- 1941 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ
Bütün yaşadıklarım bugün ki gibi aklımda. Çocukluğumun köyü, evimiz, insanlarımız, geleneklerimiz, acılarımız ve mutluluklarımız. Sanki hiç büyümemişim. Sanki aradan yarım asır geçmemiş. Sanki her şey bırakıldığı gibi durmakta...
Benimle birlikte köyüme gelmek isterseniz; size o yıllara ait yaşantılarımızdan kesitler sunabilirim. “Hadi gidelim” dediğinizi duyar gibiyim. Öyleyse buyurun. Sizleri biraz yoracağım ama geçmişe ışık tutma adına elli yıl kadar geriye götüreceğim.
Burası Artvin İlimizin adı çokça duyulan ilçelerinden birine bağlı, ömrümün büyük bir bölümünün geçtiği canım köyüm. Ben daha okul yaşına gelmemiş bir çocuğum. Bu ev bizim evimiz. Dedemden kalma. Köydeki diğer evler gibi iki katlı ve ahşap. Alt kat, köyümüzün üst tarafında ki ormandan kesildiği söylenen, kabukları soyularak yuvarlak haliyle üst üste dizilen tomruklardan oluşan ahır bölümü ve bitişiğindeki “Kom” dediğimiz koyun, keçi barınağından ibarettir. Hemen karşılarında biri ocaklı olmak üzere iki oda yer almaktadır.
Hayvanlarımıza daha yakın olmak ve soğuktan korunmak için bu odalarda kışlarız. En çok da ocaklı odada otururuz. Üst kat, ormanda el hızarıyla biçilen tomruklardan elde edilmiş tahtalardan yapılan üç oda, bir ambar ve evin iki yanını dolanan ayvanlardan meydana gelir. Çatı pedavra kaplı olup üzerlerine taşlar dizilmiştir.
Rüzgârın çatıyı açmaması için öngörülen bir önlemdir bu. Ambar tahtaları en az altı santimetre kalınlığındadır. Fareler ambarımıza girmesin diye böyle yapmış dedem. Ambarımız yiyecek depomuzdur. İçerisindeki bölmelerin her birinde mısır, buğday ve arpa vardır. Bir tarafta keçi kılından örülmüş çuvallarda unumuz, bir köşede elmamız, cevizimiz, yağımız, peynirimiz ve daha nelerimiz bulunur.
Unumuz bittiğinde köyün alt tarafından akan derede bulunan değirmene öküz arabasıyla buğday ve mısır dolu çuvallarımızı götürürüz. Babam değirmeni döndürüp tahılımızı öğütürken ben değirmenin sesini dinler, çarkını izlerim. Suyun taşı nasıl döndürdüğünü çözmeye çalışırım.
Şimdi kış ortasındayız. Her yer kar altında ve soğuk. Akşam yaklaşmakta. Alt evin ocağında kor kor kütükler yanmakta. Annem pilakide ekmek yapacak. Ocağın bir kenarında toprak güveçte kuru fasulye pişmekte. Annem ev işlerini yetiştirmeye çalışırken ben hep yanındayım. Eteğinden tutmuşum, bırakmıyorum. Şu an tavukları yemliyoruz. Babam, fındık, kızılcık ve söğüt filizlerinden ördüğü sepetlere samanlıktan hayvanlarımız için ot ve saman doldurmakta. Akşamüstü o sepetler yemliklere boşaltılacak ve tekrar sabah için doldurulacak.
