- 1432 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Namus Giderken " Canımız Kaldı" Diye
Merdivenlerde oturmuş, tam karşısından kendisine bakıyordu. Henüz on sekizine girmiş esmer güzeli bir kızdı. Balıketindeydi. Gece siyahı saçları, tel tel kirpikleri vardı. Gözü hayat, kaşı hat’tı. Güzel kelimesi onu ifadeye yetmezdi.
Mahmut Bey iki sokak dolaşmış, pek tatsız manzaralardan sonra bu güzelliğin karşısında çivilenmişti. Kızın giysisi avucun içine sığacak kadar azdı. Bakanın utanası da geliyordu. Kız, Mahmut bey’in ilgisini fark etmişti.
Yaşlı görünse de görüntü her şey değildi. Zaten kendisi için çok bir şey de fark etmezdi. Para paraydı ve o Mahmut beyden bir işaret bekliyordu. Ama o işaret bir türlü gelmiyordu. Kız, Mahmut beye sinyaller yolluyordu aklınca. Daha da olmayınca dili ile küçük titreşimler yaparak yalama işareti yapıyordu. Mahmut Bey terliyordu boncuk boncuk. Kızı yaşındaki bir kız ile yirmi liraya yatma imkânı önündeydi.
Yirmi lira para bile sayılmazdı. Yılların abazası daralmıştı. Kaçırılacak fırsat değildi. Böyle nadide çiçekler seyrek düşerdi bu mekânlara.
Yirmi liralara her gün kaç iğrenç nefesi soluyordu? İğrenç salyalardan ak bedenini kurtaramıyordu. İşin kötüsü de bu işi hür iradesi ile yaptığını sanıyordu.
Dedesi yaşındaki insanlarla kim bilir kaç defa yatmıştı? Taze etleri hoyratça ezilip, ısırılarak çürükler içinde bırakılıyordu. Kuduz nefsimizin çöplüğü olmuşlar diye düşünüyordu Mahmut Bey. Bu çöplükte kendinden yaşlı kadınlara da rastladı. Bu kadınlar beş liraya bile zor müşteri buluyor, ekstra muameleler yapmak zorumda kalıyorlardı. Her biri yaşayan hayaletti. Gerçek olan, otak kaderleri ve sahipsizlikleriydi.
Vesikayı basıp onları oraya mahküm eden devletti. Pezevenglerin insafındaydılar. Ben satsam suç olur, devlet satarsa kapitalizm diye düşündü. Vergi alıp; kutsal kazanç olarak aklıyordu.
Paranın, rengi, milliyeti, namusu yoktu ama kazanmanın da bir haysiyeti yok muydu? Bu gibi haram kazançlar olmasa maazallah sistem çökerdi.
Mahmut Bey olaylara bazen tersinden bakardı. Ona göre bütün bunlar ve kapitalizm bir örümcekti. Mükemmel ağlar kuran bir örümcek. Kendi kendine güldü ve “ben çocukluğumdan beri örümcek ağlarını bozmaya bayılırım. O kadar güzel ve çekici, simetrik ve estetiktir ki kıskanırım onları.
Akılsız hayvanlar güruhu nasıl böyle kusursuz bir sistem kurar anlayamam. Ağlarını, kusursuz ve en ideal yerlere kurarlar. Tuzağa kapılmamak imkânsızdır adeta. Sabırlıdır, bekler örümcek. İç içe halkaların hipnotize eden, çeken, hayaller satan, tehlikeyi kamufle eden bir sırrı vardır. Bir şahaserdir bu ağlar. Büyüsüne kapılıp da yapışan avlara yaklaşır ve zehiri ile felç eder örümcek.
Çoğunlukla sarar sarmalar yeme işini uzun vadeye yayar. Av işinin bittiğini bile anlamaz. Örümcek gibidir kapitalizm.
