- 1160 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Senli Düşler Ektim Aşkın Tarlasına
Sevginle çevrelenmiş bu aşk atlasında nokta kadar yerim varsa, seninle yaşayayım
Dudaklarındaki vefayla sarmala beni, kollarında olacakla eğer, ölümü ödül sayayım
Gövdemdeki en asil sevda dövmesisin sen, en bitimsiz halaylara ben seninle kalkayım
Bir mutluluk badesi içmektir varlığın yar, aşkın yıldönümlerini seninle karşılayayım
Sevgi dallarıyla bana uzandığın, bana merhaba dediğin günlerin üzerinden nice mevsimler geçmiş bak. Dermansız kavuşma temennilerimizin ve en önemlisi de birbirimizi sevişlerimizin kaçıncı yıldönümüdür bu. Bu kaçıncı ayrılık badesini ısrarla içtiğimiz ve aşkın kıl köprülerinden yalınayak geçerek birbirimize erişemediğimiz. Ama bütün bu dileklerin, bütün bu temennilerin yokluklarından arınarak birbirimiz için biz olmaya, birbirimiz için sevgi yazıtı olmaya ve yine birbirimiz için AŞK olmaya çalışmadık mı?
Suskun bir anı sağmak istiyorum şimdi yaşamın memelerinden. O içimizdeki coşkuların halaylarına karışarak kadın ellerine tutunmak, sıkmak parmaklarını, okşamak avuç çizgilerini parmaklarımla ve yine gözlerine uzanarak bir masal ateşinin etrafında bağdaş kurmak seninle. O kırmızı ateşlerin yandığı ülkelerde, o ruhumuzu perişan eden mevsimlerde ve o gönlümüzü alabora eden sarı denizlerde yeşil düşünüşler yaparak, mavi kulaçlarla mutluluğun adasına ulaşmak isterdim, yalnız seninle.
Ömrünün her anını coşkulara bölünce, gönlünün her santimetrekaresini seven bir âşık gibi öpünce ve varlığının yaşam dolu ovalarında çocuklar gibi özgür çığlıklarla koşunca biter belki hüzünlerim. Soylu bir ülkenin öte yakasına geçebilmek için, soysuz düşünüşlerimi toprağa gömerek yürümek vardı şimdi ülkene, yalnız senin gösterdiğin yol işaretleriyle.
O seni mutsuz kılan her hal yaşamın gereğidir sürme gözlüm. O seni kıvrandıran, içindeki düş kapaklarını yorgun bir edayla kilitleyen ve varlığımın güzelliğini bile es geçirten ağrıların bitsin bir an önce. Çünkü ben böylesi anlarda kendimi unutarak, seni sevdalım gibi avutarak ve varlığımın beşiklerinde gece gündüz aşkını sallayarak iyi olmanı, yine ruhuma dolmanı bekliyorum, seni ölesiye severek.
Öyle bir ağrıdır ki bu, ne tarafa dönsen geçmez. Ruhundaki şarapnel parçaları sana rahat vermez. Öyle bir kanamadır ki bu, içten içe bir nefeslenme olur, yaşamak için o nefesi aldığını sanırsın, ama her zerre oksijenden nitrojene dönüşür, yürek kafeslerini geçer, gecelerin yağlı tülbendi gibi gönlünün damarlarını delerek toprağı kendine mesken eder.
Ah yar, içimde kanayan hazin yıllar gibisin işte. Hangi gözyaşının sarmalından içime dolanarak buldun beni, hangi yamaca ektiğim güllerin tohumu oldun bilmiyorum. Avuçlarımda ısıttığım, gecelerde bir ıslıkla rüzgâra serptiğim bir düşün yansımasısın söyle. Adın ki, gül kokulu baharların fışkınları gibi büyürken içimde, sen yokluğunun dolunaylarında beni yıllardır neden beklettin söyle?
Sen ki, bir bekleyişin saatlerine iliştirmişsindir şimdi sarılacak gönlünü ve o tiktakların yaman sıcaklığıyla tedirgin bir buluşmanın hesaplaşması içindesin. Perdeleri çekmeye hazır gönlünde tarifsiz gelgitler, sesinden ülkeme ulaşan fısıltılar gibi birlikte büyümeyi bekler. Gökyüzüne uzanan ellerimin kirli nasırlarına bu yüzden sızı iner ve bu yüzden gecenin utançlı inleyişlerinden kahkahan içimi delip geçer.
