- 1726 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÜSTÜN ZEKÂLI VE ÖZEL YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN EĞİTİMİNDE HALK BİLİMİ
Folklore in Gifted and Talented Education
(ERGÜN ÜNSAL Asuman, “Üstün Zekâlı ve Özel Yetenekli Öğrencilerin Eğitiminde Halk Bilimi”, Gazi Üniversitesi, Uluslararası Karşılaştırmalı Edebiyat, Edebiyat ve Dil Öğretimi Kongresi, Ankara 2009.)
ÖZET
Günümüzde kültürler bir yandan kendi varlıklarını koruyup geliştirmeye çalışırlarken, bir yandan da insanlığın ortak birikimine katkıda bulunmaktadırlar. Uygarlık tarihini incelediğimiz zaman bu birikimde üstün zekâlı ve özel yetenekli kişilerin payının oldukça fazla olduğunu görürüz.
Zekâ, yaratıcılık, sanat ve liderlik yönleriyle yaşıtlarına göre yüksek performans gösteren kişilerin normalin üzerinde bir yetenek, yaratıcılık ve yüksek düzeyde motivasyonları vardır. Bu özelliklerinin dağılımı, sıklığı, zamanlaması ve birleşimi açısından farklılık gösterirler.
Yetişmiş ve nitelikli insan birikimi, bir milletin en önemli güç kaynağıdır. Toplumlara yön verenler liderlik, üretkenlik, verimlilik gibi özelliklere sahip olan kişilerdir. Uygarlığı oluşturan buluşlar, üstün beyin gücü olan bireylerin ürünüdür. Sanat alanında tarihteki bazı yaratıcı sanatkârlar olmasa fikir ve duygu hayatımız oldukça kısırlaşırdı. Toplumsal ve politik alanlarda bazen kitle hareketleri gibi görülen pek çok olay da gerçekte bir avuç kişinin düzenleyip, uyguladığı olumlu ya da olumsuz gelişmelerdir. Her kuşakta sayısı sınırlı olan bu kişilerdeki önemli bireysel ayrılıklar onların uygarlığa katkısını artırmıştır.
Erken yaşta yönlendirilirlerse gelişimleri hızlandırılabilir ve düzenlenebilir; kendi kültürlerine ve uygarlığa olumlu katkıları sağlanabilir. Kendi haline bırakılıp da kendini gerçekleştirme fırsatı bulamadığı zaman yıkıcı, kendisine ve çevresine zarar veren bir hale de gelebilir. Bu yeteneğin insanlara faydalı hale gelmesi için çeşitli toplumsal, bedensel ve kişisel niteliklerin gelişimine ihtiyaç vardır; her çeşit koşul altında gelişip ürün verebiliyor değildir. Çok küçük yaşlardan itibaren belirtileri gözlenebilen ve uygun çevre koşulları ile gelişimi yönlendirilebilen bir özelliktir. Eğitilerek potansiyellerini en üst seviyede kullanmalarının sağlanması büyük bir kazanım olacaktır.
Kişinin kendi kültürüne ve insanlığın ortak birikimine katkıda bulunabilmesi için içinde yaşadığı toplumu tanıması lazımdır. Halk bilimi, kültürün ana hatlarını yakalayarak bunlardan özgün ve çağdaş ürünler çıkarmada önemli bir rol oynar. Evrensel kültüre katkı, önce milli değerleri anlayıp özümsemekten ve sonra da bunları çağdaş değerler ışığında yorumlamaktan geçer. Milletin içinden, milli ruhu keşfeden böyle büyük fikir ve sanat adamlarının çıkabilmesi için bu kişilerin önce kendi kültürlerini tanıyıp özümsemiş olmaları gerekir. Bu tanıma faaliyetlerinde halk bilimine önemli görevler düşmektedir. Yapılacak olan programlarda halk bilimi konularına özellikle yer verilmelidir. Halkına ait birikimi bilip tanıyan bir üstün yeteneklinin hem kendi milletine hem de uygarlığa katkısı daha fazla olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Üstün Zekâ ve Özel Yetenek, Halk Bilimi, Eğitim, Kültür, Uygarlık, Toplum.
ABSTRACT:
Cultures contribute to the collective inheritance of humanity. Gifted and talented individuals get a noteworthy share in this inheritance. With their characteristics of intelligence, creativity, arts and leadership, gifted and talented individuals are portrayed according to the distribution, density, timing, and substance of these features.
Educated and skilled individual capacity of a society is the most vital power of it. The ones leading the societies have the skills like leadership and productivity. Inventions constructing the civilization are the products of superior minds. Various creative artists in the history gave rise to our present thought and sense for arts, likewise. In social and political areas, many remarkable events perceived as massive acts are in fact planned by a few people. Limited in number in each generation, these individuals possessing significant personal characteristics extremely contributed to the civilization.
If gifted and talented individuals are fostered and guided beginning from the early ages, their development can be accelerated and prearranged; it may be achievable to get them contribute to their own cultures and the humanity. If they are left behind and rejected, without an opportunity of self-realization, they can turn into self-destructing individuals as well as being detrimental for the society. Being gifted or talented is a feature which can be observed and identified beginning from the very early ages; its progress can be fostered and directed with appropriate conditions. It will be a remarkable gain to get them use their potentials in the maximum level with proper education.