Okulları, kulüpleri, üyeleri, eğitmen ve elemanları, alanı- satanı, barları, genel ve özel fuhuş evleri, otel ve kampları vardır. Acıdığımız genel ev kadınları sistemin yemidir. Asıl düşürülmesi amaçlanan kale toplum dur. Bu ahlaki bir düşmedir. Mesela; bir genelevdeki kadınlar yüz civarında ise ve bir kadın en az on kişi ile yatsa, günde bin av düşmektedir bataklığa. Sizin oğlunuz, babanız, kardeşiniz ya da eşinizdir bu düşen av. Avcılar deforme olana kadar denize kirli atık bırakırlar. Sonra yenileri gelir. Avların avcısına acıdığı çirkin döngü dur bu.” Diye düşünen yaşlı adam.Çok üzgün bir vaziyette ayrılır seksi avcının ortamından.
Bazı avlar takılır bazıları deler geçerdi ağı, çoğuları gibi zehirlenmezlerdi. Buraları gezmesi düşmanını tanımak içindi.
Mahmut Bey bu duygu ve düşüncelerle hükümetin politikalarını ve aydınların cahilliğini kalbinden protesto ediyordu. Güzel yurdunda helal ile haranın bu kadar iç içe ve kol kola olmasını hazmedemiyordu.
Yaşlı ayakları yorulmuştu. Yakındaki parka geçerek, az güneş gören bir banka oturdu. Süreli dolu olan kafasında; memleketin şu an içinde bulunduğu hali vardı. Üç eksik bir fazla fark etmezdi. Tarih de istatistiksel verilerde, doğru analiz edilmedikçe bir fayda sağlayamazdı. Ülkede siyasi çalkantı ve fakirlik vardı.
Sömürü, hırsızlık, kapkaç, fuhuş, rüşvet, madde bağımlılığı, ihanet ve her çeşit adli vaka ile mutsuzluk vardı. İç ve dış tehdit ile terörün her çeşidi vardı.
Kıyamete kadar yetecek nifak tohumları vardı. İç ve dış borç, boyu aşmıştı.
Yerli işbirlikçilerle dantel dantel ihanet dokunuyordu her gün.
Türkiye de yabancıları, Türklerin faydalanamadığı yalancı cennetler karşılıyordu.
Lüks oteller, doğal ve tarihi mekânlar, ucuz alışveriş, kum, orman, deniz, güneş ve misafir perver ahali.
Güçlü belediyeler ve güvenlik de sağlanmıştı. Onlar yerli halkdan mutluydular. Anadolu’nun asıl sahipleri eskiden de, ondan eskiden de, daha daha eskilerden de çok fakirdi. Şimdi de çok fakir. Gelecekte de çok fakir olacaktı. Fakirliği bir gen gibi yapımıza işlemiştiler. Sömürgecilerin uğradığı her coğrafya fakir kalmıştı.
Milletleri savaştırıp silah satmak için, devamlı kendilerine müracaata mecbur kılmak için cetvel ile adaletsiz sınırlar çizmişti kapitalistler.
Son Haçlı Seferinin başladığını ABD’nin deli başkanı ağzı ile söylemişti.
İslam’ın ateşle imtihanı başlıyordu. Bunaltılan İslam dünyası kurtarıcısını bekliyordu.
İslam birliğini sağlayıp İDT’yi kuracak, mezhepler üstü bir lider gelmeliydi. Halifelik bu günlerde yarardı inananlara. “keşke dursaydı” diye geçirdi aklından.
Her aile çok çocuk yapmalıydı. Nüfus kalabalıklaştıkça, sanıldığı gibi fakirleşilmiyordu ve Müslümanların her açıdan hâkimiyeti hızlı çoğalmalarına bağlıydı.
İnanan Devletler Topluluğu, Hz Mehdi gelmeden evvel kurulmalı, yol kat etmeliydi. Anayasası Kuran olmakla birlikte, AB standartlarında bir yönetim ve hürriyet olmalıydı. Hatta ikinci AB standartlarını da aşmalıydı. Yalınız sömürülen Müslümanlara değil, adalete koşan her halka açık olmalıydı. Âlemlere nizam gelmeliydi.
