Düşünce Sarmaşıkları ve Kurtuluş Yolları
“Durumun aşağılığı, düşünceleri de aşağılık yapar” der Marivaux.Bilginin saklanamaması/korunamaması ve yeterli miktarda kullanılamaması neticesinde oluşabilecek tehlike bir rapor halinde sunulmuştur.Bilginin “yeterli miktarda kullanılabilmesi” düşünceye bağlı bir olgu basamağıdır.İnsanın içinde bulunduğu duruma(psiko+sosyal) göz gezdirildiğinde,düşüncenin ve kullananın salt gerçeği ortaya çıkmaktadır.Hayattaki oluşum(tekevvün) ve bu oluşumdan kaynaklanan medeniyet çıtasını yükseltme girişimi,renk yenileme(televvün),insan için med-cezir mesabesindedir.Beynini rantabl kullanabilen bir insan için hercai kulvarda adım atma söz konusu olamaz.Düşüncenin sezgisel başlıkta kabzasını elinde sağlam tutmanın amacı,bilgiyi tazeleme ve pekiştirme yöntemlerine başvurabilmektir.Bu yöntemlerin modernize süzgeçte radara yakalanmış pervane gibi,sistematik hava boşluğunda temsil edilmesi şart değildir.İlerlemeye matuf her hamle yeni bir hamle doğurur.Bilginin tazelenmesi/beslenmesi sürecinde pekiştirme olayı budur.
Daireyi kendi çapında biraz daha genişleten Balzac “Düşünmek görmektir” der.Göz ile algılanabilen her nesne,kendi evrensel dünyasında keşfedilmek ister.Gözün bilgiye ulaşabilmesi,rantabl düzeyde bir olgunluğa bağlıdır:düşünce kültürü.Benlik kapısını kendine olan özgüveniyle cesurca açabilen bir insan için,hamlenin hamleyi tetiklediği mevsime kavuşabilmesi her zaman için doğaldır.Akıl testinde dış dünyadan sentezlediği kazanımları dünya masasına(düşünce ortamı) koyan insan,kendine ait deneyinde bir buluşun içerisinde olduğunu unutmamalıdır.Bireysel hak kavramından daha da önemli olan bireysel düşünce düzeyi,işlendikçe bu yüzeyselliği kıracaktır.Aklın dış dünya ile olan mutabakatı,akıl-ruh izdivacını(sentez) gündeme getirecektir.Salt ve çıkar sağlamayan akıl,benliğindeki bu taze havayı medeniyet çıtasına teneffüs edecektir.Düşünce kültürü kavramını bu ilk basamakta bu şekilde izah ettikten sonra,diğer atılımlara tortuları temizlemek şartıyla geçebiliriz.
Düşünce ve bilgi kavramlarının uzantısı olarak kabul edeceğimiz medeniyet temayülü,birbirinden ayrılmayacak kuvvette bir hazine kardeşliği taşımaktadır.Bilginin hazine olması,diğer ikiliyi yalnız bırakacak erdemi kendinde bulamaz.İnsanı bu tezde bir üretim dişlisi olarak kabul edecek olursak,her dişlinin kendi işçiliğine soyunmuş üstün kabiliyetine şahit oluruz.Verimsizliğin kronik boyuta gelmemesini isteyen üretken bir kalabalığın,düşünce mozaiğinde etkin bir karar alması gerekir.Günübirlik değişen bir mantık adımında yürümeye karşı motivasyon sunumu olmayacağı gibi,mütemadiyen akım sağlayan hayat gidişatında da bu kavşağın bir dönüm noktası olması mümkün değildir.Su götürmeyen katiyette düşüncemizi ifade edebiliriz ki,düşüncenin işlenmesi de bilginin verimliliğine bağlıdır.Düşünceyi işlemek için sağlam bir akıl değirmenine ihtiyaç vardır.Ekmek ve versiyonik ürünleri,insan için en gerekli gıdalardan bir tanesidir.Ekmeğin gün yüzüne çıkmasını sağlayan sürece göz gezdirdiğimizde,sağlam bir düşünce harcının zincirleme sunumunu izleriz.Sağlam bir ürünün ortaya çıkması,kullanılmayı bekleyen/kullanılması gereken materyalin sağlamlığına bağlıdır.”Su testisi su yolunda kırılır” sükut-u hayaline uğramamak için “haklı bir düşüncenin meyve vermemesi mümkün değildir” tezini savunmak durumundayız.
Bilginin ruhuna sarılmak gerekir diye düşünüyorum.Düşüncemi bilgiye atıfta bu şekilde kararlılık gösteriyorum ki karamsarlık yaşamayayım.Bilginin ruhu,düşüncenin iskeleti ile sentez yakalayabilirse medeniyet yağmuru yağıyor.Kurak bir iklimde dört mevsim yağmur beklemek,bilgiyi sessizliğe itmek olacaktır.Korteks komplikasyonu yaşamamak,bilgi-düşünce nabız atışının olumlu yöndeki atışlarına bağlıdır.Geri adım atmamanın karinesi,ileriye güdümlenmiş düşünce standındaki bilgiye adapte olmuştur.Aklın rahat nefes alabilmesi için dengeli beslenme inceliğinde dengeli bilgi depolama yapabilme de bir önkoşuldur.Düşünce ile merdiven kavramlarını nüans olarak ayırmak bile bazı izlenimlerimize göre hata sayılmaktadır.Şunu da unutmayalım ki,merdiven,ateş ile yakılamaz!
