- 1517 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
seni çok seviyorum diyebilmek !!!
Masum bir martı sevgisiyse bu… Haince sevgi düşleri kurmalımı insan…hayır.
Yüreğiniz ve beş duyu organınızla hissedip sevebiliyorsanız… ‘Bir insan’ı saatlerce düşünmenin, onu dünyanızın içine alıp orada hep canlı tutmanın sevgisiyle yanıp tutuşuyor, onun varlığını kendi varlığınıza katmaya çabalıyorsanız… Bir kere yetmiyorsa... Yaşam boyu zihninizde ve hayallerinizde kimbilir “kaç sevgi yaşadım, kaç kişiyi sevmeyi hayal ettim, kaç kişi için sanal dünyalar kurdum, kurduklarımı yıktım, yıkıntıların altında kaldım” diyorsanız… Kurgular sınırsızdır... Zihin alabildiğine kurgular kurguluyor, insanın kalbi sevgiye hiç doymuyor, hiç "Beni daha çok sevme ne olur" demiyor,
Sevgi dur-durak bilmiyordur... Peşi sıra sürüklüyor, dünyanın ve dünyanızın rengini belirliyordur...
Âşık olunmanın büyülü havası çok çekicidir... Aşk, sevgi, yalnızlığa karşı en büyük kalkandır... Dipsiz bir kuyuya doğru salınırken tutundunuz bir daldır belkide... Kendi başına olduğunuzu anladığınız an, yaşam anlamını yitiriyor, duygular inciniyor, dünya üzerinize çöküyor, yaşamak için bir neden kalmıyordur... Sancıları kesen ilaç gibi, acılara sürülen bir merhemdir aşk... Sebeb-i hayat olmadan yaşamak imkânsızdır... İşte o an aşk imdada yetişiyordur...
Bu düşünceler içerisinde “masum ya da haince bir sevgiyi” anlatmaya çalışırken…
Belkide duygularımda kökleşen bir martının “sevgi” sözlerinin yansımasıdır düşlerim… Dağların ardında uzaklarda Gökyüzünde minik bi Samanyolu yıldızı gibi… “Seni seWiyorum” derken bile farkında olmadan “çift dublu-We” yazıyorsundur…
İşte o martı... Hani gök gözlü ince bacaklı, ıslak kanatlı martı var ya… Dragosun çiğ damlası Ve haince sevgi düşlerimdeki sevdiceğim…
“Yaşamda birisi olsun” istiyordu Martı…
Yalnızca ve yalnızca ona "Düşlerimde sen varsın... Dünyamda tek olan sensin" diyebileceğimiz biri... O öyle biri olmalıydı ki, bir başkasını değil, yalnızca onu gördüğümüzde kalbimiz çarpsın, heyecanımız ortaya çıksın...
Ona özel biri olduğunu hissettirmek istersin… "Yalnız senden etkileniyorum. Sana hissettiğim duygular çok özel" diyebileceğim; ondan da "Sen benim için çok özelsin. Yalnızca sana karşı böyle duygular sözünü duyacağım birini arayıp duruyordum... Diyordu Martı… Yalnızca benim dünyama ait olacak biri... Bunu söylediğimde dünya değişiyordu... Yaşamak kolaylaşıyor, anlam kazanıyor, renkleniyordu... Biliyordunuz ki şimdi o sizi düşünüyor... Onun zihninde siz varsınız... O size bağlı. Size değer veriyor... Yaşamı için bir anlam ifade ediyordunuz… İçinizde hissettiğiniz ‘hiçlik’ silinip gidiyordu… Varlığınız tanınıyor, biliniyor, değerli bulunuyordu. Artık vardınız…
Birisi bana âşık olduğunu söylediğinde âşık olan ve olunan kişiyi kıskanır, olan ve olunan olmak isterdim… Bana hayatı ele geçirmiş biri gibi gelirdi bu insanlar... Yokluğun önü kesilmiş, hiçliğin önemi kalmamış, tutunacak bir dal bulunmuştu…
Ben ise boşluğun içinde yol alıp giden biri gibiydim… Kıskanç bir martı olmama rağmen…
Artık sevilen ve sevenleri kıskanmıyorum… Bu ne karşılıksız aşklarımdan, ne de terkedilip gitmelerden… Birinci elden dinlediğim yüzlerce aşk hikâyesinden... Eğer aşk kendi başına insana mutluluk ve huzur getirseydi, gezegen yüzeyinden acı, elem, keder silinir giderdi... Ben bunun tersini gördüm... Aşkı, âşık oldukları için acı çeken yüzlerce insanın kendisinden dinledim… Yüzlerce kişi aşk hikâyelerinin acıyla sonlandığını anlattı hep... Aşk ardından acı bırakıyordu... Bir yerde bir yanlışlık olmalıydı… Sanal bir bant yapıştırırken yüreklerine…
Artık aşka güvenmiyorum… Artık sevilen ve seven insanları kıskanmıyorum. Sevmek ve sevilmek, âşık olmak ve olunmak yoruyor… Hatta âşık olmak korkutuyor...
