NUR YOLU
GÖNÜL NEFERİ
NUR YOLU
Bismillahirrahmanirrahim
İnsan kendi rahatı ve huzuru için toplum halinde yaşamak, bu sebeple de hem cinsleriyle iyi münasebetler kurmak zorundadır. Bunu temin etmek için doğumundan ölümüne kadar insanın topluma ve düzene ihtiyacı vardır. Toplumda düzenin sağlanması için; t öreler, a detler, görenekler, görgü kuralları, ahlak, din, hukuk, aile, okul, devlet v.b. gibi şeylerin önemli rol oynadıkları görülmüştür.
Cenab-ı Allah "Asra yemin olsun ki bütün insanlık hüsrandadır(dalalet). Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna." (Asr Suresi) buyuruyor. İnsanları, cehaletten,hüsrandan kurtarmak ve mutlu saadetli huzurlu bir toplum oluşturmak için peygamberler gelmiştir. Bunun örneği Saadet Asrında görülmüştür. Bataklığın içinde yüzen bir toplumu Saadet asrına, Şefkat, Nur toplumuna taşıyan peygamberimiz (s.a.v.) bir ışık gibi doğmuştur.
Her toplum gibi İslami bir toplumun da kendine özgü kuralları vardır. Bunlara uyulduğunda saadetli, huzurlu bir toplum oluşur. Barış dolu, huzur dolu, sağlıklı bir toplumu kurmak hepimizin görevidir. Herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Barış, huzur dolu bir toplumda insan; insanı ezmez, insan, insanın kurdu olmaz, Müslüman, Müslüman bir beldeyi bir mekanı bombalamaz, bir insanı öldürmez. Rasulullah böyle bir toplumu oluşturdu. Kimin yüreğine ulaştı ise onda insanlığı inşa etti. Rasulullah’ın bu gönül çağrısına uyanlar onun dizinin dibinde, onun terbiyesi altında yetiştiler.İşte Hz.Peygamberin i slami t erbiyesine g üzel b ir örnek: İslam öncesi Hz. Ömer ile İslam sonrası Hz.Ömer ve buna benzer sahabeler Saadet Asrını oluşturdular.
"Cenab-ı Allah ilmi toplumdan söküp atmaz. O toplumdaki ilim adamlarını aralarından alarak, ilmi çeker alır."
"Şüphesiz ki millet(toplum) kendini değiştirmedikçe Allah ta onların durumlarını değiştirmez" (Rad-11)
Saadet çağında olduğu gibi günümüzde de İslamı en güzel şekilde yaşamak istiyoruz. Ama çevremizde İslamı yaşamayı kolaylaştıran şartlar yok. Aksine tüm çevre İslami hayatın önündeki engellerle dolu. Ey Allahım kulları, Ey İnsanlık gelin yeniden iman edelim, Allah’a kul olalım. Peygamber (s.a.v.) kul peygamber idi. Melek bir peygamber olmak istemedi. Onun sırtına hasırların izi çıkmıştı. Hz. Ömer: Ya Rasulullah: Sen Allah’ın Rasulüsün sana bunlar reva mıdır. Krallar, padişahlar en güzel saraylarda yaşarken demişti de. Rasulullah: "Dünya onların Ahiret hayatı bizim olsun Ya Ömer" dedi.
"Ey Allah’ın kulları inandığımız gibi yaşamazsak yaşadığımız gibi inanmaya başIarız."(Hz.Ali)
Bizim toplumumuz batı kültürünün yaşadığı pembe dizilerin izlendiği değil, müslümanca iklimin yaşandığı bir yuva olmalıdır.
İçkili geceler yerine, ibadetli geceler, içki yerine zemzem, su içmediğimiz müddetçe, insanlarla kardeşçe geçinmediğimiz müddetçe, sevmedikçe ,adaletli davranmadıkça; dostlarımızın, kardeşlerimizin arkasından, dedi kodu, yalan, gıybet, iftira, onlara karşı nefret yerine sevgiyle, dostça yaklaşmadıkça, insanlık Kur’an ile tanışmadıkça, O’nu okuyup hayatına geçirmedikçe, insanlığın kurtuluşu için dua etmedikçe, kendimiz tövbe etmedikçe, "Bugün Allah için ne yaptın"? diye sormadıkça, tefekkür etmedikçe, gençlik; konken, diskotek müziği yerine Kur’an ve ilahiye, tatil köyü yerine Camiye, Kur’an kurslarına koşmadıkça bu toplum batmaya çökmeye mahkumdur.