Individuals must identify the society, as a member of it, in order to contribute to their culture and the collective inheritance of humanity. Folklore plays a significant role in pointing to the primary fundamentals of culture and building up original and contemporary acts and masterpieces. Contribution to universal culture is only possible when comprehending and internalizing national values, and then commenting on them in the light of modern values. Only individuals who internalize their own culture can be the ones discovering the national soul, as leaders in thought and arts. Folklore has vital responsibilities for this identification process. The programmes for gifted and talented students should especially involve folkloric topics. A gifted individual who knows about the collective inheritance of his/her culture contributes much more to his/her society as well as to the civilization.
Keywords: Gift and Talent, Folklore, Education, Culture, Civilization, Society.
Günümüzde kültürler bir yandan kendi varlıklarını koruyup geliştirmeye çalışırlarken, bir yandan da insanlığın ortak birikimine katkıda bulunmaktadırlar. Uygarlık tarihini incelediğimiz zaman bu birikimde üstün zekâlı ve özel yetenekli kişilerin payının oldukça fazla olduğunu görürüz.
Özel akademik alanlarda veya zekâ, yaratıcılık, sanat ve liderlik yönleriyle yaşıtlarına göre yüksek performans gösteren kişilerin normalin üzerinde bir yetenek, yaratıcılık ve yüksek düzeyde motivasyonları vardır. Genel özellikleri; “sözcük hazinelerinin zenginliği ve sözcüklerin tam anlamlarıyla kullanılışı, genelleştirme yapabilme yeteneği, soyut düşünme yeteneği, problemler konusunda içgörü sahibi olmak, uslamlama (mantıksal ilişkileri görebilme ve bunlardan doğru sonuçlar çıkarabilme yeteneği), problem çözebilme yeteneği, öğrenme hızı ve entelektüel amaçları bitirme sürati, ısrar ve sebatlılık, bellek gücü, önsezi, mizah ve nükte yapabilme yeteneği, ilgilerin ve merakların zenginliği, uyanıklık ve gözlemlemeye doğal bir eğilim, inisiyatif alabilme ve teşebbüs etme yetisi, yaratma yeteneği, eleştirici muhakeme, hizmet etme arzusunda bulunma gibi özelliklerdir.” (Cutts ve Moseley, 2004, 62–77) “Üstün yetenek” terimi, potansiyel üstün yetenek anlamında kullanılmaktadır. (Akarsu, 2001, 5) Üstün yetenekliler; bazı özelliklerinin dağılımı, sıklığı, zamanlaması ve birleşimi açısından farklılık gösterirler. (Akarsu, 2001, 3) Üstün veya özel yeteneklilik, insanın dört temel özelliği arasındaki etkileşimden oluşur. Bu kişilerde yüksek düzeyde bulunan bu özellikler; ortalamanın üstünde yetenek düzeyi, yüksek düzeyde görev sorumluluğu, yüksek düzeyde yaratıcılık ve yüksek düzeyde isteklendirme şeklinde sıralanabilir. (Uzun, 2004, 19) Yaşamları boyunca üstün başarı göstermiş olan yetişkinleri inceleyen ve bu alandaki çalışmalarıyla tanınan Renzulli de bu üstün performansın altında iç içe geçmiş üç belirgin unsurdan söz etmektedir. Bunları normalin üzerinde yetenek, yaratıcılık ve işe sarılma şeklinde sıralar. (Akarsu, 2001, 11) “Zekâ” ise bir kişinin başarı düzeyini değil, ulaşabileceği en üst düzeyi gösterir. Bu kişilerin genel nüfusa oranları ortalama olarak %2 oranındadır. Kıvrak zekâya sahip, hareketli ve sürekli yaratıcı faaliyetlerde bulunmayı seven kişilerdir. Zekâlarını kullanmaya gerek görmeyecekleri ve aynı şeyi tekrarlamaya dayalı faaliyetlere ilgi duymayacakları için bu tür faaliyetlerdeki başarıları da düşer. (Uzun, 2004, 22) Yeteneklerini geliştirmek için okul tarafından sağlanamayan hizmetlere ve faaliyetlere ihtiyaç duyarlar.
Yetişmiş ve nitelikli insan birikimi, bir milletin en önemli güç kaynağıdır. Geçmişten günümüze toplumlara yön verenler, hatta çağ açıp kapayanlar liderlik, üretkenlik, verimlilik gibi özelliklere sahip olan üstün zekâlı ve özel yetenekli kişilerdir. Bu kişilerin yeteneklerini geliştirmek ve kapasitelerini en üst düzeyde kullanmalarını sağlamak kültür ve uygarlık tarihi için çok önemlidir. Uygarlığı oluşturan buluşlar, üstün beyin gücü olan bireylerin ürünüdür. Sanat alanındaki tarihteki bazı yaratıcı kişiler olmasa fikir ve duygu hayatımız oldukça kısırlaşırdı. Toplumsal ve politik alanlarda bazen kitle hareketleri gibi görülen ya da gösterilmeye çalışılan olaylar da gerçekte bir avuç üstün zekâlı ve özel yetenekli kişinin düzenleyip uyguladığı olumlu ya da olumsuz gelişmelerdir. (Enç, 2005, 29) Kültürü ve uygarlığı, kendilerini oluşturan kişilerin ortak ürünü olarak düşünmek yeterli olmaz. Üstün beyin gücüne sahip kişilerin bireysel yaratıcılıklarının uygarlığa katkısı büyüktür. Büyük çoğunluk çoğu zaman, yaratıcı özelliği olan kişinin bulup ortaya çıkardığı buluşa karşı direnmiştir. Tarihte pek çok kişi, ortalama insanların katı inançlarının kurbanı olmuştur. Buna rağmen yine de, üstün yetenekli kişiler, tarihi yönlendiren kişiler olmuşlardır.
