- 1143 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
MATEMATİKLE YOL ALMAK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Matematiğin çözemediğini sezgi çözer. Akıl ülkesinin sınırının bittiği yerde gönül ülkesi başlar. Akıldan gelen bilgilerin ötesinde duygudan gelen bilgiler vardır ki, önemli olan da asıl bu bilgilerdir.
BLAISE PASCAL (1623–1662)
Yaşantımızın her evresinde karşılaştığımız sorunların çözümünün, zihnimizin kodlanmış haritasında bizi beklediğinin ne derece farkındayız acaba? Çözümlere ulaşma sürecinde, kendimizi soruna eklemlediğimiz veya sorundan kaçtığımız oranda geleceğimizin şekillendiğinin bilincinde miyiz? İnsan oluşumuzun üzerimize yüklediği sorumluluğu yerine getirme sürecinde, yolumuzda engel gibi görünen birçok şeyin, aslında ruhumuzun tekâmülüne sağladığı katkının ve bu katkının özgül ağırlığını ölçecek ölçü biriminin varlığından haberdar mıyız? Hayat yolunu kat ederken bedenlerimizin harcadığı enerjinin ruhlarımıza ne kadar katkı sunduğunun ayrımına vardığımızda iş işten geçmiş mi oluyor acaba? Bütün bu soruların nesnel karşılıklarının beynimizde ve yüreğimizde var olup-olmaması bizi ne denli ilgilendiriyor günlük koşuşturmalarımız arasında? Bir yolcu olarak yaşadığımız bu dünyada, ölmeden önce ölümü ne derece duyumsuyoruz? Hayatın hangi koordinatlarında yaşamak bizi ne kadar mutlu veya mutsuz kılıyor? Sonsuz koridorların sunulduğu hayat düzlemini 3-boyutlu hâle çeviren gücün tüm hücrelerimize sirayet etmesine ne kadar rıza gösteriyoruz? Bir karmaşa olarak önümüze konulan/sunulan yapay imkânların, fıtratımızdan uzaklaşma hızımızla doğru orantılı olduğunu kavradığımızda gösterdiğimiz tavrın bizi nerelere savurduğunu fark etmenin ruhlarımıza ince bir ayar gerektiğini hatırlatması mıdır bizi mutsuz kılan? İşte tüm bu sancılı soruların bizi getirip bıraktığı noktada başlayan umutsuzluk olgusunu umuda çevirecek güce erişme evresinde, çok ince ve kılı kırk yararcasına bir hesap yapmaya ihtiyacımız olacak. Gerçek dünyanın provası niteliğindeki bu dünyada, yaptığımız bütün fiillerin mutlaka bir bedelinin olduğunu ve her bedelin bir hesabı gerektirdiğini kalplerimize kazımamız gerekiyor. Bu doğrultuda hareket etmenin bize sağlayacağı imkânların, ruhlarımıza kazandıracağı tekâmülün sırlarına erişebilmenin samimiyet ve coşkusunu her daim yüreklerimizde hissetmeyi sağlayacak donanımın, aslında bizlerde var olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.
