- 2756 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Şehirler Savaşırsa En Çok Sivil Aşklar Yaralanır
Ne olur, parçalanarak uzaklaşın benden, ağzımdan burnumdan yalnızlık akıyor, mideniz bulanmasın.
Bazı şehirlerin yıldızı bir başka şehirle barışık olmaz asla, her ne kadar büyük bir şehir olsa da. Kalabalıklar, yeşillere karşı. Kalabalıklar yeşillere karşı olduğu zaman en çok sivillerin canı yanıyor. Seni severken üniforma kullanmıyordum oysa. Ten dahil. Bazen ufacık şehirler, boyuna posuna bakmadan kafa tutar ülke gibi şehirlere; bildiğiniz İstanbul bu. Yıkılan, yanan, yaşanan... Şüphesiz, güncel tarihte yaşanılanlardı bu koca şehri kibrit kutusu kadar küçültüp, beni daraltan. Biraz hatıralardı, biraz yaşanılanlardı gözlerimden yaşlarımı kancalarla söküp alan. Ben ağlamak istemedim hiç, zorla ağlattı beni bu şehir. Senin şehrinle el ele tutuşup da üzerime bastılar. Ağır geldi, taşıyamadım.
Çaresizlik kaç gemi batırırdı bu sahilde? Kaç gemi daha satılırdı jilet fabrikalarına, ölüme meze olsun diye, bileklerime aksesuar yapayım diye... İnsanca sevebilmek bir bedenin içine saklanmış ruhu, barış gibi özgürlük gibi sevebilmek, sevmeye çalışmak. Sevmeye çalışırken böylesine yaralanmak, hangi kutsal kitapta yazar ki anne? Hangi tanrı yapar bunu, hangi peygambere vahyeder. Elbette bedeller ödenmek içindir, inanmanın ibadet gerektirdiği, sevmenin acı vermesi ve gözlerinin maviliğinin beni çok merak ettiğim tanrıma kavuşturmak için varolması gibi. Ancak bir başkasının bedelini ödemek, çaresizce, onursuzca... Bütün kurşun askerleri eritir, hiçbir nazara fayda etmez. Bırak, kendi bedellerimi ödeyeyim, kalbimi yerinden söküp, diyet diye vereyim...
Aramızda birtakım farklılıklar var, farkında olduğum gerçekler. Gerçekler; insanı sote yerlerde kıstırıp sotelik doğrayan en kesici gereçler. Farklılıklar çok zaman bizi ortadan ikiye böler. Oysa şehrin hemen yanıbaşımdaydı haritada. Bu benim kalbimi kırdı. Benim kalbim sayısını hesaplayamadığım kadar kırıldı. Uzaya salsam Einstein teorilerini öldürürüm. Kalbim hayatımı yaşanılmaz kılan, hiçbir aşkta yerleşim planına uyamayan, uydurulamayan derin bir fay kırığıydı, ben içine düşüp öldüm karanlıklarda. Sen hiç yanımda yoktun. Sen hiç yanımda yoktun, ben seni öptüğümde ağzına düşüp kayboldum, korkuyorum, üşüyorum, yalnızım yanıma atla, ne olur. Seni öptüm, ağzının ıslaklığı içimdeki yangını söndürür diye, bahtımı kanırtarak sikeyim alkollü çıktın. Sen ömrümde gördüğüm en güzel rüyaydın, boynumu aşındıran nefesinle birlikte. Ben sana çaktırmadan çok mükemmel ağlardım, tanrı yağmur yağdırmaya utanırdı...
Velhasıl rica ediyorum; ben geberip gittiğim zaman, en adi şerefsizdir mezar taşıma "elf ’atiha" yazan. Gelen giden tükürsün toprağıma, tükürsün taşıma. Din derslerinde okutulsun adım, seni severken nasıl iblisleştiğimi gözlerin kalbimi yaktığı an nasıl süblimleştiğimi, nasıl evrene aykırı geldiğimi, nasıl öldüğümü anlasın veletler, aşktan uzak dursunlar....
Dedde.