- 2069 Okunma
- 20 Yorum
- 1 Beğeni
Kırmızı Şapkalı Bir Gar Masalı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yetim doyuran yanım vurmuştu duygularını kayalara sanki. Ve mütemadi bir
yoğunlukla giderek daha azan bir tonda,Merhemini yaraya fışkırtan kırmızı pazartesi
sancılardı ilk hissettiğim. Hep düşünmüşümdür Beethooven hangi ruh halinden çıkarmıştı
o besteleri. Galiba işte o zaman koymuştum zihnimin düdüklüsüne , o hiç pişmeyen
tadına tuzuna hiç toz kondurmadığım zihnime teğet güven duygumun ağır taciz halini..
Oydu... Evet onundu, tren garının en uç , en rahat bölgesine yaslanıp havayı tokatlayan beden.
Oydu cumartesi gidiyorum diye bana andersen methiyelerini yüksek lisan küfürlere katık ettiren
Oydu orada olmaması gereken beden...
Hiç düşünmemiştim hiç. Evet herkesin herkesine olabilirdi ama bunu yani bana olabileceği ihtimalini aklım hiç emzirmemişti.
Bana yapılamaz değil yapılmazdı çünkü öyle tanımıştım.
Yapmazdı...
Babam görünür o zamanlarda asker edasına saklanmış ukalamsı bilmişliğinin her zaman haklı çıkan
can sıkıcı tafrasıyla..
___ sen daha dünyanın sadece iyilikle döndüğünü okuyorsun değil mi? okulunda!
hele dalga boyu yüksek ilaveleri çok daha depremsidir.
___ haklısın gaus pisagor ve öklit dünyanın en mutlu insanları olarak öldüler...
ve istiklal marşından sonra bildiği belki tek şiiri o acaip delici aksanıyla birleştirip ,
sadece bana bir şeyler çarpacağı zaman
tokat olarak kullandığı muhteşem ve bir o kadar da dehşetengiz sözler;
’öğretmenim bana dünyanın nasıl döndüğünü öğrettiniz
ama bana dünyada dönen dolapları neden öğretmediniz’
bunu yazan şair muhakkak babama tembihlemiş olmalı ki haftada en az bir kez dinlemişimdir.
Bedenim, organlarımın maiyetinden sıyrıldı sıyrılacak,artezyen yavuklusu kollarım düşerken
avuçlarım işe yaramaz bir dirgenden ibaretti.
farkındasızlığımın bile şaşırdığı , üstelik tersine ikincisini dudağıma yamamaya çalıştığım sigaranın kendini rüzgara
savuran yanar ucuymuş tutamadığı.
mutedil bir çöküntüyle bir yıkıntı fırtınası
arası , terden kayganlaşmış elastik travma debelenişim, telef pazarında hıça hınç ezik büzük
yerlere saçılmış karizmam ve ben sana demedim mi oğlum! sırıtan samimiliklerim...
defolun hepiniz...Defolun
Sadece iki gün yetiyordu demek. Kulaklarım da görsün için değildi sağa sola radarlamak.
İncisini düşürmüş gibi aklımı başıyla beraber sallamak.Neredeyse yirmi dakikadır kavga ediyordu telefonda.
Kurşuni paltosu buz gibi havaya yaka bağır çözük.Duyuyordu gözlerim,içindeki şeytan simültane çeviriyordu
elleriyle sesine verdiği pandomimi çırılçıplak. Ama aşırı maruz olduğum
dondurucu havadan değildi buğusunda çakan gözlerim. Enkaza gömülmekti bu capcanlı hissetmekti
kırmızı bir şapkanın altından sağa sola salvolar atan o küheylan sızısını...
Sipsisini ateşe dayamış dar çaplı geniş yaylımı değiyordu rüzgârda slalom atan saçlara. Ki; daha haftası dolmadan kemer hizasından omuza
atlamıştı.oysa;
_Tamam madem öyle daha çok beğeniyorsun uzun kalsınlar
Yarısı kumral ama demek ki onlarında tamamı yalancıydılar.
