- 1108 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
BEKLE BENİ
Eve geldiğinde, yorgunluktan gözlerini açamayacak durumdaydı. İlkokulu bitirdikten sonra ustası rahmetli Emin Bey’e, “ Eti senin, kemiği benim “diye götürüp teslim etmişti babası. Aslında, oğlunun okuyup, masa başında, kariyer sahibi bir işinin olmasını istemiş olmasına rağmen, o yıllardaki siyasi karışıklıktan korkmuş ve kısa yolu tercih etmişti. Ziya Bey’ in üç oğlundan biriydi Erdal. Çok istemesine rağmen kız çocuğuna sahip olamamıştı.
Karısı Emine Hanım ise kendi halinde bir Anadolu kadınıydı. Elindekiler ile yetinmesini bilen, sahip olduğu çocuklarını ve eşini mutlu etmeye çalışan bir Türk kadını. Ziya Bey’ in küçük bir manifatura dükkanı vardı. Orada, basma türü kumaşlar satardı. Emine Hanım’ın, yaptığı el oyalarını diktiği yemenilerle dükkan daha da zenginleşiyordu. Pazara gelen köylülerin uğrak noktasıydı orası. Müşterileriyle, aralarında dostluklar kurulmuş ve alışverişin yanında, uzun sohbetler yapılmaya başlanmıştı o küçük dükkanda. Erdal’ ın ağabeyleri daha oturaklı ve sakindi. O yüzden de, dükkanın işletilmesinde daha çok yardımcılardı. Erdal, onlara nazaran hareketliydi. Onu, akşama kadar dükkanda tutmak imkansızdı neredeyse. Daha hareketli bir işte olmalıydı.
Ziya Bey, bu nedenle elektronik tamircisi olan Emin Usta’ nın yanına çırak olarak vermişti. Kısa zamanda, üstün ve pratik zekası nedeniyle, ustasının gösterdiği işleri kavramıştı. İşini her gün daha çok sevmeye başlıyordu. Ustasını hep izliyor, hiçbir ayrıntıyı kaçırmıyordu. Çırakların arasında, en çok sevilen de oydu o yüzden. Her işe, gönüllü atlıyordu.
Ziya Bey, bu duruma çok seviniyordu. Erdal, çok idealist bir gençti aynı zamanda. Ülkesinin başına çöreklenen, siyasi karışıklığa duyarsız kalamayacak, belki de o yüzden başı belaya girecekti. En kötüsü de ölümüne sebep olacaktı. O işe gidip geldikçe içinden “ Şükür Allah’ ıma, en azından uğraşacak bir işi var. Çok iyi oldu bu iş ona. “ diyerek avunuyordu. Oysa, bir sürü ölen genç, nedenini bilmedikleri bir davanın içinde, kaybolup gidiyorlardı. Analara ve babalara da evlat acısı bırakıyorlardı.
Ziya Bey, devamlı tetikte ve takipteydi. Bir yolunu bulup, en azından Erdal’ ı, o kaosun içine sokmamalıydı. Er ya da geç, bir grubun içine girecekti. Düşündü, taşındı ve karar verdi. Uzak bir akrabasından yardım istemeye karar verdi. Pekala da, Erdal ; yurtdışına işçi olarak gidebilirdi. Derdini anlatan uzunca bir mektup yazdı. Aradan, bir ay geçmiş ve mektubun cevabı gelmişti. Son dönemlerde, yabancı işçi alımında sorunlarla karşılaşılmaya başlandığını, fakat elinden geleni yapacağını bildiriyordu. Ziya Bey’ in içine umut doğmuş, bunun yanında da, ayrılığın acısı işlemeye başlamıştı. Nasıl söyleyecekti Erdal’ a. Üstelik kabul eder miydi ?
