- 1125 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ
Türkiye’de 24 Kasım denilince herkesin aklına öğretmenler günü gelir. Öğretmen ve öğrenci, birbirinden ayrılmaz ikilidir. Öğretmen; çile çeken, emek veren, öğrenci ise çile ve emeği sırtlanandır. Öğretmen insan sarrafıdır. İnsanları eline alır eksik gramajı olanları, eğitim öğretim yönünden tam olgun hale getirmeye çalışır. Öğretmen bütün bu çalışmalarında başarısız da olabilir, ancak başarmak ve yapılanların en güzelini yapmak için elinden geleni yapar.
Dünyanın en zor işi, insanlarla uğraşmaktır. Nedeni ise her insanın bir dünya olmasıdır. Öğretmen, her insanı ayrı bir kefeye koyarak onların anlaşılmaz yönlerinin ortaya çıkmasını sağlar. Çok yaramaz olarak bildiğiniz biri, ileride çok ağır başlı üretken bir insan olabilir. Siz de ondan ders almaya başlarsınız. Yıllarca bertaraf edemediğiniz kötü davranışlar, bakarsınız ki uzaklaşmıştır ondan.
Öretmen ve öğrenci arı gibidir. Tabii ki ben bal arılarından bahsediyorum. Arı bal yapabilmek için çiçekten çiçeğe konar. Bu çiçeklerden kendine en uygun olan gıdaları alarak kovanına döner. Arı, sizin hayatta yüzüne bakmadığınız, bakamadığınız hatta nefret ettiğiniz bir bitkiyi ziyaret etmekten geri kalmaz, ondan da alacaklarını alır ve peteğine döner. Bu çiçek kötüdür, güzel değildir, zehirlidir demez. O süzeceklerini düşünür ve bir süzgeç gibi süzer.
Öğretmen fedakârdır. Evde annesinin babasının baş edemediği binlerce öğrenciyle uğraşır. Onlara ana, baba olur. Onları çocukları gibi sever, hatta yerine göre onlardan daha fazla bile…
Öğretmenlerin de birer, insan olduklarını asla ve asla unutmamalıyız. Eğitim öğretim sürecinde bazen öğretmenler de çıldıracak seviyeye gelirler. O zaman sabır taşı teraziye konar. Öğretmen yüce Allah’ın sabredenlerle bir olduğunu unutmaz. Bu sayede zorlukların üstesinden kolaylıkla gelmesini bilir.
Öğretmenler, öğrenciler üzerinde yeterli midir? Anne babalarının senelerce öğretemediklerini, o anında öğretir hem de seve seve…
Öğretmenliğin sıkıntılı anlarından biri ekonomik olgulardır. Evinin kirası, dışarıya borcunun olması, aile fertlerinin hasta olması, çocuklarının okuyor olması, onu ister istemez sosyolojik ve psikolojik yönden etkiler. Bazıları derler ki: “Öğretmen ne olursa olsun, her halükarda durumunu öğrencilere belli etmemelidir.” Başta bu düşünce yabana atılır gibi görünmeye bilir. Ancak hakikatler güneş gibidir, mutlaka ama mutlaka bir gün, gün yüzüne çıkacaktır. Vadilerden çağlayarak gelen bir ırmağı düşünün. Baharda ırmağın suları coşarken, ağustos ayında suları çekilir, adeta kesilir. Irmak; üzerinde yaşanan olayları nasıl yansıtmaktan çekinmiyorsa, öğretmen de yaşadıklarını yansıtmaktan kaçınamaz. Bütün bu olaylar, hayatın acı ve tatlı yönleridir.
Öğretmen bir robot değildir, öğrenciler de öyle. Öğrencileri bir sınıfa robot sıralanışı gibi dizip ve onları düğmeyle hareket eder hale getirmek nedenli tehlikelidir bir bilseniz. Öğrencilerini bir sorunu vardır, öğretmenlerin sorunları da öğrencilerinkinden daha fazladır…
Yirmi Dört Kasım günü radyonuzu, televizyonunuzu ve internetinizi açın. O gün hep öğretmenlerin fedakârlıklarında bahsederler. Öğretmenlerin ne şartlar altında eğitim verdiklerinden ve hangi zorluklarla karşılaştıklarından hiç bahsedilmez. Neden bütün fedakârlıklar öğretmenlerden beklenir, neden neden?
Öğretmen görevini bir ibadet aşkıyla yapar. Öğretmenler bilirler ki, yüce Allah’ın ilk emri okudur. Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.” Sözlerini bedeni ve vicdanıyla uygulamaya çalışırlar…
Velilerin bir kısmı duyarsızdır. Öğrencilerini, evlatlarını pek düşünmezler. Çocuklarının durumlarını okula gelip de sorma zahmetin de bile bulunmazlar. Çocuklarının psikolojik ve sosyal problemlerine hiç bakmazlar. Derler ki: “Nasıl olsa onların harçlıklarını veriyorum, kitaplarını alıyorum, daha benden ne istiyorlar.” Çocukların İstedikleri tek bir şey vardır: “Sevgi ve merhamet biraz da şefkat” İşinize ayırdığınız vaktin bir kısmını da çocuklarınıza ayırın. O zaman belki anne ve baba olmanın sorumluluğunu kendinizde bulmuş olursunuz…
Saldım çayıra, Mevla’m kayıra mantığı velilerin kafalarından kazınmalıdır. Mevla, şuurlu gönderilenleri indinde kabul eder. O, bizim için her ne verirse hayırlısını verir. Bu dünyanın bizim için bir imtihan olduğunun bilincinde olmalıyız. Evlatlarımızın bizim için birer emanet olduğunu iyi bilmeliyiz. Onları Allah’ın kitabına ve Peygamberini sünnetine yakın tutmalıyız…
24.11.1998
İstanbul
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.