SON GÜN 25.08.2009
Hayatta başarı kazanmak için belli riskleri almak gerekir. Bu nedenle “Uçurumu seviyorsan kanatların olmalı” eğer kanatların yoksa bunları hazırlamaya çalışmalısın. H. A. Çelebi gibi.
Başkasına kurduğun tuzağa kendinin de düşebileceğini aklından çıkarma. Tuzağa düşenin katlandığı olumsuzlukları yarın yaşar/yaşatılır/yaşatırlarsa bunları kader diye sayma, geçmişte yaptıklarının cezası olarak görmen en güzel anlayış biçimidir. zç.
İftiralar, ispiyonlar ve uydurulmuş yalanlar bazen birçok dürüst insanların yüzüne kara çalmaktadır. İnsanın doğumu ailesinin seçimi kendi ellerinde olmayan olgulardır. Ömrü billâh yaşayacağı yer seçiminde akıl kullanım serbestliğine kadar belki bir önceliği yoktur ama artık yaş alır aklını da nasıl kullanacağını öğrendikten sonra ben seni tutmayayım gibisine bir serbestlik kazanma şansları elbette mevcuttur. Kazandığı güç kuvvet ve sağlık sayesinde iş seçimi ve yaşayacağı muhit seçiminde ergen olana bir serbestlik kazandırabilir. Bu doğal bir olgudur. Tahsilini, çıraklığı, kalfalığını ve askerliğini tamamlayan veya genç kızlığının bahar havalarını yaşayan bir bakıma delikanlı payesini alan her insan gençlik devinimleriyle döner durur.
Bu dönüp dönmeler kendisine yöne verecek olan bir nevi dört yol kavşağı gibi şeydir. Ben şunu yapacağım veya bu işi yürüteceğim diye karar verdi mi? artık karar çizgisini geçmiş ve gelecek günlerin asıl temelini atmış olur. Gençlik döneminin havyarı dürtüleri bazen bu temellerin yanlış atılmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle aile ve çevre bu duygular içinde olanların imdadına yetişmeli, gelecekte bir bataklığa sürüklenmesini önlemek için bir nebze katkıları olmalıdır.
Şehir ve kırsal yaşantıların arasında dağları aşan yaşam tarzları mevcuttur. Kırsal alan bazı şeylerden mahrum olduğu için burada yaşayan gençler belki de bazı fırsatları kaçırmaktadır. Ancak, yeşermeye çalışan kardelen çiçeği soğuk kış günleri ve onca kar yığınlarına rağmen yeşermeyi becerebiliyorsa, zaman zaman kırsal alanda yaşayanlarda bu faslı rahatlıkla aşabilir demektir. Şehir yaşantısı ise çok farklıdır. Şehirde yaşayanlar birçok objeye erişme imkânına sahipken monotonluk içinde bir yaşantı olması nedeniyle yoklukla varlık içinde bocalayanların en çok olduğu ve onca fırsatlardan yararlanma oranlarının düşük olduğu yaşam ortamıdır. Başarısızlığın çoğu ailelerin ilgisizliğinden ileri gelmektedir. Kırsal alanda bu ilgisizlik görülmez çünkü benim evladım okuyacak, çalışacak hisleri içinde olmalarından dolayı ona köstek değil bilhassa destek zincirleriyle ellerinden geleni esirgememektedirler.
Doğmak belirli renk sahibi olmak elimizde olsaydı elbette istediğimiz şekli seçer ve yaşam çizgisini ona göre belirlerdik. Çevre edinim bir nebze doğup büyüdüğü ailenin yaşamsalından ileri gelen edinimlerdir. Sonradan kazanılabilen bu edinimlerde bir ayrımcılık mevcuttur. Zengin fakir ayrımı ne yazık ki geleceğe hazırlanan gençlerin yol haritasını etkilemektedir.
Belirli bir yaşam tarzı ile iş hayatının adımlarını atanlar artık kendi bağımsızlıklarını elde etmiş olarak bağımsızlığının çevresinde duvarlar örerek yaşamlarını idame ettirmeye çalışırlarken kendisinin elde ettiği olguları da bir taraftan gelecek nesline de geçirmiş olduğu süreçleri öğretmeye çalışır.
