- 973 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÜLBAHAR İLE KUDDUSİ’NİN ÖYKÜSÜ
Oyuncak isterim diye tutturmuştu Efe
Annesi Hayır! Diye seslendi
Hayır! Hayır! Hayır!
Gülbahar bir kamu kuruluşunda hizmetli olarak çalışıyordu.
Eşi Kuddusi Sigara Fabrikasının özelleştirilmesi sonucu işsiz kalmıştı.
Önceleri alışmıştı Efe her istediğini aldırmaya
Tek maaşla geçinmek zor diye geçirdi içinden Gülbahar
Oysa en güzellerini almak isterdi Efe’ye oyuncakların
Kuddusi de bir türlü iş bulamamış, bir ara bir kahvede garsonluk yapmaya çalışmış, 3. gün bir tepsi dolusu çay bardağını yere düşürünce işverenle tartışıp kovulmuştu.
Sonra hangi işyerine gitse, işverenlerin kendisini tepeden tırnağa süzmesinden rahatsız olmuş, şekilden şekle de girse bir türlü başarılı olamamıştı.
O gün bu gündür Efe’yi de bir türlü kucağına alıp, şöyle yanaklarından bir öpücük alıp, canı gönülden sarılamamıştı.
Gün geçtikçe içine kapandı. Durup dururken Gülbahar’a çatmaya başladı.
—Bir çocuğa bakamıyorsun!
—Sen ne biçim kadınsın!
—Gömleklerim ütülenmemiş!
—Başın açık dışarı çıkamazsın!
Artık Gülbahar Kuddusi’nin suyundan gitmeye başlamış, başını da kapatmıştı.
Hem daha bir itibar görmeye başlamıştı bu görüntüsü ile
Bir cemaatin “Sohbet toplantısına” bile davet edilmiş, o da arkadaşlarını kırmayarak katılmıştı.
O gün sabah daireye geldiğinde bir Mustafa Kemal resmine baktı, bir aynaya baktı. Yüzleri kızardı.
Hayır, kendi inançları ile yaşamalı idi.
Başını açmak istediğini Kuddusi’ye anlatmak istedi. Ancak Kuddusi gününde değildi. Kendi kendine konuşuyor, küfürler savuruyor, eşyaları vurup deviriyordu.
—İlaçlarını aldın mı? Diyebildi sadece.
Dedi demesine ama demesi ile Kuddusi’nin başına binmesi bir oldu.
—Ben deli miyim? Aşağılık kadın!
—Sen iç o ilaçları!
O günden sonra Gülbahar’da içine kapanmaya başladı.
Varsa yoksa Efe ile ilgiliydi.
Biz çekiyoruz, çocuk bari çekmesin diyordu.
Özgür ve kendine güvenli yetişsin oğlum, okusun büyük adam olsun istiyordu.
Ancak Hükümetin yaptığı 4+4 lük zamlar da düşündürüyordu.
Kime yetecekti 40 liralık artış.
Ekmeğe zam kapıda, doğalgaz almış başını gidiyor, yoksulluk diz boyu. Memursun diye kömür yardımı da yapmıyorlar, seçim öncesi.
—O zaman dondurma al! Dedi çocuk.
Gülbahar avazının çıktığı kadar bağırmaya başladı;
—Hayır! Hayır! Hayır! Yüz bin kere Hayır!
Birden etrafını kirli sakallı, badem bıyıklı, uzun kol gömlekli, kimi takkeli, bir kaçı uzun saçlı gençlerin sardığını fark etti.
—Başındaki örtüden utan pis komünist, dedi kısa boylusu.
Uzun boylu olan iteklemeye başladı.
Efe ağlamaya başladı
—Anne! Anne! Diye ağlıyordu.
Gülbahar hala ne olup bittiğini anlamamış;
— Hayır! Hayır! Diye haykırıyordu.
Sonra polis olduğunu söyleyen birisi Gülbahar’a
—Ne bağırıyorsun be!
—Haydi, karakola gidiyoruz.
Gülbahar şaşkındı, aklına Kuddusi geldi. Acaba dedi içinden, ben de mi kafayı yiyorum? Beni hastaneye mi götürecekler? Deli gömleği mi giydirecekler?
—Hayır! Hayır! Hayır! Diye bağırdı.
Hayır, ben aklı başında biriyim. Gitmek istemiyorum dedi ise de yaka paça götürüldü, Efe’nin çığlıkları arasında.
Önce bir parmaklığın arkasına attılar, Efe ile birlikte.
Efe hala ağlıyordu.
Gülbahar Hayır diyecek oldu, komiser olduğu her halinden belli adamın sert bakışları karşısında yutkundu.
Efe’nin sesi bir türlü susmayınca, aldılar parmaklıklar ardından, başladılar ifade almaya.
Önce bir polis memuru, önündeki bilgisayarla konuşuyordu sanki. Yahu kardeşim bir sefer de doğru dürüst açıl ne var ki?
