- 2142 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Şairliğin dezavantajları ..
Paylaşmak istediğim bir konu ve bu konunun eksik eteklerinin gelmişi-geçmişi..
Konu : Genel bir soru; " Şairliğin dezavantajları var mı "
" Şiir, Allah’ı sır ve güzellik yolundan arama işidir " *
Okuduğum bir yazıyı paylaşarak başlamak istiyorum yazıma, söyleyeceklerim az lakin okuduklarımın ve anladıklarımın fazlasıyla../suskunluğum aynası olsun okuyacağınız her mısra..
........................................./*
"Söyle aydaki o şarkıcı yankıya/tekrarlasın benim şarkımı sana" (1)
Her duruma uygun söz söyleyen "ataların"; kadın konusunda kurdukları cümlelerde “sayıca pozitif, anlamca negatif” ayrımcılık uyguladıkları hepimizin malumudur.
“Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” gibi cinsel ayrımcılığı meşrulaştıran sözlerindeki asıl taleplerinin iktidar olduğu da, görünen köy misali klavuz istememektedir.
Başka toplumların; “karşıdan iki kişi geliyor sandım, meğer bir adamla karısıymış”(2) ve benzeri sözlerine kulak verdiğimizde, dünyanın bütün atalarının, iktidar ve kadın konusunda hemfikir olduklarını, adeta “sınırlar ötesi bir atalar insiyatifi” olarak çağlar boyu ortak bir faaliyette bulunduklarını düşünmeden duramıyor insan.
Dilin işaretlediği kadının bekaretidir
Çünkü dünyanın bütün dillerinde kadının ikinci sınıflığından dem vuran atasözleri, deyimler ve erkek önyargıları mevcut. Kadını aşağılayan bu sözleri söyleyen bütün dillerin ortak özelliğiyse; erkek egemen bir bakış açısına sahip olmaları.
Konusu ne olursa olsun mutlak bir şekilde iktidar alanının dışını işaretleyen ayrımcılığın varlığını en insafsız ve yaygın haliyle sürdürdüğü alanların başında dilin geldiğini söylemekte bir sakınca olmasa gerek.
Saçı uzun, aklı kısa, eteği eksik bulunan kadınlar birçok dilde; sadece bekaret durumuna vurgu yapan iki sözcükle; kadın ve kız olarak adlandırılıp, cinsel içerikli bu iki sözcükle baştan işaretleniyorlar.
Dil kadın cinsine karşı bu denli acımasız ve ayrımcı olur da din geride kalır mı?
"Beni kadın yaratmadığın için sana şükürler olsun Allahım” diyen ortodoks musevi erkeklerin duasından tutunda,
" (En üstün mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir.) [Tirmizi]
(En iyi Müslüman, hanımına en iyi davranandır. İçinizde, hanımına en iyi davranan benim.) [Nesai]
(Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine, bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R.Nasıhin]
(Hanımının haklarını ifa etmeyenin; namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa]
(Hanımını döven, Allah’a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum.) [R.Nasıhin] "
hadisleri saptırılarak erkeklerden aşağı, itaatkar ve dövülebilir gören yapay islamiyet yaratmaya çalışanlar (3) gibi bütün dinlerde, bu aşağılayıcı mantığın bol miktarda örneklerini bulabiliriz.
Zaten dinlerin bu denli taraflı olduğu bir yeryüzünde, insanların kadını ikinci sınıf görmesinden daha doğal ne olabilir ki?
Nene sözlerinin duyulmayışı !
Bütün bu olumsuz gerçeklere karşın, insan yine de merak ediyor; atalarımız hep konuşurken, nenelerimiz hiç mi söz söylememişler? Yoksa sesleri duymazdan gelinip, sözlü yazılı kültüre giremeden silinip gitmiş mi? diye.
Bu soruların yanıtı ne olursa olsun, sesi ve dili atalarınkinden farklı duran; ninni, mani ve ağıtların anonim olarak adlandırıldığını göz önüne alarak, bunları söyleyenlerin hepsinin adı nasıl oldu da unut(tur)uldu? Kadının adı olmasa da sesi; ninni, mani ve ağıtlarda bütün berraklığıyla duyulmuyor mu? diye de sormak gerekmiyor mu ayrıca?
Evet, bu yazının konusu şair kadınlar ve; Kadınlar kendi sesleriyle şiir yazabiliyorlar mı? Roman ve öyküde daha önemli yapıtlara imza attıkları halde şiirde sesleri kısık mı? gibi soruların yanıtları üzerine niyeti iyi bir bellek araştırması olarak okunması gerekiyor.
