- 873 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sustukça Tükenir Yalnızlığımız
Eski/tilememiş sevgilerdir, yüreğindeki büyülere tutkunluğum
Düşüne karıştı ırmaklarım, sen benim en kutsal suskunluğum
Yüreğindeki yenidünyanın sorgusuz tutanaklarındayım sanki
Ben sende buldum sevdayı, zeytin gözlerinde yitiğim şimdi…
Aralık bırakılan düş ormanlarından kanatlanarak gelmişsin bu çelişkili küreye ağlayarak. Melekler yüreğinin Nil nehirlerinde yıkamışlar seni, bütün gülüşleri aşkla kutsayarak. Güneşler biçmişler sonra ömrüne, yaşanılır bütün güzellikleri künyene işleyerek. Sevdayla doldurmuşlar kalbini, aşk tarlalarına sevginin tohumunu serperek.
Gül dikip toprağa, sevgiyle sularız bir zaman. Yaşam ışığıyla gece ve gündüzün lokmalarıyla sararız gönül ağrılarımızı gülüm. Her mevsim baharında bayram sevinciyken umut, gün gelir düşünüşlere sereriz yürek çarşafımızı. Takvim yaprakları düştükçe duvarlardan ağlamalara daha çok alışırız bir gün. Sevda ağulu bir lokma işte, hayat değirmeninden çuvalımıza ne akarsa onunla avunuruz.
Dudağından dökülen sözcüklerin hangisini yüreğimde kendime ayırsam bilmiyorum. Hangi düşünüşünü es geçerek bir sevda ırmağını akışına bıraksam. Sendeki vefa ve aşkla dolu bu kalbi hangi eylemin üzer, hangi sözün darmadağın eder düşünemiyorum. Her anımdasın artık ve ben evrim değiştirdim. Seni sevmenin büyüsüyle bir tanem, kendimden geçtim.
Sen uzak yolculuklardan dönmüş bir denizkızı gibi ne gözlerimin sorgularını, ne de ruhunun yorgunluklarını görmezden geliyorsun. Umursamazlığın düşüyor yüreğime ve nedendir ağlamak da istemiyorsun özgürce. Yokluğunun sürgünleri ne çabuk meyveye durmuş sevdam, özlemimi bile sevmiyorsun. Kendinden, hayattan delice kaçarak bu sevdalını farkında olmadan ağlatıyorsun.
Günlerin bekleyiş kolyesiyle iki ayrı şehirdi özlem. İki ayrı yürektik, ama bütünden koparılan kokulu bir ekmektik seninle. Beyaz bir kuşla ülkene gittin gideli eskisi gibi aşk bardağına dolamadık nedense. Şiirler biriktirdim sana kadınım, sözcüklerinde kızıl güneşler dönen. Şarkılar ki, her biri hasretine söven, kollarından koptum kopalı bu kafese dar geliyor bu beden.
Özlemim hep büyüktü sana, say ki dağlar deviren, ırmakları gülüşünle tersine çeviren.
Yalnız gülüşler vaktidir avunduğumuz şimdi, selamsız. Her yangının son çıtırtısı küle düşer yankısız. Zamana emdirdik ıslak dudaklarımızı birbirimizden habersiz. Düşlerimizi yaşamdan, sezgilerimizi dumandan aldık en sonunda yalansız.
Günler içiyoruz durmadan ayrı kadehlerden. Birbirimizin sularından uzak düşler tarlasına umut ekiyoruz. Kelimelerin pastil sağrılarından ağrılar çekiyoruz, gamsız, kedersiz, yüreğimizdeki ağuları dökemiyoruz niyetlenip niyetlenip. Böyle bir sevda işte bizimkisi, zahmetsiz. Şimdi koyup sıcak yastıklara başımızı sere serpe, gecenin ayazında dilinin paslarını çözmek istiyorum.
Her yaz döngüsünde sonsuzluğun ayinine katılır beden. Terler dökülür ruhunun uçsuz bucaksız vadilerinden. Geriye dönüp baksan göreceksin belki, umursamazlığa sardığın en güzel yaşanmamışlıkları ve böylesi anlarda ‘kahretsin’ demek daha kolaydır. Uzaklaşırsın yankımdan, tutunamazsın kendi dalında, savrulmak istersin yaprakça. Son notlarını düşersin aşk günlüğüne zamanla, belki de ağlarsın. Sevda vefadır gül yüreklim, mevsim güze dönünce nasılsa anlarsın.