Âşık olmanın bir başkasını sevmek olduğunu sanırdım… Aşkla, sevmek ve sevilmekle, yaşamın ağırlığının yok olacağını sanırdım... Ama artık aşka güvenmiyorum... Sevmek ve sevilmenin, âşık olmak ve olunmanın kendisi hayat kadar ağır... Sevmek ve sevilmek, âşık olmak ve olunmak duygularımıza oturan yorucu bir yük...
Sevme ve sevilmede ne hata vardı ki? Sonra bu insanın elinde de değildi... Ben masum bir duygunun peşindeydim… Sevme ve sevilme yanlış bir duygu olamazdı... Ama niye yanında acıyı taşıyordu? Niye yoruyordu insanı? Niye her zaman istediğinizi elde edemiyordunuz? Masumca sevgilere sevgiye olan güvenim hep devam etti…hissediyorum"
Sevgiye ve aşka karşı ilk düş kırıklığı bana aşk hikâyelerini, sevgilerini anlatan ve ayrılık yaşayan insanları dinledikten sonra oluştu… Sevgilerinin hikâyelerini dinledikçe, gördüm ki, aslında bu benim hikâyemdi… Anlatılan her sözcük, her cümle ve her vurguda sevgideki çıkmazlarımı gördüm... Sanki benim yerime konuşuyorlardı… Bu onların hikâyesi değildi…
Bu ‘bizim’ hikâyemizdi… Bu onların çıkmazı değildi… Bu ‘bizim’ çıkmazımızdı...
Âşık olan birine, aşkını kaybeden bir insana sormadan edemediğim bir soru vardır... Sabırsızlıkla onun anlatacaklarını beklerim… Bir çırpıda biten sözcüklerin ardından o can alıcı soruyu sorarım… "Bu insan tarafından sevilmek sana ne ifade ediyor?"
Verilen cevaplar beni hep şaşırtıyordu... Bir insanın ağzından nasıl bu cümleler çıkabiliyordu? Nefret ederek bir insan nasıl oluyor da böylesine değersiz bir konuma geliyordu?
Bir insan nasıl oluyor da karşıdakini böylesine yüceltebiliyordu...
Cevaplar şöyle başlıyordu: "O benim her şeyim”di... "Onsuz yapamayacağım. O yaşamımızdaki tek destektir belkide… Yaşam onunla anlam kazanıyordur... gibi sözcükler sarfeder sevenler...Çünkü yaşamımın anlamı o sevgi olur..."
Cümleler ürkütücüydü. Bu cevapları her duyuşumda her şeyim, anlam kelimeleri zihnimde uçuşur durur… "Her şeyimdi…" Şaşırtıcı bir ifade… Bir varlığa yüklenilen bu anlam, bu varlığın kaldıramayacağı kadar ağır bir yüktü...
