İKİ GÖZÜM İKİ NURUM... (Hayatımdan kesitler)
Sancıyla gecen bir gecenin ardından kucağıma verilen bir bebekle yeni bir başlangıç yapıyordum...Benim bir parçam kucağımda duruyordu...İnanmayan gözlerle baktım..Ne kadar masum ne kadar güzeldi Ya Rabbim ..Ona bakmaya doyamıyordum...Şimdi ben anne mi olmuştum... Kucağımdaki minik yavru benim miydi?... Ona bakıyordum ne kadar küçücüktü ne kadar aciz.. Ona bir kötülük gelir endişesi ile bağrıma bastım... Elimde olsa onu korumak için sinemi açıp içine koyardım... O benim ilk nurumdu... Rabbimin bize hediyesi emaneti...
Daha on sekiz yaşındaydım..Eşim hastalığı nedeni ile hastane de yatıyordu..Ailemden ayrılışım,gurbet ve eşimin hastalığı üst üste gelmişti...O günler nasıl geçti yalnız nasıl dayandım bilemiyorum...Tek desteğim karnımda varlığını hissettiğim yavrum oluyordu..Onunla konuşuyor onunla dertleşiyordum..O zamanlar şimdiki imkanlar yoktu..Telefonlar varsa da geçici olduğumuz için bağlatamıyorduk....Bulunduğumuz köyden hastaneye gitmek için en az üç dört km yol yürümek zorunda kalıyorduk..
Bir gün nasılda yolda kalmıştım..Bir metre ötesini göremeyecek kadar yoğun bir sis vardı..Ormanın başında ana yolda tek başına hamile bir kadın gelecek olan vasıtayı bekliyordu..Geri dönemiyordum dönsem eşim merak edecekti..Dönmesem nasıl gidecektim..beklediğim dolmuş bir türlü gelemiyordu...
Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş...Yetişti Allah’a şükür...Size şimdi çok garip gelecektir.. İnsan bazen hiçbir zaman yapmayacağı şeyleri yapmak zorunda kalabiliyor.. O günde öyle oldu.. Bir kamyon duruverdi önümde..kırk beş elli yaşlarında bir adam pencereden başını uzatarak seslendi...
‘’Kızım’’ dedi’’ bu dağ başında yalnız ne işin var?’’Korktuğumu anlayıp ‘’korkma kızım benden sana kötülük gelmez ‘’diyen O güzel yürekli adamı hiç unutmuyorum... Anlık bir kararla bindiğim o kamyonla hastaneye ulaşmıştım..Hangi mantıkla binmiştim kamyona hala bilmiyorum..Niyeti kötü olsaydı onu engelleyen hiçbir şey yoktu.. Her tarafı karanlık ormanlarla kaplı ıssız bir dağ başı... Allah ondan razı olsun dar bir zamanda Hızır misali gelmiş beni evimin direğine ulaştırmıştı...Onu bana , bize yollayan Rabbime nihayetsiz şükürler olsun..
Bir gün yine hastaneden dönüyordum...Yağmur yağıyor gelen bütün arabalar dolu geçiyordu...Akşam olmuş karanlığın esrarı sarmıştı dört bir yanı..Geri dönemiyordum..Dönsem hasta yatağında olan evimin direği üzülecekti..Dönmezsem nasıl gidecektim...Ters istikamete giden bir arabaya binmiş şehre inmiştim..Artık yatsı ezanı okunmak üzere idi ne yapmalıydım bilmiyordum...Son arabaya binmeye karar vererek çıktık yola.. Kestane bayırı denilen ineceğimiz durağa gelince İneceğimi söyledim... Minibüste olan herkesin dönüp bana bakması ve burada neden iniyorsun sorusu o ana kadar akmayan yaşlarımın akmasına sebep olmuştu.. Cevap vermeden inmiş eve varıncaya kadar ağlamıştım..Yavrumu teselli ediyordum üzülme bebeğim iyiyim..Sakın korkma rabbim bizimle beraberdir diyordum... Kızım, benim için doğmadan dert ortağı olmuştu..Bazen daha doğmadan dertlerle uğraşıyor diye üzülürdüm..Onunla konuşurken ona hep iyi yönlerini anlatır teselli ederdim, onun vesilesi ile biraz da kendimi...
