EROTİK BİR KÖY ÖYKÜSÜ YA DA KÖYÜN DELİSİ YAŞAR
EROTİK BİR KÖY ÖYKÜSÜ
YA DA
KÖYÜN DELİSİ YAŞAR
Çocukluğumda teşhisi koyulamayan bir hastalık taşıyordum. Halsiz takatsiz ve sürekli uyuklayan bir çocuktum. Babam Kasabaya, sonrada büyük şehirlere doktorlara götürdü. Bir türlü hastalığımın ne olduğunu bilemediler. Kimi kansızlık dedi. Kimi kalp yetmezliği gibi şeyler söyleyip durdular. Hatta bazı doktorlar “fazla yaşamaz, ne sen perişan ol, ne de çocuğu perişan et” demişler. Bunları beni uykuda sanan babamın komşulara anlatırken duymuştum. Doktorlardan umudu kesen babam beni hacılara hocalar götürmeye başladı. Kimi kurşun döküyor, kimi muska yazıyor. Zavallı fakir babamın elinde kalan üç beş kuruşu da onlar alıyordu.
Komşumuz Abbas emmi dediğimiz aksi bir ihtiyar vardı. Bir gün koca bir sepet kara üzüm getirdi. “Bizim oğlan da senin gibi hasta idi. Bu kara üzümler onu iyi etti.” Bir şişe dolusu da üzüm pekmezi getirmişti. Bir de anamı babamı teselli etmeye çalıştı. Bak “Allah’tan ümit kesilmez”. Kardeşim Halil’in oğlu da böyleydi. Ne hastalıklar çekti. Yaşamaz denen oğlan koca delikanlı oldu, kardeşiyle yattığı yaramazlıklardan cezaevinde düştüler. O çimento fabrikasının yanında cezaevinde, çimento tozlarını soluya soluya küçük kardeşi öldü. O yine sapa sağlam çıktığı gibi Almanya ya kaçtı.
Sürekli annemin dizi dibinde uyuyor. Onların çalışmalarını izliyordum. Tandırın etrafında toplanıp ekmek ediyorlardı. Bazen turşu kurup, bazen kışın kurutulacak sebzeleri hazırlıyorlardı. Bağ bozumundan sonra pekmez kaynatıyorlar. Bulgur kaynatıyorlardı. Onlar çalışırken ben bazen uyur gibi yaparak onları dinliyordum. Kadın dünyasını onların konuşmalarından tanıdım. Kimi kocasını çekiştiriyor. Kimi eltisini, kimi kaynanasını, kimide kaynatasını yerden yere vuruyordu. Kimi oğlundan, kimi kızından yakınıp duruyorlardı. Bütün dünyaları bu kadardı.
Ama bazen konu cinselliğe geldiği zaman pür dikkat kesilirdim. Konuşulanlar oldukça ilgimi çekerdi. Kimi kocasıyla her gün cinsel birleşmelerde bulunduğunu tatlandıra tatlandıra anlatıyordu. Kocası Almanya ya gidip dönmeyen Hatice’ye acıyorlardı. Hatice çoğu zaman suskun suskun dururken, bazen suskunluğu bozuyordu. “Boyu devrilsin ne yapayım.” diyordu. Bazı kadınlarında kocaları şehre geneleve gittiği söyleniyordu. Kocası geneleve giden kadın “bizimki gümüşte, o altına gidiyor” diyordu. Kendimi gülmemek için zor tutuyordum.
Köyümüzde babası başını alış gitmiş, dul bir anası ile yaşayan Yaşar isminde bir delimiz vardı. Anlatıldığına göre Yaşar’ın anasının doğurduğu her çocuk yaşamıyormuş. En sonunda Yaşar doğmuş, bu yüzden Yaşar ismini koymuşlar. Yaşar, yaşamış ama ateşli bir hastalıktan kalan marazla deli olmuş. Bu deli Yaşar, deli olduğundan askerlik etmedi. Köyün işlerini görür, aldığı öteberiyi anasına götürür öyle geçinirlerdi. Yaşar kiminin odununu kırar, kiminin eşyalarını taşır. Boş olduğu zamanlar köyün çobanı ile gezip dolaşıyordu. Hayvanları, birleşmeleri izler. Bundan da büyük bir keyif alırdı. Bazı gençler “Ayşe teyze bir deli de, buna bulsa da everse” diye söylenirdi. Gençler bir defasında şehre geneleve gitmişler. Yaşar’ı da götürmüşler. Genelevindeki kadında durumu anladığında çok iyi ilgilenmiş olacak. Yaşar’ı gençlerin başına bela oldu. Sürekli önüne gelen gence, “bir daha ne zaman gideceğiz” diye yakasına yapışmadığı kalıyordu. Gençler götürdüklerine bin pişman olmuştu. Bazı meraklılar, “oğlum bu deli sizden ne istiyor” diyerek gençleri paylıyordu.
