- 955 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Hayat Ismarlayın Kendinize
Hayat bana dinlemesini öğretti... Dinlemeyi seviyorum bu günlerde... Dinledikçe insanı, ruhumun derinlikleri sarsılıyor... Ve her şey bir iz bırakıyor bende... Ve belki de bu yüzden hastayım, hastalıklı bir ruh taşıyorum içimde...
Dinlemek; dünyanın en zor işi... Gözlerinize gözlerinize bakıyor insanlar... Ağlamaklı... Ve öyle çaresizler ki... Sadece anlatmak istiyorlar... Anlaşılmak değil ki dertleri... Bundandır, bakıyorlar hep gözlerimin derinliklerine...
Güzel bir müzik dinleyince hani... Geçer ya kendinden insan... Ne bileyim işte; bir çiçeği koklayınca, özgürce çeker ya dağ kokularını içine... Öylece kendinden geçmek istiyor insanlar... Nasıl da bakıyorlar gözlerimizin içine...
‘’Karanlık ve siyaha ait yabancı...
Ya ben erken geldim hayata ya sen çok geç kaldın vuslata’...
Ne çok boşluklar var hayatımızda bizim... Kocaman boşluklar... Adeta bir girdap gibi çekiyor içine bizleri... Boşluklar... Ah! O kocaman boşluklar... Ve derin fay kırıklıkları oluşmuş içimizde...
Koşuyoruz hep alabildiğince hızlı... Sanki ömrümüzün son yüz metresindeyiz gibi... Ve hiç bakmıyoruz ki önümüze... Oysa daha dün gelmedik mi dünyaya... Yaşam ne, yaşanmışlıklar nedir ki sizce... Neden insan sayıları sıfırlamaz ki içinde...
Yine soluksuzca koştuğum anların herhangi bir günündeyim işte...
Sana en ihtiyaç duyduğum anlarda bile kaçtım hep senden... İçime, içimin derinliklerine... Hep geceye... Geceyi anlatan dizelere... Dizelere can veren sözcüklere sığınırım ya böyle anlarda... Bak yine sığındım işte sözcüklere...
Kaç katman aştım içimde inanın bilmiyorum... İçim kıvrım kıvrım olmuş benim... Boğazım dokuz boğum, içim binlerce düğüm benim... Derinliklerim... Ah! O derinliklerim...
Kabuk bağlayan yaralarımı kanattım sessizce... Acıttım canımı, acıttım işte... Kimseler bilmesin, sen de bilip de üzülme diye... Kaçtım, kaçtım içime yine... Yıllar, bütün omuzlara aynı ağırlıkta çökmezmiş insanın... Demek; hayat buymuş işte...
Her canlı ölümü tadacak elbet... Ama hayatı tadan ve ona anlam katan kaç insan vardır sizce... Şöyle dolu dolu yaşayan hani... Her şeyin anlamını vererek yaşayan... Oysa dokunmalı insan yüreklere... Sadece dokunmalı... Ve sormamalı her şeyi... Sormamalı işte...
Sayıların sıfırlanması... Bakın çok sevdim bu kavramı ben... Her şeye yeniden başlamak için güzel değil mi sizce de...
Sayıların da bir ruhu var, bir derinliği de elbet... Yaşanan geçmişlerin toplamını da saklıyor içinde... Ama nedense sayılar çıplak ve ruhsuz geliyor bana hep... Geçmiş yok... Dün dünde kalmadı mı... Gelecek, soğuk ve belirsiz değil mi sizce... Hadi herkes silsin sayıları... Sıfır ne güzel yakışır başlangıçlara işte...
Çoğu adımda ıskalamıyor muyuz hayatı... Ve ne çok zaman oldu şöyle sıcak bir omuza yaslanıp; sakince, huzurlu ve içten... İnsanca hani... Hesapsızca... Dingin yürek atışlarının üzerinde uyuyakalmayalı... Sabahlamayalı... Sıcak bir omuzun üzerine bırakmayalı gözyaşlarımızı... Ne çok oldu... Değil mi sizce de öyle...
İnsanlar duygu seline büründüklerinde... Ağlamak istiyorlar sadece... Neden ağladıklarını anlatmak değil ki dertleri... Sıcak bir dokunuş, içten bir bakış, yaslanacakları bir göğüs istiyorlar sadece...
Oysa herhangi bir gelecek her zaman bulunabilir... Sıfırdan sonra ‘bir’i uydurmamış mı insan... Öyle ya da böyle herhangi bir yarına uyanabilir ki insan...
Yaşamak; şöyle içten... Dokunarak... Tadarak... Görerek... Duyarak ve koklayarak hayatı... Kekik kokuları, ıhlamur kokuları çekmek içine... Bir keşiş gibi durdurmak zamanı...
Ve ne kadar hızlı akıyor zaman... Yetişemiyoruz akrep ve yelkovanın dansına... Ve biliyor musunuz; zaman en büyük düşmanı insanın işte...
Elbet herkesin aşacağı okyanusları vardır içinde... Yeter ki kaybetmesin, kurutmasın içinin ıslaklığını... Hem; çok mu önemli... Gürleyerek akan bir ırmak olmak zorunda mı ki insan... Yaşamda mutlu olmak adına... Şöyle kendi halinde akan... Ama akan bir minicik dere de olamaz mı ki insan...