Aslında, "Bana hayran ol ne olur" demeye geliyordu sözlerim...
Bunlar masum sevmelerdi… Çünkü sevginin etrafını anlamlar örüyordu... Sevdiğimizi söylediğimiz kişiyi yüceltiyorduk… Çünkü ihtimaldir ki, o da bizi sevecek, o da bizi yüceltecek. Böylelikle yüce biri tarafından sevilme ihtiyacımızı doyurmaya çalışıyorduk...
Bir hayatın anlamı olmak; birisinin bizim için "Sen hayatımdaki en anlamlı şeysin… Sen beni hayata bağlayansın… Sen olmasan yaşamanın anlamı kalmayacak… Sen benim her şeyimsin" demesi narsizmimizi okşuyordu... Benliğimiz bundan çok hoşnut kalıyor, Bir ikonun önünde diz çökülmesi gibi, önümüzde diz çökülmesi hoşumuza gidiyordu…
tapınılmak istemek gibi bir şeydi bu… Dünyaya gelmesinde hiçbir katkımız olmayan, hiçbir şekilde varlığını sürdürmede etkili olmadığımız bir varlığın nasıl var oluş gerekçesi olabilirdik ki? Tüm çabalarım, tüm çabalarımız "Bana değerli olduğumu hissettir" mesajı taşıyordu... "Ona değer verdim, çünkü bu, o insandan değer bulma arayışıdır…" Sevmeler, ancak O’na yönelirse masumdur…
Böyle diyordu martı yüreğindeki fırtınalarını dobra dobra anlatırken…
martı hayranlığımda kalıplaşan sevdalar…
Sevdiğim şeyleri severken, ondaki özellikleri seviyorum… Güzelliğini seviyorum, ondaki meziyetleri, yetenekleri, kemali, iyiliği, ihsanı, cömertliği seviyorum... Birisi beni sevdiğini söylerken bendeki özellikleri seviyordur aslında… Hiçbir varlıktaki özellikler kendine ait değildir… Güzel bir yüzdeki güzellik yokluktan yaratılmıştır... Güzel bir yüzü severken, onun karşısında hayran olurken hayran olunan o güzelliği yaratan değil miydi aslında? bir insandaki yeteneği överken, hayran olurken hayran olunan onu Yaratan değil miydi? Yaratıcı adına sevilmeyen her güzellik, her yetenek boşa gitmiş, tükenmiş, övünüp bitmiştir…Bütün sevgiler, Yaratıcının yaratıklarda yansıyan güzel özelliklerine idi aslında… Sevgi de Yaratıcının verdiği bir ihsandır... O’na aitti... Kendisinin bilinmesi, tanınması, sevilmesi için vermiştir... Bu açıdan hayatta her an sınanıyorduk... Her ilgi, her sevgi, verilen her şey, alınan her şey bir sınamaydı... Sabahın şafağı bir sınama... Gecenin karanlığı bir sınama… Kucağımıza konan her çocuk bir sınama... Her musibet, her dert, her tasa bir sınama… Yüreğimize konan her sevgi bir sınama… Her öfke bir sınama… Bize duyulan her sevgi, her ilgi, her şefkat bir sınamaydı... Sevmeye vesile her ne var ise, O’nun yaratmasıydı… Ama bunu nefsimiz kendine mal etmek istiyordu...
“Farklı bir sevgi” anlayışıdır belkide benimkisi… Yüreğin ve beş duyu organıyla sevmek… En derin en koyu mavisidir sevmek…“ebedi sevmek…” yüreğine dökülen çiğ damlası… Gözlerden süzülen tuzudur denizin… Islak kanatlı gök gözlü ince bacaklı bir martıyı sevmek…Herkes bence sevdiceğine ve neyi sevdiğine bi baksın… "SENİ ÇOK SEWİYORUM" derken...Asıl sevdiğimiz nedir? Kalbi mi? Masumiye timi? yoksa hayalleri mi? ...