Evet kardeşlerim, gönüldaşlarım! Bizi, biz yapan, milleti millet yapan değerleri; inanç, iman ve kültürü bilmediğimiz; hedefi iyi tayin edemediğimiz için saadet ve huzuru bulamıyoruz. İşte bugün 21. asırda her yerde kan ve gözyaşı kol geziyor. Müslüman olan, namaz kılan, gözyaşı dökmez, insan öldürmez.Müslüman;"Bir insanı öldürmek bir alemi öldürmek gibidir" anlayışına sahiptir. Cenab-ı Allah Ey iman edenler yeniden iman edin buyuruyor. Namaz kılıyoruz huzur bulamıyoruz, Namaz bizi kötülüklerden alıkoymuyor.Acaba iman zafiyeti mi yaşıyoruz? Ne oldu bu ümmete? Safların arası açık, şeytan aramıza girmiş, saflarda dahi herkes birbirine somurtuyor. Ey İnsanlık, Ey Anneler- Babalar, kızlar-oğullar, Ey şefkat toplumu ne oldu bizim komşuluklarımıza? Gülmeyi sadaka bilen, birbirine selam veren bir toplum idik.
Ne oldu bizim o mutlu yuvalarımıza, cennet köşesi yuvalarımıza? Parklar boşluğa bakan insanlarımızla dolu. Hani ne oldu bizim bereket dolu iş yerlerimiz? Her yerde asık suratlar. Ne oldu o güzelim sokaklarımıza? Her sokak bir Bişr-i Hafi arıyor, bir zamanlar ışıl ışıl olan bereket kokan o Anadolu’ya. Karamsar ümmet profili çizmeyelim. Gözlerimiz pırıl pırıl geleceğe baksın, gözlerimizin içi parıldasm. Samimi olalım kardeşlerim, samimiyetimizi kaybettik çok şeyler kaybettik. İnandığımız gibi yaşaya!ım."Cenab-ı Allah ve Resulü ne vermişse onu alın, neyi de nehyetmişse ondan sakının. Allah ve Rasulüne itaat edin" buyuruyor. Niçin onun dediğini yapmadık. Ağaca gel dedi ağaç eteğini toplayıp geldi, sözünde durmayanı, itaat etmeyeni adamdan mı sayarlar. O odundur. O ancak cehenneme yakışır. Şu ikibinli yıllarda herkes Allah’tan kaçıyor, ondan uzaklaşıyor. Allah ve Rasulünü üzüyor. Allah ve Rasulüne itaatten uzaklaştığımız ve Rasulullahı tanımadığınız için bu toplum sefalete mahkum olmuş ve çökmüştür. Oysa ki Rasulullahın derdi son nefesinde dahi "Ümmetim Ümmetim"! diyordu. "Ne olacak bu ümmetimin hali"? diyordu. Kurban olurum onun yoluna Rabbim. Biz onun bir sünnetini yaparsak işte o zaman Allah ve Rasulünü razı etmiş oluruz ve devamlı bizimle beraber olurlar. Kabuğuna çekilmiş toplumlar; asla ilerleyemezler. Bu ümmet kabuğunu kırmalı, kabuğundan çıkıp,öz güvenini bulmalı ve hedefe Fatih Sultan Mehmet örneğinde olduğu gibi kilitlenmeli.
Hedefi tayin edince rahmet iniyor.Rahmet bazen ulubatlı Hasan oluyor, bazen de Macar topçusu oluyordu.
Fatih vezirine:
-Bu Bizansı nasıl alırım vezir.
-Babaların ataların alamadı sen nasıl alacaksın? deyince
-Onların hayallerinin ulaşamadığı yere benim ellerim ulaşır.Vezir:
-Oranın surları kalın orayı yıkacak topumuz yok diyince; Fatih
-Bizim sarsılmaz imanımız var. Ya Bizans beni alır, ya Bizansı ben alırım meşhur sözü ağzında dökülüyordu. Genç birinin hedefe nasıl kilitlendiğinin en güzel örneğidir. Böylece yepyeni bir çağ açılmış oluyordu ve İstanbul’ u fethediyordu.
Bizler de ilk önce gönülleri fethetmeliyiz. Peygamber "faydalı işleri yapmakta acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi bir takım fitneler ortalığı kaplayacaktır. Ortalığı fitne kapladığında insanoğlu başının derdine düşecek, ibadet ve iyilik etmeye zaman ve fırsat bulamayacak. Canını ve ailesini kurtarmaya başlayacaktır. İnsan fitnelerin akıntılarına kendini kaptıracak, o zaman da insan mü’min olarak sabahlar, kafir olarak geceler. Mü’min olarak geceler, kafir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar." (Müslim - İman 186)
Bu ümmet; fitne-fücurdan, kötülüklerden, sefaletten ancak gönül erlerine uymakla, Rasulullah’ı örnek almakla kurtulur. Yetimlerin babası Rasulüllah gittikten sonra bu ümmet yetim kaldı. Onun aşkını kalplere yerleştirirsek, çocuklarımızın kalp toprağına onun sevgisini eker, ailemiz ve toplumumuz onu tanıyarak büyürse; hırsızlık yapmaz, kimsenin kalbini kırmaz, onu tanıyan onu seven, onu bilen bunları asla yapmaz.