Genel olarak sanatın, özel olarak da şiirin olmazsa olmaz koşulu özgürleşmiş bireydir.
Ve fakat yukarda kısaca özetlemeye çalıştığım gerçekler, kadının özgürleşmesinin önünde ne çok engel olduğunu net bir şekilde gösteriyor bize.
Şimdi isterseniz, şair kadının yolunu kesen engellere kısa alt başlıklar halinde göz atalım:
Şair kadın öncesizdir, geleneksizdir
“Benim sözüm henüz bitmedi.
Bana düşmanca bir yargı geliyor
Benim ellerim kavuşamıyor.
…
Ben Nahha’nın parlak ve yüksek rahibesiyim
An tarafından sevilen kraliçem,
Kalbin bana acısın! “
Şair k/adının hatta hiçbir kadının özgürleşmesi istenmez sözüne gelirsek küçük bir örnek ile özetleyelim:
Şair kadının en büyük dezavantajı; din ve geleneğin katı kurallarına hapsedilip, ikinci sınıf görülmekten dolayı özgürleşmesinin önündeki engellerin çokluğudur.
Özgürleşemeyen bir kadının, erkek adlarına yazılmış şiirlerinin gün yüzüne çıkması durumunda olabilecekleri hep birlikte hayal edelim isterseniz;
a. Şair kadını babası vurur ya da yaşı küçük oğluna vurdurur.
b. Evli ise kocası ya vurur ya boşanma davası açar.
c. Bir takım medya aile bireylerini etkisiz hale getirip, yazdıklarından dolayı kadının cinsel kimliğini aşağılamaya kalkar.
Bakınız Neşe Yaşin örneğine.
Evet, özgürleşmenin, sanatın bütün dalları için önkoşul olduğunu unutmadığımızda, sanatsal yaratı için kadının aştığı/aşacağı yolun uzunluğu ve zalimliği aşikar.
Şiirin sadece nesnesi olmamakta kararlı şair kadınların ve öznesi oldukları şiirlerinin çoğalması ise kadınların, yüzyıllar boyu önlerine sürülen engelleri aşmakta kararlı olduklarının en büyük göstergesidir.
Yoksa nasıl duyabilirdik Füruğ’un “su gibi kendi çukurunda kuruyabilir insan” (7) dizesindeki çığlığını?
Yoksa nasıl içimize işleyebilirdi ”zalim beni söyletme derunumda neler var” diyen Leyla Hanım’ın (8) kederi?
“şiir söyleyince o büyük sözü
Ya kurşuna dizilecek bütün şairler
Ya da barış inecek toprağa” (9) diyen Neşe Yaşin’in hüzünlü sesi nasıl ulaşırdı gönüllerimize?
“Sevişmek bir sarmaşığın kalbiyle düşünmektir.” (10) diyen Bejan Matur’un; “Ve bir çiçeğin taze aklıyla uyandı aklım” dizelerinde dile gelen duyguların güzelliğini nasıl işitebilirdik?
“Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana
Destina” (11)
Diyen Lale Müldür’ün sesi diğer şair kadınların sesleriyle bir olup yaşadığımız coğrafyadan yola çıkarak, dünyanın bütün kulaklarına ulaşmaya nasıl talip olabilirdi, şiirde kadının sesi olmasa?
.............................................../*
Konuyu özetlemem gerekirse;
Bugün açmayı düşündüğüm " şairliğin dezavantajları var mı " adlı konuyu küçük çaplı araştırmaya kalktığımda gözümün önüne serilen bildik gerçekler ile pc başında kalışım birbirini tamamladı..
Peki kadınların varda, erkeklerin dezavantajları yok mu ?
Elbette var ki şair bir ruhun şiirin dilinden hatta şiirin "ş"sinden haberdar olmayan insanlarla birlikte günü akşam etmesindeki o ayakta kaldığı varsayalım 18 saatin zorluğunu bir bayan olarak anlamıyor değilim..
Lakin yinede bayanlardan daha şanslılar diye düşünüyor ama bu yola baş koymuş yani
Şiir, Allah’ı sır ve güzellik yolundan arama yolunda olan hem kadın hemde erkek şairlere kolaylıklar ve başarılar diliyorum..
Şiir dolu, barış dolu ve adaletli bir dünya adına..
Sonsuz saygılarımla..