Bir gün yine kadınlar ekmek ederlerken onları dinliyordum. Konu Yaşar’dı. Birisi nasıl duymuşsa “Kız anam zavallı oğlanı, geneleve götürmüşler” “Oğlan azmış”. “Eşeğe, ite saldırmaya başlamış” “Birisinin başına bela olmasa bari” kadınlarda biri şakacıktan, kocası Almanya da olan Hatice’ye takıldı. “Kız Hatice sevabına şu deliye bir versen ya” deyince. Hatice “vıış delinin zoruna bak” “Ne var anam sevaptır” Diğer kadınlar kahkahadan kırılıyorlar. “Biri de delilerin ki, büyük olurmuş” diyor. Hatice “sen verirken gördün mü? Yoksa” Birisi susun kız karılar. Oğlanı uyandıracaksınız. Diye uyarıyor. Bense sırtımı onlara dönük bir şekilde gülmekten kendimi zor tutuyorum. Dinlediklerimde büyük bir keyif alıyordum.
Hatice balıketinde, pekte çirkin olmayan bir kadındı. Kocası Almanya ya gideli beş altı yıl olmuş. Adam gidiş o gidiş. Söylediğine göre orada sarışın Alman kadınlarıyla gönünü gün ediyormuş. Hatice bir ara dışarıya çıktığında kadınlar, arkasında konuşmayı sürdürdü. “Yazık şu Hatice ye”, “taş gibi kadın genç yaşta ersiz kaldı”. “Onun ki şimdi gavurun ki gibi yanıyordur” Yaşlıca bir kadın, “edepsiz edepsiz konuşmayın, kocanıza sarkarsa görürsünüz” dediğinde bütün kadınları bir sessizlik aldı. Hatice içeri girdiğinde, kendisinde konuşulduğunu anladı.
Gündüzleri çok uyuduğumdan bazı geceler uykum kaçardı. Kardeşlerim uykudayken ben uyuyor numarası yapardım. Annemler babamın birleşmelerini izlerdim. Bu sayede cinselliği yavaş keşfetmeye başlamıştım. Başka çocuklardan duyduğum şekilde kendi kendimi tatmin etmeye başladım. Hastalığımdan dolayı takatim yoktu. İyice takatsiz kaldırdım. Annem babam ve komşular tarlaya gitmeye başlamıştı. Ben hasta olduğum için çocuklarla oynayamıyordum. Babam beni deli Yaşar’a emanet etti. Artık deli Yaşar’la arkadaştık. Deli Yaşar gittiği her yere beni de götürüyordu. Bağ, bahçe tepe bayır gezip duruyorduk. Yorulduğumda bir ağacın altında uyuyorduk.
Sanırım Hatice’nin aklında yer etmiş. Bir gün bir bahane ile Yaşar’ı çağırdı. Yanında ben olduğum için kimseler bir şeyden şüphe etmez diye düşünüyordu. Ya da bana öyle geliyor. Hatice’nin babası bahçedeki ağaçları budatmış, adam yaşlı olduğundan kırma işini yapamadığından işi Yaşar yapacaktı. Yaşar baltayı kaptığı gibi ağaçları kırmaya başladı. Bir gözü de Hatice’de, Hatice’nin gözü de Yaşar’da. Ben bir şeyler olacağını sezdim. Uyumaya başladım. İnandırıcı olsun diye bol bol esnedim. Onlarda maymunu uyutan hırsız gibi beni izliyorlardı. Hatice, Yaşar’ın elinden tutarak, samanlığa götürdü. Bende sessizce peşlerinden gittim. Hatice, Yaşar’ı almış altına, çıkmış üstüne inim inim inliyor. Yaşar bir yandan, Hatice bir yanda garip garip sesler çıkarıyorlardı. Hatice, Yaşar’ın üstünde, memeleri de fora etmiş. Yılların cinsel açlığı ile sevişiyor.