Osmanlı cumhuriyet olsaydı daha uzun yaşardı diye düşündü yaşlı Mahmut Bey. AB’ den çıkıp, bu büyük birliği iki yıl içinde sessiz sedasız gerçekleştirmek mümkündü. Planları kusursuz ve tamdı. Cezayir, Suriye, Irak, Fas, Tunus ilk anda ve daha uzaktaki İslam devletleri ikinci aşamada birliğe katılacaktı.
Türk Cumhuriyetleri de bu aşamalarda katılacaklardı. Esir Türk ve İslam illeri ile hür iradesi ile katılacak büyün muhtariyetler güç ve para ile desteklenecekti. Efendi uşaklığı bırakacak, savaşarak değil; birleşerek ve üreyerek hâkimiyet kurulacaktı.
Oturduğu bank güneş almaya başlayınca kalktı ve yer altı hamamına gitti. Hamam alışık olduğu Türk hamamlarından biraz farlıydı. Büyük salona geçti. Burada masaj ve kese işini kadınlar yapıyordu. İki Bayan Mahmut Bey’i eline almış evire çevire keseliyordu. Güzel, özenli, tahrikkar bir masajdan sonra yabancı kızlar, bozuk Türkçe ile içeri geçelim dedi.
- Rus musunuz?
- Hayır, Gürcü. Tek yüz, ikimiz iki yüz elli.
- Aman Allahım. Niye çıplak kaldınız?
- Sen bizimle sevişmek istemezsin.
- Sizin eşiniz yok mu.?
- Çocuk da var ama para da lazım, göndereyim onlara.
- Lanet olsun Rus rejimine. Hem kendi halkını hem de kendine uyanları ayağa düşürdü. Haydi işinize gidin.
Dünya da en ucuz kadın eti ve insan canıydı. Kabul etmeseler de bu böyleydi.
Hamamdan sonra Mahmut Bey, bir gazete alıp parka doğru yürüdü. Fırından da bir ekmek aldı. Elindeki ekmeği küçük parçalara bölerek parkta kuşlara attı.
Yumruk büyüklüğündeki parçaları serçeler alıp gidemiyor ve orada birlikte yiyordu.
Parkın izbe bir köşesinde iki liseli cinselliği ulu orta yaşamaya çabalıyordu. İki gün evvel de Konya altı plajında eşlerinin yanında üstsüz ve ulu orta yatan bayanları görüp şok olmuştu.
Toplumun tüm değer yargıları dinamitlenmişti. İçteki çöküş her şeyden vahimdi. Kararını verdi. Evet, İDT’yi kuracaktı. Ankara’ya da o nedenle gelmişti. Parti kuracaktı. İnanan Düşünen Türkiye partisi.
Her pislik yuvasını gezecek, inceleyecek ve düzeltecekti. Fikri, ilmi ve maddi kurtuluş savaşı başlatacaktı. Ezanı duyunca akşam namazını eda için camiye yöneldi. Abdestini sünnete uygun almamıştı ama acelesi vardı. Namaz da sünnete uygun değildi ve herkesten evvel camiden çıkmıştı.
Tam o anda da oğlu ile karşı karşıya gelmişti. Sarılıp hasretle kucaklaştılar. Oğlu Mahmut Bey’e sıkı sıkıya sarılmışken iki adam daha gelip olaya dâhil oldu.
- Bu mu?
- Evet, babam bu.
Dedi birol. İki adam alel acele Mahmut beye deli gömleğini giydirdi. Mahmut Bey debelenip direndiyse de gücü yetmedi. Birol babasına bağırdı.
- zırt vırt kaçarsan tımarhaneden, nasıl iyileşeceksin baba !
- Siz iyimisiniz bari, evladım?
- İyiyiz, iyi. Sakın bir daha kaçma.
- Oğlum Türkiye ye hatta dünya ya ne kötülük yaptığınızı bilemezsiniz. Ben iyiyim. Bırakın da hepinizi kurtarayım.
- Hadi amca hadi.
- Oğlum, oğlum!
- Güle güle baba, güle güle.
Artık hastaneye ulaşmıştı Mahmut Bey. Bahçede üzgün üzgün dolaşırken yanına bir deli geldi.