Bütün bunlarla birlikte bağımsızlık devinimi içinde olan kişi aile ortamı ve iş hayatının vermiş olduğu yoğun tepkimelerle geçim yüklerinin çoğalması bazen yaşam çizgisi horizonal (yalancı ufuk, suni ufuk) şeklini aldığından bir boğulma bunalım süreci içine girmeleri de önlenemez.
Geleceğe atılan adımların yanlış yöne doğru atılması geri tepkimelerinin ardından kötü süreçleri getirmektedir.
Doğru atılan adımlar ise insanın mutlu bir yaşam içinde olmasını sağlar.
Bütün bunlarla birlikte çalışma hayatında bazen yaşanan olumsuzluklarda bu yaşamsal cenderelerin bir parçasını oluşmasını da sağlar. Her türlü gayrete rağmen olumsuzluklar cenderesinde boğuşan bir insanın çalışma potansiyeli de düşük olarak seyreder ve bu düşüklük verilen hizmete de yansır. Böylece hizmet alanlar sürekli şikâyet eder. İnsan bazen bu cendereye kendi aymazlığından düştüğü gibi, iş ortamındaki başarılarının başkaları tarafından çekememezlik, iş arkadaşlarının art zihniyetleri ve en küçük yanlışları bile gammazlanması. O yapabiliyor, ben niye beceremiyorum hissiyatları, arkadan kuyu kazınması, iftira ve ispiyoncu kesimlerin alt etme planlarını da göz önüne alırsak artık elde edilecek başarıdan söz edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle idealist kişiler her zaman temkinli olmalı ve her türlü tuzaklar karşısında uyanık olmaları gereklidir. Fesat çemberi “ Su uyur düşman uyumaz” atasözüne binaen fırsat kolladığını unutmamalıdır. Kendi öz çizgisini karalamaya çalışanlara karşı gerekli önlemlerini büyük titizlikle ve gizlilikle gerektiğinde almalıdır.
Benzer fesatlıklara örneklemeler yaptığımızda bize kurulmuş tuzaklarla nasıl mücadele verdiğimizi ve bu mücadele sonunda yelkenleri fora ettiklerini sananlara gönderme niteliği taşıyan hazırlıkları anlatabiliriz.
Şöyle ki;
Çalışma hayatımın son yılını geçirdiğim ortamın ilk günlerinden başlayarak bir tatminsizlik hissettiğimden gerekli hazırlıklarla yarın başa gelebilecek olumsuzlukların önüne geçebilmek için kurulan tuzaklara karşı kendi yöntem tuzaklarını hazırlayarak çalışma hayatıma devam ettim.
Bir takım olumsuzluklar karşı tarafın tuzaklarının işlerliğini hızlandırılmasını sağladı. Ancak, kendi öz verilerim ve aile terbiyemin bozulmaması, yaşatılan acıların başka acılara, olumsuzluklar yaratmaması için, çalışma hayatını vakti saatinde noktalamayı bilen biri olarak bütün haksızlıklar perspektifinde 25.08.2009 da son noktayı virgülsüz olarak koydum.
Haksızlıklar perspektifinde diyorum çünkü art niyet taşıyanların tuzakları yaşadığım acılara tuz olmuş tatlandırıcılar ise torpil bağnazlığında ekşimsi bir hal almıştı. Ancak, ispiyon ve iftira düzeneklerini işletenlerin unuttukları bir şey var ki kendileri hakkında da hazırlanmış bu tür tuzaklarla iftira düzeneklerinin var olduğudur. Hatta bazıları ispat edilebilecek düzeneklerle tescil edilebilir halleriyle. Kısa süreç içinde bunların yayılması çalışma ortamımdan en verimli dönemimde iftiraları ve ispiyonları nedeniyle feragat ortamımı oluşturanlardan bazılarının dudaklarının uçukluğunu sağlamaya yetecek durumdadır. Ayrıca, mutluluklarının uçması da söz konusu olabilecek iftira düzeninin çalışır halde elde hazır bulunduğudur. Bir iftira ve ispiyonculuk zincirine kurban edilmem söz konusu ise, karşı tez olarak yürütülen bizim düzeneğin işlerlik kazanmasından sonra çok kurban olacaklar vardır. Özellikle; bir üst yönetici ve orta kademe yöneticisi ile bazı çalışanlar ne yazık ki bizim iftira ve ispiyon düzeneğine kurban olacaktır. Bilakis bunların çoğunun iftira ve ispiyon düzeneğinden öte gerçekliği ile kanıtlanabilir durumları mevcuttur.