İşleri bitince Hatice, Yaşar’a sakın kimseye söyleme, söylemezsen sana bir daha veririm. Yaşar, “anneme de mi?” dedi. Hatice, “aman ha annene hiç söyleme, anan duyarsa seni de beni de öldürür” Yaşar saf saf “öldürür demi” diyordu. Onlar toparlanırken ben usulca uyuduğum yerde numarama devam ediyordum. Hatice, Yaşar’a sofra hazırlamıştı. Beni de uyandırdılar, ikisi de çok neşeliydi. Yaşar o kadar acıkmıştı ki, sofrada ne var ne yok sildi sürürdü. Avlunun tahta kapısı gıcırdadı. Gelen komşu kızı galık Fadime dedikleri Fadime idi. Fadime otuzunu aşmış, erkeksi bir görüntüsü olan bir kızdı. Kimse almadığı için evlenememiş, adı galık Fadime’ye çıkmıştı. Birisi ile dövüştüğü zaman kız kurusu dedikleri de olurdu. Bir şeyi bahane etmiş gelmişti. Ama sanki Yaşar’a bu dul kadının evinde işin ne der gibi bakıyordu. Bu bakışlardan Yaşar korktu mu? Desem, Huylandı mı desem. Çıktık dışarı.
Çıkarken köyün güzel gelinlerinden biri olan, adı kısır Zehra’ya çıkmış Hacali’nin karısına rastladık. Zehra, Yaşar’ı görünce “ne o Yaşar ağzın kulaklarına varıyor” derken. Yaşar neşeli neşeli “Hadçe gözel yemekler yapmış” diye karşılık verirken neşeli olduğunu her haliyle belli ediyordu. Bu zavallı Zehra, Hacali ile evleneli on yılı geçmiş ama bir çocukları dahi olmamıştı. Hacali iri yarı cüsseli olduğu için ve de erkek olduğu için kısır olan Zehra idi. Herkes o gözüyle bakıyorlardı. Zavallı kadın bu konuda çok çekmişti. Hacı, hocaya okutmalar, ipe sapa gelmez geleneksel adetler. Birisinin bebeğinin giysisini çalmak, bebek çişine el sürmek gibi, daha akla gelmeyen ne varsa denmişlerdi. Zavallı kadın “Allah canımı alsa da kurtulsam” diyip günlerce ağlıyordu. En ufak bir hatada, kaynanasının iğnelemeleri canından bezdirmiş. Ne kısırlığı, ne dölsüzlüğü kalmıştı.
O günden sonra Hatice’nin yüzünde güller açmıştı. Hatta komşularında Fatma teyze “gız Hatice çok şensin, kocan mı geldi? Yosa” Demişti. Hatice de, “he ya kocam geldi, gelmemesiyle gitmesi bir oldu itin” Öyle inandırıcı demişti ki, ben bile inandım. Meğerse kercine der miş. Yaşar, Hatice’nin tadını varmıştı. Hatice’nin etrafında dört dönüyor. Bir fırsatını bulun yine sevişmek için can atıyordu. Yaşar adı deliye çıkmış ana bazen akıllı davrandığı çok olurdu. Bir gün herkesin tarlada, bağda, bahçede olduğu gün beni Hatice’lere gönderdi. Sonra arkasında beni aramaya çıkmış gibi oraya geldi. Bana “kuzu sen avluda oyna ben Hatice ablana yardım edecem” Dedi. Arkasından ekledi “uykun varsa uyu, emi kuzu” Yaşar bana kuzu derdi. Sanırım annemin dizi dibinde sürekli uyukladığımdan olsa gerek.