Hayvanlarımız bizim her şeyimizdir. Yediklerimizin, içtiklerimizin, giydiklerimizin ve kullandığımız eşyaların pek çoğu onlardan elde edilir. Her sabah annemin içirdiği süt, arada bir suda haşladığı yumurta, ayağımızdaki çoraplar, sırtımızdaki kazaklar, babamın şal pantolonu, kilimlerimiz, heybelerimiz, çarıklarımız, döşeklerimiz, yorganlarımız, urganlarımız… Bu nedenledir ki onları hiç ihmal etmeyiz. Babam boş kaldıkça ahırdaki hayvanlarımızın tımarlarını yapar. Ben babama alevlendirilmiş çıraları tutarak yardımcı olurum. Kaşağıda biriken tüyleri top yapmak için biriktiririm. Evde sıkıldığımda koma girer koyun ve keçilerle oynarım. Boğazlarına sarılır, yüzlerini öperim. Kuzu ve oğlakları kucaklarım. Burası kış gününde öyle sıcacık olur ki sorma gitsin.
Öküzlerimizin hakkını hiç ödeyemeyiz gibi geliyor bana. Bütün ağır işler onlarda. Yakacaklarımız, yiyeceklerimiz ve eşyalarımız onlarla evimize taşınır. Diğer hayvanların yiyecekleri de öküzlerimizin sayesinde samanlıktadırlar. Gübre taşıma, tarla sürme ve harman dövme işi de onların. Harman yerinde gün boyunca, yakıcı güneş altında dövene bağlı olarak döner durur öküzlerimiz. İçtekinin ayağı dövene vurdukça soyulur. Dıştaki öküz içtekine yetişmek için çabalar. Yavaşlarsa sırtına sürücü tarafından çubuk darbeleri kondurulur.
Harman işi en zor işler arasında birinci sırayı kaptırmaz. Buğdayı samandan ayıran tığ makinesinin çevirme kolu babamı bir yorar ki anlatamam. Gece yarılarına kadar tak tak tak tak… İnsanın içini, dışını saran toz da cabası. Bu gece yorulduk diye yarın dinlenecek miyiz? Hayır. Sabaha dinlenmek yok. Erkenden harmana buğday sapları getirilecek. Şafak sökmeden tarlada olacaksın ki arabaları yükleyesin. Güneş çıkmadan harman yerine yetiştiresin.
Evimiz okula yakın. Abim ve ablam okulda. Seslerini duyuyorum. Belli ki teneffüse çıkmışlar. Bazen okulun önüne giderim. Öğretmen Amca beni görürse içeri çağırır. Sıraya otururum. Öyle hoşuma gider ki konuştukları. Bir an önce yedi yaşına basıp okullu olmak isterim. Kim öğrettiyse ortası delik bir madeni parayı öğretmene uzatıp kızını istedim. Kahkahalarla güldü. Öğretmen Amca “Radyo” denen bir şey almış. Küçük sandığa benziyor. Ön tarafında düğmeleri var. Onları kurcalayınca içerisinden şarkı, türkü ve konuşma sesleri geliyor. Bir akşam bütün komşular Öğretmen Amca’nın evinde toplanıp radyo dinlemişler. Annem şaşakalmış. Duyduklarını bize anlattı. Gülüştük.
Akşamları beş numara gaz lambası ışığında çimento torbası kâğıdıyla kaplı ders kitaplarını okuyan abimin yanına uzanır, resimlere bakarım. Bazen ışık için ablamla kavga ederler. Misafir odamızda ondört numara lambamız da var ama annem onu almamıza izin vermez. Yukarı komşularımızdan İskender Amca, çok ışıklı bir lamba almış. Adına “Lüks” deniyormuş. Yeni çıkmış bu lambalar. Köyümüzde başka hiç kimsede yok. Bir akşam babam teravih namazına giderken beni de götürdü camiye. Bir baktım ki İskender Amca elinde lüksle geliyor. O içeri girince her taraf gündüzmüş gibi ışıdı. Keşke bizim de olsa…
Bu mevsimde çok misafirimiz gelir. İlçe ve köyler arasında yolculuk yapanlar akşam karanlığına kaldıklarında kapımızı çalarlar. Bazen Alışveriş için köyümüzde bulunanlar da misafirimiz olurlar. Babam onları içeriye davet ederken annem çorbanın suyunu artırır. Misafirimizin olduğu akşamları komşularımız da akşam oturmasına gelirler. Sekilerde yer bulursak biz de bir köşeye ilişiriz. Yoksa ortalıkta elbiselerimizin yama ve söküklerini göstermeden dolaşmaya gayret ederiz.