—Ramazan senin ki açık mı?
—Abi ben şu trafik kazası ile ilgili beyan alıyorum?
—Kaç eksi var?
—İki tane abi, dörtte yaralı, yaralılardan birinin durumu ağır.
—Bir tane de bebek var, burnu bile kanamamış, anası kollamış her hal.
Neyse adın ne idi senin?
Efe masadaki kalemlere saldırıyor, karakoldaki sandalyelerin üzerine bir şeyler çiziyordu.
—Oğlum, yaramazlık yapma diye seslendi?
—Efe bir annesine bir Polise baktı, sonra korkulu gözlerle kalemi masaya bıraktı.
—Adın ne senin dedi, tekrar Gülbahar’ a dönerek.
—Gülbahar TUTUK
Anlat bakalım dedi? Neden Kamunun düzenini bozuyorsun, Hayır kampanyası yapıyorsun?
Tam o sırada Kuddusi Karakola girmişti.
—Kadın sen başıma bela mısın? Dedi Gülbahar’a.
Gülbahar yutkundu, bir şeyler söyleyecek oldu, bu kez polise dönen Kuddusi;
— Gardaşım evetçiler her türlü şeyi yapıyor, onlara niye bir şey demiyorsunuz?
— Sıkıyo değil mi? Recep’ten mi korkuyorsunuz?
— Devlet memuruna hakaret ha!
— O da yetmedi Sayın Başbakanımıza…
Yeniden başladı bir karmaşa. İfade alan polis yerinden kalkmış, Efe hemen bilgisayarın başına geçmişti. Sanki o kavga gürültü yoktu Efe için, hiçbir şeyi, umursamıyordu.
— Bunları atın nezarete dedi Komiser olanı.
— O da ne?
— Bilgisayar ekranı yan dönmüş.
— Düzeltin yahu şu ekranı.
— Devlet malına zarar ha!
— Alo! Savcım bir grup hayırcı var şu an nezarette, karakolda niza çıkarıp, polise mukavemet ettiler, ayrıca bilgisayarlara da zarar verdiler.
— …..
— Emredersiniz savcım?
Nezarette parmaklıklar arkasındakilere dönüp şöyle bir kafasını salladı. Kuddusi Kızgın,Gülbahar korkuyordu. Bir dondurma isteği nelere mal olmuştu.
Efe yorgun düşmüş, yere kıvrılmış uyuyordu.
Komiser polis memuruna dönüp;
—Diğer bilgisayara geç!
—Bunların teker teker ifadelerini al!
—Kamu düzenin bozmaktan
—İzinsiz gösteri yapmaktan
—Devlet büyüklerine hakaretten
—Polise mukavemetten
—Kamu malına zarar vermekten
—Anayasayı tağyir…
Dedi düşündü;
—Yok! Yok! O 12 Eylül öncesinden kalma maddeydi…
Sonra Kuddusi’ye kızgın bir şekilde bakarak;
—Tamam, dediğim şekilde al beyanlarını, görsünler karakolda olay çıkarmanın ne demek olduğunu.
Amirim dedi polis memuru;
—Çocuk ne olacak? İfadesi alınacak mı?
Biraz düşündü Komiser,
—Onu Savcı Beye sorarız, sen hele kadından başla dedi.
Sonra ifadeler, zabıtlar, sorular, parmaklıklar ardında geçmeyen zamanlar…
Akşama doğru Adliyeye yola çıktılar.
Bir ara Kuddusi Polis arabasına binmemek için direndi, dört kişi birden boynuna yüklenince, boynunu eğmek zorunda kaldı.
4. katta idi Savcılık.
Yukarı çıktıklarında koridorda bir kalabalık vardı. Kuddusi’nin işsiz arkadaşlarından Muhterem;
— Kuddusi geçmiş olsun! Dedi uzaktan.
Polisler işaretle uzaklaştırdı kalabalığı.
Gülbaharın arkadaşlarından Mukaddes de gelmişti. Efe’yi bari alayım dedi polislere, izin vermediler.
Savcı da nerde kalmıştı.
Trafik kazası nedeni ile eksi olanların otopsisine gitmiş, çaresiz beklenecekti. Zaman bir türlü geçmiyor, Adliyenin duvarları Gülbahar’ın üstüne üstüne geliyordu.
Kuddusi hala anlam veremiyordu olanlara, kızgın kızgın bakıyordu etrafına.
Efe’ nin iyice canı sıkılmıştı.
—Haydi, eve gidelim anne, daha oyuncak ta istemeyeceğim, dondurmada! Diyor. Annesini eteğinden çekiştiriyordu.
Gülbahar’ın sinirleri boşaldı birden, artık kendini tutamıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Bir ara polisler yüzünü yıkamak ister misin? Dediler. Tam “Hayır” diyecekti, bu gün olan olaylar gözünün önünden bir film şeridi gibi geçti.