Beni bırakıp Hatice’nin peşine gitti. Samanlığın kapısının gıcırtısını durdum. Kapıyı arkadan sürgülediklerimi işittim. Hemen harekete geçtim. Bu sefer Yaşar bir sapık gibi Hatice’ye saldırdı. Elbisesini çıkarıp çırılçıplak kadını soydu. Kendisi de sadece altını soyundu. Kadının her yerini adeta yalıyordu. Hatice inim inim inmiyor. Bende saman çöpleri kadına batıyor sanıyordum. Çocuk aklı işte. Birleştiklerinde ikisinden de bir haykırış sessizliği yırtıyordu. Onlardan çok ben korkuyordum. Etrafıma bakınıyordum. Bir duyan var mı? Onlarsa sevişmenin verdiği yorgunluk ile biri bir tarafa düşmüş diğeri bir tarafa dinlenmeye çalışıyordu. İçime bir korku girmişti. Ya birisi gelirse, hemen gürültü yapmaya başladım. Gürültüyü merak edip, toparlandılar. Giyinip kuşanarak yanıma geldiler. “Kuzu canın sıkılmadı de mi?” Diyince güldüm. “Ne gülüyon len” Dedi. Kendisi de başladı gülmeye. Neşesi yerinde idi.
Korktuğum başıma geldi. Galık Fadime bu delinin buralarda işi ne diye bizi merak etmiş. Yaşar’la Hatice’yi damın deliğinden izlemiş. Ertesi gün çeşme yolunda Yaşar’ı çağırdı. Omuzluk kırılmışta suyu taşıyamamış, yardım istiyor. Yaşar’la ikimiz gittik. Fadime bana “sen şu suların başında bekle, ben Yaşar’a bir omuzluk yaptıracam” diyerek gittiler. Üzüm bağlarının yanındaki kulübeye girdiler. Bende merakla arkalarında kişiflemeye başladım. Fadime, Hatice ile nasıl seviştiklerini gördüğünü kendisi ile de sevişmezse herkese söyleyeceğini söylüyordu. Yaşar’ın canına minnet. Yatırdı Fadime’yi seki gibi bir şeyi üstüne. Soydu, öptü, okşadı, yılların özlemini çeken Fadime inim inim inliyordu. Sonra birleştiler, Fadime ortalığı ayağa kaldırırcasına bir ses çıkardı. Şeyinde kan geldi. Yaşar da, Fadime de bende korkmuştum. Soluğu suların yanında aldım. Bir süre sonra ellerinde omuzluğa benzer bir sopa ile geldiler.
Yaşar da bu sefer pek neşe yoktu. Fadime, “kadınlardan duydum ilk olunca kan gelirmiş korkma” Güya üstü kapalı konuşuyor. Ben anlamıyorum. Sonra sordum. “Nasıl ilk olunca kan gelirmiş” Sen anlamazsın. Fadime çok kurnaz bir kızdı. Gerçi kızlığından eser kalmamıştı. Ama herkes onu kız biliyordu. Yaşar’ı Hatice ile paylaşma istemiyordu. Olmadık dümenlerle Yaşar’ı bağ evine getirip, sevişiyorlardı. Bir defasında benden ötürü, Yaşar’ı azarladı. Niye bu çocuğu yanında gezdiriyorsun. Yaşar da “hasta ya, Remzi ağam bana emanet etti.” Diyince bir şey diyemedi. Beni sevmeye başladı. Yaşar gibi kuzu diyerek. “Hasta mısın kuzu”. Dedim ya kurnazdı. Beni uzaklaştırmayı çok işi biliyordu. Ya bir yere gönderiyordu. Ya da oyalanacağım bir şeyler veriyordu. Bense gönderdiği yere gittiğim gibi, hem oyalanıyorum, hem de onları gizliden gizliye izliyordum.
Hatice, Yaşar’ı özlemiş olacak. Bir tas yemek ile Yaşar’ın kapıya dayandı. Yaşar’ın annesi, yaşlı dul, muhtaç birisi olduğundan köyün bütün kadınları böyle yemek getirirdi. Ya da çocukları ile gönderirlerdi. Yaşar’ın annesinin olmadığı bir gündü. Hatice, seni özledim diyerek Yaşar’la işi pişirdi. Beni de kapıya nöbetçi bıraktılar. Yaşar “abinin ağrıyan yerlerini ovacam” Birisi görürse imiş, ayıp olurmuş. Bir daha ovamazmış, ağrıyan yerleri iyi olmazmış. Tam çocuklara anlatılacak bir masal. İşleri bittiğinde Hatice, “insan bir eline sağlık der” diye söylendi. Yaşar da aval aval bakmaya başladı. Bir şey anlamadı ya neyse.