- Nereden düştün buraya çatlak?
- Ben İnanan Düşünen Türkiye Partisinin fikir babasıyım. Saygılı konuş benimle.
- Ben de öyle başlamıştım.
- Neye öyle başlamıştın?
- Tanrılık alametlerini algılamaya.
- Hastır lan. Aynı şey mi deli.
Birol garip duygular içindeydi. Annesi de çok üzülmüştü.
Kuvvetçe, kalıpça, kim demiş, yoksulduk;
Dünyada – fakat – bir sürü ödlek kulduk…
Namus giderken ‘canımız kaldı!’ diye
Bayramlaşarak, dedik ‘şükür, kurtulduk!’
Kötü bir hadise olmadan bu badireyi de atlattıkları için yinede seviniyor ve şükrediyordu Birol ve annesi.
YORUMLAR
Engin Bey yine anlamlıydı kaleminizden satırlara yansıyanlar.. Düşündürücü ve sorgulayıcı. Paylaşımınız için çok teşekkür ederim. Saygı ve selamlarımla..
Engin Tatlıtürk
Misafirlerim vardı. Sitede fazla kalamadım.
Baki selamlar.
Anlaşılamamak endişesi dünya düşünmeye,düşündüklerini anlatmaya başladığından beri var.Hem artık bizim zamanımızdaki gibi değil hemen hiç bir şey.Artık çocuklarımız her dilden her fikirden her demden şarkılar söyleyebiliyor.Bizim zamanımızda sadece kendi türkülerimiz,kendi marşlarımız ve kendi kahramanlarımız vardı dünyada.Diğerleri ya kötüydü ya da yok olmalıydı.
Bazı imla hataları ister istemez oluyor.Mesela "helal ile haranın bu kadar " cümlesinde olduğu gibi.veya "Dedi birol" ve "ekstra muameleler yapmak zorumda kalıyorlardı. Her biri yaşayan hayaletti. Gerçek olan, otak kaderleri ve sahipsizlikleriydi." cümlelerinde olduğu gibi.İnsan yazılarını okurken yazarken farketmeden geçiyor bu hataları.Onun için yazılan yazıları bir başka göz ile değerlendirmek lazım diye düşünüyorum.
Hikaye bize , yanlış anlaşılmasın yani ülkemize,özellikle de duyduğum olaylardan sonra Karaddeniz bölgesine yabancı bir hikaye değil.Bir arkadaşım,yıllardır gitmediğim memleketim hakkında sorduğum soruya "İyi ki gitmedin...Valla iyi ki görmedin Rus orospilerun peşinden "Madam korko dolar" diye gezen hacıları,emekli abilerimiz..ve...Yani daha çok uzattı listeyi.Baktım gençliğimizde bize yol gösteren,ideallerimize yön veren, benliğimizi kaybetmeme çabasıyla her gün kültürleme yapan ağabeylermize sıra gelecek, konuyu da oturduğumuz mekanı da değiştirdik.
Aslında herkes biraz hikayedeki Mahmut bey değil mi? Değil galiba,en azından aşikar olarak değil.Ama ya içinde,kendi derinliklerinde ne düşünür insanlar.Çok merak ederim. Toplumda itibarı sarsılmayacağını bilse insanlar ya da kimsenin yaptıklarını duymayacağına kanaat getirseler veya ellerine hiç geçmemiş fırsat ve imkanlar atlasa kucaklarına...
Onun için dağda evliyalıkla şehirde evliyalık aynı şey değil.
Saygı ve tebriklerimle..
erolabi tarafından 8/17/2010 10:37:20 AM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Onun için dağda evliyalıkla şehirde evliyalık aynı şey değil.
Saygı ve tebriklerimle..
Bu imkanı yeni nesil buluyor hemen hemen. Eskiden tabularımız vardı.
Kural ve korkularımız vardı. Şimdi nemiz kaldı?
Konuşan belki ama çok kolay maniple edilen bir insan topluluğu olduk.
Sadece biz değil bütün insan toplulukları çok çok kolay maniple ediliyor.