-Yoh! Yoh! Dedi, İstemiyorum!
Bu arada Mukaddesin yeğeni olan avukat geldi.
—Ben Avukat Murtaza dedi polislere.
Ne kadar olsa okumuş insan, polisler de ona saygıda kusur etmedi.
Bir kenarda konuşmaya başladılar Gülbahar ve Kuddusi’yle. Kalabalık koridorun diğer ucunda, polisler ortada bekliyorlardı.
Avukat Murtaza;
—Olamaz dedi! Gülümseyerek, bir taraftan gülmemek için kendini zor tutuyor, bir taraf tan da demokrasi dedikleri şey böylemi gelecek diye düşünüyordu.
O ara Savcı Bey geldi dediler.
Gülbahar hem umutlanıyor, hem de korkudan titriyordu.
Önce Gülbahar’ı çağırdılar. Efe ayrılmak istemedi ise de annesinden içeri almadılar.
Kuddusi çoktandır sarılamadığı oğluna sım sıkı sarılmış, ağlama oğlum diyordu.
—Birazdan gideceğiz, ben sana dondurma da alacağım, oyuncakta.
— Hayır! Hayır! Hayır! Diye bağırdı Efe.
Koridorda ani bir sessizlik, şok olmuş gibilerdi.
Kimisi;
—Helal olsun ne kadar yürekli çocuk dedi içinden.
Bazıları da;
—Küçücük çocuğu zehirlemişler, siyasetin içine sokmuşlar diye düşündü.
Bu arada Kuddusi’yi de çağırdılar.
Polisler Efe’yi kucağından almak istedi.
Mübaşir;
— Hayır! Bırakın birlikte gelsinler dedi.
Mübaşirin “hayırı”na da hayret etti kalabalık.
Adliyeler böyle diye düşünenler oldu.
Çolak Salih ile Panusların Mehmet Ali konuşuyorlardı kendi aralarında. Mehmet Ali dedi ki;
—Yiğitse Gülbahar gibi meydan da bağırsa ya Hayır! Diye
—Nasılsa düşürülemeyen son kale Adliye…
O arada Avukat Murtaza önde arkasında Gülbahar ve kucağındaki Efe ile Kuddusi çıktılar savcının odasından.
Avukat Murtaza ile Gülbahar’ın yüzü gülüyor, Kuddusi sanki yıllardır görmemiş gibi oğlu Efe’ ye sarılıyordu.
—Serbestler dedi Avukat Murtaza.
Polisler şaşkındı, kalabalıktan bravo sesi geliyordu.
—“Hayır da Hayır var” diye bağırdı Çolak Salih.
Kalabalıktan bazıları sus dediler Çolak Salih’e.
Gülbahar; “ Allah’ım Çok Şükür” diyordu. Duaları kabul olmuş, oğluna sanki yeniden kavuşmuştu.
Bir an cezaevi yolu görülürse ben Efe’siz yaşayamam diye düşünmüş, adak adamıştı.
Ancak şimdi aklına geldi yoksulluğu. Adadığı adağı neyle alacaktı. Vazgeçmek de olmazdı.
—Allah Büyüktür! Dedi.
Mukaddesin koluna girmişti.
—Çok sağ ol dedi, avukat yeğenin olmasa biz ne yapardık!
—Biz arkadaşız dedi Mukaddes.
—Taksi Çağırayım mı?
—Yoh! Dedi.
Sonra güldü. Önce etrafını kontrol etti. Çevre de polis yok, o gençler de yok, hep tanıdık simalar…
— Hayır! Dedi.
— Hayır! Hayır! Hayır!
— Demokrasi Böyle İse Bin kere hayır!
—Sus kız dedi Mukaddes.
—Bu gün bir değişiklik yapalım, bak akşam oldu, top atılacak nerdeyse, İftar çadırında açalım orucumuzu.
—Açlık mı gelir insanın aklına, parmaklıklar arasında…
—Orucu da unuttum iftarı da.
—Ama orda sakın hayır deme!
—Partinin godamanları gelip, evet deyin diyorlarmış iftar çadırında.
—Anne diye seslendi Efe.
Kuddusi uzun zamandır ilk kez gülümseyerek bakıyordu Gülbahar’a.
—Sen iftar çadırına gidebilirsin dedi Mukaddese.
—Bu gün ben karıcığıma ellerimle bir tarhana çorbası yapıp içireceğim. Her şey için sağ ol dedi.
Sonra “ Evet mi? Hayır mı? Söyle bana nedir senin cevabın” diye şarkılar mırıldanarak uzaklaştılar…
Bi taraf mı oldular, bertaraf mı olacaklar bilemiyorum. Bir daha ne cadde de ne de sokakta onları görmedim…
Hayırlısı… [ /itali
Cemal EROĞLU - Pazar Yeri Öyküleri
(www.cemaleroglu.com)