YORUMLAR
"Allahı aramak üzere yola çıkan attığı ilk adımda onu kaybetmiştir." ve "mademki onu tanımıyorsun, ne diye arıyorsun ki, mademki onu tanıyorsun, hala ne diye arıyorsun!" iki arif ve aşığa ait cümle ile giriş yapmak istedim nedense. Kadını ve erkeği anatomik anlamda düşündüğümüzde düşünceler hep kısır kalır, yanılırız. Ledün anlamıyla kavradığımızda ise geriye düşünecek bir şey kalmaz. Gayp sırrını bilen, marifeter eren erdir, kalanlar ise örtülüdür (perdeli olandır) diyerek sözlerimi bitirmek isterim. derin düşüncelere yolculuk yaptıracak bir yazı idi tebrikler
Sevgili Nar Çiçeğim...
Paylaşımın için çok teşekkür ederim.Acaba burada suçlu sadece eksik etek denilen kadın milleti midir ? Hani ailesi,nerede aklı ?
Daha çocuk denecek yaştayken çocuk sahibi olan çocuklarımıza dur diyecek devletimiz hani ?
Bunlar ezilmesinler de karayollarımızda ki asfaltlar mı ezilsin Nar-ı Çiçek sorarım sana...!
İlk kavimlerde kadına Tanrı gözüyle bakılıyordu doğum mucizesinden dolayı.
İnsan sayısı artıp, meyve ve sebzenin tüketimi dışında hayvan etinin tadına varıp avcılığa başlanması ile erkek
egemenliği ilk yaşlarını almaya başladı
Sonrasında tarımcılık, toprak sahibi olma ve bu toprakların erkek evlatlara bırakılmasına başlanmasıylada kadın erkek uçurumu gelişerek (!) artmaya başladı.
Kadının ikinci planda kalması kadınlar tarafındanda kabul edildi.Hala da öyle değil midir?
Edebiyat alanında da uzun yıllarıdr kadın yazar ve şairlerin büyük bölümüm erkek ismiyle eserlerini yayınlamışlardır.
Ya erkek olmadığı bilinmeyen kadın yazar ve şairler..?
Bir kaynakta Shakespeare'in O'ndan daha yetenekli olan ama hç bir zaman eser yayınlamamış kız kardeşinden bahsedildiğini okudum.Kadın olduğu için.
Kadın olmak her yüzyılda, her meslekte, her alanda ve de evde "zor zanaat."
Tebrikler bu güzel yazı için..Teşekkürler.
necip salacan
bırakalım varsayımları ve geçmişteki yanlışları kurcalamayı da bu günden sonrası için ne yapabilirizin peşine düşelim...saygılar..
Kur'ân'ın şairlerden söz eden son âyetleri, aynı adı taşıyan (Şuara) sûrede yer alır: 'Şairlere gelince, onlara da azgınlar uyar. Görmüyor musun onları, (nasıl) her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar? Ve onlar yapmayacakları şeyleri söylerler' (eş-Şuara, 26/224-226) . Sûrenin son âyetinde ise bir kısım şairler bu yargının dışına çıkarılırlar: 'Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, Allah'ı çok ananlar ve kendilerine zulmedildikten sonra (rakiplerine) üstün gelmeye çalışanlar böyle değildir. Zulmedenler, yakında nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir' (26/224 - 227)
Görüldüğü gibi sûrenin son ayetinde Allah celle; 'Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, Allah'ı çok ananlar ve kendilerine zulmedildikten sonra (rakiplerine) üstün gelmeye çalışanlar böyle değildir. Zulmedenler, yakında nasıl bir inkılâbla devrileceklerini bileceklerdir' (26/ 227) buyurarak bir kısım şairleri müstesna tutmuş ve İslam'a göre şiir yazmanın caiz olduğunu belirtmiştir.
Fahruddin Er-Râzi ise bu konuda şu açıklamaları yapmıştır;
Makbul Şairler
Cenâb-ı Hak daha sonra, Hz. Peygamber ile şâirler arasındaki farkı anlatmak için, şâirlerin bu kötü özelliklerini sayınca, şu dört vasfı taşıyan şâirleri, bunlardan istisna etmiştir:
1) 'İman, bu 'iman edenler müstesna' cümlesi ile anlatılmıştır.
2) Amel-i sâlih. Bu da ayette 'sâlih amelde bulunanlar' cümlesi ile anlatılmıştır.
3) Bunların şiirlerinin, tevhid, nübüvvet ve insanları hakka davet hususlarında olması... Bu da, 'Allah'ı çok zikrederler' cümlesi ile anlatılmıştır.