Her şey güzele gidiyor güya. Hani nerede? Bu mu güzellik?
Sayfamı ziyaret edip değerli satırları bırakmanız beni onurlandırdı.
Payıma düşeni aldım.
Teşekkür ederim.
Baki selamlar.
Her yazınızı bir define arayıcısı gibi titizlikle okuyorum. Ve her seferinde de ganimete ulaşıyorum.
Tebrikler güçlü kaleme
Engin Tatlıtürk
Sayfama şeref verdiniz.
Selamlar.
yazmasını bilen kalem........dörtgözle bekliyorum.....inan her yazını büyük bir hazla okuyorum.....saygılar
Engin Tatlıtürk
Baki selamlar.
Sevgili Üzüm karası kardeşim: Sayfama şeref verdiniz.
Benzer okuma yapıyoruz.
Fazlaca okuma yapmaya çabalarken beni eleştiren kalemlerin yazılarına da öncelikle dönüyorum.
Körler sağırlar birbirlerini ağırlar diye yazıp kaçanları kale almıyorum. Hiç okuyanlarla sadece yazıp kaçanlar bir olur mu?
Herkes öyle yaparsa nasıl fikir alışverişi olur?
Yayıma hazır üç kitabım var.
İki tane de ham.
Seneye birini baskı yapabilirim.
Buradan da yayınlarım belki.
Ziyaret ve yorumunuza teşekkürler.
Selam ve sevgiler.
Not: İftardan sonra okuma yapacağım İnşallah. Tansiyonum sorun çıkarıyor kendimi yorunca.
Engin Tatlıtürk tarafından 8/16/2010 2:56:26 PM zamanında düzenlenmiştir.
Haticcay
Evet bende merak ettim kaç tane basıma hazır romanınız olduğunu. Romandan bölüm daha öncede okumuştum çok güzel. Emeğinize yüreğinize sağlık. Ben okuyacağım yazıyı secerken başlıktan da sectiğim oluyor yazarların isminden de seciyorum. Birde en son yorumlanan 50 yazı bölümünden de sectiğim oluyor. Yorumlarda güzel. Selamlar saygılar Güzel Dostum
ÜZÜMKARASI tarafından 8/16/2010 11:34:47 AM zamanında düzenlenmiştir.
"başlık seçimi ve yanlış zamanlama nedeni " Sizi okuyan başlık için değil adınızı gördüğü için okumalı. Ben şahsen öyle yapıyorum.Başlıklara değil, yazarlarına bakıyorum. Kimse kusura bakmasın, bu yüzden, gözlerim değerli benim. Yazar seçerim.Tabi arada kaçırdığımız değerler de olmuyor değil.
İkincisi affınıza sığınarak bir şey söylemek istiyorum. Buna bir kaç yazınızda daha rastladım. Alacağınız tepkilerden çekinir gibi bir tavrınız var. Ya kahramanınızı daha kimse suçlamadan savunmak durumunda kalıyorsunuz, ya da bu yazıda olduğu gibi, aslında kendinizin sonuna kadar inandığı düşüncelerin "suçunu" kahramana atıyorsunuz. " Delidir ne yapya yeridir" demeye getirdiniz. Bence keşke o deliyi ilk önce siz destekleseydiniz...Ve keşke o delilerden daha çok olsa ülkemizde. Gittikçe sapıklaşan bir neslin böyle delilere ihtiyacı var.
İnşallah o deli yine kaçar ve İnanan Düşünen Türkiye partisini kurar. O vakit memurluğuma bakmam, ilk önce ben üyesi olurum. Gerçi başım açık ama, o kadarını da idare eder bizim deli değil mi?
BENCE HERŞEYİYLE MÜKEMMEL DÜŞÜNÜLMÜŞ VE KURGULANMIŞ. BİLMİYORUM BELKİ DE BENİM KAFAMDAKİ DÜŞÜNCELERLE BİREBİR ÖRTTÜŞTÜĞÜ İÇİN OBJEKTİF OLAMIYORUM BELKİ AMA, EDEBİYATTAN DA ANLIYORSAM BİRAZCIK, BU KİTAP OKUNUR DİYORUM....