İnsanlığı bugüne getiren milyarlarca ortalama kişiden ziyade, bu üstün beyin gücüne sahip olan kişilerdir. Her kuşakta sayısı sınırlı olan bu kişilerdeki öncülük ve yaratıcılık açısından önemli bireysel ayrılıklar onların uygarlığa katkısını artırmıştır. (Enç, 2005, 41) Yaratıcılık; biyolojik, psikolojik ve sosyal bir olaydır. Yaratıcılar topluma ve insanlığa, kendi avuç içi kadar varlıklarının üstünde ve ötesinde, geri kalan tüm kitlelerden daha verimli olmuşlardır.
Bu kadar önemli özelliklere ve potansiyel güce sahip olan bu kişilerin eğitimi pek çok yönden önemlidir. Erken yaşta yönlendirilirlerse gelişimleri hızlandırılabilir ve düzenlenebilir. Kendi kültürlerine, genel olarak da uygarlığa olumlu katkıları sağlanabilir. Kendi haline bırakılıp da yönlendirilmediği ve kendini gerçekleştirme fırsatı bulamadığı zaman yıkıcı, kendisine ve çevresine zarar veren bir hâle de gelebilir. Bu beyin gücünün hiç değerlendirilmemesi de ihtimal dâhilindedir. Çok küçük yaşlardan itibaren belirtileri gözlenebilen ve uygun çevre koşulları ile gelişimi yönlendirilebilen bir özelliktir. Bu kişilerin eğitimi ülkemiz ve bütün dünya için büyük bir kazanımdır.
Kendi yaş grubunun tipik ve normal özellikleri dışında kalan ve özel eğitime muhtaç olan kişilerdir. Eğitimin, temel eğitim düzeyinde yaygınlaşması sonucunda ortalama öğrencilere göre programlar düzenlenmiştir. Üstün yetenekli çocuklar ise katı ve tek düze standart eğitime uyum sağlamakta zorlanırlar. Bu programlar sebebiyle öğrenme güçlerinin ancak küçük bir kesimini kullanarak başarılı olmaya alışmaktadırlar. Bu durum ise ileri öğrenim aşamalarında yetersizliklere düşmelerini kolaylaştırır. Öğrenme hızlarına uygun, bireysel farklılıkları dikkate alınarak düzenlenmiş programlara ihtiyaç duyarlar. Bireysel farklılıkları dikkate alarak eğitim sistemimizi, üstün beyin gücünün yaratıcı yeteneğini geliştirmeye elverişli imkânlarla donatmalıyız. (Enç, 2005, 40) Bu çocukların zihinsel heyecan, güçlüklerle mücadele, yaratıcılık, keşfetme ve üretme açısından beklentileri yaşıtlarına oranla daha fazladır. Eğitim düzenimizi bireysel ayrıcalıklara gereğince yer verecek; çocuklarımızın deneyci ve araştırıcı, başka bir deyişle yapıcı ve yaratıcı yeteneklerini geliştirmeye yarayacak yönde düzenlemeliyiz. Milletler arası rekabetleri ve “beyin göçü” gerçeğini de düşünürsek en üst seviyedeki beyin gücünü mümkün olduğu kadar erken bir yaşta arayıp bulmak, onlara en iyi ve en üst eğitim olanaklarının kapısını açmak anlamına gelir. Onların yetişecekleri bilim, fen, sanat ve teknik alanlarda en uygun koşullarda çalışabilmelerini de sağlamalıyız. Yetişmiş olan bu üstün beyin gücünün istihdamının planlanması da önemlidir. Gelişmekte olan ülkelerin sınırlı kaynaklarıyla yetiştirdikleri yetişmiş insan gücünü, gelişmiş olan ülkeler kendilerine çekme yollarına başvurmaktadır. Bu alandaki milletler arası rekabeti de düşündüğümüz zaman konuya önem vermemiz gerektiği açıkça anlaşılır.