4) Kendilerini hicvedenlere karşılık vermeleri durumu dışında, hiç kimseyi hicvetmemeleri... Bu da, 'zulme uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar böyle değildir' cümlesi ile anlatılmıştır. Çünkü Cenâb-ı Hak, 'Allah, çirkin sözün alenen söylenmesini sevmez, zulme uğrayanlardan olursa bu müstesna'. (Nisa, 148) buyurmuştur. Hem sonra bu hususta şart olan, tecavüzü haddi aşmayı bırakmaktır. Çünkü Cenâb-ı Allah, 'Kim size karşı haddi aşarsa, siz de tıpkı onların haddi aşmaları kadar ona karşı koyun. '(Bakara, 194) buyurmuştur.
Ayetteki, bu istisna ile, Abdullah b. Ravaha, Hassan b. Sâblt, Ka'b b. Malik, Ka'b b. Züheyr gibi şairlerin kastedildiği ileri sürülmüştür. Çünkü bunlar şiirleriyle Kureyş müşriklerini hicvediyorlardı. Ka'b b. Mâlik (r.a) 'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: 'Hz. Peygamber (a.s) bana, 'Kureyş'i hicvedin. Canım, elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizin onlara bu hicviniz, ok yağdırmadan daha çetindir.' Yine, Hz. Peygamber (a.s) , Hassan b. Sâblt (r.a) 'e hep, 'Söyle, Ruhu'l-Kudüs de seninledir' derdi.
- HADİS-İ ŞERİFLERDE ŞİİR ve ŞÂİR KAVRAMI
- 'Şiir söz gibidir, güzeli güzel, çirkini de çirkindir.'
(İbn Ömer radıyallahu anh/Taberânî)
- 'Şüphesiz, şiirde hikmet vardır.'
(Ubeyy radıyallahu anh/Buhârî)
- 'Şüphesiz, bazı konuşmalarda büyü gücü vardır, bazı şiirlerde de faydalı anlamlar mevcuttur. '
(İbn Abbas radıyallahu anh/Ebû Dâvud)
- 'Birinizin içine, onu bozacak irin dolması, şiir dolmasından daha iyidir.'
(Ebû Hureyre radıyallahu anh/Buhârî)
- Peygamber (a.s) şair Hassan bin Sabit için, mescidde özel bir kürsü yerleştirdi. Üzerine çıkıp oturur ve Peygamber (a.s) ı savunacak şiirler söylerdi. Allah Resûlü (s.a.v) de şöyle derdi; 'Allah, Hassanı, Allah Resûlünü savunduğu sürece, melekle destekler.'
(Aişe radıyallahu anha/Buhârî)
- 'Peygamber (s.a.v) Kurayza günü Hassana şöyle dedi; 'Müşrikleri hicvet, şüphesiz Cebrail seninledir! '
(Berâ radıyallahu anh. Buhârî.)
- 'Belki yüz kereden fazla Peygamber(a.s) ın yanında oturdum. Sahabileri şiirler okur, islâm öncesi dönemin işlerinden sözedip konuşurlardı. O, susardı, bazen de gülümserdi.
(Câbir radıyallahu anh/Tirmizî)
- 'Aişeye, 'Allah Resûlü (a.s) şiir okur muydu.? ' diye sordular. 'İbn Revahanın şiirini okuyup, şöyle derdi;
Azığını vermediğin kimseler sana haber getirir.'
(Aişe radıyallahu anha/Tirmizî)
- 'Peygamber (a.s) ın yanındaydım. Ona, Süveydin şiirini okudum:
'Haremde de akşamlasan ölüme güvenme.
Çünkü ölüm, herkesin başına gelecektir.
Yolunda düzgün yürü ki, umduğunu bulasın.
Her dost, dostundan bir gün mutlaka ayrılacaktır.
Her azık, saklasan da bir gün mutlaka bitecektir.
İyi ve kötü yanyana beraberdirler.
Her biri, gelirken sana yepyeni gelecektir.'
Bunun üzerine Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: 'Bu adam bana kavuşsaydı, mutlaka müslüman olurdu.'
(İbn Müslim radıyallahu anh/Taberânî)
- 'Accâc, Ebû Hureyre'ye, Şiir konusunda ne dersin? ' diye sordu.
'İki hayal gelip hastayı hicvetti.
Selmanın hayali, Teksumânın hayali.
Kesilmesinden korktuğu baldırını,
Etlenmesinden çekindiği topuğunu,
Sana göstermek istedi de kalktı.'
Ebû Hureyre şu cevabı verdi; 'Biz bunu, Peygamber (a.s) ın zamanında söylerdik ve O bizi ayıplamazdı.'
(Accâc radıyallahu anh/Bezzâr)
*** alıntı***Semih Yücel Yücetürk*
ve son sözüm şiirin cinsiyeti olmaz. eş-şuara diye geçiyor...şairler yani ne kadın/ne de erkek ayrımı var...ne de biri diğerine üstün kılınıyor. güçlü yazı tebrikler...selam ve dua ile...