Küçücük köyde bazıların gözünden bir şey kaçmıyordu. Hatice’nin neşesini merak eden Hacali’nin karısı Zehra, durumun farkına varmıştı. Bir gün benim yaptığım gibi o da Hatice’nin ardına düşmüş. Hatice ile Yaşar’ı samanlıkta nasıl seviştiğini seyretmiş. Zehra’nın aklına yer etmiş. Yaşar’la o işi yapacak. Sonra Yaşar çok iyi yapıyor. Hacali kendisini hiç böyle yapmamıştı. Hem birçok horantanın olduğu evde yapılan işten ne hayır gelir. Kimsenin olmadığı bir günde Yaşar’ı çağırdı. Bahçe duvarı yıkılmış. Örmesini istemiş. Evdekileri hiç elini süreceği yokmuş falan. Bende Yaşar’a yardım ediyordum. Zehra da yemek hazırlıyordu. Bir ara sofra kuruldu. Ben sofraya oturdum. Zehra, Yaşar “gel sana su dökeyim de, elini yüzünü yıka” diyerek damın ardına gittiler. Gidiş o gidiş baktım gelmiyorlar. Anladım merak ettim, usulca gidip baktım. Zehra donu sıyırmış, üstüne de Yaşar çıkmış. Gidip geliyor.
Geldiklerinde beni sofranın başında buldular. Yaşar “kuzu bizimi bekledin bir şey yememişsin” dedi ve ekledi. Zehra’ya kuyudan su çekmesi için yardım ettim. Bir güzel karnımızı doyurduk. Yaşar abi neşesinden bir şeyler mırıldanıyordu. İçimden keşke bende deli olsum diyesim geldi. Annemlerin yanında uyurken, kadınlardan duyduğum, “delilerin ki büyük olurmuş” sözü bende bayağı merak konusu olmuştu. Hep bunun doğru olup olmadığını merak ediyordum. Ama doğru dürüst görmediğim için bir fikre varamadım. Birde diğer erkeklerde büyüklük ne kadardır. Onu bilemediğimden daha da merak ediyordum. Niye benimkisi normal bir bamya karardı. Yoksa hasta olduğum için mi?
Ben Yaşar’la gezerken, üç kişiyle sevişmesine şahit oldum. Başkaları var mı? Yok mu? Hep merak ederim. Aradan altı yedi ay ya geçti ya geçmedi. Hatice hamile olduğunu bütün köye yayıldı. Arkasında kız olduğu bilinen Galık Fadime’nin hamile olduğu, karnının büyüdüğü yayıldı. Onun ardından adın diğer köylere bile duyulan Hacali’nin karısı Zehra da hamile idi. Hastalığım hala devam ediyordu. Habire cebime doldurduğum kara üzümleri yiyorum. Kadınların yanında annemin dizi dibinde uyuyorum. Kadınlar bu durumu konuşuyorlar. Kadınlardan biri Hatice geçenlerde kocam geldi diye bir laf etmiş. Demek doğru imiş, Resul gelir gelmez Hatice’yi gebe bırakmış. Diğer kadın anlaşılan birbirini çok özlemişler. Peki, Resul’u niye kimse görmemiş. “Hatice, kovmuş demiş ya” diyor birisi. Söz dolaşıp, Fadime ye geliyor. “Kız anam bu kız oğlan kızdı. Nasıl gebe kaldı. Köyün gençleri hepsi kasabaya şehre göçtü. Kalan ihtiyarlar mı? Fadime’yi dölledi.” Sıra Zehra’ya geldiğinde onda bir anormallik görmüyorlar. Şaşırdıkları tek şey on yıldan sonra kadının hamile kalması. Hacali gibi babayiğit bir adamdan bunca zaman çocuk doğurmaması şaşılacak şey olduğunu konuşuyorlar. Birisi “Allahın işi işte” diyordu.
Bir süre sonra Hatice’nin kocası Resul Almanya’ndan gelmiş dediler. Köy de duymayan kalmadı. Herkes Resul’a “hoş geldin diyor, arkasında hayırlı olsun baba oluyormuş musun” Diyor. Resul bön bön bakıyor, sağol diyor da, hoş geldin’e diyor. Herkeste babalığa da sağol dediğini sanıyor. O gece Resul, Hatice’yi iyi bir sıkıştırıp, sorgulamış. Ağzından bir laf alamıyor. En sonunda Hatice bir gece uyuyordum. Sen gelip benimle yattın ya demez mi? Resul iyice şaşırıyor. Ben gittiğimden beri ilk kez geliyorum. Demiş. Resul gece yarısı kalktığı gibi soluğu muhtarın evinde almış. Muhtara olanları anlatmış. Muhtar bir Allah Allah çekmiş. Başını sallamış. Bunda bir bit eniği var. Galık kız Fadime de hamile kalmış. Resul, un hemen aklında deli Yaşar’ın sırtarışı gelmiş. Muhtar emmi, köydeki gençler şehir de, bu deli Yaşar’ın işi olmasın. Muhtar da daha önce duymuş ki; köyün gençleri bir ara, deli Yaşar’ı şehre götürüşler. Geneleve sokmuşlar. Yaşar o günden sonra iyice delirmiş, bir haltlar yemiş olabilir.