Bir haftada bu derece hararet kusacak kadar ve uzun menzilli konuşacak birini bulamazdı insan. Ve buna enfiye çekmiş birinin
hapşırma ihtimali kadar tesadüfü kadar inanılırdı.Ya da inanmamak için bol paça acabalı bir aptal olmak.
Olmazların bu kadar el ele verdiği ertesi berbat bir pazar yoktu hatıratımda. Ve kurtarmaya çalıştığım ulusların ilişkileri de fena halde
SOS daydı. Pazartesi imtihanım vardı...
Vücudumun çekmesine soğuk sahiplense de morardığını hissettiğim dudaklarıma o sebepti. Zifir yuttukça turnusol tükürüyordum sanki Elif Elif.
Aklımın Trakya yanı sağlama istedikçe tüm yağmalanmış Anadolu yanım işgal soluyordu.Damıtılmış kayıp taksirat söylenceleri ahraz mumları bir yakıp
bir söndürüyordu.Avangard bir telaşla ve mecburi adımlarla bir zamanların o dayanılmaz cazibesine artık dayanamayacağımı farkettim.
Son bakışları son basamağa bırakıp altı numara bir Errol Flynn bakışı çoktu bile hüzün denizine son dalışımın iştigaline...
Ama işgalin işkilli yanı hep daha çoğu için sebepler saklıyor. Boynuz etkisi filan da denebilir belki . Ya da bakalım gördüğünde yani
tesadüf ettiğinde hangi yanının yalanını giyinecek yüzü.
Ve merakın tüm ölçüsüz çoğunluğu gibi en az dayakla gonga yetişen acemi boksör gibi yediğini kâr sayan
mera memelileri gibi.İşte en öndeki kayalara değer ya en çok azgın denizin tükürüğü. yüzün buruştuğunda ütülemek işte bir nevii!
yarayı kaşındıkça kaşımak ya da.. Ki; o da sadece daha fazlasına gebedir acının ,hani beş dakikalık çarşaf kirlenmesini aşktan sayıp
bir ömür boyu söven ahmaklar gibi...
aynen olduğu gibi demek bu şehir züppesiyle tedavül edilmiştim. Yanımdan geçerken umurumda değildi ama hoplar adımlarla
menzile girince acabalarım, acabalarıyla bahisteydi. İşte kahretsin ki bu gün başından beri topyekun yanlış bir gündü..
Neresine ya da hangi özelliğine kurbandım acaba...
Kadınsı bir tipin hippi karışımıyla yumuşak bir erkeğin homojen karışımı filan diye gebertesi sentezler
çıkarırken, doğrusu adam benden sağlam bir kafa uzun, düzenli ve bayağı elden geçmiş sakallarıyla hele masmavi gözleriyle
bayağı adamdı.
İçimin ferahlaması acaipti öldürme hislerim bile kötürüm olmuştu. Sakal tutmayan yüzümü kaşırken uçlarına bastığım
parmaklarımdan indirmişti ayaklarım! artık yorulmuştu...
Herif atletsiz ama oldukçadan fazla atletikti ve gözleri masmavi... Erkek güzeli derler ya maalesef öyleydi.Ve boylu boyuna herifti
Ve helal olsundan başka ne denirdi... Hele o kadar milletin içinde usulca yanaşıp o ihlaslı gamzelerin sol cenahına kondurduğu buse
her şeyi bitirdi...
Zaman durmuştu ben kudurmuş. Gözlerim içime yol gösterirken saat altı, sadece adına o an ki haletimi sığındırıp girdiğim___ ARALIKSONU OCAKBAŞI__
ve beni teselli garsonun bile artık usanıp defol çeker gibi sandalyeleri kafama vurur gibi masalara istiflediğinde iki, eve gelebildiğimde ise
o berbat günün ertesi ilkindiydi...
Elif’inden yıkılmış imtihanı firari bir intihaldim artık... Dönen odanın avizesiyle beraber turlayan ve o dönüş ve zaman frekansıyla
fasılalı ilişme görebildiğim anneme göre ise bir serseri...
