- 942 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İHTİLÂL YILLARINA AİT KÜÇÜK BİR ANI
"önce kol sonra sürgü sonra anahtar açılır kapı
itilirim sırtımdan ben ebedi kiracı kesilmiş hükmüm
önce sürgü sonra kol, sonra anahtar,kapanır kapı
bir ömür boyu diri diri içmek için gövdemi
dolanır bacaklarıma balçık gibi ağır bir karanlık
çırpınsam küçücük pencerede çifte çapraz parmaklık
üstünde yüzüme örtülür binlerce kare demir örgü
her karesinde oyulmuş bir göz gibi kanar gökyüzü "
Nevzat ÇELİK
12 Eylül ihtilâlinde henüz 11 yaşında bir çocuktum. Ankara, Yenimahalle ilçesi, 5.durak Oğuzlar Sokak’ta geçti çocukluğum. Eski Yenimahalle evleri 3 katlı olurdu ve eski yapılardı. O yıllarda kendi yaşıtlarımızla sokakta ve evlerin bahçelerinde oyunlar oynardık. Rahmetli babam akşam ezanı okununca bizleri evde görmek isterdi. Akşam hava biraz karardı mı, içine bir ateş düşerdi babamın. Kör kurşunların bizlere isabet edeceğinden endişe ederdi. Baba yüreği işte. Bir oyun sanırdık çocuk aklımızla yaşananları. Mahallede hırsız polisçilik oynardık. Sanırdık ki çocuk aklımızla hırsızlar kaçıyor polisler kovalıyor, silah sesleri de bunun için atılıyor. O tarihlerde oyun oynadığımız bahçede toprağa gömülmüş bir tabanca buldum bir arkadaşımla. Paslanmaya yüz tutmuş gerçek bir tabancaydı. Karakol mahallemize yakındı. Gidip tabancayı karakola verdik arkadaşımla. Vermez olsaydık. Aman Allahım neler yaşamadım ki o sırada. İfadelerimiz alındı, babam çağrıldı karakola. O güne değin karakol yüzü görmeyen garip babam düşünceliydi, biraz da öfkeli. "Oğlum size ne silahtan, niye dokundunuz, niye aldınız, bıraksaydınız, bak başınız derde girdi. Şimdi ahiret sualleri sorarlar" dedi. Saatlerce çıkamadık karakoldan. Silah işlemiyordu ve oldukça da paslıydı. Ama sonuçta bir silahtı ve ince ince araştırıldı polis memurlarınca. Kim gömmüş toprağa, niye gömülmüş, nasıl ve ne zaman bulmuşuz silahı. Bununla yetinilmedi, ikinci şube denilen eski Emniyet Müdürlüğü’ne ekip otosuyla götürüldük. Maceralı ve heyecanlı saatler yaşıyorduk. Çocukça ama saf duygular içindeydik. İkinci şubenin o küf kokan demir parmaklıklarının önünden geçtik. Her taraf demir yığınıydı. Ahh! ve offf! sesleri arasında koridorlarda ilerliyorduk. O sesler ki, hâlâ beynimin içinde çınlıyor sanki. Kafamı bir ara yukarıya doğru kaldırdım, bir yazı dikkatimi çekti: " BURADA ALLAH YOKTUR." Aman Allah’ım! Neydi bu böyle? Allah her yerdeydi, bizlere bu öğretilmişti. Yanlış yazdılar her halde diye geçirdim içimden. Çocuk aklı işte. Yıllardır bu yazıyı hiç unutmadım.
Aklımda kalan anılar bunlardı. Allah o günleri bir daha yaşatmasın.