Nar-ı Çiçek
Konuya dair verdiginiz genis anlam ve bilgi icin tesekkür ederim hocam..
saygilar
KADIN
Hepimizin; ama, hepimizin bildiği, fakat bir kesimimizin kabullenmediği, kabullenemediği erkek egemen bir dünyada yaşıyoruz. Çin’den, Maçin’e; Amerika’dan, Avusturalya’ya bu durum sosyolojik bir gerçektir...
Tarihin derinliklerini elyordamıyla yokladığımız da; kadın egemen bir dünya hiçbir zaman olmamış. Kadınların öne çıktığı, küçük sosyolojik odaklardan sözetmek belki mümkün.
Eskinin tarih yazıcıları, tarihi kahraman örneklerle bize tanıtırlar, bu tanıtılan kahramanlığın simgesi yalnızca güçtür-iktidar. Bu güç simgeleri içerisinde, kadın savaşçılar, kadın melikeler görmemiz mümkün. Aslında kadında şanssızlık, tarih sahnesine çıkışla başlar. Adem, Havva’dan önce yaratılmıştır. Hiç bir kıral ve kıraliçe; melik ve melike onlar adına mücadele vermemiştir.
İnsan; bizden biri, içimizden, tamda yarımız ama, tarih boyunca toplumlarda hep bir öğe-unsur-eleman, olmaktan öte yer bulamamıştır. O da yetmemiş, fitnenin kaynağı kabul edilmiş; gerek varlığıyla, gerek davranışlarıyla, gerek yüklendiği değerler bakımından kadın tarih boyunca bu ayıbını ! Hep ensesinde hissetmiştir.. Erkek egemen dünya, kadını, kontrol edilmesi gereken bir unsur görerek davranışlarını belirlemiştir. Bütün bunlar olurken de, ya hu, acaba şu kadınlar kendileri hakkında ne düşünürler, denilmemiştir. Denilememiştir...
Yine tarihin akışı içerişsinde bunlar olurken, şunun da farkına varılmıştır; doğurganlık-annelik özelliği ve güzellik unsuru-öğesi olarak da hep ayrı bir yer vermek suretiyle, bu anlamda değerli kılındığı an ve zamanlar olmuştur. Bu boğulmakta olan bir insana, nefes alma fırsatı verilmesi gibidir. Bu da hiçbir medeniyette geneli kuşatma imkanı bulamamıştır. Biz, kıraliçe, ece’den çok; cariyeyi biliriz. Tarih kölelerin isyanıyla doludur. Salt kadınlara ait bir isyan sözkonusu değildir.
Demek, bu olup-bitenlere kadınlar içlerinden öykünselerde, davranışları ile bu duruma rıza göstermişlerdir.
Bütün kültür coğrafyalarında, farklı çıkışlar, farklı sonuçlar doğurmuştur. Bunlar zannedildiği kadar biribirine de çok benzemezler.
Uzun yıllar içerisinde oluşan bu bakış açısı, biçilen rol ve kadının bir öğe-unsur olma durumu geleneklere, törelere dönüşerek, kadınların bir başına aşamayacağı normlar haline gelmiştir.
Yine kadın, tarihin hiçbir döneminde kendini emniyette hissetmemiştir. Kadının devamlı güven sorunu olmuştur. Bu işi keseden erkekler üslenmiş, kadın da bundan çok muzdarip gözükmemiştir. Kendisin de, kendi varlığını koruyacak, emniyet altına alacak gücü bulamamıştır. Toplumların da buna pek imkan tanıdığı söylenemez. Ayrıca bu durum bütün kültürlerde namus kavramı içerisinde değerlendirilmiştir. Yer yer nüans-algılama farkları olsa da...Kadının bir tür paylaşılması sözkonusudur. Kadın kendi iradesini kullanmaktan yoksun bırakıldığı içinde, kapağı bir tarafa atmak suretiyle işten sıyrılmayı yeylemiştir. Öyleki, 1933 Dünya ekonomik krizinde sadece Londra’da 40.000 Fahişenin varlığı söylenmiş, yazılmış ama, yanında ve karşısında kaç bin erkeğin olduğu hiç önemsenmemiştir.
Konu, esasta çok kapsamlıdır, insanlığın, dünyamızın tam da yarısından sözediyoruz. Yani biraz kendimizi anlatıyoruz. Dolayısıyla realite olarak bir adım arkada da olsa, hayatın her alanında kadın var, hayatımızın... Kültürler bakımından kadın, coğrafya açısından kadın, sanayide kadın, dinler bakımından kadın, edebiyatta kadın gibi, kitaplık çapta konular olarak işlemek, düşünmek mümkün.