Az sonra tencerede haşlanmış patates ve ıhlamur çayı verilecek misafirlere. Arkasından ihtimaldir ki annem ceviz, dut pestili ve elma ikram edecek. Biz de nasipleniriz umarım. Geçenlerde Artvin taraflarından zeytin satmak için gelen birisi de misafirimiz oldu. Buğday verip zeytin aldık. Bu yiyeceği de ilk defa görmüş oldum. Geçen yıl da mandalinayı tanımıştım. Muz, havuç ve limon diye bir şeyler varmış. Onları da görebilsem, yiyebilsem…
Misafir odamızın tavanındaki tahtalar oyuk oyuk süslenmiş. Bunları dedem yaparmış. Şimdilerde böyle süsleri yapan ustalar kalmamış. Odamızın sekilerinden birinde bir inek karşılığında Ardahanlı satıcıdan aldığımız halı, diğer sekide ninemin sağlığında örülmüş çengelli kilim, duvarlarda annemin tezgâhta dokuduğu çizgi çizgi cecimler var. Orta yerde geçen yıl Enver Usta’ya yaptırdığımız dikine saç soba misafirleri beklemekte. En kıymetli eşyalar ve en yeni yataklar bu odada bulunur. Misafire her şeyin iyisi olacak der annem, babam.
Kilimleri kendimiz dokuruz. Koyunlardan kırkılan yünler yıkandıktan sonra taranırlar. Komşular arasında yardımlaşma ile kilimlik iplik haline getirilip kök boya ile boyanırlar. Odamızın bir köşesine babam kilim tezgâhını kurar. Annem boş kaldıkça dokur. Ara sıra komşularımız da yardımcı olurlar. Ablam ve ben karışmadan duramayız. Bu gidişle öğreneceğiz gibi.
Kış geldiğinde annem, babam ve çocuklar ocaklı odada yatarız. Uyumadan önce hikâye ve masal anlatma, bilmece sorma saati vardır. Herkes bildiğini anlatır. Ama ben hep ısrar ederim. “Bir tane daha, bir tane daha” diye.
Şu gördüğünüz uzun boylu kişi amcamdır. Evi hemen evimizin karşısındakidir. Amcamın avucunda şu an süpürge tohumları var. Çevresinde uçuşanlar aç kalmış serçelerdir. Amcam, tohumları yere serptiğinde hepsi tam tekmil oradadırlar. Bu işlem günde iki kere olmak üzere ilkbahara kadar devam eder. Amcam bir gün kanadı kırık bir kargayı eve getirdi. Onu iyileştirdi. Ama karga evi terk etmedi. Aradan günler geçti. Karga evdeki yiyeceklere, özellikle tavuk kümesindeki yumurtalara zarar vermeye başladı. Amcamın evde olmadığı bir gün süt dolu kovayı devirdiğinde yengemin sabrı taştı ve kargayı oracıkta baltayla kesti. Amcamın bunu duyduğu andaki halini görecektiniz. Aman Allah’ım nasıl bir öfkeydi o.
Evde eline ne geldiyse bahçeye fırlattı. Yengemi de öyle. Zavallı kadın üç gün eve gelemedi. Öyle bir hayvan dostudur amcam. Geçen kış köpeğimiz Beyaz’ı gecenin birinde kurtlar parçaladığında da uzun bir destan yazmıştı. Ona göre yerdeki solucanın, gökteki sineğin bile canı yanmamalıdır.