Var olmayan bir şeyin asılmış gibi inandırıcı olmayan söylemlerle dile getirilerek oluşturulmuş bir tuzağın getirdiği olumsuz süreci süzgeçten geçirmeden destek verilmesi ihanetin en büyüğüdür.
Bu nedenle süzgeçsiz bir ortamla elenmeyen söylemlerle örülmüş ağdan sonra bizim öreceğimiz/ördüğümüz ağ zikredilen kişilerin başlarına çorap öreceği gibi özellikle tekraren zikredersek üst yönetim kadrosunda bulunanın başını ağrıtacak iftira ve ispiyonlar hazır durumdadır. Hayata geçirilecek iftira ve ispiyonların dağılımı sayısal verileri çalışma hayatından derlenmiş kesitler bazında sıralaması aşağıdaki gibidir.
1 – Üst yönetici tarafından aksettirilen söylemler 8 madde, kayıt sayısı 2 veri.
2 – Üst yönetici tarafından yapılan tanımlamalar 4 madde.
3 – Üst yönetici için komşu ilden derlenmiş veriler 6 madde.
4 – 10 yıl emek verilen yer hakkında bazıları belgeye dayalı 38 madde. Kayıt sayısı 1 veri.
5 – 10 yıllık çalışma hayatının olumlu/olumsuz yönleriyle idare kısmının bağlı olduğu üst merci için hazırlanmış 42 madde.
6 – Kendi çıkarları doğrultusunda hazırlanmakta olduğu bazı detaylar 2 madde.
Bu verilerin ve bütün çalışmaların safhaların oluşturulduğu yerlerin kısa özeti; Abant, Ankara, Dicle, Yüzüncü Yıl ve Cumhuriyet Üniversiteleriyle, Ankara, Van, Diyarbakır, Trabzon, Elazığ, Sivas, Konya, Bolu, Düzce İl ve ilçelerinden elde edilmiş ve derlenmiştir. Bu veriler çalışma hayatımla ilgili makale detaylarının içeriğine uygun kriterler bazında muhtelif kurum ve şehirlerde yapılan araştırmalar sonucu derlenmiştir.
Yaptığımız masraflara değecektir ama bu masraflar bazıların başını hem eğdirecek hem de kariyerlerinin çizilmesini sağlayacaktır.
Mademki ben hesabını verebileceğimi belirttiğim halde uydurulmuş yalanlarla diskalifiye edilmem için çalışıldı. Bu yalan, iftira, ispiyon ve yazıtları bakalım kimlerin diskalifiyesini sağlayacak kimlerin başlarını eğdirecektir. Bizim hesabını veremeyeceğimiz fatura olamaz ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Bu nedenle ne virgülle eğilmemiz olur ne de nokta ile durmamız/durdurulabilmemiz sağlanabilir.
Bu sayısal verilerle ve yazının detaylarıyla verilmeye çalışılan mesaj inşallah anlamlarını yitirmeden gereken derslerin alınacağı umudumuzdur.
Bu makalede anlatılmak istenen şey zaten yazının giriş kısmında atasözüne benzer cümlelerle detaylandırılmıştır. Anlatılmak istenen ”Hayatta başarı kazanmak için belli riskleri almak gerekir. Uçurumu seviyorsan kanatların olmalı” eğer kanatların yoksa bunları hazırlamaya çalışmalısın. H. A. Çelebi gibi. Bu söz sadece yamaç paraşütçülerine gerekli değildir. Her kesim için geçerlidir.
Torpil desteklerinden alınan güçle masa başı teorileri üretmek zor bir şey değildir. Böyle bir teori ile kazanılan zafer hiçbir zaman zafer olmamakla birlikte gerçek yarar sağlamaz. İftira ve ispiyon düzenekleriyle kaybeden kişinin kaybetmiş bir şeyi olamaz. Bilakis kazanımları daha çoktur.