Sahi hangi kadın?
Bu yazımı, yazınızın üst bölümüne cevap olarak sayın. Ama, kadın şairlerle ilgili bölüme kendi payıma çok katılmak istemem.Zira bu sitelerde bütün gayretim erkeklerden çok kadınlar üzerinde oldu. Bunu yaparkende edebiyatımızda kadının eksikliğini hissetmemden başka duygu yoktur. Herkes istediği gibi yorumlamakta serbesttir.
Yürekten kutladım.Selam,saygı...
Nar-ı Çiçek
Tesekkür ederim ayrintili yorum icin.
saygilar
Bu konuda doluyum o yüzden fazla doluluk olunca böyle kalakalıyor insan.
Biz ata erkil bir aile yapısına sahibiz bütün yaşanan olayların müsebbibi gibi görünse de , erkeği idare etmek normal
şartlarda çok kolay ama ben normal şartların dışında kalıyorum her zaman:))) şairliğin kadına getirdiği dezavantaj
erkeklerin arasında bulunmaktan öte başka bir şey aklıma gelmiyor şimdilik.Aslında sadece insan olarak
değerlendirmekten yanayım bu ve diğer konuları .Yaradılışlarımız farklı asla birebir değiliz .Ben illa da önde
olmalıyım gibi bir takıntım yok sadece eşit olmasak bile her iki cinsin de birbirlerine muhtaç olduğunu varsayarsak,
dezavantajları avantaja dönüştürmek kişinin kendi insiyatifinde diye düşünüyorum.İstisnalar olabilir.
Neneler hiç mi söz söylememiş atalar söylerken sözü çok manidar ve acı veriyor.
Bir ara ben nene hatun sözü diye sözler etmeye başladım herhalde bunun eksikliğini fazlaca hissettiğimden olsa gerek bir gün benim sözlerim de inşallah edebiyat defterinin ana sayfasıına 24 saatliğine de olsa misafir olur .
Hep sevgiyle olsun.
nene hatun
Şimdi aklıma geldi kardelen 26 sayfasında bir tane olacaktı kadın konusunda koyduğu resme istinaden çıkmıştı:)
Nar-ı Çiçek
Bence siz "nene hatun sözleri" diye bir bölüm acin ve biz sizi ordan okuyalim..
Unutulmaz olur bence ögreneceklerimiz..
Tesekkürler
bu ara da şunuda ifade etmiş olayım ki, benim yorumlarım zaman zman çok farklı algılanıyor ve bazanda tepki aldığımda oluyor ancak
şunu bildirmek isterim ben olaylara genel olarak ve İslam ve Kuranın nazarı ile bakarım...
yazmalısın kadın adını ve kimliğini unutmadan yazmalısın hemde....
öperim kalbinden...sevgiler....
Mehtap S.Hümeyragül DALLI tarafından 9/26/2010 3:43:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
Nar-ı Çiçek
Sustukca sira bize gelmesin diye yazmali hemde, degil mi?
Yorumlarinizi sizin düsüncelerinizi okumak hep ufkumu aydinlatmistir, yine öyle oldu..
Tesekkürler sevgili Sairem
sevgili Nar-ı çiçek...
öncelikle yorumun en başında şunu açık ve çok dar bir yüreklilikle ifade edeyimki bu günümüzde kadın, benim en büyük derdim ve hiç kesilmeden kanayan en derin yaramdır diyebilirm...
en açık diyorum çünkü ,batıda özgürlük içinde güzellikleri boğmuş nice isimsiz kadınlar var ve dar diyorum çünkü,doğuda çirkinlikler içinde güzellikleri filizlenmiş nice tomurcuk güll gibi kendine ad arayan ve açmayı bekleyen kadınlar var...
kadın diyince bir çok kültürde "kara leke"ifadesini duyduk, duyuyuyoruz ve ne yazık ki çağlar boyuda duyacak gibi görünüyoruz hala.