Bir akşam yemeğinden sonra onu yanına çağırmış ve ;
“ Otur oğlum karşıma. Önemli meseleler konuşacağım seninle. “
“ Buyur Baba ! Dinliyorum sizi. “
“Oğlum ! Çocuklarımın hepsini çok severim. En küçükleri de sensin. Abinler, dükkana alıştılar. Sen de, işinde çok başarılısın. Ben diyorum ki ; yurt dışında bir iş bulunsa sana. Gitmek ister miydin ? Biraz çalışırdın orada ?Beğenirsen devam eder, beğenmezsen de dönerdin. Nasıl ? Ne diyorsun benim fikrime ? “
“ Baba ! Nereden çıktı bu şimdi. Benden bıktınız mı yoksa ? Gurbet ! Çok zor baba. Aslında, bu düşünce benim de aklımdan geçmedi değil ama vatanımı bırakıp nasıl giderim. Biraz daha çalışıp, para biriktirip, kendime dükkan açmayı istiyordum. Ne kadar uğraşsam, bir türlü başaramıyorum para biriktirmeyi. Sizin, bu konuda bir teşebbüsünüz mü var yoksa ? “
“ Açıkça konuşacağım oğlum. Evet ! Ben, uzak bir akrabama mektup yazdım. Seni, Almanya’ ya aldıracak. Akıllısın, pratiksin ve yaptığın işte çok başarılısın. Ne diyorsun ? Şansını denemek ister misin ? Ben de gitmeni istemem fakat geleceğin için katlanacağız bu ayrılığa. “
“ Biraz düşünmek istiyorum Baba. Ben, size kararımı söylerim. “
O gece, sabaha kadar düşündü. Bir türlü karar veremiyordu. İçindeki maceracı ruh ise gitmesi gerektiğini söylüyordu ona. Denemeliydi.
Ertesi akşam olduğunda, kararını vermişti. Babasına söylediğinde de, Ziya Bey’ in rahatladığı, yüzündeki ifadeden belli oluyordu.
İki ay sonra, hiç tanımadığı, dilini bilmediği, her şeyin yabancı olduğu bir ülkeye gitmek için trenin gelmesini bekliyordu. Yaşlı gözlerle, en küçük oğlunu uğurlayan Emine Hanım ise gözyaşlarını bırakmış ve hıçkırıklar ile ona bakıyordu. Erdal ise ağlamamak için kendini sıkmış ve neşeli bir eda ile etrafındakileri teskin etmeye çalışıyordu. Trenin vagonları, yolcularıyla dolduktan sonra hareket etmiş ve geride kalanlar, öylece kalakalmışlardı. Erdal, o sırada gözyaşlarını bıraktı. Ağladı, ağladı ve sesi trenin raylara sürtünmesiyle çıkan sesin içinde kayboldu.
O son ağlayışıydı. Acımasız bir dünyanın içinde, çabalayan, ayakta durmaya çalışan bir gurbetçiydi artık. Yabancı bir ülkede, farklı bir ırktan, o ülkeye uyum sağlamaya çalışan bir gurbetçi. Sokakların çok farklı olduğu, insanların, yaşam biçimlerinin ve dillerinin farklılığını her zaman hissediyor, yalnızlık duygusu en çok da gecede hissediliyordu. Yalnızlığı yenebilmek için durmadan çalışıyor ve işinde kendini geliştirmeye çalışıyordu. Fedakar çalışması sonucunda, istediği, hayalindeki şeylere ulaşmıştı en sonunda. Kendine ait bir iş yeri açmıştı. O sırada, bir Türk kızıyla, görücü usulüyle de evlenmişti. Yıllar içinde, bu evlilikten dört çocuğu olmuş fakat bir eksiklik hissediyordu nedense. Mutlu olamıyordu bir türlü.
Ona mutluluğu verecek kadın, onu ısrarla çağırıyordu rüyalarında. Gördüğü rüyaların bir hikmeti olmalıydı. Her rüyanın sonunda, tanımadığı, yüzünü bile seçemediği kadına, içinden kopup gelen şiirler yazıyordu. Kimdi bu kadın ? Bunun özlemiyle yanıp tutuşuyor, sır perdesinin içinden çıkamıyordu.
Bu durum, evliliğini de etkilemeye başlamıştı. Çok sevmese de, hayat arkadaşına karşı kendini suçlu görüyordu. Bunu yapmayacaktı. Ondan boşanmak istediğini söyledi. Ve boşandılar. Arayışı bitmemişti. Rüyasında aşık olduğu kadını, her yerde arıyordu sanki.
Aradığı kadın, hiç beklemediği bir zamanda çıkmıştı karşısına. Bir öğretmendi. Türk çocuklarına, eğitim vermek için gelmişti Türkiye’ den. Güzel ve akıllı bir öğretmen. Güzel bir yüreğe sahip, vatanını seven bir öğretmen. Onu gördüğünde, bir kez daha aşık olmuştu. Hiç aklından çıkmıyordu. Ömrünün geride kalan kısmını, onunla geçirmek istiyordu. İlk karşılaştıklarında, gözleri kenetlenmişti sanki.