Sorarlardı nasıl böyle arkadaş gibisiniz..Neden biz çocuklarımızla bu diyaloğu yakalayamıyoruz..Cevabım hep aynı oluyordu,o daha doğmadan biz arkadaş ve sırdaş olmuştuk., birlikte büyümüştük ...bu bağ hiç bozulmadı çok şükür kızım benim için hala bir arkadaş ve sırdaştır...Hem iyi bir evlat hem iyi bir arkadaş...Allah nazarlardan saklasın. Maşşallah ! Onu kucağıma aldığım ilk gün sadece bir evlat sahibi olmamış bir dosttum da olmuştu..İnanması zor ama doğduğunda hiç ağlamadı, yeni doğan bebeklerin gözleri açılmaz derlerdi , kızım gözlerini kocaman açmış etrafına bakıyordu, gözlerimizle konuşuyorduk...Zorluklarla başlayan ana kız diyaloğu çok başka boyuta taşınıyordu... Allah ondan razı olsun... Seni seviyorum yavrum...
Eşim iyileşti çok şükür... Kızım bir yaşını doldurduğunda nasibimizin bittiği yerden yeni bir bilinmeyene doğru yol alıyorduk... Deredibi köyü halkının iyiliklerini hiçbir zaman unutamam..Evlat gibi bağırlarına basmış gözetmişlerdi.. Allah hepsinden razı olsun...
İkinci durağımız Elazığ Zarik köyüydü..İki oda ufacık öğretmen lojmanına yerleşmeye çalıştık.. Aslında önceki evimizde küçüktü ama burası gerçekten nohut oda bakla sofa misali, küçücük oyuncak bir ev gibiydi... Zaten az olan eşyamızın bir kısmını odunluğa kaldırıp yerleştik...
Elazığ’ın köylerinde evlerde su çok nadir akar hatta hiç akmazdı ... köye kadar su gelse bile evlere almıyorlardı...Sulama suyu olarakta kullanılıyordu..O sebeple bulunduğumuz köyde de evlerde su yoktu..Su bize bir km kadar uzaktı..Taşıma suyla değirmen döner mi..Dönüyordu...Kollara kuvvet taşıyorduk.. Bir aradaydık mutluyduk...Öğrenmiştik artık huzur her şeyden önemliydi..Yaşanan hiçbir zorluk boşa yaşanmıyordu..Anlamak için yaşamak gerekiyordu...Anlamıştık inşallah... Zarik halkı çok iyilik severdi..Bize kucak açtılar..Terörün en şiddetli zamanlarıydı...Memlekete gitmek o yolları aşmak çok zordu..Korku her zaman hakimdi yüreklerde...Vefakar insanımız bize siper olmuştu.. iyiliklerini anlatmakla bitiremem..Ama bir olay var ki hiç unutamadığım, anlatmadan geçmek haksızlık olur...
O kış çok uzun ve şiddetli geçiyordu..Yollar kapanmış odun bitmişti..Köy halkının da bizden faklı değildi durumu,buna rağmen( Allah nur içinde yatırsın) Abdullah kakko(amca)eline aldığı çuvalla ev ev dolaşıp tezek toplamış kapıya getirip bırakmıştı...Onlarda da yoktu buna rağmen beklide soğukta oturmayı göze alarak bizimle paylaşmışlardı..Bu iyiliği hiçbir zaman unutamadım..Yoklukta paylaşmanın ne kadar zor ama bir o kadar da güzel olduğunu işte o zaman öğrendim...Allah onlardan razı olsun...
Tezekle tanışmamız böyle olmuştu... Beş yıl orada kaldık..o zmanlar gençliğin verdiği bir güçle çok zorluk yaşamışız gibi gelmiyordu..Şimdi bakınca oldukça zor günler geçirdiğimizi anlıyorum..
