DEMİR KUŞLAR
Demir Kuşlar
Kadriye Yapıcı
Biz çocuklar, çimenlere uzanıp kuşları seyrederdik. Ta ki demir kuşlar gökyüzüne hâkim oluncaya kadar. Yaz ayları damda sivrisineklerden korunmak için örtündüğüm cibinlik altında ışıl ışıl yıldızları sayarak uykuya dalardım. Düşlerimde yavru güvercinler büyütür, taklacı güvercinler uçururdum.
Okulumun olmadığı günlerde en büyük zevkim, gökyüzünün benleri olan kuşları seyrederek vakit geçirmekti. Anam kuş merakıma kızar, "Bu merakı bırakmalısın yarın büyüdüğünde kimse sana kız vermez." derdi.
Evet, anam haklıydı! Çünkü bizim buralarda kuşlarla vakit geçirenlere kız vermezlerdi. Kasabamızda birkaç genç vardı, damlarda kuş uçururlardı. Aileler, damlardaki gençlerin, kızları gözetlediğini düşünür ve bu yüzden de bu gençlere iyi gözle bakmazlardı. Anamın kuş beslememi istememesinin nedeni buydu. Ben de bu tutkumu anamdan gizlerdim.
Bir gün yolda mahallemizin delisiyle karşılaştım. Elinde iki güvercin vardı. Onları bana verdi. "Bundan sonra onlara sen bak." dedi gitti. Sevinçten kuşlar gibi uçtum! Güvercinleri evimizin damındaki kömürlük olarak kullandığımız küçük barakaya götürdüm.
Avluda geniş bir sininin etrafında mahallenin kadınlarıyla şehriye döken anam, güvercinleri getirdiğimi görmedi. Onları kömürlükte, kanatlarını sımsıkı bağlayıp anamın eski çeyiz sandığına gizledim. Bir ara anam beni görmüş olabilir diye endişelendim. Damda yüzüstü uzanıp aşağıdaki şehriye kesen kadınlara baktım. Hepsi ellerindeki işle meşguldü. Rahatladım. Birden gözüme şehriye döken kadınların elleri ilişti. Kadınlar ikişer parmaklarının arasına aldıkları küçük hamur parçalarından şehriye döküyorlardı. Beni esas büyüleyen diğer üçer parmaklarıydı. Yukarı doğru açılmış bu parmaklar bana güvercin kanatlarını hatırlattı. Neredeyse az sonra kadınların ellerinden kurtulup gökyüzünde süzülecek gibilerdi.
Güvercinlerimin kanatlarını bağlayalı bir hafta olmuştu. Onları artık çözme zamanı gelmişti. O gün güvercinlerimin kanatlarını büyük bir heyecanla çözdüm. Artık benim ak kanatlılarım da semalarda süzülecekti. Demir kuşlarla yarışacaktı.
Arkadaşlarım, güvercinlerimi görmek için evimizin arkasındaki dut ağacına tırmanırlardı. Gülüşmelerimiz, konuşmalarımız komşularımızı rahatsız ederdi. Bitişik komşumuz bağırdığında, arkadaşlarım dut ağacından apar topar inerek kaçarlardı. Bacakları, kolları, yüzleri çizilir; aileler, çocuklarının kavga etiklerini zannederlerdi.
Mevsim yaz olduğundan komşularımızın damlarında yeni kaynatılmış buğday serili olurdu. Gizlice damlara çıkar, bir avuç buğday çalar, güvercinlerime yedirirdim. Komşumuzun on dört yaşındaki kızı, ben damlarda gezerken "ona bakıyorum" diye düşünür, bir güvercin gibi süzülürdü! Sonradan, ona bakmadığımı, buğday çaldığımı öğrenince, kızın yüzündeki gülücükler tıpkı gökyüzündeki ışıltısını kaybetmiş yıldızlar gibi soldu.
Anam bir hafta geçmeden güvercin beslediğimi öğrendi. Çok kızmıştı. Onları, nereden aldıysam derhal oraya götürmemi istedi.
Anama, "Kuşların gidişi gökyüzünü yasa boğdu, ağaçlarda şarkılar kesildi, yapraklar solmaya başladı. Eğer benim güvercinlerim de giderse gökyüzü tamamen demir kuşlara kalacak. Ondan sonra da kuş cıvıltılarıyla değil, demir kuşların göğü yırtan sesleriyle uyanacağız. Ne olur anacığım, kuşlarımın kalmasına izin ver!" dedim. Anam ne demek istediğimi anlamıştı.
Artık güvercinlerimi gizlememe gerek yoktu. Onlar, gökyüzünde özgürce süzülebilirler, şarkı söyleyebilirlerdi. Okulların açılışı beni kuşlarımdan uzak tutmuştu! Onlardan ayrı kalmaya dayanamıyordum. Ders aralarında evimizin damına koşar kuşlarıma bakardım.
Güvercinlerimin, anamın çeyiz sandığında ürkek, masum beni beklediklerini düşünürdüm. Bazen onları elime alıp bakar, boyunlarındaki koyu yeşil, parıltılı tüyleri hayranlıkla seyrederdim. Başlarını birkaç saniye su kabında tutarak su içmelerine yardımcı olurdum. Bazen de sıkılacaklarını hiç düşünmeden gagalarını aralayıp çaldığım buğdayları yedirirdim. Onlara çok fazla yem yediriyordum, çünkü onların üç beş buğday tanesi için başka güvercinlerin peşlerine düşmesini istemiyordum. Tıpkı benim, komşumuzun kızının peşine düşmediğim gibi…
Okul çıkışında çocuklarla birlikte çimene uzanıp gökyüzünü seyre dalardık ve güvercinlerimizden konuşurduk.
Biz çocuklar önümüze bakamaz olmuştuk gökyüzüne bakmaktan. Öyle çok bakardık ki o uçsuz bucaksız maviliğe… Onu öğretmenimizin anlattığı fakat hiç görmediğimiz denize benzetirdik.
Her gün güvercinlerimi, yuvalarından çıkarıp gökyüzüne salardım! Anlayacağı dille seslenirdim onlara. Çağırdığımda süzülerek ellerime konarlardı. Hava kararıncaya kadar, damda güvercinlerimin yuvasının yanına otururdum ve gökyüzünü yavaş yavaş terk eden kuşları düşünürdüm.
Ne yazık ki, bugün gökyüzündeki benler silinip gitti. Yerlerini demir kuşlar aldı. Şimdi zaman zaman dalar gider gözlerim ufka, gökyüzünü terk eden benlerimin geri dönüşünü düşlerim…
Not, Temrin dergisinde yayınlandı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.