9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2079
Okunma

Yıldızların tatlı tatlı göz kırptığı bir yaz gecesiydi. İş güç zamanı yorulmuş köylü ilk akşamdan uykuya geçmiş, köyün sesi soluğu kesilmişti. Abdi de akşamdan yatmış, yatakta dönmüş durmuş ama bir türlü uyuyamamıştı. Edemedi kalktı. Ceketi omzunda dışarı çıktı. Sırtını kerpiç duvara verip sigara yaktı. O saatte sigarasının ateşi köydeki tek ışıktı belkide...
"Olması lazım, mücerret bir yolu olması lazım.Kezban eli şakağında tasalı, Bekir aldı başını gitti. Mercimektepe de. İkisininde yürekleri alaf alaf yanmakta.Bre Bekir insan bir ite bu kadar kararır mı be yiğidim? Sana yazık değil mi? O kınalı kekliğine Kezbanına yazık değil mi?"
Sigarasını dudaklarına götürdü. Ciğerini dumanla doldurdu.
" Geberesice it.Ölüsünü akbabalar yiyesice..."
" Geberesice... Geberesice... Tabi yaa vururum ben o iti.Bu işte orada biter.Bekir utancından kurtulur. Kezban da muradına erer..."
Gök yüzünden iki yıldız gelmiş, göz bebeklerine oturmuştu. Sevinçliydi.Heyecanlıydı.
Ayağa kalktı. Sigarasını attı.Ezdi. Elleri arkasında gitti geldi. Omuzundan kayan ceketini düzeltti. tekrar sigara yakacak oldu. Vaz geçti.
Aceleyle eve girdi. Yattı. Yorganı başına çekti. Sıcaktan terlese de başını çıkarmadı. Bekir i, Kezban’ı , iti düşünse birileri anlayacak iti vuramayacak sanıyordu. Yan döndü. Uykuya geçi verdi. - Ancak Abdi hiç bir zaman, hiç bir suçu olmayan iti vuramayacak,çok uğraşmasına rağmen de Bekiri indiremeyecekti Mercimektepeden...-
Abdi Bekir’in can dostuydu. Hani " Bir yedikleri ayrı gider" derler ya. Öyleydi Abdi’yle Bekir...
Bekir esmer yanığı dal gibi bir delikanlıydı.Kuruluğuna rağmen kuvvet yüküydü. Kara gözleri ateştendi. Düğünlerde güreş tutar az yenilir, çok yenerdi. Yumuşak huyluydu. Hareketliydi. Karaahmet pınarı gibi gürül gürüldü. Neşeli,güleç, konuşkan...
Ailesi kalabalıktı.Çok az tarlaları vardı. Tarlası çok, çalışacak adamı da az olan çiftliklere yıllıkçı gider hasat bittikten sonra da hakkını alıp dönerdi. Geçen yılda Gök Kamile yıllıkçı durmuştu Bekir.
Gözleri mavi olduğu için köylü ona Gök Kamil derdi.Gök mavi hiç bir yerde onun gözlerin dekinden daha çirkin durmazdı. İki evliydi. İki karısından da çocuğu olmamıştı.
"Allah el kadar eti çok görmüştü ona" Köylü öyle derdi.
Tarlası çoktu. Neredeyse köyün yarısı onundu. Ona işi düşmeyen, para için kapısını çalmayan yok gibiydi.Gelenlere bağırır, hakaret eder, sonunda parayı faiziyle verirdi. Ödeyemeyenlerin ya ürününü yada tarlasını elinden alırdı. İlenmelere aldırış etmez;
" İtin duası kabul olsa..." derdi.
Yanından hiç eksik etmediği birde iti vardı.Çocuğu gibi sever, bakardı itine...
Bekir Gök Kamilin huysuz olduğunu bildiği için önceleri onun yanında çalışmak istememişti.Şehre inip amelelikten söz açsa da;
" Şehirde iş yok Bekir.Perişan olursun. Aç kalırsın. para kazanamazsın. Kezban bura da sensiz ne eder?" demiş , vaz geçirmişti Abdi.
Sonunda Gök Kamilde çalışmaya razı oldu. Horozlar tarlada iken öttü.Güneşi tarlada batırdı Bekir. Akşam gelir erkenden yatar, tatlı tatlı hayaller kurardı.
Bazı geceler şehre yerleşir, ak pak şehir çocukları yapardı Kezban’dan...
Sonraki geceler, şehirden vaz geçer, çok çalışıp tarlalar almayı kurardı.
Bekir buğdaylar biçti.Harmanlar sürdü. Gök Kamil bağırdı, sövdü.Bekir sustu. Dudaklarını ısırdı.Kan tükürdü. Sıra pancar hasadına gelmişti. Erkekler şeker pancarı söker, kadın kız pancar yaprağı keserdi. Pancarın hasatı böyle yapılırdı.