Kızım dört yaşına geldiğinde ikinci kez anne oluyordum..Oğlum Halimim dünyaya gelmişti.. Ablası çok sevinmişti,onu çok sevmişti... Ama oğlum ablayı kıskanmıştı..Ne zaman kucağıma gelse feryat ederdi.. Ablanın kalkması yetmiyordu.. O kucağımıza gelinceye kadar ağlar yerini alınca da ablasına bakarak burası bana ait dercesine susardı... Babasına bile tahammülü yoktu anne sadece ona aitti,kimseyle paylaşmak istemiyordu..Buna rağmen ablası onu hiç kıskanmadı hep sevdi,her zaman korudu. Oğlum altı aylıkken Zarik’ten ayrıldık..Nasip orada da bitmiş başka bir yere atanmıştık .
Elazığ merkezde üç yıl kaldıktan sonra (üstelik su evde akıyordu ve ne büyük bir nimet olduğunu öğrenmiştik) yine başka bir köye yolumuz uğruyordu.Cansızlar köyü..İki yıl orada kaldık...Allah hepsinden razı olsun..Biz de köylü olduğumuz için köyleri başka türlü severdik...Dört duvar arası bize göre değildi..Çocuklarımın köylerde büyümesi kadar güzel bir şey olamazdı...Evet yine susuz kalmıştık ama beraberdik bu yeterdi bize...
Oğlum doğduğunda masmavi gözleri vardı...Yumuk yumuk elleri...Gözleri açık kahve ye döndü daha sonra..İki yaşında mısır ekmeğini öyle bir yiyişi vardı gören bal yiyor sanırdı..O kadar güzel bir çocuk daha önce görmemiştim..Tabi kuzguna yavrusu Anka gelirmiş.. Çok meraklı bir çocuktu her şeyi bilmek istiyor, öğrenmek için bıkmadan soru soruyordu... Düzce’ye geldiğimiz ilk yıllarda onunla balkon sefası yapar sorduğu sorulara cevap aradık...Namaz kılmayı çok severdi..Evde kılmak yerine camilere gitmek cemaatle kılmak istiyordu..Komşumuz olan bakkal Mahmut bey(Allah ondan razı olsun) onu camiye götürür eve girinceye kadar beklerdi...Beş yaşında bir çocuktu o zamanlar..Çok istekli olması namaza gitmesi herkesin dikkatini çekiyordu... Bazen ana yüreği nazar değer korkusuyla yollamazdım onu...Evde imam ol diyordum biz sana cemaat olalım..Çok hoşuna giderdi..Başına takkeyi takar bize namaz kıldırırdı...Sonrasında yeniden kılardık ama maksat o namazdan soğumasın hevesi kırılmasındı…
Hastalıktan yana hiç şansı yoktu...Altı aylıkken kızamık teşhisi konulmuş haliyle aşısını yaptırmamıştık..İki yaşına geldiğinde ateşten yanan yavrumun kızamık çıkardığını öğrenmek bizi bir hayli üzdü.. zatürree başlangıcı diyerek bizi azarlayan doktora verdiğim cevapla nasıl kızardığını unutamam.. Boğazı şiştiğinde kabakulak teşhisi konulmuş ve bu olay üç kez tekrarlanmıştı.. Tahliller yapılmış çok şükür sonuç iyi çıkmıştı...Doktorların oğluma kastımı vardı bilemem ama o bu konuda çok şanssızdı...
O şehitliğe merak salan annesi gibi şehit olmak istiyordu...Ben de ona dua ediyordum,inşallah şehit olursun oğlum..inşallah o şahadet şerbetini içmek nasip olur...
Gözleri bozulup gözlük taktığı zaman en çok komando olamayacağına üzülmüştü...Komando olmak demek şehitliğe yaklaşmak demekti onun için.. Allah çok büyük oğlum sen iste lütfeder inşallah derdim... O benim için evlattan çok arkadaşımdı... Benim hayallerim onun hayalleri olmuştu.. Şehit olması için dua ettiğimde bana kızanları hiç anlamıyordum. Ölüm vardı haktı..Neden şehit olarak varmasın Rabbimin yanına..O ne güzel makamdır.. Rabbim nasip eder inşallah... Benim iki gözüm iki nurumdur...rabbim razı olsun...
