Kültür ve Sanat Projem
Taki Akkuş
Sanat ve Kültür projemiz
Biz, iyiliğin ve güzelliğin ölçüsünü, şu an yaşayan insanda arayan bir anlayışın sevdalısıyız. İnsanların yaratıcı güçlerini özgürce geliştirebildikleri, eşit ve eş değer oldukları bir toplumun hayalini kuran; insanın insan tarafından sömürülmesine, baskı altına alınmasına son vermek; insanların özgüvenlerini kazanabilmeleri onur ve hasiyetleri ile yaşamalarını ve bunların önündeki her türlü engelin, her türlü tutsaklığın kaldırılması taraftarıyım.
Ülkemizde İktisadi, Sosyal ve Siyasal barışın sağlanmasında; her şeyden önce bir kültürel yenilenmenin şart olduğuna inanmaktayım. Kültür politikamız, barışı sürekli kılacak, insanlığın evrensel değerlerine sahip çıkması gereken, çoğulcu, demokratik bir kültürün oluşturulması ve geliştirilmesi esasına dayanmalıdır. Bugün “üretici” değil, “tüketici,” kolaycı ve her şeyi yukarıdan bekleyen bir kültür, toplumumuzda oldukça yaygındır. Ayrıca tarihsel kökleri de olan, otoriter, üste mutlak itaati erdem olarak sunan bir kültürel gelenek, savaşçılığı, fetihçiliği, olumlu bir kültür olarak gösteren bir anlayışın egemen olması sonucunu doğurmuştur. Bunun doğal sonucu şiddetin kültürel olarak içselleşmesidir.
Oysa bizler kendisini, otorite ve şiddet kültürüne karşı, çoğulculuğu ve hoşgörüyü öne çıkartan bir kültür yenileme hareketi olarak görmeliyiz. Bu nedenle kültür politikalarını bu temel prensip ışığında yeniden gözden geçirmeyi amaçlamalıyız.
Ülkemizde yaşayan herkesin, eşit ve eşdeğer koşullarda, iktisadi, sosyal, siyasi ve kültürel yaşama katılımını ilke edinmeliyiz. Hayalimiz kuramsal alanların biri birlerinden özerkleştiği, özgürleştiği bir toplumsal düzenin kurulmasıdır. Ekonominin tek belirleyiciliğine, tahakkümüne karşı olduğumuz kadar, Siyasetin tek belirleyiciliğine de karşıyız.
Bizler, sanatın bireyin gelişmesi, kişiliğinin zenginleşmesi, toplumdaki genel düzeyin yükselmesi için vazgeçilmez bir araç olarak görür. Genel beğeni çoğu kez kaliteyi ve estetiği ifade etmez. Bizler yaşamın her kesitinde biçimsel, görsel ve işitsel olarak bir “estetik kaygı “gözetilerek, genel beğeni düzeyinin yükseltilmesini sağlayacak bir yapılanmayı hedeflemeliyiz. Dahası, bunun esas olarak bağımsız toplumsal örgütlerin işi olduğuna inanır ve bu doğrultudaki bağımsız girişimcileri destekleriz. Bizler sanatta resmi devlet politikasının olmamasını savunuruz. Bu nedenle devlete ait sanat kurumlarının bağımsız sivil toplum örgütleri haline dönüştürülmesini amaçlarız. Esas olan, devletin sanat kurumları yerine, toplumca geliştirilen farklı etkinliklerin ve örgütlenmelerin desteklenmesidir.
Zaman zaman kendi kendini sorgulayarak barışı esas almış bir kültür ve sanat politikası, her şeyden önce bir toplumun geçmişi ile barışık olmasını, kültürel renklerini tanımasını ve onları bir zenginlik olarak değerlendirmesini şart koşar.
Ülkemizde yaşayan her yapının, tarihi ile barışmayı, kültür mirasına sahip çıkmayı ve onu yarınlara taşımayı kültür politikasının temeli olarak kabul etmeliyiz. Bu yeni yapılaşmanın merkezine insanı alan, kültür politikamızın şekillenmesinde de insan ve insana ait tüm değerlere sahip çıkmayı bu politikanın vazgeçilmez ilkesi sayarız. Amacımız kendi değerlerimizi, insanlığın ortak değerleri ile birleştirmek ve onları dünya uluslarının ortak malı yapmaktır. Bizler kültürel mirasını abartmalara kaçmadan, nesnel bir değerlendirme temeline oturtan ve kültürel renkliliğini bir övünç ve ileriye doğru bir açılım vesilesi kabul eden bir anlayışın egemen olmasını savunurken; olumlu ve olumsuz yanlarıyla, tüm tarihimizin ve kültürümüzün bize ait olduğunu, bu tarih ve kültürü yaratmış toplumumuzun onu geleceğe de taşıyacağına inanıyoruz. Kültür alışverişinin, ülke kültürüne katkı sağladığına ve geliştireceğine inanmalıyız.