Ve bir hayat ısmarlamalı kendine insan... Şöyle herkesten uzak... Herkesle iç içe... Ve sayıları sıfırlamalı... Sahte hayatlar yaşayarak mutlu olamaz ki insan...
Kanat çırpmaları olmasa sözcüklerin, yaşayamazdım inanın... Yüzme bilmedim ben... Uçmadım da hiç... Ama en derin ırmakların dibine ve en yüksek göklere sözcüklerin kanatlarına tutunarak çıktım ben... Ve aşkı bilmeden dokunamıyorum sözcüklere... Bahçeyi hazırlamadan dikilmiyor ki fidanlar... Ya da tam tersi de oluyor bazan... Önce dikiliyor fidanlar bir bir... Ve sonra çevriliyor bahçe surları içimde...
Gün de ağarmak üzere... Parmaklarım son sayfayı çeviriyor... Kalakalıyorum öylece... Ve bekliyorum uzunca bir süre... Son cümleyi de bitirmek istemiyorum... Gelmiyor ki içimde...
Sevdim mi bu kitabı; sanmıyorum... Korktum, son sayfalara düşeceğim notların tedirginliği var belki de içimde... Hani bir hayat ısmarlayacaktın kendine... Ne oldu... Sıfırlayacaktın ya zamanı...
Başa dönüyor, sona dönüyor, rastgele bir sayfa açıyorum... Yeniden yeniden tekrarlıyorum aynı şeyleri... Ve kitabı bırakıyor ellerim yere... Kaçmalıyım... Ve koşmak alabildiğince... Olmuyor, yapamıyorum... Dizlerimin üzerine çöküyorum sessizce... Derin bir hüzün çöküyor içime... Gözlerim; yere düşmek üzere...
Okurken hep nedense, notlar düşerim sayfalara, satır aralarına... Garip, anlaşılmaz ve hiç anlam taşımayan şekiller çizerim sözcüklerin üzerine... Tüm derdim zamanı durdurmak belki de... Yoksa tarihe tanıklık mı etmek istiyorum sizce... Kitap bittiğinde ise... Şunlar kalıyordu geriye...
21.09.2010
İlginç...
Ürkütücü...
Devlet ve cemaat hesaplaşması...
Ve bir iç çekişme...
Güçler dengesi ve sessiz uzlaşma...
Bir insan, bir kitap ve tarihin akışının değişmesi...
Derin fay kırıkları...
Biriken faylar...
Ve patlamaya hazır lavlar...
Okyanus ötesi ve burası...
Uzlaşma...
Tek adam olma kavgası...
Yaklaşan derin hesaplaşmanın ayak izleri...
Yok sayabilir mi ki insan yaşanmışlıkları... Saymalı bence, saymalı... Ve hayatı sıfırlamalı... Ve yeni bir güne uyanmalı insan... Uyanmalı artık... Uyanmalı...
Varın iz bırakın sizlerde içimde... Karanlık ve siyaha ait biri var uzaklarda... Ve belki de çok yakın sizlere... Sadece dinlemeye hazır, inanın... Sormadan işte...
YORUMLAR
Sayın Umut GÜNEY ;
Öncelıkle çok büyük gafım için çok büyük bir ÖZÜR DİLERİM.
Sizin yazınızdan önce Esma Kahraman Hanımefendi'nin bir yazısını okudum.Sonra ki yazı üzerine tıklayınca aynı yazarın müteakip yazısı gelecek diye düşünerek yorum yaptım.Tekrar özürdilerim.Biraz yaşlılık biraz teknolojiye uzaklıktan kaynaklanan bu durum için gerçekten üzgünüm.
Yazımın hitaplarını düzelttim sanırım diğer bölümlerinde nahoş bi durum söz konusu değil.
Saygılarımla.
vega4 tarafından 10/21/2010 9:40:12 PM zamanında düzenlenmiştir.
tasikardi
Beyefendi ;Bende dinlemeyi seviyorum ;
Ancak,bazılarının gözümüzün içine bakarak yalan anlatmasını nasıl savuşturuyorsunuz bilmiyorum.Ne oldu ya ! Başlangıçta yazdıklarım kayboldu ?!?!
(Hay Allah ! Demiştim ki ; Finalde yazdığınız hesaplaşma endişenizi ben de paylaşıyorum.)
Orta bölümdeki sıfırlama güzel buluş ! Sevdim ama nasıl olacak bilemedim.
O değil de,
Mevcut statükoyu bozmadan nasıl olabilir? Olmaz her halde .Ortamı yenilemek lazım gibi geldi.Bu da çok zor.Kolayı var !!! diyorsanız bilmek isterim.
O değil de,
Sabah olmuş nerdeyse iyi sabahlar diliyor saygılar sunuyorum efendim.
Not:Başlangıçtaki silinmeden sonra yazım nasıl çıkar bilemiyorum.İlk defa ben de klavyeyi suçluyacağım gibi.Saygılarımla ...
vega4 tarafından 10/21/2010 5:55:21 AM zamanında düzenlenmiştir.
vega4 tarafından 10/21/2010 9:24:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
tasikardi
Hayata başlamanın ve hayatı sıfırlayabilme yollarının başında ne geliyor biliyormusunuz...Önce bu yazıyı yazanın bir bayan değil;bir bay olduğunu anlamaktan geçiyor...:))) Olsun sorun değil...beğeni beğenidir...teşekkür ediyorum...Yazışmak ve paylaşmak isterseniz...Zaman zaman burda oluyorum...Saygılarımla...Umut Güney...