Bu kişilerin özel eğitim konusu olmaları millî ve insanî bir sorumluluktur. Toplumun en değerli ve sınırlı bir kaynağı olan bu kişilerin verimli bir şekilde yetiştirilmeleri gerekir. Milletimiz geçmişte “Enderun” örneğiyle bu konuda öncülük etmiş bir millettir. Hükümdar yetkileri ile rekabet edebilecek soylu bir sınıfın oluşmasını önlemeye çalışan Osmanlı İmparatorluğu, devlet yönetiminde görev alacak olanları devşirme çocuklar, savaş esirleri ve satın alınan köleler arasından dikkatle seçmiştir. Bu çocuklar özel saray okullarında dikkatle seçilerek yetiştirilir, kendilerine kültürümüz verilirdi. Devletin sivil ve askerî en yüksek hizmetlerine kadar atanırlardı. Bu yoldan yükselip de ünlenen devlet büyüklerinin çocuklarının, onları yetiştiren saray okullarına girebilmeleri engellenirdi. Böylece her kuşakta toplumun tabanından seçilen “en yetenekliler”, devlete ve hükümdara hizmet için yeniden yetiştirilir ve eskilerin bu hizmeti aile imtiyazı durumuna getirmelerine fırsat verilmezdi. (Enç, 2005, 39) Günümüz koşullarında düşünüldüğü zaman her ne kadar eleştirilecek yönleri olsa da sonuçta böyle bir eğitimi dünyada ilk olarak vermiş bir milletiz. Şu an da dünyadaki bu alandaki gelişmeleri yakından takip etmeli ve bu en değerli gücümüze sahip çıkmalıyız. Bu yeteneğin insanlara faydalı hale gelmesi için çeşitli toplumsal, bedensel ve kişisel niteliklerin de gelişimine ihtiyaç vardır. Bu nitelikler olmadıkça her çeşit koşul altında gelişip ürün verebiliyor değildir. Buna rağmen yurdumuzda ve hemen bütün özgür ülkelerde özel eğitimin en az ilgi ve yatırım sağlayabildiği dalı “üstün beyin gücü”nün eğitimidir.
Şu an Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı Bilim ve Sanat Merkezleri’nde üstün zekâlı ve özel yetenekli öğrencilere bireyselleştirilmiş programlarla eğitim yapılmaktadır. Müzik ve plastik sanatlarda olağan üstü özel yetenek gösterenlerin devlet tarafından eğitiminin düzenlendiği 6660 sayılı yasa da bu alandaki bir boşluğu doldurmaktadır. Bunlara Fen Lisesi, TUBİTAK bursları, parasız yatılı sınavları, yüksek öğrenim bursları gibi tedbirleri de ilave edebiliriz. Eğitim vakıflarının ve özel okulların bu yöndeki çabaları da bu kapsamda değerlendirilebilir.
Sadık Tural’a göre, “Kendisini mensup saydığı milletin insanlarına karşı engin bir müsamaha, derin bir aşk ile bağlı olan; toplumun meselelerini yakından tanıyan; öncelikle, mensup olduğu toplumun hürriyeti, istiklâli, bütünlüğü ve refahı için – içtimaî yapının reddetmeyeceği – çözümler arayan; bu yolda hiçbir sıkıntıdan yılmayan, usanmayan insana aydın insan” diyoruz. (Tural, 1982, 2) Eğitimde de yetişmesini arzu edeceğimiz insan tipinin özellikleri arasında bu özellikler başta gelmelidir. Tural’a göre, bir toplumun içine düştüğü sosyal, siyasi ve ekonomik sorunlardan sorumlu olanlar öncelikle aydınlardır. Bir sorunu görüp, değerlendirip, bu sorunun çarelerini arayan kimseler de öncelikle aydınlardır. Bütün mesele, bu mecburiyeti duyan, “aydın” olduğuna kendisinin de, başkalarının da inandığı kişilerin her türlü fedakârlığı göze alıp ortaya çıkmalarıdır. (Tural, 1982, 2) Toplumda öne çıkan insanların da “üstün zekalı ve özel yetenekli kişiler” olma ihtimali büyüktür; çünkü liderlik, muhakeme gücü, inisiyatif alma gibi özellikler bu kişilerin belirgin özellikleridir. Atatürk de pek çok alanda üstün özellikleri olan, tarihi olayların önünde sürüklenmeyen, onlardan yararlanarak hedefine ulaşan ender komutan ve devlet adamlarından biridir. Mehmet Kaplan’a göre, “Soyut fikirler ne kadar doğru, idealler ne kadar parlak olursa olsun, durum elverişli ve tesir vasıtaları müsait olmadan politik ve sosyal hareketleri yürütmeye imkân yoktur. Bunlardan faydalanmak ve belli bir hedefe yöneltmek için büyük bir kabiliyete ve şahsiyete ihtiyaç vardır.” (Kaplan, 1994a, 239) Bir ideali olmayan insan, karşısına çıkan fırsatlardan yararlanmayı da bilmez, olayları kendi hedefine doğru yönlendiremez. Atatürk, fırsatları ve imkânları kullanmasını bilen, engellerden yılmayan, üstün zekâlı ve özel yetenekli insanlardan biridir. Alain, “dağcı dağın kendisine çıkardığı engellerden yılmaz, onları tırmanmak için kendisine basamak yapar” der. Başarı için içinde bulunulan durumu yorumlama da çok önemlidir. Mehmet Kaplan’a göre: “ Durum ile yorum arasında sıkı bir bağlılık vardır. Durumun isabetli yorumu, onu yorumlayan insana bağlıdır. Atatürk’ün dehası her şeyden önce, Birinci Dünya Savaşı sonunda Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu en doğru şekilde yorumlamasında kendisine gösterir.” (Kaplan, 1994a, 239) Milletine duyduğu güven de önemlidir. Düzenlediği kongrelerle ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ile o, kendi iradesiyle milli iradeyi birleştirmeyi başarmıştır. Başarısının arkasında kendi milletini tanıyor olması özelliği ve yaşama iradesine sahip olan milletin gücü vardır; fakat milletler arzularını temsil edecek liderler olmadan harekete geçemezler. Bu arzuyu ve iradeyi kendi içinde derinden hisseden yetenekli kişilere ihtiyaç vardır. Atatürk’ün “Ben, milletin vicdanında ve istikbalinde ihtisas ettiğim büyük tekamül istidadını, bir milli sır gibi vicdanımda taşıyarak, peyderpey, bütün heyet-i içtimaiyemize tatbik ettirmek mecburiyetinde idim” sözlerindeki “milli sır” ve “mecburiyetinde idim” kelimeleri, büyük bir misyon ve vazife fikrini ifade eder. (Kaplan, 1994a, 239) Üstün zekâlı ve özel yetenekli olan her bireyin bu arzuları içinde derinden hissedecek bir aydın veya sanatkâr hâline gelmesi, yeteneklerini en üst seviyede kullanabilmesi için onların eğitimine gerekli önemi vermeliyiz.