Bu amaca ulaşmak için, devlettoplum ilişkisinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini biliyoruz. Bunun için yalnızca, devletin demokratikleşmesi yeterli değildir. Toplumun da demokratikleşmesi şarttır. Günlük yaşantımızın her noktasına sinmiş, etkilerini her an hissettiğimiz, otoriter, hoşgörüsüz, dayanışmacılıktan uzak, şiddet tutkunu ve çözümlerini şiddette arayan geleneklerimizle hesaplaşmamız ve sorgulamamız gerekir.
Kültür alışverişleri olmazsa, kültürel değerlerimiz cılızlaşacak, ya da bugün görüldüğü gibi sağlıksız gelişmelere yol açacaktır. Bütün bu nedenlerle tüm çalışmalarımız, dün ve bugünle barışmamızı öngörmekte ve bu barışmanın, kendi itici gücünü yaratacağı inancıyla kapsamlı bir kültür politikası projesi amaçlanmalıdır.
Özlediğimiz dahası özlemini duyduğumuz, çağdaş Türkiye’ nin kurulması sırasında yapılan formlar bugün artık yaşamamızın bir parçası olmuşlardır. Ancak, yaşamımızın dünden bugüne, bugünden yarına seyreden akışı içinde gerek tarih, gerekse dil yönünden bazı sorunlar ortaya çıkmıştır. Geçmiş kuşaklardan kalmış mektupları, yazılı belgeleri, yapıtları okumak ve anlamak, nedeni ne olursa olsun, bugünkü kuşaklar için olanaksız hale gelmiştir.
Demokratikleşmek ve barış içinde yaşamak için, devlet ve toplum, artık birbirlerini suçlamaktan vazgeçmeleri, öncelikle hatayı kendilerinde arayan bir sorgulama sürecini başlatmaları şarttır. Savunduğumuz ve dile getirdiğimiz kültür politikası, tarafların demokratik değerler temelinde, kendi muhasebelerini yaptıkları bir yapılanmanın adıdır.
Geçmişi başkalarının anlattıklarıyla sınırlı olarak tanıyabilen, anlatılanların kaynağına inemeyen, açılan her beyaz sayfayla tarihinin yeniden başladığını zanneden, ortaklaşa belleği zayıflamış bir toplum durumundayız. Tarihimizin ve dilimizin sağlıklı öğretilmemiş olması, onları kimilerinin elinde, çağdaşlığa karşı kullanılan bir araç haline getirmiştir. Bizim üzerinde durduğumuz projenin; yani hedeflediğimiz toplumsal yapının tarihimizle ve dilimizle barışmaktan geçtiğinin bilincindeyiz. Geçmiş tarihimizi öğrenmemiz ve incelememiz, dünle bugün arasında sağlıklı bir köprünün oluşması için gereklidir. Geçmişin incelenmesi ortak belleğimizin tazelenmesine, bugünü yorumlamaya, geleceği kurmaya olanak sağlayacaktır.
Bugünkü kuşakların dünü tanıması, dünden hareketle bugünü yorumlaması, tarihi araştırmalara verilecek öneme bağlıdır. Tarihin araştırılması, yalnızca tarihin kronolojik sırasına göre olayların saptanması ile sınırlanamaz. Olayların geçtiği dönemlerin, iktisadi sosyal ve siyasal yapılarının da incelenmesini zorunlu kılar. Bunun başlangıcı da, “dil” in bizi geçmişten koparmamış olması, düne ait değerleri anlamamıza yardım etmesidir.
Tarihimizin ve kültürümüzün gerektiği gibi bilinmesi için gerekli her türlü tedbiri almalıyız. Bu çerçevede mevcut kurumların yeniden düzenlenmesi yanında “Tarih araştırma merkezleri” kurulmasını özendirecek ve bu araştırmaları kolaylaştırmak için “ Sosyal bilimler liseleri” açmalıyız. Ülkemizde birliğin sağlanmasında, yalnızca okuma yazmanın öğretilmesini yeterli görmek olası değildir. Konuşulan dilin evriminin kendi doğal akışı içinde gelişmesine önem vermekte, temel eğitim ve orta öğretimde “diksiyon” ve “yazı” derslerinin konulmasını zorunlu olarak sağlanması gerekir.