Y a bir de bir şey daha sormak istiyorum. Kaç tane romanınız var kafam karıştı. Bunlar basılı mı, yoksa siz de sadece kendi için yazanlardan mısınız?
Son olarak,
" Kuvvetçe, kalıpça, kim demiş, yoksulduk;
Dünyada – fakat – bir sürü ödlek kulduk…
Namus giderken ‘canımız kaldı!’ diye
Bayramlaşarak, dedik ‘şükür, kurtulduk!’" Bu şiire hayran kaldım ve kime ait merak ettim.
Çok ama çok beğendim...O yüzden yazıya hakkı olan puanı veriyorum 3...
Saygılar...
Bir de yazı renginiz çok soluk kalmış...Göz yoruyor...
.
SON NOT: Az daha dişimi sıksam İsmet Abiye yetişir miyim yorum konusunda ?
aynur engindeniz tarafından 8/16/2010 1:07:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Hemen memen hepsi iyi bir gözleme ve haklı sebebe dayanıyor.
Bazı değerli yazı ve yazarları kaçırmamak adına fazla okumaya çabalıyorum.
Kahramanlarım üzerinden konuşmaya gelince:
Bu kullanılan yöntemlerden biridir. Yazar illa kahramanının fikrinde olmak durumunda değildir. Olabilir de.
Kahramanımı desteklemek; ona karşı olumsuz tepkileri de beraberinde getirir.
Oysa kahramanıma, herkes tarafsız bir bakışla baksın istedim. Kahramanı kendi gözünden göstermek istedim.
" Benim Teröristim" adlı yazıda da öyle yaptım. Terör ya da cinayeti övecek değilim. Buna vicdanım da dinim de izin vermez.
Ama neden İnsanlar canlı bomba olur?
Neden bu insanlar hiç dinlenmez?
Yoksa onlar kan emici birer cani mi?
Ya da birer hürriyet kahramanı mı?
Onlar kendince kimdir?
Ne düşünür ve ne hissederler?
Neden ara sıra sivillere saldırılır?
Askere kinleri var da sivile hiç kinleri yok mu?
Yüzlerce soruya verilmesi gereken cevaplar vardır.
Bir yazar olarak bunları o insanların yerine de gerçekçi olarak cevaplamalıyız.
Kahramanımız dünyanın en azılı katili de olsa onu anlayamıyorsak ifade de edemeyiz.
Her kahramanımı da bire bir tasvip edemem. Kahramanım anlaşılacaksa zaten sizin gibi sahip çıkarlar.
Yüksek tansiyon nedeniyle gündüzleri okuma yapamıyorum ramazanda.
Şu an bile bozulma sinyalleri aldım.
İftardan sonra siteye dönerim okuma için. Yoksa oruç bozmak zorunda kalabilirim.
İki roman ve bir denemem bitmiş ama basılmamış durumda.
Ayrıca iki kitap çıkacak kadar da ham yazım var.
Kitap basımı konusunda aceleci davranmak istemiyorum.
Geçen yıl da bastırabilirdim ama bu yıl karar değiştirip içerisine konularına uygun resimler serpiştirdim. Ekleme ve çıkarmalar yaptım.
Beklemenin faydaları var. Aralıklı okumanın faydaları var.
Yazdıklarımı bir de seneye okuyacağım. Ve nihai karar vereceğim.
Kitap yazmak için kitap yazanlar başarılı olamaz. Kitap satmak için de yazmıyorum.
İnşallah okunmak istiyorum.
Sadece kendisi için yazmak ne ki?
Benim delilerim cesur ve akıllıdır...:)
Şiire gelince şu anda hatırlayamadım. Konuya denk düştüğü için sadece bu kadar alıntı yapmıştım.
N.Y.Gençosmanoğlu'un olması kuvvetle muhtemeldir.
Mehmet çınarlı ismi de kafama dolandı bir an. Bağışlayın iyi tanımama rağmen şu an cevap veremeyeceğim. Hatırlarsam mesaj düşerim.
