aklamak gibiydi.Mekanı belli olsundu yeterdi.
Aylin’i tezgahın yanına geldiğini gördüğü halde görmemezlikte geldi. Müşteri olmadığını zaten biliyordu, kendisine işi düştüğünü sezinlemekte zorluk çekmedi.
Aylin:
-Hayırlı işler Melih ağabey!
Melih, yeni fark etmiş gibi ondan tarafa döndü. Dönmesiyle birlikte kasılması bir oldu.”Babalara” yakışır bir edayla:
- Buyur bacım! Bir derdin mi var?
Aylin:
- Olmaz mı ağabeyim! Hem de çok büyük!
Çözülemeyen büyük işleri halletmek tam da ona göreydi. Elindeki maydanoz demetlerini, tezgahın üzerine bıraktı; bütün dikkatini Aylin’e veriyormuşçasına:
- Emret bacım, sıkıntın nedir?
-Ne olacak ağabey, tezgahımı açmak için boş yer aramaktayım.
Hemen yerinden fırladı:
- Beni takip et!
Onun arkasında pazarın içerinde dolaşmaya başladı. Boş yer bulamayacağını anlayınca her zamanki yaptığı metodu uygulamak zorunda kaldı. Giyim satan emekli, yaşlanmış iki kişinin tezgahını ileri geri, sağa sola çektirerek küçülttü. Emekli pazarcılar, çaresiz verilen emre uymak zorunda kaldılar.Onlar da biliyorlardı ki,pazar ortamı memurluğa ya da iş yerine hiç benzemiyordu.Buraların havası çok farklıydı.Masa başında oturup da çaycıdan çay getirmesini istemenin kolaylığı yoktu maalesef.Buraların amiri,çok farlıydı;beli silahlı,eli bıçaklı kanun dışı birisiydi.Ona itaat etmek zorundaydılar. Karşılarındaki silahlı amirlerinin dediklerini aynen boyun eğdiler.
- Peki Melih baba! Sen nasıl istersen öyle yapalım! Tezgahı kaldır de kaldıralım!
Hoşuna gidiyordu, pazarcı esnafının karşısında iki büklüm olmaları. Onların haklarına zarar vermiyormuş edasıyla:
-Fazla rahatsız olmayın! Sadece birer metre yerlerinizi daraltırsanız, bu gariban bacımıza da yer açılmış olur!
Aylin, dört tane sebze kasasının üzerine Melih’in bir yerlerden bulup getirdiği kalın kartonları serdi.
- Çok sağ ol ağabey!
Melih,büyük bir iş başarmanın verdiği böbürlenmeyle kollarını gere gere tezgahının başına yöneldi.Göz ucuyla da etrafı çaktırmadan süzüyordu.Tekrardan maydanoz bağlarını terbiye etmeye başladı.Arada bir dudağının arasındaki sigaranın dumanını etrafa savuruyordu.
Aylin, biliyordu ; Sarı Melih “baba”nın yaptığı bu kıyağın karşılığı olan parayı, akşam pazar dağılmadan önce gelip alacağını…
DEVAM EDECEK!
YORUMLAR
Heyecanla takibe devam. Şunu söylemelityim ki, bu tür seriler toplu halde okununca bir anlam kazanıyor. Böyle bölüm bölüm pek tadına varılamıyor ama, kitap gibi okunduğunda acaba ne olacak diye bir heyecana kapılıyor insan. Öykülerinde pek çok karakter ve konu işliyorsun ve bunları başarılı bir biçimde dağıttığın gibi topluyorsun...Başarılı kurgu da bu işte. Senin kurgulaman çok başarılı...
Tebrik ediyorum. Geç olmadan puanımı verip işimin başına dönüyorum Ayhan Abi..Yoksa edebiyat defteri insanı yakaladımı bırakmak bilmiyor.
Sevgiler...