İnsan içinde yaşadığı topluma olan aitlik duygusunun bilincinde olmalıdır. Bu bir kişinin kendi içinde bütünleşmesinin de ilk basamağıdır. Kendisini bir millete ait hisseden; ülkesinin de sosyal değerlerini, doğal kaynaklarını ve insanını tanıyan bir aydın bu ülkenin dertlerine de daha uygun çareler bulabilecek, böyle bir sorumluluğu hissedecektir. Toplum meselelerini yakından tanımak ve toplumun özelliklerini bilmek, bu meselelere uygun çözümleri bulabilmek için önemlidir. Aydın insan, ait olduğu toplumun bütünlüğü ve refahı için alınacak tedbirlerin toplumun değerlerine ve çağdaş tercihlerine zıt olamayacağının da bilinci içinde olmalıdır. Bu yüzden toplumun bünyesine uygun çözümler üretmek zorundadır. Bir millete çözüm olabilecek bir proje, başka bir millete çözüm olamayabilir. İnsanlığa ve medeniyete katkıda bulunurken, milletler arası farklılıkları da dikkate alarak bu katkıyı yapabiliriz. Her toplumun meselesi ayrıdır; çözümü de, o toplumun ve o meselenin gerektirdiği, özel bir yaklaşımın sonucunda mümkün olabilir. Bir halka gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü biliminden faydalanmalıyız; fakat asıl temeli kendi içimizden çıkarmak zorundayız. Ait olunan toplumun tercih, tepki ve arzularını tespit etmek, çözülmeleri sorunların kaynağında yakalamak ve uygun çözümler bulmak gerekir.
Bir milletin mitolojisi, inançları, masalları, efsaneleri, hikâyeleri, atasözleri bu milletin bilinçaltı ve eğilimleri hakkında bilgi kaynağıdır. Halk biliminin alanına giren gelenekler ve görenekler, yaşayışla ilgili geçmişten günümüze pratik uygulamalar, doğum-evlenme-ölüm gibi toplumdaki sevinçlerin ve üzüntülerin paylaşıldığı geçiş törenleri, taşınır ve taşınmaz kültür varlıkları, toplum hakkında bilgi öğrenebileceğimiz kaynaklardır. Aslında halk bilimi konuları her öğrencinin mutlaka bilmesi ve tanıması gereken konulardır. Bu ihtiyaç üstün zekâlı ve özel yetenekli öğrencilerin eğitiminde daha da hayati bir önem taşır. Kendi milletini yeterince tanımayan bir insandan bu millete hizmet etmesini, milletin sorunlarını çözmesini, onu her alanda daha da ilerletmeye çalışmasını, bu yolla da bütün insanlığa faydalı olmasını beklemek ne kadar gerçekçi olacaktır? Toplumun yapısını tanımak, sorunları tespit etmede ve toplumun ihtiyaçlarını anlamada yanılmayı azaltacaktır. Ayrıca kendi kültürüyle ilgili değerler eğitimini alan bir kişi, kişiliğini de daha sağlam yapılandıracaktır.
Çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak ve tam anlamıyla kalkınabilmek için bilgili, basiretli, sağlıklı ve dengeli nesillerin yetiştirilmesi gerekir. Bu görev ise eğitime verilmiştir. Millî ve manevî değerlerimizi, örf ve âdetlerimizi, kısacası kendi öz benliğimizi gelecek nesillere aktarmalıyız. Böyle yaparsak Ahmet Yesevi’nin, Alparslan’ın, Yunus Emre’nin, Fatih’in, Atatürk’ün ruhunu taşıyan ve kendi değerlerimizi özümsemiş bir nesil yetiştirebiliriz. Değerler eğitimine yeterli önemi vermezsek kendi öz benliğine yabancı hatta düşman olan insanlardan oluşan bir millet haline de gelebiliriz. Böyle bir millet de kökü olmayan bir ağaca benzer; zamanla başka milletler arasında eriyip gitmeye mahkûmdur. Arzu edilen niteliklere sahip, kendilerine güven ve umutla değerlerimizi emanet edebileceğimiz ve bu ülkeye hizmet etme aşkıyla dolu nesillerimiz olmalıdır. Kalkınma ve ilerleme konusunda millîliği daima ön planda tutmalıyız. Bu hedefe ulaşmada halk biliminin kaynakları bize eşsiz bir hazine niteliğindedir. Çocuklara ve gençlere yönelik çalışmalarda verimli çalışmalar yapılabilmesi için halk biliminden yararlanılmalıdır. Halk biliminden faydalanmayan bir çocuk edebiyatı veya gençlere yönelik bir etkinlik onları etkilemede daima yetersiz kalacaktır.
Halka lider olmak isteyen kişilerin de halk hakkında bilgiye ve onu yakından tanımaya ihtiyaçları vardır. Halka hizmet etmeye çalışan insanlar öncelikle halk bilimi kaynaklarından onun ruhunu tanımaya çalışmalıdırlar. Bu hem halka hizmeti kolaylaştıracak, hem de bizim toplum yapımıza en uygun modellerin ve çözümlerin seçilmesine; bunların uygulanmasına imkân hazırlayacaktır. Hangi sahada olursa olsun bilim adamları ve yöneticiler halka yönelmelidirler. Liderliği, “diğer insanların davranışlarını etkileyebilme yeteneği veya ilerlemeye yönelik davranış düşüncesidir” (Rein ve Rein, 2005, 29) şeklinde tanımlayabiliriz. Bu özellik üstün zekâlı ve özel yetenekli kişilerde daha belirgindir. Sosyal liderlik özelliği gelişen üstün veya özel yetenekli çocuklar, faaliyetin planlanması, grubun yönetilmesi ve faaliyet organizasyonu gibi işlerde, belirgin olarak öne çıkarlar. (Uzun, 2004, 22) Topluma ileride liderlik etme, yön verme potansiyelleri olan çocukların kendi kültürlerini tanıması ve milletin sorunlarına en uygun çözümleri bulmaları milletin de menfaatine olacaktır. Bu potansiyele sahip kişilerin kendi kültür miraslarını tanımaları millet hayatı için hayati derecede önemlidir.
Sanatkârların da halk bilimi kaynaklarından beslenmeleri ve kendi kültürlerinden ilham alarak eserler vermeleri millî bir sanatın oluşması yönünden önem taşır. Yaratıcılık özelliği olan kişilerin halk bilimi kaynaklarını tanıyor olmaları, onların eserlerini de zenginleştirecektir. Henüz yaratıcılık yönü ortaya çıkmamış olan üstün zekâlı kişilerin de halk bilimi konularıyla ilgilenmesi, onların duygu ve düşüncelerini besleyecek ve yaratıcı bir faaliyette bulunabilmeleri için uygun bir kıvama gelmelerini sağlayacaktır. Yaratıcılık hakkındaki bir görüşe göre; “Genel olarak, zekâ ve yaratıcılık arasında pozitif bir bağlantı vardır. Zekâsı yüksek olmak yaratıcı olmak anlamına gelmese de, yaratıcılığı yüksek olan insanlar aynı zamanda, ortalama zekânın üzerinde bulunurlar. (Rein ve Rein, 2005, 57) Bu görüşe göre, her ne kadar istisnaları olsa da, yaratıcı yeteneği olan insanları ararken üstün zekâlı kişileri hedef kitle olarak seçmek çok da isabetsiz değildir.