Öfkemizin sesine sesimizi verdiğimiz anlarda, adaletsiz kavramları yargıladığımız kavgalarda ve sözlerimizin ılık çağlayanlarına kendimizi attığımız zamanlarda, biliriz ki, birbirimizin sularıyla yıkandığımızı anlardır, bu buluşmaların vedaları kapımızı çaldığında hep aynı el sallayışlarla uzaklaşırız birbirimizden. Bu öyle bir zamansız sarsılıştır ki can özüm, en varsıl dualar kar etmez, en bildik umutlar fayda vermez. Anlar gelmeden, anların bedeli ödenmeden ve anların resmi iki yürekçe çizilmeden aşk asla bir öykünün başlığına girmez.
Seni ve sevgini bu kadar içimde saklarken, bir zaman kapsülünün içerisinde kendi varlığımı unuttuğum anlar oluyor. Bu unutuluşların penceresinden her baktığımda kendimden çok seni görüyor, senin kımıltılı bakışlarının cenderesinden en olumsuz düşünceleri içime çekiyorum. Sevdanın gürültülü kalabalığından kaçarak, avuçlarımızdaki terleri birbirine çarparak, ikimiz için yaşayarak ve yine birbirimizi bularak bu kaçıncı gidiş gelişler, bu kaçıncı karelerde kendimizi görüşler gül bakışlım.
Bak, yine böylesi bir andan kendime dönüşüm, en hiddetli sözlerinden geçerek varlığına diz çöküşüm. Ah gülüm, gül bakışlı sevdalım. Bilirsin ki, bilmeliyiz ki, bu bekleyişlerin penceresinden birbirimizi her yokladığımızda, her duruşlarımızdan kendimizi izlediğimizde yapacak çok fazla şeyimiz olmadığını da bileceğiz ve bu sevda sularında daha çok geceler, gündüzler kendi ellerimizle özlemli bedenlerimizi yıkayacağız.
Her duruşunun pozitif yansımalarında ben senin kıyılarında yüzümü yıkayarak, senin denizlerinin bakir kıyılarında yürüyerek ve senin varlığının sessizliğine sarılarak kendimi buluyorum ve her buluşmadan kendimi ödüllendirerek yaşamın soylu bakışlarıyla bu sevdayı ikimizin yerine izliyorum. Ama bilmelisin ki, böyle bir dökülüşün tam orta yerinde ne seni, ne sesini, ne de nefesini istiyorum. Şu an tek yapmak istediğim şey bu yüreğin içerisinden kopup gelen sözcükleri sana ulaştırmak ve bu sözcüklerin tuğlalarından sana emsalsiz bir saray örmek.
Birazdan, ya da yıllar sonra bir şekilde bu sayfayı açtığında, yalnız senin aşkınla sayfalara gömülmüş sözcüklerimi okuduğunda gözlerindeki fer olmayı, yüreğindeki ter olmayı ne çok istiyorum bir bilsen. Okuduğun her sözcük göğsümün parçalarından süzülerek yaşadığın yerlere dökülecek ve bunu bilmek benim için mutlulukların en güzeli. En özeli olacak.
Sen benim yüreğimdeki sevgi rotası, yaşadığım evrenin tek kotası. Sen benim ruhumdaki eşsiz varlık, gönlümdeki asil krallık. Sen içimdeki coşku, ellerimdeki özlemli tortu, gövdemdeki kutsal yontusun. Ben ki, senin varlığına yürüyorum yıllardır. Bu can bende kaldıkça, yüreğim senin için atacak, senin aşkınla yaşayacak ve yalnız senin sevginle nefes alacağım, ta ki, mahşere kadar.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Bak, yine böylesi bir andan kendime dönüşüm, en hiddetli sözlerinden geçerek varlığına diz çöküşüm. Ah gülüm, gül bakışlı sevdalım. Bilirsin ki, bilmeliyiz ki, bu bekleyişlerin penceresinden birbirimizi her yokladığımızda, her duruşlarımızdan kendimizi izlediğimizde yapacak çok fazla şeyimiz olmadığını da bileceğiz ve bu sevda sularında daha çok geceler, gündüzler kendi ellerimizle özlemli bedenlerimizi yıkayacağız.
İlahi aşk gibi bir sevda.
İmkanlı da olsa olsa imkansız.
Var ama yok.
Onunla ama onsuz.
Böyle büyük bir aşk niye mahşere kadar? Ahretlik de olabilir.:))
Kutladım.
Çok çok güzeldi.
Selamlar.