- 692 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
‘Küçücük yastık, içine biz un bastık’
Çocukluğumun ilginç lezzeti...
Çeşit çeşit çerezlerin arasında hemen göze çarpar, yuvarlak şeffaf camsı kaplarda yerini alırdı iğdeler turuncu giysileri içerisinde. Eylül ayında ve yaz bittiği zaman. Kumaşa benzeyen kabuğunu küçük parmaklarımızla özenle soyduktan sonra unlu kısmını çekirdeğine kadar kemirirdik teneffüs saatlerinde büyük bir iştahla. Bir karadeniz çocuğunun hayatında bunca yer edinebildiyse kimbilir bozkır çocuklarının hayatını nasıl ele geçirmiştir iğde ağaçları.
Bu yıl iğdeleri dalında gördüm ilk kez. Bu, zeytin ağacına benzeyen, meyvesi de zeytingillerden sayılan iğde ağacının baharda açan çiçeklerinin etrafa yaydığı kokusu çok güzel olmasının yanısıra zihni açıcı etkisi de varmış. Bir bahar koklamak nasip olur inşaallah.
Bir efsaneye göre de uzun ve pürüzsüz dalları Hz. İbrahim’ i yakmaya talip olan tek ağaç olduğu için yüzü yerde, eğri büğrü ve dikenli oluvermis o günden sonra iğde ağacının. Söylenişindeki ince hüzne bir anlam veremiyordum bu efsaneyi okuyuncaya kadar. Var mıdır başka bir ağac, bunca hüzün yüklediğimiz dallarına?
Atatürk’ ün yaşlanmış ve çelimsiz bir iğde ağacının her zamanki yerinde olmadığını görünce nasıl üzüldüğünü anlatıyor Falih Rıfkı Atay. “Arabadan inerek orada bulunanlara: — Burada bir iğde ağacı vardı, ne oldu? “ diye sormuş.-Baharda çok güzel kokular veriyordu!” diye sızlanmış sonra da.
İyice uzayan iğde dalları meyvelerini de komşunun bahçesine dökmeye başlayınca Tahsin bey’ e dallarını kesebileceğine dair müsade vermis komşu teyze. Ama İlhan hanım iğdenin dallarını kesemeyeceklerini çünkü çiçeklendiğinde kokusundan bol bol istifade ettiklerini, meyvelerinden şikayetci olmaya haklarının olmadığını söylemiş. İlhan hanım ve Tahsin bey, meyveleriyle bahçesini kirleten bir iğde ağacına nasıl muamele ettiklerini anlatırlarken, o yaşlı ve çelimsiz ama çok güzel kokular yayan iğde ağacının kesilmesinden büyük üzüntü duyan Atatürk ile aynı duygular içerisindeydiler ve en önemli insani hasletlerimizden olan “vefa”yı düştüğü yerden kaldırıyorlardı birlikte.
İçinde bulunduğunuz zaman dilimi ile veya şu anda işgal ettiğiniz mekanla bir derdiniz varsa gönlünüzün bozkırlarına doğru yola çıkın. Orada bir yerlerde sizi bekleyen bir iğde ağacı vardır muhakkak. Senelerin gönlünüze yığıp durduğu tatsızlıkları, kırgınlıkları, yorgunlukları hiç beklemeden asın birer birer dikenli kurşuni renkli dallarına ve şöyle bir yeşertin gönül evinizi vefalı bir muhabbetle.
‘Küçücük yastık, içine biz un bastık’ . Bildiniz değil mi cevabın “iğde” olduğunu?
28 eylül 2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.