Teyzemin Oğlu Şemistan Abi, seneye askere gidecek. İlkbahar geldiğinde kendilerinin ve bizim sığırlarımıza çobanlık yapar. Sabah erkenden evden çıkarır hayvanlarımızı. Yakın yerlere gideceği zaman ben de takılırım peşine. Bana çobanlığın inceliklerini anlatır. Benim için yaban gülü filizlerinden kaval, çam ağacı kabuklarından oyuncak araba yapar. Öğlen olunca bir pınar başında ekmek, soğan ve bir parça peynirden oluşan yemeğimizi iştahla yeriz.
Bizim buralarda ilkbaharda çok iş var. Çayırlardan taşları toplarız. Çalı süpürgeleriyle ağaç yapraklarını süpürüp bir kenarda yakarız. Otların daha gür çıkması için gübreleriz ve sularız. Bahçemize soğan, patates, mısır, fasulye, domates, salatalık gibi sebze tohumları ekeriz. Onların çapası ve sulanması önemli işlerimizdendir. Babam bir taraftan meyve ağaçlarının budamasını yapar; diğer yandan yeni fidanlar diker. Bahçe duvarlarını ve çitlerini sağlamlaştırır. Bu mevsimde Deli Sabri’den başka boş gezen bir Allah’ın kulunu bulamazsın.
Haziran sonuna doğru yayla mevsimi başlar. Muhtarın emriyle Köy Bekçisi Hırız Amca yüksek sesle bunu ilan eder. Öküz arabalarına yüklenen iki kat yatak ve gerekli eşyalarla yola çıkılır. Bir gün, bir gece süren yolculuk sonunda yaklaşık iki ay kalınacak yaylaya çıkılmış olur. Havası, suyu, otlağı, yağı ve peyniri ile yaylamız zenginlik kaynağımızdır. Ninemin sağlığında bizimkiler de yaylaya çıkarlarmış. Dedemin mezarı da ordadır. Şimdi annem köydeki işlerini bırakamıyor. Hayvanlarımızı teyzem götürüyor yaylaya.
Bir ay önce köyümüzde düğün vardı. Dursun Amca’nın oğlu Hasan Abi’yi uzak bir köyden evlendirdiler. Zurnacı Osman Usta ve Davulcu Kibar Dayı çağrıldı. Köyden birkaç tane at bulundu. Kadınlı, erkekli gruplar birlikte kız evine uğurlandı. O akşam orada nişan töreni yapılmış. Ertesi gün davul zurna eşliğinde gelin köyümüze getirildi. Gelini attan indirip oğlan evine alırlarken damat ve sağdıç evin üzerinden aşağıya doğru fındık, fıstık, şeker, dut kurusu ve leblebi saçtılar. Bir tane daha fazla alabilmek için biz çocuklar büyüklerin ayakları altında dolanıp durduk.
Akşama davetlilere yemek verildi. Bazı adetler yerine getirildi ve gece yarılarına kadar oyunlar oynandı. Bektaş Dayı’nın sarıkız oyunu çok alkış aldı. Ertesi gün gelinin yüzü açıldı. Hediyeleri verildi. İkindi zamanı düğün sona erdi.
Köyümüzün çok güzel gelenekleri var. Askere gidecekler hep beraber uğurlanırken ceplerine harçlık konulur. Asker ailelerinin işlerine yardımcı olunur. Sünnetlerde de ufak çaplı toplanılır. Yemekler verilir. Sünnet çocuğuna para takılır. Doğum yapacaklar için Feryal Nine bulunmaz nimettir. Ebelik görevi onun üzerindedir. Annemin dediğine göre yüzün üzerinde bebeğin hayata merhaba demesinde emeği varmış. Ben, ablam ve abim de bunların içindeyiz.
Cenaze olunca bütün köylü yasa bürünür. Ölü evi ziyaret edilir. O akşam için evlerden yemekler getirilir. Ölü sabaha kadar beklenir. Erkekse cami imamı, kadınsa Elvinur Nine ve yardımcıları tarafından harmanın bir köşesine kurulan ölü yıkama yerinde yıkanır. Öğlen ve ya ikindi namazının arkasından aile mezarlığına defnedilir. Ölü yakınlarına sabır dilenir.
