- 2237 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ORHAN OKAY İLE NECİP FAZIL ÜZERİNE BİR MÜLÂKAT
ORHAN OKAY İLE NECİP FAZIL ÜZERİNE BİR MÜLÂKAT
Konuşan: Mehmet ÖZDEMİR
Mehmet ÖZDEMİR: Asrın başlarında doğan, gençlik yıllarında Birinci Dünya Harbi’ni yaşayan Ahmet Muhip Dranas, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ömer Bedrettin Uşaklı, Ahmet Kutsi Tecer, Kemâlettin Kamu ve Necip Fazıl’da belirli ölçülerde de olsa ortak duyuş tarzına rastlanmaktadır. Bu nasıl yorumlanabilir?
Orhan OKAY: Yirminci asrın başlarında doğmuş olup da, Cumhuriyetin ilk yıllarında şairliklerini kabûl ettirmiş olan bu isimlerini verdiğiniz neslin, birbirlerinden farklı dünya görüşleri olmakla beraber, birbirlerine yaklaşan tarafları daha çoktur. Bunların arasına –her ne kadar doğum tarihi, onu bir on yıl kadar geride bırakıyorsa da-galiba adı şimdi biraz unutulan veya ihmâl edilen Enis Behiç’i de dahil etmek gerekir.
Bir defa bunlar, milletimizin büyük sarsıntılar geçirdiği bir devrede yetişmişlerdir. Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı, İstiklâl Harbi… Sonra rejim değişmeleri: Mutlakiyetten Meşrutiyete, Cumhuriyet’e gidiş…İnkılâplar,Tanzimattan beri gelen batıya yönelme hareketlerinin daha büyük bir yoğunluk kazanması gibi. Cumhuriyetin ilk yıllarında devletin resmi ideolojisi de bu hareketlerin tabiî bir neticesi görüşündedir. Bütün bunlar edebiyata da akseder. Bir yanda Meşrutiyetten sonra yayılan Milli Edebiyat cereyanının devamı olarak yeni bir Cumhuriyet dönemi edebiyatı… Milli tarihimizin kaynakları, yukarıda bahsettiğim resmî ideoloji paralelinde, artık kapanmış bir defter addedilen Osmanlı Tarihinden önceki devirlerde, ırkımızın Ortaasya’daki macerasında aranır. Diğer taraftan, Anadolu, ihmâle uğramış bir realite olarak edebiyatçıların dikkatlerine çevrilir. Batı kültür ve medeniyetinin pozitivist ve materyalist tavrı, giderek marksist bir dünya görüşünün taraftarlarını ortaya çıkarır. Teknik ve ekonomik gelişme, batılı ve medenî olmanın şartı kabûl edilir. İşte bu tarz bir edebiyat, reaksiyon olarak spritüalist , mistik bir edebiyatı getirir.Kaba bir maddeciliğe mukabil, sezgiye, metafizik meselelere, ferdiyetçiliğe yönelen bir reaksiyon edebiyatı ortaya çıkar. Sorunuzdaki neslin, ana hatlarıyla ortak tarafları ve kaynakları budur.
Mehmet ÖZDEMİR: Necip Fazıl, Millî Edebiyatı nasıl yorumlamıştır? Bu yorum türk edebiyatına neler kazandırmıştır?
Orhan OKAY: Necip Fazıl’ın Millî Edebiyat meselesini telâkki tarzı, çağdaşlarından farklılık gösterir. Zannederim, 1937 senesinde bir anket dolayısıyla ileri sürdüğü düşüncelerinin dışında bu meseleye fazla ilgi göstermemiştir. Esasen, Poetika’sında herhangi bir sanat ekolünün varlığına inanmayan okul kabûl etmeyen bir şairin Millî Edebiyat konusunda başka türlü düşünmesi kabûl edilemez. Bu ankete vermiş olduğu cevaba göre; “hudutları, iklimi, dili, duyuş ve düşünüş tarzlarıyla kendisini farklı kabûl etmiş bir millete ait her türlü edebî mahsul millîdir”. Bu tarif onun, hakiki sanat değeri taşıyan bir edebiyatın gayrı millî olarak kabûl edilmesine imkân göremediğini gösterir. İsterseniz, bu konudaki fikirlerinden birkaç cümle daha nakledip biraz daha açığa kavuşturalım. Diyor ki Necip Fazıl: “Millî edebiyatın teşekkülünün şartları, o milletin her türlü endişe dışında ve insanî planda yaşayan ruhî tecellilerine nüfûz etmekle doğar. Bu tecelliler o milletin duyma ve düşünme hususiyetleridir. Bu hususiyetler vatan ve toprak davasında tecelli edebileceği gibi her sahada da tecelli
edebilir.”
Mehmet ÖZDEMİR: Cumhuriyet dönemi şiirinde Necip Fazıl’ı farklı kılan hususiyetler nelerdir?