Bari duş alayım saklanımlı içimdekileri boşaltabilme seansımda ve daha suyu bile açamadan, Anne inadının barikatını aşmaya alışık
bedenim bile bu kez peşinen yenikti.
___ Anne yeter iyiyim ben. Git başımdan
Ve hep bu zamanlara denk getirdiği o inanılmaz eski insan temsilleri
___ Kıçına bakmadan bir de Hasan Dağına oduna gidersin! Hınzır seni
Bu beceremeyeceğin işin ardına geçme ya da dağ uzaktan yakındır filan gibi bir mana taşırdı.
Bu arada farkettim ki elindeki telefonu sözümona kapamış halde bana vermekten ziyade kafama denk getirmeye daha çabalar
bir şekilde hâlâ söyleniyordu;
___ Yazık günah elin kızına Allahtan kork bari mendebur.
Elin gül gibi kızına bari sebep olma.
Nasıl diyebilirdim ki onu en sevindirecek haberi.Ki şakası bile kötü ve bir o kadar da dayanılmazdı. Bu kadar yenilginin üzerine hele
___ Anne Allahaşkına telefon.Sus
___Senin kırıklarına mı hizmet edecek sadece meret bu evde!
Kırıklar dediği de güya benim bayan arkadaşlarım. Ama aslında biliyor ki bir tane var. Yine biliyormuş ki telefonda ki o
Ve güya ona da azcık şamar atıyor.Kapalı olduğunu bilse de bunu duyabileceğine duymasını istediğine inanarak...
Elimle hemşire işareti yaparken o dünya tatlısı annem kapamış ya telefonu ona güveniyor. Ama tersini düzünü hâlâ öğrenemedi!
savunması da hep aynıdır.
__Ben milletin duymayacağı şeyi neden telefondan söyleyeyeyim ki! Senin gibi elli suda balık avlamam ben.Babana açarım ne lazımsa söylerim
olur biter.
Ve bana ulaştırıyor sonunda telefonu.Her ne kadar kızsa ve kızdığı zamanlarda en güzel ve onu en sinirlendiren cıvıklıkları yapsam da
şimdi halim ve moralim sıfırın altında. O da farkında ve daha uzatmaması gerektiğinin bilinciyle.
Ama kapıdan dinlediğine de emimim çünkü kapıyı kapatırsa muhakkak kulağını dayar deliğine...
Başım banyonun dönme katsayısına yetişmişken aklıma o anda en son gelecek sesti telefondan acil yardım anosları soluklu kişi
. İlk anda direk ahizeyle beraber boğmak geldi aklıma eğer onu öldürmek ve hemen yok etmek yeterli ve akıllıca olsa...
Canımın tümü boğazımın engebeli enfarktüs perçemlerini aşmaya çabalasa da hiç konuşmadan dinle bari dedi içimdeki
üçlü mızrağını ahizeye sokup çıkaran şeytan. En büyük cezaydı ya susmak.
_Duyuyor musun beni alo ses versene ordamısın
sadece alkolsüz hırçkırabilmek çabalıyordum o vakit.
___ Ya neden beni almadın havalanından .Biliyorum konuşamıyorsun utancından.
Uçak tam üç saat rötar yaptı ve ben tam üç saat Heatrow havalanında kopmadık telefon bırakmadım sinirimden.Unuttun değil mi yine
Sus sakın konuşma aşağılık şey.
__ Elif dur bi dakka
___ya sen garda! dün !
____yoksa! ama nasıl olur
__kapatma dur. Off sana offffff
İmtihanı kaçırmıştım.Üstelik hayatımda yaşadığım kesin en berbat ve en aptal gündü.
Ama bir şeye bu kadar sevindiğimi de yazdırdı bana.Aynı günde dört mevsim yaşadığım
derin soluklarla ve yine hatırladığım en keyifli banyom da aynı güne denk gelmişti.
Hani anamın duaları yüzü suyu hürmetine filan desem o asla böyle bir duaya amin demezdi.