Yaz mevsimi kurak geçtiğinde sularımız azalır. Bahçelerde ekinlerimiz kurumağa başlar. Köyümüzdeki çocuklar toplanarak “Nazar” gezeriz. Bütün evlerden yiyecek bir şeyler alır kendimize ziyafet çekeriz. Allah’tan yağmur dileriz.
Köyümüzün bazı yerlerinde çeşmeler var. Suyumuzu evlere toprak testi veya bakır güğümlerle taşırız. Babam suları çok soğuk içer. Kışın bile güğümleri karlara gömer. Annem çamaşırı ağaçtan yapılmış tekne içerisinde yıkar. Suyun içine karşı köyün yamacından çıkarılıp getirilen kil topraktan atar. Sabunun yerini tutmasa da hiç yoktan iyidir.
Biz genellikle ocağın önünde leğen içerisine oturarak banyo yaparız. Beni annem yıkar. Abim ve ablam kendileri yıkanırlar. Birisi banyo yaparken ötekilerimiz ya yan odaya geçeriz veya dışarıya çıkarız. Ama ben banyo yaparken herkes beni izler. Ben utanırım da iki elimi ön tarafta birleştiririm.
Köyümüzde birisi rahatsızlansa İğneci Ali Dayı’ya haber gönderilir. Ali Dayı, askerliğini sıhhiye olarak yapmış. Çantasında çeşitli ilaçlar, pamuk ve küçük teneke bir kutu içerisinde iğneler ve şırınga bulunur.
Geldiğinde hastayı şöyle bir muayene eder ve gerekli ilaçları verir. Gerekirse oracıkta bir parça pamuğu üzerine ispirto dökerek ateşler. Enjektör ve iğneyi kabı içerisinde bu ateşte kaynatarak temizler ve hastaya iğne yapar. Kendine göre teşhis koyamadığı hastaların ilçe hastanesine gönderilmesini tavsiye ederek ayrılır. Çıkarken ev sahibi, İğneci Ali Dayı’nın ceketinin yan cebine elini sokar.
Son yıllarda köyümüz bu kadar nüfusu kaldıramaz oldu. Kardeşler evlenip ayrı evler açtıkça araziler küçülüyor. Daha “Bu tarla benimdir.” der demez öteki tarlaya geçmiş oluyorsunuz. Bazı kimseler orman arazisinden tarla yeri açmak istiyorlar. Ama buna ne ormancı ne muhtar ne de komşular izin veriyor. Çünkü orman ve meramız gün geçtikçe azalıyor. İnsanlar yeni geçim kaynakları düşünmekte artık. Büyük şehirlerde yaşam şartları daha kolay diye duyanlar olmuş. Köylüler bu sözlere fazlaca kulak asmaya başlamış.
Bursa ve İstanbul’da ev yapıp işe girmeyi düşünen birkaç hane buradaki tarlalarını satıp gittiler bile. Babam da ara sıra Samsun Samsun deyip duruyor ama annem hiç oralı değil. Bu arada Almanya ve Fransa, Türkiye’den işçi alacakmış. Gitmek için çok yazılanlar olmuş. Bu gidişle köyümüz ileriki yıllarda boşalacak gibi.
İşte gazeteci arkadaşım yaklaşık elli yıl önceki köyümüzün yaşantısı özetle böyle idi. Umarım bu anlattıklarım size Eski Artvin’de Hayat konusunda önemli fikirler vermiştir. Geçmişimizi tanımak için keşke daha da eski yaşantıları anlatabilecek kişiler bulabilseniz.
YORUMLAR
yöresel adetleri öğrenmeyi severim... siz de köyünüzün adetlerini ayrıntılıca yazmışsınız. keyifle okudum. ellerinize sağlık