Bütan bunlarla birlikte, Kaybettiklerimizi gelecek safhalarda elbette kazanma şansımız vardır. Belki bazı kazanımlar geri gelmez ama bu geri gelmeyenlere zemin hazırlayanların kaybedecekleri bazı şeylerin geri gelmeme olasılıkları asgari bir oran üzerinde orantılı olarak ölçülendirilmiş onlar için bir kazanım olacaktır.
Bu gün yaşadığım devinim ve yaşatılan adabı meşrep dışı uygulamalar sonucu ortaya çıkan olaylar zinciri sadece benim kariyerimi önleme babında idi. Ancak, hayati karartılan bir gelincik çiçeğinin solmasına sebep olanların güllerinin de solabileceği bu fani dünyada var olduğu bir başka gerçektir. Devran döner keser de dönerse elbet bu solgunluğun reçetesi olacaktır. Ama ne zaman, onu yüce Allah(cc) bilir. Mutlak olarak bilinen şey ise gelinlik çağda solan gelinciğimin tam boynunu büktüğü ve artık nefesi tükendiği zaman yaşanacak acı anların daha da erkene alındığı an olacaktır.
Tecellisi gerçekleşecek dünya adaleti belki yeterli olmayacak ama dünya adaletine güvenimizin sarsıldığı bir dönemde yüce Allah(cc) nin adaleti de bizler için umut olmayacaktır. Çünkü bu umudu bekleyecek olursak gerçekleşmesi mümkün olmayacağı da ayrı bir konudur. Bu nedenle medet umulan yerden medeti beklemektense o medete kendimizin yol alması en akıllıca bir yol olacaktır. O zaman gerçek adalet yerini bulacaktır.
Biz kaybettiklerimize dünyanın faniliğinde Allah(cc) nin indinde insan eliyle oluşturulmuş olduğuna inandığımız için bu güne değin sesimiz yükselmemiştir. Eğer ki biz bir acı yaşıyorsak o zaman bize batmış olan dikenlere razı gelmeliyiz.
Ancak,
Bizleri bu acılara gark edenler acıların karşılığı olarak bizlere liken olmak zorunda kalmayacakları ne malum.
Zaman her şeyin en iyi ilacı ama bazı acıların tesadüfî, izafi ve kader olarak görülmesi ise yanlış bir algılamadır. Hiçbir acı kendiliğinden üremez. Üretenler mutlaka onun cezasına katlanmak zorundadır. Bu katlanım ya adalet mekanizmasının işlevliği ile ya acıya acı karşılığı fatura kesilmekle ya da Allah(cc) nin gerçek adaletinin karşılığı olarak.
Dudaklarını bir ağız olarak kullanamayanların dilleri altında yatan sahte cümlelerle, kendilerini bile ifade etme yeteneğinden yoksun alçak siluetler. Şunu iyi bilmelidir ki hiç adaletsizlik cezasız kalmaz. Bu ifade sadece bana yapılmış olan haksızlığın anlatımı için değil bütün haksızlığa uğrayanlar için geçerlidir.
Son olarak şunu demek isterim ki acı içinde kıvranan gelinlik çağdaki gelinciğimin kardelen çiçeği gibi bütün olumsuzlukları aşarak üstündeki kar örtüsünü atarak çiçeğini açması tüm acıların dinmesine vesile olacaktır.
Aksi durum ki gelinlik çağda gelinliği giyemeden toprağına laleler ekilmesi ise birçok gelinciklerin solması anlamına gelecektir. Yüce Allah(cc) den de bunu değil gelinlik çağda gelinliğini giymesi tek temennim olmakla birlikte uğradığım manevi ve maddi zararların karşılanması ve kariyerimin telafisidir. Belki bunların telafisi mümkün olmayacak ama benimle birlikte 25.08.2009’ları yaşayacak olanlar var olacaktır. Bir kısmı zaten yaşamaktadır.
Zekeriya ÇAVUŞ - Düzce
Şair, Araştırmacı Yazar
[email protected]
Son gün 25.08.2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.