- 2008 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
301 - EL HALİM
Onur BİLGE
Satranç turnuvasında, özellikle Işıl’la ile Nihat’ın karşılaşmalarında hep tartışma çıkıyordu. Nihat, bazen Işıl’ın çok hatalı oynamasına bazen de onu yenivermesine deli oluyordu!
Kızcağız hastaydı. Yaşadığı tecavüz olayı sonucunda çok ciddi bir buhran geçirmiş, o kadar tedavi gördüğü halde hâlâ tam anlamıyla kendine gelememişti. Bunu bilen sadece Define ile bendim. Nihat ona deli oluyor ama onun deli olduğunu bilmiyordu. Zavallı, aklını zor muhafaza ediyor, ara ara akıl hastanesine yatıyordu. Üstüne varmaya gelmezdi. Sırrını saklıyor, idare ediyor, hasta olduğunu etrafa üstü kapalı anlatmaya çalıyor, anlayışlı davranılmasını söylüyorduk. Bizdeki emaneti koruyor, olaydan ve sonucundan bahsedemiyor, açık açık diyemiyorduk.
Yine onlar oynamaktaydı. Nasıl olduysa olmuş, Nihat’ın gaflet anına mı denk gelmiş, ne olmuş, tesadüfen Işıl yenivermiş. Vay efendim, nasıl olurmuş! .. Kıyamet koptu! .. Ahmet araya girdi:
“Gel arkadaşım, biraz dolaşalım seninle! Erkek erkeğe konuşalım! ” diye, Nihat’ı dışarıya çıkardı. Neşe’yle Duygu Işıl’ı sakinleştirmeye çalıştı. Çok sinirli birisinin üstüne varmak istemem. Mecbur olmadıkça tartışanların arasına girmem. Ben sinirlenince de kimse karışmasın bana! Ne diyeceksem diyeyim, içimde kalmasın! O nedenle uzakta kalmayı tercih ettim.
İki arkadaş uzaklaşalı çok olmuştu. Onu duymuyorlardı bile ama bizimki hâlâ bağırıyor çağırıyordu! İyice sinirlenmişti. Çünkü haklıydı. Her zaman o yenecek değildi ya! Bu defa da Uçuk yenmişti. Nihat da erkeklik gururuna dokunduğu için deliden deli olmuştu.
Işıl, haklıyken derdini anlatamayan nasıl olursa, işte o kadar sinir kesmiş, sıkılıyor, bunalıyordu. Gürültü, içeride uyumakta olan dedeyi de uyandırmıştı. Oda kapısından, ayağının birini çeke çeke sarhoş gibi sendeleyerek çıkıp gözlerini ovalayarak geldi:
“Ne oldu Işıl Hanım? Nedir bu feryat figanınız? Hayırdır İnşallah! Anlat bakalım! Yine ne var? ” diye sordu.
Işıl bir başladı! Nokta koymadan… Bıkmadan usanmadan… Makineli tüfek gibi… İşte şu gün şöyle oldu da bugün böyle oldu da…
“Işıl, güzel kızım! Ne yaparsak yapalım, Allah’ın rızasına bakmalıyız. Ne yaparsak hoşnut olur? Ayetlerde ve hadislerde, hangi hallerde nasıl davranmamız gerektiği belirtilmiştir. Aklıma geliveren hadis ve ayetleri söyleyivereyim sana:
“Rıfk, yani mülayemet bir şeyde bulunursa mutlaka onu süsler, sertlik yani şiddet de onu çirkinleştirir. Muhakkak ki Allah, rıfk sahibidir ve rıfkı sever.” “Yumuşaklık, çirkinliği giderir, insanı süsler. Bir ev halkına rıfk nasip olursa, mutlaka onlara fayda sağlar.” “Ya Aişe, rıfk sahibi ol! Çünkü Allah bir hane halkına hayır dilediği vakit onların arasına yumuşaklık ve uysallık verir. Rıfk, bereket ve uğurdur. Sertlik, cehalet, ahmaklık ve kabalık uğursuzluktur. Rıfktan nasibini alamayan kimse, hayırdan da mahrumdur.”