Orhan OKAY: Bence Necip Fazıl’ın şiirini, onun şiir sanatı hakkındaki düşüncelerinden, yani poetikadan ayrı düşünmemek gerekir. Orada, şiirin bütün diğer sanatlardan farklı ve sütün olduğunu belirten şair, şiiri; vezin, ses yapısı, hecelerin ve kelimelerin –hatta harflere kadar- tanziminden başlayarak muhtevanın derinliklerine kadar harikulâde, dörtbaşı mamur bir sanat olarak göstermek ister. Burada daha fazla teferruata girmemize mümkün olmayan bu hususiyetler Necip Fazıl’ın şiirlerinde de kendini gösterir. Galiba o, edebiyatımızda, hatta belki dünya edebiyatında da kendi şiirlerini devamlı değişikliklerle her defasında başka estetik endişelerle ortaya koyan tek şairdir. Bununla ilgili uzunca bir tebliği geçen senelerdeki Türkoloji Kongrelerine arz etmiştim (*). Tabii bu bahis, Necip Fazıl’ın şiirinin estetik tarafını teşkil eder.Cumhuriyet devri şiiri içinde ise, yirminci asır insanının, özellikle Türk insanının ruhî ve entellektüel krizini en güzel ifade eden şairimizdir. Bunlar muhakkak ki huzursuz bir ruhun mahsûlleridir. Fakat hangi büyük şiir huzursuzluğun eseri değildir ki? Onun şiiri bu fizik dünyanın ötesini arayan, hatta sezgi yoluyla maveraî (öte) bir dünyanın sınırlarına gelen sıkıntılı ve bu sıkıntının doğurduğu marazî bir hâlet-i ruhiyenin ifadesidir.
Mehmet ÖZDEMİR: Necip Fazıl’la Hüsrev arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir;aynileşme söz konusu mudur? Bu konuda neler söylenebilir?
Orhan OKAY: Bir Adam Yaratmak’taki Hüsrev ile Necip Fazıl arasında bir bağıntı aramak, bence bir sanat eserini değerlendirmek ve tam manasıyla tanımak için iyi bir yol değildir. Çünkü böylece Necip Fazıl’ı mı tanıyacağız, yoksa Hüsrev’i mi? Bir sanatkâr eserine, hem olduğu gibi, kendi hayat tecrübeleriyle; hem de olmadığı veya olamadığı şekilleriyle, yani idealleriyle girer. Bir Adam Yaratmak’taki yalnız Hüsrev değil, Şeref, Osman, hatta Selim bile Necip Fazıl’ı temsil ederler. Fakat onun yerine bu konuda size daha kısa bir şey söyleyeyim. Tohum’daki Ferhat Bey’den Gazanfer, Hüsrev vs. dahil olarak Reis Bey’e kadar bir gelişme çizgisi üzerinde bir tipin anatomisi yapılmalıdır. Bence aynileşme burada vardır.
Mehmet ÖZDEMİR: Hocam, son olarak da Necip Fazıl’ın şairliği dışında, diğer edebî faaliyetleri hakkında neler söylenebilir?
Orhan OKAY: Necip Fazıl çok yönlü bir sanatkâr. Bütün bu yönlerini bir kısa görüşme sorusu içinde değerlendirmek mümkün değil. Kısa cümlelerle de daima yanlış yapmak, yanlış anlaşılmak ihtimali vardır. Yine de kısaca söyleyeyim. “Sanatkârın rüyasının maddeye aktarılması” şeklinde düşündüğü tiyatroda, Necip Fazıl devri içinde başarılı oyunlar ortaya koymuştur.Bunlardan Bir Adam Yaratmak, Künye, Parmaksız Salih ve Reis Bey sahne tekniği bakımından da kusursuz eserlerdir. Roman için maalesef aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Son yıllarında yazmış olduğu Aynadaki Yalan’ın başarılı bir roman olduğunu söyleyemem. Tuhaftır, hikâye tekniğinde oldukça sağlam bir çizgi tutturan Necip Fazıl’ın romanı aynı güçte görünmemekte, âdeta “İdeolocya Örgüsü”nün acemi bir roman tekniğine bürünmüş görünüşünü arz etmektedir.
Mehmet ÖZDEMİR: Teşekkür ederiz.
(*) Bu tebliğin metni daha sonra Milli Kültür dergisinde (Temmuz 1985,Nu.49) neşredilmiştir.
Dolunay Dergisi, Mayıs 1987 sayı: 17
YORUMLAR
Necip Fazıl'ı buraya getirmeniz sanırım pek çok okuru mutlu edecektir.
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.
mehmet özdemir
çeyrek asır önce yaptığım bir söyleşi..
Orhan Okay hocamızdı... aynı zamanda Necip Fazı'ın yakın dostlarındandı..
saygılar...