Halk bilimi, millî birliğin sağlanmasında da etkili olan faktörlerden biridir. Millî bir düşünüş tarzının gelişmesine zemin hazırlar. Toplumdaki birlik ve beraberlik duygularını güçlendirir. Üstün zekâlı ve özel yetenekli öğrenci, kendi halkını ve onun özelliklerini tanıdıkça onu daha fazla sevecek ve halkına hizmet etmeye istekli bir birey haline gelecektir. Bu isteği hisseden ve bu yönde motive olmuş bir üstün yeteneklinin de kültüre ve uygarlığa katkısı daha fazla olacaktır. Halk bilimi alanındaki çalışmalarıyla tanınan Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun bu konudaki fikirleri şu şekildedir: “Ülke kalkınmasını sağlayabilmek için gerekli olan şartlardan birincisi, ülke gerçeklerini ve insanımızı tanımaktır. İnsanımızı bütün doğallığı ile tanıyabilmenin en sağlıklı yolu da halk bilimi araştırmalarıdır.” (Düzgün, 1997, 127) Halk kültürüne ait her türlü ürünler halk biliminin çalışma alanına girmektedir. Halk bilimi, toplumun görünen ve görünmeyen yüzünü yansıtır. Geçmiş, şimdi ve gelecek arasında köprü kurulmasında önemli bir göreve sahiptir. Bu birikimden üstün zekâlı ve özel yetenekli kişiler mutlaka yararlanmalıdır; çünkü “üstün zekâlı birine yardım ettiğiniz, onu çetin bir çalışmayla bir işe girebilmesi için kapasitesinin üst kademelerine kadar hazırladığınız zaman yalnız ona değil, tüm dünyaya da bir hizmet vermiş oluyorsunuz.” (Cutts ve Moseley, 2004, 46)
Halk bilimi, binlerce yıllık halk kültürünü derleyip değerlendiren bir bilim dalıdır, bir halkın maddi ve manevi alandaki kültürel ürünlerini konu edinir. Halk biliminin belirli bir ülkede yaşayan halkın kültürünü, geleneklerini ayrıntılarıyla ve derinliğine inceliyor olması onun en önemli özelliğidir. Pertev Naili Boratav halk bilimini şu şekilde tanımlar: “Halk bilimi, birçok bilimlerin kavşak yerinde bulunan ya da onlarla birçok konuları ortaklaşa paylaşan bir bilimdir: Ruhbilim, dilbilim, toplumbilim, arkeoloji ve prehistuar, genel olarak tarih, özel olarak da din, edebiyat ve sanat tarihleri, toplumluk ve insanlık bilimlerin dışında da hekimlik, bitkiler bilimi, hayvanlar bilimi… uzaktan yakından halk bilimi ile ilişkili olan bilimlerdir.” (Boratav, 1992, 6) Özkul Çobanoğlu da halk bilimciyi şöyle tarif eder: “Amatör iştiyaklarla malzeme derleyen basit bir derlemeci ve onların koleksiyoncusu olmanın ötesinde kültür teorisi ve kültürel süreçlerle yakından ilgilenen kültürlenme, kültürleşme ve kültür değişmesi olaylarını nesnel bir gözle değerlendiren ve bu amaçla edebiyat, tarih, antropoloji, sosyoloji, psikoloji, felsefe, etnoloji, coğrafya, etnografya, arkeoloji, hukuk, ilahiyat, mimarlık, sanat tarihi, sahne ve gösteri sanatları, el sanatları, giyim tasarımı ve kreasyon, iç mimari, şehircilik çalışmaları, gıda mühendisliği, endüstri mühendisliği, ziraat mühendisliği, veterinerlik, eczacılık, sinema çalışmaları, kadın çalışmaları, kütüphanecilik bilimleri, dilbilimi, göstergebilim, iletişim bilimleri, gibi bazıları için en azından bir kollarıyla, diğerleri için tamamen kültürlerdeki bilgi, bilişim, bildirişim kısaca iletişim olaylarını inceleyen, çok çeşitli bilim ve araştırma sahalarından yararlanan ve çalışmalarıyla kendi sahasının yanı sıra bu komşu, yan ve alt bilim dallarına da katkı yapabilen kişidir.” (Çobanoğlu, 1999, 3) Ayrıca Özkul Çobanoğlu’na göre günümüzde aldığı bu son şekliyle halk bilimi, “kültürel muhteva, kültürün yapısı bağlamında insan ve insan davranışları konularının tahlilinde başvurulacak en önemli bir sosyal bilim hüviyetindedir.” (Çobanoğlu, 1999, 3)
19. yüzyılın sonlarından bu yana Türk halk bilimi alanında çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Daha önce yapılmış olan çalışmalar, dolaylı yoldan halk bilimine de katkıda bulunmuş olan çalışmalardır. Tanzimat’tan sonra ise, dili sadeleştirerek halkı bu sade dille eğitmeyi hedefleyen aydınlar, halk kültürünün öğretici ürünleri ile ilgilenmişlerdir. Türk halk edebiyatını bir bilim konusu olarak ele alıp da ilk çalışmaları yapan kişi ise Macar bilgini Ignaz Kunoş’tur. Halk edebiyatının çeşitli türlerinden metinleri derlemiştir. Türk aydınları, daha sonraki zamanlarda kendi halk kültürlerine bir bilim konusu olarak eğilmişleridir.