Yıllar çabuk geçip gitti..Çok şeyler yaşadık ..Depremle sarsıldık...Belki çok sıkıntılı günler geçirdik ama biz hep mutlu bir aile olduk... Çok şükür Rabbime...
Depremden önce geniş bir eve çıkmak istedik..Yıllarca nohut oda bakla sofa evlerde yaşadık..Bizim için hep üzülüp bu kızında hiç şansı yok derlerdi.... Bunu hiçbir zaman dert edinmedik..önemli olanı öğrenmiştik...Yine de çocuklar büyüyor ayrı odaları olsun diye daha geniş bir ev ararken depremin sıcak yüzü ile karşılaştık.. Çooook geniş bir eve taşındık... Her şeyi vardı.. mutfağı,salonu,yatak odası,çocuklara oda..tek kusuru hepsi bir yerde oluşuydu...Beşi bir yerde misali...:)J Tek göz bir prefabrikti vesselam..
O günler bizim için unutulmaz güzellikte geçti..Kimse tahmin edemezdi ama Allah’ın bir lütfü olsa gerek en güzel günlerimiz orada geçti diyebilirim...
Ömür hızla tükeniyor..Yıllar ardı sıra uçup gidiyor...Yaş sonbahar ya! ömür nereye kadar kim bilir...Yaşadığımız hayat bizlere çok şey öğretti.Önce anne olduk...Çabuk büyüdük.. O zaman başladım evladım demeye... Etrafımdaki herkesi anne sevgisiyle sevdim... Bu gün küçük bir çocukla kocaman bir delikanlı ya da genç kız hepsi benim oğlum ya da kızım oldu...Rabbim bana sevgiyle yaklaşmayı evladım demeyi çabuk öğretti..
Hayat böyle bir şey işte... mal mülk insana mutluluk vermiyor..onsuzda olmuyor..Allah Teala azdıracak zenginlikten, isyan ettirecek fakirlikten muhafaza eylesin... Huzur arayanlar para yerine birbirlerine kenetlenen aileler olmayı seçsinler..Çünkü mutluluk ve huzur orada yanı başınızda duruyor...uzaklarda aramayın çok yakınınıza bakmayı deneyin...
Hayatımın kısa bir özetini sizlerle paylaşmak istedim..Belki hep mutlu bir ömür geçirmedik ama yaşadığımız her türlü sıkıntıdan bir ders çıkararak hayata devam ettik..Ömür nerede ne zaman biter bilemeyiz...Allah Teala rızası doğrultusunda yaşamayı, ve son nefeste iman üzere gitmeyi cümlemize nasip eylesin...
YORUMLAR
Gül Şehri
Böylesi mutlulukları daha çok paylaşmak gerek diye düşünüyorum. Hayata nasıl baktığıyla ilgili bir durum mutluluk. Elbet hikayenin tersinden baktığınızda başa gelmedik kalmamış diye düşündüren sıkıntılar anlatılıyor aslında ama siz birlikte olmanın eşsiz güzelliğini yakalayarak hayata başka türlü sarılmışsınız. Bu bakış açısıyla ne çok mutluluğumuz olur. Her şeyi olduğuna inanıp mutlu olamayışına hayıflananlar için güzel bir örnek. Bir lokma bir hırka'dan ibaret yaşamak.
Yazın anlamında paragraflar arası boşlukları bir kere daha ayarlamanızı tavsiye ederim. Anı için, birinci kısımdaki kızınızla olan kısmı bir yazı, oğulunuzla olan kısmı ikinci bir yazı ile ayrı ayrı değerlendirerek biraz daha ayrıntı ve betimlemelerle süsleyerek anlatmanız edebi anlamda çok daha çekici kılacaktır nesrinizi.
Hem hayatınız, hem yazınızdaki emeğinizi kutluyorum. Varolunuz, saygı ve sevgimle...asran...