öyle yerler varki kadın başını dışarı çıkardırğı an namusu kirlenir ve öyle yerlerde varki kadın, dağlarda alçakca bir bataklığa sürüklenir...
sonra kadının adı o çok çirkin bulduğum"dul kadın"ismi ile anılır ve erkekelrin dulluğu tarihe karışır. kadının duyguları ise zalimce bir hiçe kurban edilir...
bir kızı dağa çıkaran veya çirkin bir emele onursuzca feda eden bir erkeğin duygusu hangi şairlik ile bağdaşır...aşkmış meşkmiş....geçin olnları siz bayım...
kızı önce kaldırr aşk adına sonra batırır dul diye yerin en dibine....
insan insandır ya hani, peki ya erkekelerin böyle bir lekesi yokmu veya neden yok...
her ne kadar ağır kültür altında yetişmiş olsada bir erkek yine belirli bir üstünlük taslar ve muhakak kültürümüzde önemli bir yer tutar...
peki bu noktada İslam ne der. Cennet Annelerin ayakları altındadır. Kullar arasında üstünlük ancak takva ile olur. Kadınlar sizlerin emanetidirler...onlar eğri bir kaburga kemiği gibidirler eğer onları birden düzeltmeye kalkarsanız kırabilirsiniz...derken gönüller sultanı sevgili Peygamberimiz, kadının duygularını nasılda şaha kaldırır ve insanlığın gözünde bu gerçeği göstere göstere nasılda en üstün gerçeğe ulaştırır...
erkek egemen bir dünyada yaşadığımız ne yazık ki doğru ve malum...
lakin, bu dünyanın varlık mayası ve gerçek anasıda yine,gerçekte kabul etmekte zorlnmış olsada bu gün bir çok uygrlık cennetin dahi ayakları altında yuvalandığı ve kutsallaştığı insanlığa yol verceği müjdelenmiş olan anlattığımız o kadındır.
eğer bir erkeğin Annesi ondan razı değilse o erkeğe cennetyüzü haramdır...taki Anadan helallik alana kadar...
Rabbimiz kadını çok üstün ve kutsal yaratmıştır tabiat kanunlarındaki üstünlük gibi...kadın toprak kokar ve kadın büyüktür kainat kadar...
bütün o üstün ve bilge olan şairlerin her birinin ilhamı yine onları dünyaya getiren bir kadında gizli ve bir kadından alınmıştır belli..
kadın dünyayı ayakta tutan bir sevgi seli...bunun öte bir olan var mı?
ben çeyrek ömrü atmış ve yolu yarıya yakın bir bayanım...yaşımızda değil aklımız daima başımızda olmalı derim...
kadın hz Hatice ile ve, hz.Meryem ile ve, hz Aişe ile ve, hz Fatıma ile daha dünyada yaşarken cennetlerde saraylar satın alma yüceliğine erişmiş bir yücelik demektir..
kadın Hz Muhammedi anlamak ve anlatmak ve değeri yüceltmek demektir..kadın İslamın ana kaynağı demektir.....her Erkek bir emin tavsiyede kendini tasfiye etmiş olsa,her kadın muhakkak bir emin elinde tarihe geçer...
saygı ve baki duamlasın can....
Mehtap S.Hümeyragül DALLI tarafından 9/26/2010 5:45:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
"Kadından, şu olmaz, bu olmaz" dendi durdu asırlarca. Yalnız biz şanslıyız ki artık kadınların sesi daha çok çıkıyor.
Lâkin sevgili çiçeğim, yine de yeterli bulmuyorum. Niye?
Ben kendimden örnek vereyim. Kaç tane çalışmam var, içinde argo veya cinsellik içeren sözcükler olduğu için yayınlamaya çekindiğim. Kaç kez "yayınlayayım", deyip de geri çekildiğim. Biliyorum ki, hemen damga vurulacak. "Hah terbiyesiz kadın, aaa ne kadar da yüzü yırtık", veya, "Edep yahu!" diyenler çıkacak. Hatta bu diyenlerin arasında kadınlar da olacak. Oysa şiir bir derya değil mi, her konuyu işleyebilmeli, cinsiyete bakılmaksızın. Erkek şairlere bile büyük tepkiler veren bir toplumuz, maazallah ben yazsam sanırım taşlanırım.:)
Biz toplumsal olarak ön yargıları güçlü bir yapıya sahibiz. Kadınlar biraz ilerlese, "Şşşş eksik etekler, oturun siz!" deniyor. Bir iş yerinde ilerlemesine fırsat verilmiyor ya da koca kendinden akıllı kadını sevmiyor. Böylesine bir erkek egemen toplumda elbette şair kadın da pek istenmeyecektir. Roller ezberlenilmiş, kimse de bu rolleri değiştirmeye pek yanaşmıyor. Kadın çocuğunu yetiştirirken bile kız-erkek ayrımına gidiyor.