Ziya Gökalp, halk kültürü konularının sosyoloji, tarih ve edebiyat araştırmaları bakımından önemi üzerinde durmuştur. Fertlerin ve milletlerin yabancı kültürlerin ve medeniyetlerin etkisiyle millî kişiliklerini kaybedebileceklerinden bahseder ve bu durumu şu şekilde tespit eder: “O zaman fert ve cemiyet hastalanır. Aydın kesim, yabancı etkilerle kendi milletinden uzaklaşır. Halk ise kendi kültürüne bağlı kalır.” (Kaplan, 1994b, 227) Sanatkâr, edip ve şairlerin Türk halk biliminden nasıl yararlanabileceklerini, “Türkçülüğün Esasları” adlı eserinde göstermiştir. Halktan uzak kalmış olan aydınlara “seçkinler” adını verir ve ona göre seçkinler, halktan kültürü almak ve halka da uygarlığı vermek için halka doğru gitmelidir. Halkın içine girmelerini; halkla birlikte yaşamalarını; halkın kullandığı sözcüklere, tümcelere dikkat etmelerini; söylediği ata sözlerini işitmelerini; düşünüşündeki biçimi, duyuşundaki üslûbu kavramalarını; şiirini, müziğini dinleyerek, dansını, oyunlarını seyretmelerini; dinsel yaşayışına, ahlak duygularına girmelerini; giyinişindeki, evinin yapısındaki, döşemesinin yalınlığındaki güzellikleri tadabilmelerini; bundan başka halkın masallarını, fıkralarını, öykülerini, eski törelerini, inanışlarını öğrenmelerini; halk kitaplarını okumalarını ister. Halkın sanat yapıtlarını toplayarak ulusal müzeler kurmak gerektiğini söyler. Seçkinlerin, ancak uzun süre halkın ulusal kültür müzeleri ve okulları içinde yaşadıktan ve ruhları bütünüyle Türk kültürü ile dolduktan sonra ulusallaşacaklarını ve halktan aldıkları özle sanat dâhileri olabileceklerdir. (Gökalp, 1994, 40–42) Uygarlığın anahtarlarının ise seçkinlerde olduğunu düşünür ve halka da uygarlık götürmek gerektiğini belirtir. Atatürk, onun düşüncelerinden etkilenmiş ve görüşlerinden ilham almıştır. Onun “Halka Doğru” hareketi cumhuriyet dönemindeki kültür politikalarının temelini oluşturmuştur. (Oğuz, 2000, 108) Mehmet Kaplan, halktaki millî ruhu tanımanın önemini şu sözleriyle ifade eder: “Eğer Osmanlı devleti yıkılırken, onun içinden yepyeni bir Türk devleti doğmuşsa ve o, dünya altüst olurken bugüne kadar yaşamışsa, bunun sebebi, bu yıkılış anında milletin içinden millî ruhu keşfeden büyük fikir ve aksiyon adamlarının çıkmış olmasıdır.” (Kaplan, 1994b, 223–224)
Kişinin kendi kültürüne ve insanlığın ortak birikimine katkıda bulunabilmesi için içinde yaşadığı toplumu tanıması lazımdır. Bu tanıma faaliyetlerinde halk bilimine önemli görevler düşmektedir; çünkü halk bilimi, bir milletin kültürel DNA’sını ortaya çıkarmaktadır. Halk bilimi, kültürün ana hatlarını yakalayarak bunlardan özgün ve çağdaş ürünler çıkarmada önemli bir rol oynar. Evrensel kültüre katkı, önce milli değerleri anlayıp özümsemekten ve sonra da bunları çağdaş değerler ışığında yorumlamaktan geçer. Milletin içinden, millî ruhu keşfeden böyle büyük fikir ve sanat adamlarının çıkabilmesi için bu kişilerin önce kendi kültürlerini tanıyıp özümsemiş olmaları gerekir. Kendilerinden milli kültüre ve uygarlığa önemli katkılar beklenen üstün beyin gücüne sahip üstün zekâlı ve özel yetenekli öğrencilere yönelik yapılacak olan ders programlarında toplumun özelliklerini, kültürünü, ruhunu, karakterini ifade eden halk bilimi konularına mutlaka yer verilmelidir.
KAYNAKÇA
Akarsu, F. (2001). Üstün Yetenekli Çocuklar (Aileleri ve Sorunları). 1. Baskı. Ankara: Eduser Yayınları.
Boratav, P. N. (1992). 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı. 6. Baskı. Ankara: Gerçek Yayınevi.
Cutts, N. E. ve Moseley, N. (2004). Üstün Zekâlı ve Yetenekli Çocukların Eğitimi (Ulusun En Büyük Kaynaklarından Birinin Harcanması Nasıl Önlenir?). İkinci Basım. İstanbul: Özgür Yayınları.
Çobanoğlu, Ö. (1999). Halkbilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş. 1.Baskı. Ankara: Akçağ Yayınları.
Düzgün, D. (1997). Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun Folklor ve Halk Edebiyatı ile İlgili Çalışmaları. Birinci Baskı. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.
Enç, M. (2005). Üstün Beyin Gücü. 2. Baskı. Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık.
Gökalp, Z. (1994). Türkçülüğün Esasları. 4. Baskı. İstanbul: İnkılâp Kitabevi.
Kaplan, M. (1994a). Atatürk’ün Başarısını Sağlayan Sebepler: Durum, Yorum, Hedef, İnanç, Karar ve Hareket. Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar 2. İkinci Baskı. İstanbul: Dergâh Yayınları.
_________ (1994b). Ziya Gökalp’te Düşünce ve Halk Kültürü. Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar 2, İkinci Baskı. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Rein, R. P. ve Rein, R. (2005). Çocuğunuzun Beceri ve Yeteneklerini Nasıl Geliştirebilirsiniz? İkinci Basım. İstanbul: Özgür Yayınları.
Oğuz, Ö. (2000). Türk Dünyası Halk Biliminde Yöntem Sorunları. Ankara: Akçağ Yayınları.
Tural, Sadık. (1982). “Aydın” Dediğimiz Kavram. Töre Dergisi, 129. 2–4.
Uzun, M. (2004). Üstün Yetenekli Çocuklar El Kitabı (1. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi). Birinci Baskı. İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları, 2004.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.