Ey insanlık ne olur onu tanıyın!!! O aşk peygamberi, O sevgi peygamberi, O nur peygamberi, O Allah’ın nuru, bizim yolumuz nurlu yol, bu nurlu yolu, bu nur peygamberini ne olur tanıyalım.
Bizler o nurlu peygamberi saçlarımız ağardıktan sonra mı tanıyacağız. Ey Dünya, Ey Nefis saçlarımızı ağarttınız, hep sizler için çalıştık. Nefsimizin, dünyanın zincirlerini kırıp O’na yönelip O’nu tanırsak, kaçışımız O’na olursa o zaman bu toplum saadete kavuşur. Ay dahi nurunu ondan almadı mı? O iyi bir aile reisi, nazik bir beyefendi idi, genç kızlarımız anne adaylarımız, bayanların her biri bir Aişe olmadıkça, Aişe’yi tanımadıkça, onun hayatını düstur edinmedikçe bu toplum saadete kavuşamaz. Peygamberimiz ilim dolu Aişe’den izin alarak kulluk yapmak istiyor. Hz. Aişe tam bir teslimiyet örneği gösteriyor. Hayatımızın her safhasında O’ndan güzel örnekler olmalıdır.O bizleri ateşten cehennem çukurundan kurtarmak için gelmiştir.
Günümüzdeki nur yolunun varisleri olan gönül sultanlarına gönüllerimizi açalım. Onlar birer ayna. Aynaya bakarak kendimizi görmeye çalışalım. Onlar birer nurdur. Nurlar yetiştirirsek; Edebaliler, Hac-ı Bayram-ı Veliler, Mevlanalar, Abdülkadir Geylaniler, Şah-ı Nakşibendiler, M.Sâmiler yetiştirirsek toplumun inşasında hayatlarını örnek alırsak, toplum o zaman saadete kavuşur, kurtulur. Bir topluma Hz. Ömer’in şecaatini ve adaletini, Hz.Ebubekr’in Sıtkı ve cömertliğini, Hz. Ali’nin yiğitliğini, ilmini, irfanını, Hz.Osman’m Kur’an aşkını, saflığını temizliğini yerleştirmedikçe saadet ve huzuru asla bulamayız.
Toplumun değişmesi saadet ve huzur bulması Asr-ı Saadetteki gibi Kur’an ayetleri yeni nazil oluyormuşcasına yeniden iman edip yaşayarak hayatımıza geçirmekle mümkündür.Günümüz insanı da aynı arayış ve bekleyiş içinde ruh - nüvaz sedasına muhtaçdır.Dosdoğru bir itikat,ibadet ve muamelatta tam bir islam’i hayat ve her hususta Allah ve rasülünün örnek ahlakına mütebeat ve bu yolda mücehedat asrımız insanına verilecek taze kandır.Günümüz insanının en büyük eksikliği Emr-i bi’l maruf ve neyh-i an’i 1 munkerdir
Günümüzde bütün İslam ümmeti geçmiş ümmetleri helak eden şeyleri yapmaktadırlar. Peygamberimiz vahiyden uzak ümitsiz bir topluma vahiy bilgisini sundu,o toplumu değiştirdi, yeniden biçimlendirdi.Gerçeği görmek zorundayız.Vahiy bilgisini yeniden hayatımıza taşımalıyız.Kendi kişiliğimizde bir imar başlatmalıyız.Müslümanların hepsi aynı safta yer alması lazım.İnanıyorsanız üstünsünüz.Eğer bu ümmetin gücünü taşırsak ülkelerde bitli diktatörler çıkmaz toplumda.O zaman A.B.D. ve diğer güçler kan ve gözyaşı dökemez.Bu gücü oluşturmak için de ortak bir dil oluşturmalıyız.