Peygamber Efendimiz, Hazreti Aişe’ye binilemeyen hırçın bir deve göndermiş, kıra çıkarlarken:
“Ya Aişe! Sen yumuşak davran. Zira yumuşaklık bir şeyde bulunursa mutlaka onu süsler ve bir şeyden çıkarsa mutlaka onu çirkinleştirir.” demiş.
“Cehennem, her yumuşak huylu, uysal, sakin ve kolaylık gösterene haram olur. Kul, hilm yani yumuşaklık ile gündüzleri oruç tutan, geceleri ibadetle geçirenlerin derecesine yükselir. Hiddetlenme! Hiddet, şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Biriniz hiddetlendiğinde abdest alsın.”
“Biriniz hiddetlendiğinde ayakta ise hemen otursun. Hiddeti giderse iyi, gitmezse o zaman da yaslansın.”
“Ama dedeciğim… Ben tedavi görüyorum. Sakin olamam ki! İlaçla ayakta durmaya çalışıyorum. Nihat beni çok kızdırıyor! ”
“Tamamen ilaca teslim olmak, sadece ondan medet ummak değil de biraz da kendini kontrol etmek lazım, daha hızlı iyileşmek için. Yalnız sen mi hemen parlarsın? Bazı olaylar herkesi kızdırabilir. Biz de parlayabiliriz ama sabrediyoruz. Aslında ben de çabuk sinirleniyorum, lakin sakin olmaya, gayzımı yutmaya çalışıyorum. Kızdığın zaman, ne kadar zor olursa olsun, sen de Allah’ın rızası için yumuşak davranmaya çalışmalısın. Başarabilirsen, sevdiği kullarına rıfk ihsan eden Allah, kalbini emniyet ve imanla doldurur. Rıfktan mahrum olanlar, her şeyden mahrum olurlar. Allah’ın sevgisine mazhar olmak, hayırdan mahrum kalmamak için hiddetlenince sakinleşmeye, yumuşaklık göstererek sabretmeye çalışmalısın.”
“Allah Celle Celalühü… Bak, O da celalleniyor.”
“Celalleniyor ama herkese hemen ceza vermiyor. Sabrediyor. Müddet veriyor. Bekliyor, belki pişman olur da tövbe eder diye. Allah Halim’dir. Mülayemet sahibidir. Kullarına karşı yumuşak davranır. Cezaları hemen vermez, af dilemeleri için zaman tanır.”
“Mülayemet ne demek? ”
“Mülayemet rıfk demek, Işıl. Yumuşaklık… Olgun bir insan olmak isteyen; gençliğinde hırstan, gücü yettiği halde tartışma ve kavga¬dan, yaşlanınca da açgözlülükten kaçınmalı.”
“Öyle ya… Bunu hiç düşünmemiştim. Hatasız insan olmaz. İyi ki Allah hemen cezalandırmıyor bizi! O zaman bela üstüne bela yağardı! .. Çünkü biz bilerek bilmeyerek, çoğu zaman da öfkemize yenilerek çok günah işliyoruz. En azından kalp kırıyoruz, dedikodu ediyoruz. Neler neler…”
“Allah, kemal sahibidir. Hakkımızda hüküm verirken merhamet eder ve bize mühlet verir. Tehir eder, fakat ihmal etmez. Nahl Suresi’nde bir ayet vardır. Aklımda kaldığına göre mealen şöyledir: “Allah insanları haksızlıklarından ötürü yakalayacak olsaydı, yeryüzünde canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Süresi dolunca onu ne bir saat geciktirebilirler ne de öne alabilirler.”
“Dedeciğim, yumuşak davranana Allah da öyle davranır, öyle değil mi? ”
“Adalet gözeterek hilm ile muamele edersek, gönüller fethedebilir, vicdanlara hitap edebilir, yanlışa sapanları doğru yola getirebiliriz.”