Üzerinde ısrarla durduğumuz amaçlar doğrultusunda, müzelerin sadece eski eserlerin sergilendiği, (bugüne dek olduğu gibi toplumdan kopuk) mekânlar olarak görmemeliyiz. Müzeler geçmişin sergilendiği yerler olmak yanında, konferansların, dinletilerin sunulduğu, kentin kültürel değerlerinin araştırıldığı merkezlere dönüştürülmelidir. Bu doğrultularda müzelerde, resim, heykel yanında, müzik kurslarının düzenlenmesi, folklor araştırması yapılması, dün ve bugünün iç içe yaşaması için dinleti ve gösterim, öğretim ve araştırma işleri de birlikte sürdürülmelidir. Bu amaçların gerçekleşmesinde, yerel yönetimlere, kentte faaliyet gösteren işletmelere ve sivil toplum örgütlerine görevler düşmektedir.
Amacımızın temel ilkesi her semtte bir kütüphanenin kurulmasıdır. Kütüphaneler, bilginin muhafazası ve naklinin bir aracı olduklarından, yurt düzeyinde kitaplıkların kurulmasını özendirecek yapıların oluşması için; özel kesim tarafından buralara yapılan bağışları vergiden muaf tutma birincil görevimiz olmalıdır. Kitaplıklar yalnızca okuma salonları olmayacaktır, aynı zamanda, kentin kültür, sanat, edebiyat ve bilgi edinme, tartışma merkezleri haline getirilmelidir. Bu amaçların gerçekleşmesinde, okullar öncelikle bu anlayış çerçevesinde yeniden düzenlenmelidir.
Okullarımız yalnızca eğitim saatlerinde hizmet veren, eğitim saatlerinin bitiminde karanlıklara gömülen kurumlar olmaktan çıkarılmalıdır. Bizler normal eğitim ve öğretim saatleri dışında, okulları; beceri kursları, konferans, seminer ve belirli konularda eğitim ve öğretimin yapıldığı, halkın kültürünün geliştirildiği kurumlar olarak yeniden düzenlenmesini, yönetmeliklerin bundan böyle bu amaca yönelik olarak hazırlanmasını istemeliyiz. Bu nedenle bizler “yirmi dört saat eğitim” ilkesini kendimize ilke edinmeliyiz. Bu amaçların gerçekleştirilmesinde, okulların bulunduğu yerlerdeki sivil toplum örgütlerinden ve yerel yönetimlerden yararlanmalıyız.
Tarihi yol, köprü ve kervansaraylarımız günden güne yıpranmakta ve bakımları yapılmamaktadır. Tarihinden kalan mirası kırık, dökük, perişan halde bırakmış bir toplumun kendi çocuklarına tarihinden övgü ile söz etmesi olanaksızdır. Bu nedenle, bizler, mevcut değerlerimizin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için tüm önlemleri zamanında almalıyız, ya da bu yöndeki çalışmalara destek olmalıyız.
Geleneklerin yaşatılması, gelenek ve göreneklerde tek tiplilik anlayışının terki ile mümkündür. Farklı gelenekler bir arada yaşatılırsa, biri ötekine baskı kurmazsa, çok renkliliğin olumlu yönlerinden yararlanılarak, uyum içinde yaşanabilirlik daha da güzele dönüşür. Folklorik değerlerimize sahip çıkmak bizleri güçlendirecektir. Bizler farklı kültürel değerlerin bir arada uyum içinde yaşatılması ve dil, din, yaşam tarzı vb. kültürel değerlerin korunmasını ve geliştirmesini sağlamalıyız.
Çağdaş bir toplum yaratmak ve insanlığın evrensel değerlerine ulaşmak, ancak, kendi kültür değerlerine sahip çıkan ve onun üzerinde yükselmeyi başaran bir toplum tarafından gerçekleştirilebilir. Bizler insanlığın evrensel değerlerinin oluşturulması ve geliştirilmesinin, farklı kültürlerin bu değerlere yapacağı çeşitli katkılarla mümkün olacağına inanırız. Bu nedenle bizler, ne sadece batıda oluşmuş değerlerin basitçe aktarılmasını, ne de bunları yok sayarak, kendi değerlerinin abartılmasını doğru bulur; kendi kültürümüzü abartmadan, onun içine kapanmadan, ama onun olumlu eleştirisi üzerinde yükselerek, diğer kültürlerle buluşmayı doğru buluruz. Bu olayın gerçekleştirilmesinde, okulların bulunduğu yerlerdeki sivil toplum örgütlerinden ve yerel yönetimlerden yeterince yararlanmalıyız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.