Meleğim kapı kolunun yanağındaki eniyle ,daha iyi duyduğu sağ kulak ve o bölüm saçlarını
oradan uzaklaştırmış bir halde benim şaşkınlığımdan ve dahası olası bir topuk yememin zevkine ermiş olmanın dayanılmaz hazzıyla
inanılmaz tatlı ve bir o kadar Arap Bacı ses tonuna yakın;
___N’olmuş oğlum!
___ Sırtını süreyim mi? Gerçi epey bir hafif görünüyon ama!
Melek annemin benden en büyük intikam zamanıdır bu . Neden bilinmez anneler kaynanalık güdülerini oğullarının uzun pantolonlu
dönemlerinde bilemeye başlıyorlar demek ki. Ya da annem beni normalden çok kıskanıyor...
Eh az ayılmış ve çok rahatlamış bir ruh haliyle iki günlük o resmi geçit suratım nihayet elime geçmişti.
Öyle ya Tanrı kuluna önce eşeğini kaybettirip buldururmuş ya sevinsin kulum diye.Şükürler olsundu ama yine de
___Desene oğlum neydi o telaşın? Telefonları kırdı zilli dün akşama dek!
_ yok bir şey anne
___ Nasıl yok tepiniyordun ya demin
__ Uzatma be annem önemli değil hamileyim filan diyor ama inanır mıyım!
Ve hayatımda şahit olduğum en gerçeksi gülebilen ağlayabilen bildiğim tüm duygularımın pamuk yüzü annem
___ Bak hele illa benim ağzımı bozdurcak gavurun dölü.
O esas ses tonuyla;
___Bak bir daha arasın ben ne diyeceğim ona gör sen...
ToprağınSesi
YORUMLAR
:)
Bir anne-oğul-sevgili- yanlış anlamalar- koşuşturmalar.Bir güne sığdırılmak istenen söylemler...
Muzur bir evlat ve evhamlı bir anne.
Diğer yanda bekleyen sevgili-gitmeyen sevgili-gidipte yanlış yerde bekleyen sevgili-:)
Ee şöyle diyebilirim ki; güzel bir senaryo konusu olabilir.Bence gayet güzel...Yönetmen olurum genelde arkadaşlarımın senaryolarında yönetmen yada ışık görevi benimdir.Kostümler de dahil...:)
Tebrikler-hep
Zeynep Süberk
Serhat AKDENİZ
teşekkler hepinize
Öncelikle tüm dost ve arkadaşlarıma verdikleri destek ve yakın ilgiden
ileri iteleyen gurur dolu paylaşımcı katkılarından dolayı şükranlarımı sunarım...
Ayrıca bir denizde bir damla olduğum bilinci ve o denize bir damla bile katkıda bulunmak
çok şeydir ehemmiyetiyle,içinde kısa bir süredir bulunmama rağmen
edebi ağırlını ve tutarlı duruşunu titizlikle bütünlediğini gözlemlediğim
ve gerçek değerin oluşumuna potansiyel bir sinerji sağlayan o enerjiye devingen
edebi katkılarından dolayı, Sayın Edebiyat Defteri Yöneticilerine
ve eserime değer veren, onurlandıran Seçki Kuruluna;
hepsinden önemlisi amatör bir karalamaya haddinden fazla yürek koyan
ve okuma ,değerlendirme zahmetinde bulunan tüm üye arkadaşlarıma
minnetli saygılarımı sunarım...
Serhat Akdeniz
Bu yazı burada okuduklarım içinde en ilginç , dili en etkin , anlatım dili en literal yazıydı
Okurken profesyonel yazarlarda geçti aklımdan, bu tarzda yazanları elbet.
Yok , sizin yazınız daha sıkı bir anlatım geldi
Yeniyseniz yazmakta devam.İnanılmaz şeyler çıkacak yeteneğinizden
Tebrikler
Serhat AKDENİZ
Sağ olun ilginiz için
BANU ULUDAĞ
tekrar tebrikler
Yok artık :)))
Kurgusu, gidişatı, alışkın ve hayranı olduğum uslubu ile, tam bir deli kalem hikayesi.
Hiç kuşkusuz günümün yazısıdır :)
Serhat AKDENİZ
sağ olasın Küçük Cadı.. zamana yenik ve eksilmeyen hürmetle teşekkürler bir kere daha