"Kezban da gelir yaprak kesmeye Abdl. Göz göze geliriz. Ne tatlı olur bakışmak...Fırsatını bulunca da iki bıdırdaş " der uzun uzun anlatırdı.
Beklenen günler gelmiş, tarlaları bir hay huy almıştı. Bekir’le Kezban aynı tarladaydılar. Çalışanlar sevdalıları biliyorlardı. Bilmeyenler de orada öğrendiler. Abdi;
" Aman ha...Gök Kamile dikkat et..." dediyse de, Bekir ;
" Gök Kamilin..." derdi.
Bir gün tarlada çalışanlar fırsat yarattılar. Bekir’le Kezban tarla yakınlarında ki kuru derenin kuytusunda buluştular. Tam oturmuş konuşacaklardı ki, korkulan oldu. Gök Kamil bitti başlarında. Elinde sopa , hırstan mosmor. Kaldırdı sopayı neresi olursa vuracak Bekir’e. Bekir çevik davrandı tuttu elini.
" Ağa ağır ol."
Gök Kamil bunu beklemiyordu. Tekrar kaldırdı sopayı. Bekir’in gözlerindeki ışıktan korktu.Vaz geçti.
" Ulan it. İt oğlu it.Aç it. Adam mı oldun? "
Çekti gitti. Bekir’le Kezban kala kaldılar.Bekir akşama Abdiyi buldu;
"Ölseydim iyiydi. Kolayı olsaydı da orada ölseydim. Beni Kezban’ın yanında iki paralık etti. Bir daha gitmem Abdi. Onunda, tarlasının da..."
Dediğini yaptı. Gitmedi. Alacağı haktan da vaz geçti.
Günler sonra Abdiye;
" Gök Kamile ne yapacağımı biliyorum Abdi. Ondan bunun acısını çıkaracağım "
Abdi ne kadar üstelediyse de Bekiri söyletemedi.
Akdağın oralarda " Bükdibi" derler bir köy vardır. O köyün itleri çok keskin olur. Bekir oradan dişi bir itle döndü.Dişi itler daha boğuşkan olur.Artık Bekir’de itini yanından eksik etmiyor, yemiyor yediriyordu.İtini köyün tekmil itleriyle boğuşturdu Bekir. Bütün itleri boğuyordu. Çoban Kerimin iti bile kuyruğunu kıstırıp kaçar olmuştu.
Her yerde ;
" Bu köyde benim itin üstüne it yok. Varsa çıksın" diyordu.
Her sözünün biri bin edilip Gök Kamile ulaştırılıyordu. İstediği de buydu zaten...
Gök Kamil dayanamadı sonunda. Bekiri kahvede buldu.
" Ulan al itini de gel hadi "
Bekir sakindi. Şapkasını geri attı.
"Ama Hayrettin’in harmanda ağa. Orada boğuşsunlar ki, köylü köycek herkes görsün"
" Tamam lan Hayrettin’in harmanda"
Çocuklar koştular.Olanları nefes nefese evlere anlattılar. Köylü; kadın kız, çocuk, ihtiyar harmana doluştular. Gök Kamille, Bekir gelince köylü açıldı. Harman yerinin ortasına geldiler. İtler birbirlerine dik dik bakıyor, hırlıyor, burunlarını titretiyordu.
Bekir dayanamadı.
" Tut hadi... Tut aslanım..."
Kesik kesik ürüşlerle, iniltilerle birbirine girdi itler. Köylülerin sesleri it seslerine karıştı. Harman yerini bir gürültü aldı, götürdü. Bekir’in iti alıp alıp çalıyordu yere. Gök Kamilin itinde gevmedik, ısırmadık boyun boğaz komadı. Sonunda dayanamadı. Kuyruğunu kıstırıp kaçtı.
Gök Kamilin itinin kaçması köylüyü bir hoş sevindirdi.Kimi şapkasını yere çalıyor, kimi göğe atıyordu. Bir sevinç yeli ki görmek gerek... Bilmeyen Gök Kamil köylüye tarla bağışladı sanar.
Gök Kamil yerden bir taş alıp itine attı. Taş değmedi. Değseydi it ölürdü. Öyle bir taş.Elini kolunu sallıyor bir şeyler söylüyordu. Kim duyar? Kim dinler?.. Edemedi. Köyün yolunu tuttu. Peşinden Bekir;
" Kamil ağa, Kamil ağa ben it değil " İtci Bekir im" diye bağırdı.
Gök Kamil, Bekir günlerce konuşuldu. Gülüşüldü. Bekir’in yürüyüşü de değişmişti. Şapkayı kulağına düşürüyor, sigarayı da ağızlıkla içiyordu. Adı da " İtci Bekir" e çıkmıştı,
4 EYLÜL 2010 ISPARTA