Hakikaten ilim ilerledi,milenyum çağında teknik gelişti, servetler arttı.Dünya ziynetlerle doldu.insanlar nimetlere gark olup zevk u sefaya daldılar.Fakat bunlar topluma bir saadet getirdi mi?Bunlardan her hangi biri bu dünya hayatında insanlar için emniyet temin etti mi? İnsanların ruhlarını sükunete kalplerini huzura kavuşturdu mu? Evinde insan emniyet içinde mi? Gözler yaş akıtmaktan uzak kaldı mı? Suçlulara karşı savaş açıldı mı? Toplum canilerin, kapkaççıların şerrinden kurtuldu mu? Milyonlarca aç insanın karnı doydu mu? Fakirler zenginleşti mi? Her tarafı kaplayan eğlence yerleri üzgünlerin kederlerini giderdi mi? Bağrı yanıklara çare oldu mu? İnsanlar rahat ve huzura erdi mi? Saldırganların düşmanlığından, zalimlerin zulmünden emin olundu mu? Öyleyse; cehaleti ortadan kaldıracak Kur’an eğitimini vermeliyiz. Müslüman erkek ve kadınları yetiştirecek mükemmel aile nizamı tesis etmeliyiz. Şahısların hem ruhlarını hem de nefislerini (nefsini temizleyen kurtulmuştur) hem de bedenlerini olgunlaştırmak ve temizlemek zorundayız. İnsanlığın arasında kardeşliği tesis etmeliyiz. Cihad ruhunu bu topluma aşılamalıyız. Sosyal güvenliği sağlamalıyız. Ahiret inancını, ceza görme inancını yerleştirmeliyiz. İslam ümmetinin birliğini sağlamalıyız ki toplum saadete ulaşsın.
Peygamberimiz "kıyamet öncesi zina öyle yaygınlaşacak ve açıktan işlenecek ki, o günün en hassas insanı dahi, sokakta zina yapan kişilere bu işi biraz kuytu yerde yapsanız olmaz mı, diyecektir."buyurmaktadır. İşte kıyamet öncesi toplumun günahla iç içeliği ve o toplumun günahla günaha karşı duyarlılığı. Günahı benimsemiş, günahlı hayatı kişilik haline getirmiş, toplum kıyamet nişanı taşıyan sefalete sürüklenmiş bir toplum görüntüsü çizmektedir.
Kur’an-ı Kerim’ in bir çok ayetlerinde toplumların ayakta kalabilmesi ve hayatlarını devam ettirmesi için iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak emredilmiştir. Peygamber (s.a.v.) "Emr-i bi’l ma’rufa devam ediniz. Aksi halde Cenab-ı Hak size öyle bir azaba düçar ederdi ki, velileriniz, en iyileriniz bile dua ederler de Allah onları dualarını kabul etmez" buyuruyor.
Her Müslümana farz olan; önce haram olanları terk edip, farzları yerine getirmek suretiyle kendini ıslah etmektir. Sonra aile , sonra sırasıyla mahalle halkını, yaşadığı kasaba ve şehir daha sonra da uzakta hatta dünyanın öte ucunda yaşayanları irşat ve ikaz etmektir. Yer yüzünde dini emirleri yerine getirmeyen bir tek cahil kalmaymcaya kadar bu görev devam ettirilmelidir.
Fikrin ve ruhun felce uğradığı, maneviyatın söndüğü, iradenin zayıfladığı, azim ve teşebbüsün iflas ettiği, yaşayışın ve ahlakın bozulduğu, kuvvete boyun eğildiği ve İslah umudunun kesildiği bir toplumun çöküşü gelmiştir.
Bir toplumun güçlülüğü veya zayıflığı o milletin yetiştirdiği kahramanlarla ölçülür. Bizlere düşen onların ahlakıyla ahlaklanmaktır. Ahlakın çürüyüp bozulduğu bir toplum ise dağılmaya ve yok olmaya mahkum olur. Güzel ahlak şahıslar için bu derece önemli olduğu gibi topluma da bir çok güzellikler kazandırır. Peygamber(s.a.v.) İnsanları güler yüzünüzle ve ahlakınızla memnun etmeye çalışınız." buyurur.
İslam; toplumların durumlarının değişmesini, ahlaklarının değişmesini, nefislerinin iyi veya kötülüğüne bağlı olduğunu bildirir. Toplumun huzuru ve kurtuluşu , saadeti Allah ve Resulüne , Kur’an’a uymakla, gönül sultanlarının yolundan gitmek ve onları sevmekten geçer.
Cenab-ı Allah "şüphesiz ki bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah ta onların durumunu değiştirmez? (Rad - 11)
"Şimdi size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. Allah emrine uyanları bu kitap vasıtasıyla selamet yoluna kavuşturur. Onları(-izniyle-) cehalet zulmetinden nura çıkarır doğru yola sevk eder." (Maide - 15-16)
Selam ve dua ile
Allah’a emanet olun
M.ALİ IŞIK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.