- 1089 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gözlerin Ruhumu Okşayan Bir Geceydi
Gelenlerin ve gidenlerin gürül gürül sesler çıkardığı bu atlasta
El tırnağa yakın durdukça, sevdalar gönüllerde her devir aktıkça
Kimi tarlada, bazen yatakta, gün gelip bedenleri çürüten toprakta
Garip düşlerin harmanıdır bu dünya, başlar ve biter çığlıklarla…
Gözyaşının tabutunda birleşen eller yaşanmış bir ömrü taşırlar hüzünle toprağa. Yürekleri dağlayıp, gözyaşlarını çağlatan bütün yakarışlar varınca tanrıya bir fatiha yükselir semaya. Binlerce ruha yeni bir yoldaşa atılır avuçlarca toprak alelacele. Bir hacmin minik tepesiyle terk edilir sessizliğe mezarlıklar. Ölüm çok boyutlu, garip soluklu, belki de gözyaşının aktığı oluklu bir dam gibi alkışsız uğurlanır asırlardır.
Gizemin gülleriyle donattığın bir yürek atlasında rüzgarın sulandırdığı gözlerini düşürme sakın yere. Nasıl bulmuşsan beni, nasıl yoklamışsan gönlümü bu sevda kapısı kapanmayacaktır su damlası. Benim yüreğimde de kopar ansız fırtınalar, ben de yalınayak aştım nice dağlar. Göğsümdeki aklarla, ayaklarımdaki nasırlarla sevdam seni sarmaya, sevmeye ant içti kıyamete kadar. Bu her gün etlerini döken insanlardan, ağlayanlardan ve tırnağı sökülmüş günahkarlardan arılıdır benim dünyam.
Giderken sana bırakamadığım göğsümün boşluğuna yüzlerce kuş tünedi yokluğunda. Islak şiirlerimin aktığı damlarımda hüznün dumanı da tüttü günlerdir. Sevdanın gözlerime indirdiği perde büyüdükçe, sen gittikçe uzaklaşan bir yıldız oldun. Yaşantımızın üç beş mevsimine çağırmıştım oysa seni. Yakamoz sahteliğine terk edip beni, sarı denizlerde bıraktın bedenimi. Günler gülücüklerini, geceler öpüşlerini, aylar sevinçlerimi, yıllar da hayallerimi almakta bir bir, gönlümün çıplak ayaklı şairesi.
Şimdi, göz yaşlarımı bir kava dönüştüren bir mavi aşk aktı gönlüme. Kayalarımı delip fışkınlara durdu bir çiçek. Yeryüzünün tüm güvercinlerinin ülkeme göçü tamamlandı. Bir orman uğultusu sarsıyor şiirlerimi ve kış bürümüş yüreğimden hüznün göçü başladı. Çarpıyorum ellerimi üç kez şimdi. Susun ve beni dinleyin ey sevgisizler; ekşitmeyin yüzünüzü, bu şiir asla sizi anlatmaz. Bir ölümün soluk rengi bu dizelerde var olmaz. Suya yazılır şiirlerim, akar akar denizlere taşınmaz. Öfkeli sevdalar girmişse atlasıma, bu bil ki, şiir olmaz.
İnce sızılar, az sonra doğan bir günü taşır penceremden içeri. Yüzümü yıkarım aşkın yosunlu sunağında. Kollarımdan geçen ırmaklara şiir gülleri atarım birazdan. Acılarımı dinleyen ağaçlardan ufku gözler, başımı yasladığım topraklarda oyunlara dalarım. Bir yelkenli geçer sonra sularımdan ve kelepçelere vurulur bileklerim. Acının çelik çarklarında çığlıklarım taşınır gecelere. Şiirlerim yakılır, sözlerim parçalanır ve gönlümün gülü düşürür yüzünü sulara.
Bilmelisin ki, sen olmadan düş de görülmüyor bu yaşam tarlasında. Türkülerim dağları dövmüyor, hücremdeki mahpuslar suskun ve silinmiyor izlerin. Sen olmayınca yarasalar yüreğime kusuyorlar kanlarını. Gövdemi çentikleyip oyuk oyuk ediyorlar gözlerimi. Yokluğun vurunca can evime göğsüm ağrılı, rüyalarım sancılı, hırçınlıklarım parçalıyor döşeklerimi. İstersen dokun yüreğimdeki kabarışlara, ateşimin sıcaklığını duy ve ırmaklarımın akışlarına at gövdeni.
Gecemin bekleyiş saçaklarını parçalayan pençen vurunca yüreğime, sancılı hasretinin tabletleri eriyor gönlümde. Umarsızlığımın çakmak alevleri altında sana sevda sözlerimin işlenmeye başladığı ocağın alevinin sevdama düştüğü gece yarısında utançsızlığa soyunup terli ve pembe düşlere sarılıyoruz o an. Sevdamız kapıda bekleyen bir zemheri, gözlerin ruhumu okşayan bir gece oluyor. Göğsünün salkımlarına ağdıkça, dudaklarının incir yapraklarını hiddetle emiyor, ellerinin uçsuz bucaksız ovalarında inleyişlere bırakıyorum bedenimi.
Göğsümün çelikten demirlerine tutunup içimdeki okyanus akıntılarına gel. Dokun yüreğimin her gün büyüyen kabarışlarına. Suyumu, göz yaşımı, aşkımı içerek büyü. Oluk oluk akan derelerimde yürü. Bulut gözlerimde kal, hiç söylenmemiş, bilinmemiş düşlerimi çal ve çığlık çığlık gecelerimde giysilerini ayaklarının dibine sal. Ellerinin dokunuşlarına mızrap, öpüşlerine feryat olayım. Bir sonraki günün gelişine çoğalıp, göğümüzdeki denizlere oltalar atalım. İçimizdeki dolu ağları aşk sandallarına boşaltıp, ruhumuzun sarnıçlarında her şafakta yeniden yıkanalım.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Gözyaşının tabutunda birleşen eller yaşanmış bir ömrü taşırlar hüzünle toprağa. Yürekleri dağlayıp, gözyaşlarını çağlatan bütün yakarışlar varınca tanrıya bir fatiha yükselir semaya. Binlerce ruha yeni bir yoldaşa atılır avuçlarca toprak alelacele. Bir hacmin minik tepesiyle terk edilir sessizliğe mezarlıklar. Ölüm çok boyutlu, garip soluklu, belki de gözyaşının aktığı oluklu bir dam gibi alkışsız uğurlanır asırlardır.....
Akıl almazları aklımıza sokan ne ölümler denedik belki şair yaşamın içinde. İnanmadığımız yokluklara inandığımız varlıklar karıştı. Hem var hem yoktular. Durduğumuz yerde... baktığımız pencerede... açtığımız kapıda hep ölüm yalnızlığı yaşadık, farkedemedik... Tebrikler...