Seni, boğaz manzaralı bir otelin odasında düşlemeli...
Seni, boğaz manzaralı bir otelin odasında düşlemeli...
Derinlik saplanırken iliklerine; önceden belirlediğim kişiliğimin dağılmasını hissettiğimde sana, otuzlu yaşlarına gelmiş ve hiçbir kadınla sevişememiş bir adamın ruh halini yansıtıyorum.
Hayatlarını avare geçiren Amerikan yüzlü ücra gençlerin ve kaşları üzerindeki metal halkalı genç kızların deneyimsiz özgürlüklerinden sol yumruğumu kaldırarak uzaklaşmıştım.
Göğüs kısmımda iğne ile tutturulmuş bir arma taşıyordum. İşaret parmağım doğrudan dağları gösteriyordu. Bir şarkı dolanıyordu dilime; ’’Dağlara çıkmanın tam zamanıdır.’’
Özellikle tarih kitaplarına yoğunlaştığımda koridora doğru hızlanan bir yürüyüşüm olurdu.
Yorulurdum... Yatak odasına yorgun girerdim. Şehvetlice giren insanlara bir anlam veremezdim. O zamanlar pantolon seçerdim; kış boyunca boğazlı kazağımdan hiç vazgeçmedim. Yandan cepli, kargo tipi pantolonlar kesik heveslerimin acısını dindirirdi. Bir paket sigara, kibrit, el feneri ve çakı... ben buna geniş yaşam alanı derdim.
Sağa, sola, humanizme, liberal köşe kapma takımına ve kireçlenmiş su kaplarına yabancıydım.
Bürokrasinin gereksiz sakal traşına her sabah uygun adım yürüyenlere bakıp gözlerdeki can çekişmelere tanık olurdum. Hiçbiri gözlerime Amerikan perdesi çekemedi. Saç ve sakal serbest; yetkililer buna buruşuk kişilik diyor. Yetkililer ne yazıkki, metal postmodern arma hayranı.
Koca bir kargaşa!... İrileşmeyen veremli insanlar. Kafeslerinin çapları kadar özgürler. Onlar, insanlığın onurluca yaşamasına ve fikir insanlarına çıban olurlar. Dudaklarında Che Guavera ve söz kıvama gelince hepsinin ideolojisi soldan eser; iki de alkol aldılar mı kapitalizmi duman ederler! Bana sorarsan; ben güvercin besliyorum ve güvercinler emir almazlar!
Özgürlüğün uzun sürmüş yorgunluğu ve bir birayı son damlasına kadar içip şişenin kırılma sesini dinlemek... Özgürlük ki, usulca aykırılık diyebiliriz.
’’Şehir hayatı’’ kim icat ettiyse? Hücreleri zehir doludur. Acıyor bedenim.
Benim duygularım, düşlerim, yaşamım... Kuralları linç edercesine döverek;
Seni, boğaz manzaralı bir otelin odasında düşlemeli...
Akşamdan kalma bir şarap, biraz peynir ve çilek. Defalarca sevişip, birçok kez sarhoş olmalıyız. Sonra inatla anlamsız kalmalı ve anlamsız yaşamalıyız...
Hatta yetkililer ve kafesle yetinenlere birkaç şekil çizip, vücut kimyamız için birer sigara yakıp Yılmaz Odabaşı’nın mısralarını mırıldanmalıyız;
’’ekmeksiz kal da demiştim
içeride
kavgasız, kadınsız, çaresiz kalma
bunları yazmadılar hayat bilgisi kitaplarında’’
Koray Demirkılıç
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.