Demem odur ki, biz kadınlara çok iş düşüyor. Bunca saçmalığı görüyorsak, durdurmasını da bilmeliyiz. Daha çok üreterek, ama kaliteli, ama öyle "Of, aman, yandım, bittim, aşkınla eridim... diyerek değil, toplumsal gerçekleri de işleyerek, "Bir erkek şairin dilinde kemik yoksa, kadının da olmamalı!" diyebilerek. Günceli yakalayarak, "aşk-ayrılık" dışında yeryüzünde binlerce konu var onları da işleyerek. O zaman eğilir dağlar önümüzde. Şimdi kalkıp diyecek biri; "Kadının önünü sürekli tıkamışlar, gözünü korkutmuşlar, taşlamışlar, işkencelerle yaşama, üretme, ilerleme hakkını gaspetmişler... -miş, -miş, -miş' ler sürer gider
Şimdi mızıkma zamanı değil, daha çok okuma-araştırma ve üretme zamanı. Hem de erkeklerden daha iyisini yaparak, "Burada biz de varız!" diyebilme zamanı. Ha defterde, ha diğer basın-yayın organlarında.
El elden üstündür ve bunun da bence cinsiyeti yoktur.
...
Güzel konu, tartışmaya, düşünmeye ve üretmeye yatkın konu çiçeğim.
...
...TEBRİK EDERİM, TEŞEKKÜR EDERİM AYRICA KADINLARIN SESİ OLUŞUNA...
Nar-ı Çiçek
Ilginc bir yazi.
Ilk önce kadinlar hakkinda söylenmis olan o atasözlerinin insanin anlamini kavrayamamis kisilerce dilden dile yayilmis oldugunu düsünüyorum.
Atamizin da cok anlamli sözleri var kadinlar icin kullanilmis olan.
Demek ki bilincli insanlarin sözlerindeki anlam da daha mantiga uygun.
Dil kadın cinsine karşı bu denli acımasız ve ayrımcı olur da din geride kalır mı?
Bu söze ise katilmam mümkün degil.Her canliyi sevmek gerektigini her dini inanc sahibi olan biri özünde bilir.
Özgürleşemeyen bir kadının, erkek adlarına yazılmış şiirlerinin gün yüzüne çıkması durumunda olabilecekleri hep birlikte hayal edelim isterseniz;
a. Şair kadını babası vurur ya da yaşı küçük oğluna vurdurur.
b. Evli ise kocası ya vurur ya boşanma davası açar.
Bunlari düsününce bu sartlari göz önünde bulndurunca aklima gelen su oluyor; böyle ortamlarda yetisenler siir yazamaz diye düsünüyorum.
Duygularini gömerek yasadiklari icin siire dökebilecek o serbest ruha sahip olamazlar diye düsünüyorum.Cünkü bu gibi yasam sartlarinin oldugu yerlerde cahillik asilamamistir.Erkek bile özgür bir ruha sahip degildir.Birak siir yazmayi seni seviyorum demek bile bin güctür böyle insanlara göre.Sevgiden mahrum olarak yetismitir herseyden önce.
Önemli olan düsüncenin ve ifadenin özgürlügüdür birazda.
Ama özgüvenden mahrum bir insanda bunlar bulunamaz cünkü kendini bile taniyamamistir tam manasiyla.
Ve bence sair bir ruha sahip olanlar Allahin sevgisiyle dolu insanlardir o yüzden herkesin bakamaycagi sekilde derinden bakabilir bazi seylere.Ve bu yüzden sevgiyi daha da belirgin sekillerde isleyebilir.
O nedenle Allahi aramak gibi bir caba olmaz cünkü her kendini bilen bilir ki siir yazan ruhu bile Allah vermistir.Bunlar tabi benim kendi düsüncelerim.
Oldukca düsüncelere iten bir yaziydi.
Yüregine saglik
Sonsuz sevgimle
hicbitmez tarafından 9/26/2010 2:09:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Nar-ı Çiçek
Degerli düsünce ve bilgiler icin tesekkür ederim..
sonsuz sevgimle
mehmetgulsum38
Sakın ha bu yazıda belirtilen bir iki cümlenin etkisinde kalıpta yazmaktan çekilme. ''YAZDIKCA; GÜZEL YAZIYORSUNUZ, YAZDIKCA GÜZELLEŞİYORSUNUZ.''
Bir toplantıda bir şiirinizden anladığım kadar ile yola çıkarak konuştum. Herkes can kulağı ile dinledi.
''YAPACAĞIM BİR İŞİ AKLIMA DANIŞIRIM, SONRA VİCDANIMA DANIŞIRIM, İKİSİ BİR İZİN VERİRSE YAPARIM. İKİSİNDEN BİRİ DAHİ İZİN VERMEZSE YAPMAM, DURURUM.'' En azından ben kendime öyle bir anlam çıkardım.
Bizi doğru yola götürecek olan AKLIMIZ-VİCDANIMIZ....