Çok kısa süre içinde evlendiler. Rüyalarının kadınını bulmuştu. Tek sorun ise Gülbahar’ ın, Türkiye’ ye dönmek zorunda oluşuydu. Bu durum onları korkutmamış, yıldırmamış, daha çok kenetlenmelerine sebep olmuştu.
Gülbahar’ ı yolcu ettiği gün, hasrete alışması gerektiğini bir kez daha anlamıştı. Kendisi orada olsa bile yüreği sevdiği kadın ile birlikte Türkiye’ deydi. Özlemlerinin içinde Gülbahar, bir de tavşan kanı çayın yanında, çıtır simit vardı.
Uçağa binmesine çeyrek kala düşüncelerinden sıyrıldı. Saatine baktı. Sevdiği kadın, heyecanla onu bekliyor olmalıydı. Aylar sonra hem çok sevdiği vatanına, hem de sevdiği kadına kavuşacaktı.
Uçaktaki koltuğuna bindi. Son kez dışarıya baktı.
“ Geliyorum aşkım. Yiğidin geliyor. Az kaldı. Bekle beni ! “
Uçak, bulutların arasında kayboldu. Yüreklerin atışı hızlandırmıştı sanki uçağı.
YORUMLAR
Sosyal bir kesitten gerçekçi bir öykü kaleme almışsınız.Toplumun ve bireyin bütün sıkıntılarını kaleme almışsınız öykünüzde.
Giriş,gelişme ve sonuç oldukça başarılı. Yalnız bu öykü bana geniş bir romanın özeti gibi geldi.Bu tip kurgular,böyle kısa bir öyküyle geçiştirilemez.Bence devam etmeli ve seri romana dönüşmeli.Çünkü işlenen tema oldukça yerinde.
Nermin yazarsa işte böyle güzel yazar.
Selamlar efendim.
Sanki devam edecek gibi geldi bana Nermin Abla.
Başarılı anlatımınla sevgiyi ayrılığı merhameti vefayı anlattın bize...Ama tam kavuşmaya sıra gelmişti ki, yazıyı bitiriverdin...Senin yazılarındaki pozitifliği seviyorum ben...İnsan kederlenip ayrılmıyor yazılarından.
Tebrik ediyorum. Hep mutlu sonla biten hayat öykülerin olsun gerçek hayatında da...Sevgiler.
Uçak, bulutların arasında kayboldu. Yüreklerin atışı hızlandırmıştı sanki uçağı.......kalemin akıcılığı okuyucuyu......sayfaya kitliyor...kendine has uslubuyla aniden okuyucu ile buluşuyor....başlayan her hikayesinde okuyucunun hayal gücünü gıdıklayıp başbaşa bırakıyor....hadi bakalım....sıra bizlerde acaba nasıl devam etsem....harikasın kardeşim saygılar
Yürek güzel olunca yazdıklarıda su gibi akıp gidiyor yüreklerde.Harika bir yazı okudum sayfanda can kız.Senin yazılarında hikayelerinde kendimden çok şeyler bulurum.Zafer ağbeyinle seni bizim evin en küçük kızı seçtik hikayeci kızımız.Varolsun sevgi dolu yüreğin başarılarının devamını dilerim.Selam ve sevgimiz iki kişilik.
Tebrikler Nerminimize..
Bahar
Nermin kardeşimden bir gurbet hikayesi. Gurbeti soluyan biri olarak adeta kendimi buldum hikayende abim... :)))
Sen hep yanımızda ol emi. Bu kardeşin seni çok seviyor... Bahar 'da inan çok seviyor seni.
Sen bizim ailemizin bir parçasısın artık.
Bak hikayende çayımı ve susamlı simidimide yazmışsın yaf :)))
Yürekten kutlarım can kardeşimi. Çok duygulandırdın kız abini :(((
Alacağın olsun emi :)))
Çokça selam ve saygılarımıbeş yıldızlısından yolluyorum uzaklardan vatana yani o kocaman yüreğine bacııımmmm :)))
direnis tarafından 9/30/2010 12:50:07 AM zamanında düzenlenmiştir.