“Yunus gibi mi olmalıyız? Yani derviş… Dövene elsiz, sövene dilsiz, gönülsüz…”
“Öyle olmaya çalışmalıyız, Ahmet. Bize kötü davranana, yanlışını fark ettirmenin bir yolu da inadına ona karşı tatlı dilli, güleryüzlü, merhametli, iyi niyetli olmaktır. Önceleri hısla hücum eden kişi, daha sonra durup düşünecek, vicdan azabı duyarak nadim olacaktır. Bakara Suresindeki bir ayette: “Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eza gelen bir sadakadan daha iyidir. Allah mustağnidir, Halim’dir.” buyrulmaktadır.”
“Halim ne demek, dede? ”
“Hilm mastarından yapılan bir sıfat... Olgunlukla beraber yumuşak tabiatlı olmak… Hilm, koruyucu bir perde; akıl, keskin bir kılıçtır. Ahlaki kusurları hilmle gizlemek, nefsin arzularına karşı, akılla savaşmak lazımdır. Nefis ve yaratılışı, gazabın heyecanından alıkoymak… Yani hiddetlenmemek, şiddete tahammül göstermek, öfkeyi yenmek…”
“Her zaman öyle olunmaz ki! Çok zor! ..”
“Her zaman değil, Neşe. Yerine göre…”
“Durduk yerden sataşan, hakaret eden, zarar veren cezasız mı kalacak? ”
“Hakaret ve ezaya katlanmaya inzılâm ve hilm-i himarî denir ki o da yerilmiştir. Gücü yetmediği için aşağılanmaya katlanmak zorunda kalan, hilm sahibi değil, acizdir. Allah rızası için değil, aczinden susmaktadır. Hilm sahibi olan, gücü yettiği halde cezalandırmayan ve ıslah olması için bir süre beklemeyi tercih edendir. Acele etmesine gerek yoktur. Suçlu, zaten elinden kaçamaz. Islah olmazsa, nasıl olsa cezalandırılacaktır.”
“Halîm ismi Kur’ân’da altı yerde Gafûr ve üç yerde de Alîm sıfatıyla birlikte geçmekte, dede. Bazı yerlerde de Ğani ve Şekûr ile beraber kullanılmış.”
“Mahir, akıl mı üstündür, hilm mi? ”
“Nerden bileyim, dedeciğim? Çok zor bir soru! Akıl, diyeceğim geliyor.”
“Allah, zatını akılla değil Halîm olarak yani hilmle nitelendirdiği için hilmin akıldan üsttün olduğunu söyleyenler de var. Hilm, akıl ve davranış bütünlüğüdür. Ahmaklık ve cahilliğin zıddı akıldır.”
“Davranış bütünlüğü ne demek? ”
“Güzel bir soru, Işıl… Gönül zenginliği, hiddetlenmemeye çalışmak, hoş görmek, kerem sahibi olmak, affetmek, tahammül göstermek, kararlı olmak, kin gütmemek gibi erdemleri içine alan bir mefhum…”
“Allah, serîu’l-hisab değil mi? Hesabı anında gören…”
“Öyledir, Duygu. Her şeye gücü yettiği gibi ona da gücü yeter. Kullarına fırsat tanıması büyüklüğündendir. Her günahın cezasını hemen veriverseydi, yeryüzünde hiçbir deprenen kalmazdı. İnsanlar için birer ecel tayin etmiştir. Kimse eceli gelinceye kadar ölmez. Ecel gelince de ne bir saniye öne alınır ne de bir saniye geciktirilir.”
“Acaba fazilet sahibi nasıldır? ”
“Haksızlık yapıldığında sabreden, Işıl Hanım. Senin gibi hemen feveran etmeyen… Kötülük yapıldığında affeden, cahilce muamele edildiğinde hilmle mukabele eden… Sen de öyle, fazilet sahibi olmalısın.”
“Benim için çok zor, dedeciğim. Aklımı zor muhafaza ediyorum ben. İlaçla idare ediyorum. Durumumu biliyorsun.”