Muhtar sen şu deliyi bir yokla diyerek, Resul’u görevlendirmiş. Resul da Almanya’dan getirdiği bir gömlek, sigara, birde güzel bir çakmak ile Yaşar’ın evine geldi. Bende ordaydım. Resul amca bana cebinden şekerler çıkardı verdi. Beni dışarı da oynamamı söyledi. Bense pencerenin kenarında onları dinliyorum. Resul amcanın getirdiği hediyelere Yaşar abi çok sevinmişti. Üstü kapalı bir şekilde Yaşar abiye sorular soruyor. Yaşar utangaç utangaç gülüyor, bir şey demiyor. Seni şehre geneleve götürmüşler hoşuna gitti mi? Ben de götüreyim mi? Oradaki kadınlar mı iyi buradakiler mi? Deyince Yaşar heyecanla “buradakiler buradakiler” diyerek, açık verince, Resul olup biteni anlamış. Gidip muhtara anlatmış. Anlatır anlatmaz da, “ben gayri bu köyde duraman” diyerek köyden kaçarcasına gitmiş.
Hatice, Fadime, Zehra’dan sonra köyde bir hamile salgını başladı. Sanki kadınlar çocuk doğurmak için yarışa girmişti. O günden sonra muhtar durmadan Yaşar’ı takip etti. Olanların duyulması yıllarca tapuladığı muhtarlığın elinden gitmesi demekti. Köyün namusu ondan sorulurdu. Köyün kadınları Fadime’ye fazla yüklenince baklayı ağzından çıkarmış. Evde kalmaktansa deli Yaşar’la evlendirirler, hiç olmazsa çocuk babasız doğmaz diye düşünmüş. Bu kurnaz kadın, deli Yaşar’ın altından girip üstünden çıkarak, “kimin ki daha tatlı diye” sormuş. Yaşar bir sürü isim saymış. Aralarında imanın karısı da varmış. İnsanlar en çok buna şaşırmış. Aralarında imanın karı da olunca, bunun bir yalan olduğuna inanmışlar.
Birkaç gün sonra deli Yaşar’ın anası Ayşe teyze delice oğlunu aradı. Köyün altını üstüne getirdi. Deli Yaşar ortalıkta yoktu. Sonra bir kadın feryadı ortalığı çınlattı. Kuyuda birisi düşmüş. Köylü kuyu başına toplandı. Bu deli Yaşar’dı. Kuyuya merdiven sarkıttılar, Deli Yaşar’ı içinden çıkardılar. Kasabadan jandarmalar geldi. “Bir gören var mı?” “Nasıl olmuş,” “nasıl etmiş.” Dediler deli Yaşar’ın ölüsünü anasıyla, imama teslim ederek gittiler. İlk günlerde köyde korkunç bir sessizlik oldu. Deli Yaşar gömüldükten sonra, köyü çalkalandı. Başta Fadime olmak üzere bütün hamile kalan kadınların çocukları Yaşar’dan dediler. Bir tek Hacali’nin Zehra’ya kimse toz kondurmadı. Hacali hem köyün zengini, hem de dalyan gibi bir baba yiğitti. Hacali baba olunca gıbara gıbara köyde yürümeye başladı.
YORUMLAR
:)
İmam/ ağa gerici ve feodal sınıf temsilcilerini, ezilen sınıf temsilcisi temalı olarak, meczup Yaşarla ezmek konusuyla ilginçbir öykü olmuş...
Kemal Tahir ve bilindik köy erotizmi yazımını okur gibi sanki...
Esenlik...
Göktürkmen tarafından 9/16/2010 10:45:44 PM zamanında düzenlenmiştir.