Yaşadığımız her mekânda ve zamanda, çevremizdeki canlıları ve nesneleri, aslında hep matematik format çerçevesinde algılamakta ve şekillendirmekteyiz. Matematiğin gündelik hayata yansıması, her ne kadar gözle görülür biçimde olmasa da yaşantımızın her safhasında ve alanında varlığını hissetmememiz imkânsız bir olgudur. Bu yüzden “günlük hayatta matematik hangi işimize yarayacak?” sorusunun anlamsızlığı, meyvenin içindeki vitamini gözle göremediğimiz için “vitamin yoktur” demek gibidir. Aslında dış dünyamızı kurarken her an matematikle iç içeyiz ama matematiği hep formüller ve kurallar yumağı olarak bildiğimiz için, ne yazık ki ânımızı yaşayamıyoruz. Okullarda öğretilen matematiksel işlemlere ilişkin formül adı altında verilen ne varsa, aslında bunların hepsi, sonradan sistematize edilen şeylerdir. Hiçbir matematikçi formül üretmek için yola çıkmaz. Hayatını doğal bir biçimde sürdüren her matematikçinin amacı, aslında, kendisinden önce oluşan matematiğin aksiyomatik yapısına bir tuğla koyabilmek olmuştur hep. Yoksa “ben filan formülü bulayım da öğrenciler eziyet çeksin, aşağılık kompleksi olan matematik öğretmenleri acizliklerini örtsün, bilim adamları bu formülü kullanarak birtakım aletler üretsinler” diye değil. Kısacası bir matematikçinin hayat serüveni, tıpkı bir şairinki gibidir. Bir şair de, “filan şiirim ileride şarkı sözü olsun” diye şiir yazmaz. Örneğin, Yahya Kemal, “Sessiz Gemi” adlı son derece güzel şiirini, ileride şarkı olarak söylensin diye yazmamıştır. Günümüzde herhangi bir şiirin, şarkı olarak okunması, şiirin ölümsüz olduğunun küçük bir kanıtıdır. Aynı şekilde, bir matematikçinin ölümsüzlüğünün vurgulanmasıdır, günümüzde düşüncelerinin formülüze edilip kullanılması olayı.
Matematikçi, aklını en üst düzeyde kullanan kişi değildir, aksine gönlünü azami biçimde kullanabilen kişidir. Bu anlamda, matematik yolunda yürürken atılan her adımın yeryüzünde bıraktığı iz dikkatlice incelendiğinde, aklın ve gönlün aynı çerçeve içinde yer aldıkları görülecektir. Buluş adı altında meydana çıkarılan ne varsa, aslında buluş değil keşfediştir. Var olan şeylerin keşfi söz konusudur burada, yoksa olmayan şeyi bulmak değil. Örneğin, Amerika kıtası keşfedildi, zaten vardı, dolayısıyla yokken bulunmadı. Elektriğin, telefonun, radyonun, televizyonun, bilgisayarın, vs. keşfedilmesi söz konusudur. Havada elektrik, ses dalgası zaten var, sadece bunların keşfi ve kullanımı söz konusu. Aynı şekilde, yerçekimi ve suyun kaldırma kuvveti zaten var olan şeyler… Matematikçinin yaptığı, bunların varlığını keşfetmek ve formülüze etmek olmuştur sadece. Bütün bu keşfedişler, salt aklın tek başına üstesinden gelebileceği bir şey değil. İnsan beyninin, kalbinden bağımsız algılanması yanılgısından başka bir şey değildir bu. Beynin asıl işlevi, kendisine verilen komutları yerine getirmektir. Matematik adına geliştirilen her bilginin, matematiğin aksiyomatik yapısında yerini alırken yaşanan süreç, matematikçinin beyninden önce, yüreğini ve gönlünü ortaya koyduğunun basit bir göstergesidir. Günlerce uyumadan, durup dinlenmeden kendini konusuna veren bir insanın azmi ve coşkusu, paraya ve diğer maddi birtakım çıkarlara tahvil edilemeyecek denli ulvi ve kutlu bir eylemdir. Matematikle yol alma sürecinin bu sancılı döneminin sonucunda ortaya konulan matematiksel dizgenin sağladığı coşku, gelecek çağları da kuşatan bir olgu