Sanki görünmez ellerin kurgusuyla meçhul mesajlar düşer ruhun krallıklarından yüreğimize. Cennetimizi ararken biz, hiçbir zaman kendi çadırlarımızı terk edemeyiz. En güzel şiirimi yazmadan ben sana, sen en güzel aşkların yollarını ararsın masum adımlarınla. Zorludur oysa bedenin sevdaya kokusunu düşürmesi. Korkak adımlarla yollar tükenir, iğrenç bir gecenin paklanılışına sular dökülür. Gecenin namlusuna er geç hüznün sancısı sürülür.
Çocukluğumun kahır dolu slâytlarından dönünce bugüne, en görkemli kare, dizlerimde uyumaya çalıştığın o kutsal geceydi bende. Zaman kahırlı bir ağıt anlayacağın bebeğim ve isyan aynı her devirde. Sevda sürüyorum yorgun yüreğime ve belki unutuyorum yaşamadığım günleri vefa dolu gülüşünle. Sureti bozuk duygusuzlara inat, dönüyor işte bu anlamsız, iğrenç küre.
Bu gün boyu gerilen sevda yayını yüreğinle asılıp ne çok uzaklara atıyorsun, bilmiyorsun. Dağ kokulu nefesinle, ılgıt ılgıt sesinle, en doyumsuz orman esintinle gözlerinin sedirlerinde ağırlıyorsun şu yorgun bedeni. İşte böylesi anlarda daha çok sorguluyorum aşkı ve daha fazla sevda sözleri büyüyor yamacımda. Öfkemin okları kendime dönüyor, içimdeki karanlığına ışıkların doluyor aniden.
En uç özlemin kırık dayanılmazlığıyla günler yutarız peş peşe, aşk tabletleriyle. Ruhumuzun bildik benzeyişleriyle kelimeler biriktiririz birbirimize. Yanarken rüyalarda, biz birbirimize sarılırız cesurca. Özlemin pembe uyanışlarıyla çözülür dizginlerimiz o an. Bulutlara serili bu aşk döşeğinde özgür çığlıklarla buluşturup dudaklarımızı kenetleniriz sonsuza kadar. Avuçlarımızda yanarken aşk, biz yarınların sularında yıkanırız sevgiyle.
Yüreğinin zili çalınca, döneriz gerçeğimize aniden. O an, kırık bir plakta sesini ararım aşkın. Aynı korkuların damarı yürürken can evimize, biz rüyalarda güneşi aşırırız dağlardan, denize ağlar atarak. Islak ormanlardan geçer, yaşamın çelik kanatlarıyla kendimize sığınaklar ararız. Damlalar düştükçe akşamlara, yıldız düşüşlerine keder, umutlarımıza dilekler yatırırız biz. Hoppadır yine de sevinçlerimiz. Aklımızı çelen çağrılarda meraklarımızı besleriz. Hep yorgun zamanlardır gülüşümüzün korku tüneli, ağrılarımız suskun nöbetleri tutarken.
Mavidir gülüşlerin, ben denizlerin tuzuna şiir yatırırken. Günlerdir sana susuzluğumu sakladım kendimden bile, sen uykusuzluğunun yasını çekerken. Gözlerindi içimde gizlediğim ve yüreğime anlatıp durdum seni hiç bıkmadan. Neyi yaşamışsam, hangi sevdadan ipsiz yolculuklarla dönmüşsem suskularımdı yalnızlığım. Sevdanla, sen sesim, soluğum oldun. Sen aşksız geçen dünüm, sen yaşanmamış bugünüm ve takvimlerde bekleyen yaşanacak yarınımsın.
Selahattin Yetgin
Bu şiirin hikayesi:
Her yürek aynı yaşanılanları ve yaşanılacakları anlatarak büyür bu ömür cennetinde. Her yürek yine kendisine kalır bir zaman sonra. Kimi güneş geçirir iğneden, kimi aşkın öksüz suretlerinde zar atar yapayalnızlığına.
Biliriz ki, çoğul acıların çözümsüz atlasında sevgidir, her gün ölüp ölüp dirildiğimiz.
Oysa, dönüşü yoktur hoyratça tüketilen hiç bir günün! ...