“Biliyorum ama önce sakin olmayı istemeli, sonra da bunun için gayret sarf etmelisin. O zaman, gün olur, o ilaçları almana gerek kalmaz.”
“İnşallah! Ah, nerde o günler! ..”
“Belki uzakta… Yakınlaştırmak senin elinde…”
“Peki… Her şey zıddıyla biliniyor. Hilmin zıddı nedir? ”
“Hilmin zıddı cehldir, Ahmet. İslamiyet ile cahiliye yerine hilme dayalı bir toplum oluşmuştur.”
“Sert insanların yerini yumuşak kalpli, halim selim insanlar almış, öyle mi? ”
“Tıpkı öyle olmuş. Nice gaddar insanların kalpleri, Müslüman olunca yumuşamış. İslamiyet ile güçlenenler, can taşıyan bütün yaratıklara merhametle muamele etmeye başlamışlar.”
“Güçlü olmanın şükrü, hasmını bağışlamaktır.”
“Evet, Mahir. Allah, Halim’dir. İsyankârları, muktedir olduğu halde cezalandırmada acele etmez, merhameti gazabını geçmiş olduğundan, doğru yolu bulup af dilemeleri için erteler, rızk vermeye ve yaşatmaya devam eder, her işi gereken ölçüde yapar. Söyle bakalım Semiray, kısaca biz nasıl olmalıyız? ”
“Halîm sıfatına güvenip şımararak günah işlememeli, bilerek veya bilmeyerek yapılan hatalar için tövbeyi geciktirmemeli, belâya uğrayanlara merhamet etmeli, o duruma düşmekten Allah’a sığınmalı, nefsimiz için kızmamalı, yapılan hatalar nedeniyle iyiliklerden vazgeçmemeli, insanlarda eksiklik görüp küçük kusurları abartmamalı, yapılan haksızlıklara katlanıp sabretmeli, faillerin cezalandırılmasını değil, affetmeyi yeğlemeli, şehvet ve gazaptan uzak durma gayreti içinde olmalı, Allah’ın azabını çekmemeye çalışmalı, felaketin anında inivereceği ihtimali unutmamalı, Hilmi için şükretmeli, cümlemize Hilmiyle muamelesi için dua etmeliyiz.”
“Bu ne kadar uzun bir cümle kızım! Hiç bitmeyecek sandım! Bir nefeste mi dedin, hepsini? ”
“Aralara virgül koydum ya dedeciğim. Oralarda kısa kısa nefes aldım, sezdirmemeye çalışarak.”
“Dinlerken ben nefessiz kaldım, yahu! Kalbim sıkıştı! Derin bir nefes al, şöyle! Hah, öyle! Allah Allah! ..”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 301
YORUMLAR
Cok güzeldi özellikle bu bölüm.
Nice gaddar insanların kalpleri, Müslüman olunca yumuşamış. İslamiyet ile güçlenenler, can taşıyan bütün yaratıklara merhametle muamele etmeye başlamışlar.”
Evet yumusak kalplilik alcak gönüllülük bir müslümanin tabiatinda olmali.
Inanc dolu yürekte hep merhamet vardir kin gütmez güdemez zaten.
Ama tüm bunlar hikayelerde görülüyor sadece maalesef.
Gercek aleme baktigimizda pekte bu sekil insan kalmadi gibi.
Ders alinmasi gereken bir yazi bastan sona.
Yüreginize saglik sevgili Onur Bilge
Sonsuz sevgimle
Bir büyük insanın çok güzel bir sözü var: "Ben Allah'ın Allah olduğunu her duamı kabul etmediğinde anladım." diyor. İnce, sanatlı bir söz. Halim ismi de bana bu sırrı ihtar ediyor. "Ben Allah'ın, Rahman olduğunu her hatama hemen ceza vermeyince anladım." Yazınızdan hareketle böyle desek, hata olmaz inşallah. Tebrikler.