Sayfama şeref verdiniz.
İsmet konusunda bir şey demek için henüz erken. Şu sıralar fazla işleri var ve sen fark atabilirsin. Sonra arayı kapatabilir belki.
Yalınız İsmet eleştirirken güldürüyor. Sen düşündürüyorsun. Bir de Havin
kardeşimiz var.
eli maşalı Valla.
Teşekkür ederim.
Baki selamlar.
İlginç bir roman olduğunu sanıyorum.
Sadece bu bölüme yorum yapmak, bütününe haksızlık olur sanırım.
Çarpık düzene bir delinin gözünden bakmak... Her ne kadar deli deyip geçsek te en azından bir çoğumuzun yapmadığını/ yapamadığını yapıyor; düşünmek!
Anlatımınızı gayet akıcı ve güzeldi.
Saygılarımla....
Umarım bir gün romanınızın basılmış halini de okuma fırsatımız olur.
Engin Tatlıtürk
Sayfama ziyaretinizden ve değerli eleştirinizden dolayı teşekkür ederim.
Baki selamlar.
Her biri yaşayan hayaletti. Gerçek olan, otak kaderleri ve sahipsizlikleriydi.
Evet iste bukadar sahipsizlikleriydi..
Yönetenler devleti yönetmeye calisir insanlar kendi evini yönetmeye calisir.
Her aile topluma yansir.Sen sahip cikamiyorsan dört duvarina evine coluk cocuguna ailene kim cikacak ?
Hayat sarti demeyi biliyor herkes cünkü isine öyle geliyor.
Nerde kolay kazanc orda kolay insan.
Kolay insana aciz insana insan gibi calismak zor gelir.
Her tür ahlaksizligi yapmaya müsaittir böyle insanlar.
Hem insanlar üstelik bilincli olarak her ahlaksizligi yapiyor günümüzde artik.
Sonrada devleti yönetenlere hatta küfür bile ederler ac acikiz diye.
Yine cahilligi öne sürmek gerekmiyor artik.Seref sereftir cahil bile namuslu ve serefi bilir.(cani isterse)
Cok konuya deginilebilinecek bir yaziydi
Yüregine saglik degerli dost
Sonsuz saygimla
hicbitmez tarafından 8/16/2010 3:21:59 AM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Sayfama şeref verdiniz.
İnsanların kolaycılığı gayret verecek derecede. Pek çok insan kendi yerine düşünenleri bile ilah sayıyor.
İyneyi ortadan kırmadan her şeye sahip olmak istiyor.
E bunun da bir bedeli olmalı.
Baki selam.
Engin Tatlıtürk
Şeref verdiniz.
Selamlar.
Bir yıl önce yine yayınlamıştım bu yazıyı lakin başlık seçimi ve yanlış zamanlama nedeni ile fazla dikkat çekmemişti.
Dilerim bu sefer okuyan ve yorumlayanı daha fazla olur.
Bu yazı romanımdan bir bölümdür ve asla demokrasi dışı özlemleri çağrıştıran ve öven bir yazı değildir.
O amaçla yazmadım.
Romanımın bir kahramanının kendince haklı fikirleridir.
Üstelik bu kahraman bir delidir.
Baki selamlar.
Girişte kalem biraz sert vurmuş
Batılı tasvir,batılı imrendirecek kadar ayan olmasaydı keşke...
Nerden bakarsak bakalım
Mevzu hazreti peygamberin kelamıyla "büyük mücadeleye"
Nefisle savaşa gelip dayanıyor
O yüzden ümmet dualarında sürekli nefsi emmarenin şerrinden Allaha sığınmış
Nefisleri tezkiye etmek lazım beyefendi
Onunda çare-i yeganesi Muhammedi ahlaktır
Gerisi zaten gelir
Saygımla.
Engin Tatlıtürk
Çok teşekkür ederim.
Eleştirileriniz yine gayet yerinde.
Yazım romanın bir bölümünden alıntı olduğu için bütünlük romana göre dizayn
edilmiştir.
Saygıler ve selamlar.