olması hasebiyle çok manidardır ve o denli de harikadır. Düşünebiliyor musunuz, bundan yaklaşık 100 yıl önce, onluk sayma sisteminden yola çıkan bir matematik yüreğin, beynine bir merak katresi olarak ilettiği bir devinim sonrasında, ortaya koyduğu ikilik sayma düzeni çerçevesinde geliştirilen yeni bir matematik dizge sayesindedir ki, bugün dijital dünya denilen bir dünya kurulmuştur. Yani, ikilik sayma düzeni veya ikilik taban adı verilen sistem ortaya konulmamış olsaydı, en basit hesap makinelerinden tutun da en gelişmiş bilgisayarlara kadar günümüzde kullandığımız ne varsa bugün hiçbiri olmayacaktı. İşte, sözün tam burasında, “Günlük hayatta hangi işimize yarayacak!” diye sürekli horlanan matematiğe, gıyabında bayağı bir haksızlık yapıldığını söylemek yerinde olmaz mı? Matematiği beyninde ve yüreğinde canlı bir şekilde yaşamak, matematikle yol almanın coşkusunu barındırır her daim. Matematikle yol almak, hayatın her safhasında vardır, görebilen gözler ve duyumsayabilen kalpler için. Önemli olan, akıl ve gönül ülkesinin sınırlarının nerede başlayıp, nereye kadar uzandığının farkına varmak ve hep bu bilinçle yaşamak... Matematikle yol almak demek, aklımızın ve yüreğimizin hangi koordinatlarda ve ne kadar yer aldığının bilinmesi, dolayısıyla kendimizi her anlamda tanımamız ve bilmemiz demektir, yaşadığımız şu sonlu dünyada bir yolcu olduğumuzu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmadan.
YORUMLAR
Heyhat, şöyle bir arkama bakıp kendi tahsil hayatımda veya çocukların veli toplantılarında bir şekilde karşılaştığım matematik öğretmenlerini gözünüm önüne getiriyorum; şair ruhlu bir suret var mıydı içlerinde diye. Ne mümkün. Garnizon komutanı görünümlü tipler. Çoğu da müdür yardımcısıdır, garanti. Hoş matematikçi olduktan sonra mı bu haleti ruhiye ye büründüler, yoksa doğuştan mı, bilinmez ya. Kasavet, disiplin, kural, kaide, formülden mütevellit haki-gri arası bir önlük üzerlerinde
Edebiyata limoni duran matematikçinin yetiştirdiği talebelerin matematiğe karşı ezici bir üstünlükle yıllar yılıdır hala ve ısrarla, tüm zorlamalara rağmen öküz-tren arasındaki ilişkiye benzer bir çıkmaz içinde hapsolması matematiğe aykırı bir durum olmasa gerek. Bizatihi özüne uygun
Hele içlerle dışları bir çarpın bakalım, bir dörtlük mü ezberlemek daha kolay, yoksa bir matematik formülümü.
Bilirsiniz mealen “İmam yellenirse, cemaat da koyuverir” şeklinde bir atasözümüz vardır. Eğer ki matematiğin işlevselliğinden ziyade kutsiyetine halel gelmişse bu işte cemaatten(öğrenciler) ziyade imamların(matematikçiler) dahli büyüktür diye düşünüyorum.
Saygılar
eryigitmat
yorumunuz için. Ankarada iseniz tanışmak isterim. Selam ve dualarımla...
Matematikçileri hep zeki insanlar olarak görürdüm.Yazınızdan sonra onları zeki oldukları kadar duygulu insanlar olarak ta görmeye başlayacağım.
Bilgilendirici güzel bir yazıydı.Emeğinizden dolayı tebriklerimi sunuyorum.
SAYGILARIMLA.
arıbeyi tarafından 9/26/2010 11:40:36 PM zamanında düzenlenmiştir.
eryigitmat
Matematiğin çözemediğini sezgi çözer. Akıl ülkesinin sınırının bittiği yerde gönül ülkesi başlar. Akıldan gelen bilgilerin ötesinde duygudan gelen bilgiler vardır ki, önemli olan da asıl bu bilgilerdir.
KUTLUYORUM USTA.
BAŞARILARINIZ DAİM OLSUN.
SELAMLAR.
eryigitmat
eryigitmat
eryigitmat
Güzel bir çalışma. tebrik ediyorum. geriye dönük yazdıklarınızı da okusam iyi olacak...