Elbette,denize düşmeyen yağmur taneciği talihsiz olarak nitelendirilebilir.Talihsizliğe bir elbise giydirdiğimizde karşımıza ilk olarak insan çıkar.İnsan ile duyguların elbise giymeleri,yaratılışına has bir birlikteliktir.Kopmaz bir bağ olan bu oluşumda insanın özüne dair deliller vardır.İnsanın dimağına bir dünya modelini ve etkisini sıkıştırabilmek/yerleştirebilmek,hislerin de misafir olması sayesinde gerçekleşmektedir.His manivelasında “kalb”e ait muazzam dökümanlar mevcuttur ki,insan bazen düşünürken dahi hayranlığını gizleyemez.Düşünce rezervlerinin her faslını,her adımını etüt salonu olarak görmedikten sonra bilumum başarının görülebilmesi kolay değildir.Medeniyet parkelerini insanlığa taşıyan bir düşünce atıl ve edilgen olamaz.
Tehditten fersah fersah olan şu söze ne kadar hayranlık duyarım:“Bir çivi yüzünden bir nal,bir nal yüzünden bir at,bir at yüzünden de bir atlı gidiverir”.Tehdit bile saysak,düşünce söz ile tehdit yaşamaz;insan yaşantısının gidişatına paralel bir şekilde bu olay istikbal eder.Kutsal Kitabımız’daki ilk emir olan “oku” hecesine karşı,lakayt olan bir yaklaşımın bilgi kültürüne barikat kurduğu muhakkaktır.
“Ülfet,düşünce sistemini etkiler mi?” sorusuna vereceğimiz cevabın olumsuz olacağı düşünülemez!Yeniliğe kapısını kapatmış,medeniyet penceresine panjur çekmiş bir yapının,insani yapıya da katkı sağlaması çok zordur.”Zor” kelimesini kolayca ifade edebildiğimize göre,çok ağır şartları üzerine bilinçsizce almış mantık bohemine (şuan için) muhatap olmamız aklı aldatmakla eş değerdedir.Daha henüz yeni müslüman olmuş bir Rus kardeşin bilgi açlığını doyurabilmek için,onun mantık yudumlarını tanımak gerekir.Edebiyat ile ilişkisinden evrensel paradigmasına kadarki seyahatinde avucunuza alabileceğiniz her izlenim,insanı yakalayabilmek için bir fırsattır.Kaldı ki o Rus kardeşin,yeni bir hayata göz açması nazarıyla bakılabilmesi,o şekilde düşünce ve metafizik edinimleri bulabilmesi,bu tanışmaya bağlıdır.Bohem bardağındaki kirli suları dökebilmenin ilk ve son şartı,ülfetten sıyrılarak yeni paradigmalara açık bulunabilmektir.Ne bilgi düşüncenin,ne de düşünce bilginin efendisi olabilir.Asıl efendi olan insanın içindeki heyula/özbenlik veya hayatı anlama kalitesidir.İnsan,en kaliteli canlıdır.Kalitesini sergilemekte haklılık payı elbette vardır.Bunun için stant açmasına gerek yoktur;hal ve kal diliyle düşünce/bilgi harcını arzetmesi medeniyet için yeterlidir.
İnsanın konuştuğu dilini çok iyi seviyede kullanması gerekir. Ne kadar bilirsek bilelim,anlatabildiklerimiz, muhatabımızın anlayabileceği kadardır.Anlatabilme yetisi,düşünce odaklı bir bilgi misafirliğidir.Buna “beyan” da diyebiliriz.Beyanda düşünce-bilgi at başı gider.Lisan gücünün de destek sağlaması neticesinde insan meyvesi belirgin hale gelir.İnsanın kalite bakımından en belirgin özelliği akıl ve dildir.Bu iki değeri zirve manasında temsil edebilme,mantık terbiyesini azami manada göstermekle mümkündür.
İnsan ve içindeki donanımlar,rezervin çürümemesi gayretiyle değer sunmaktadırlar.En büyük rezervlerin beyin ve kalp olduğu düşünülürse,onların dahi boş bırakılmaması gerekir.Bu iki gücün boşluğu bize yeni bir tez sunar ki,hayal kırıklığıdır:”dolu olmayan insan”.Aklıyla-hissiyle-hareket tarzı ve yaşamıyla dolmamış bir insanda her zaman boşluklar oluşur.Viraneler,viraneleri oluşturur.
Sağlam olmanın şartı,olumsuz boşluklara kapı aralamamaktan geçer.İnsan için çalışmasından başka kâr yolu yoktur.
Ne mutlu o beyne ki,insan için kitap olur ve salt bilgiyi zerk eder.
Ne mutlu o kalbe ki,insan için kırmızı halı olur ve his letafetini asfalta usulce serer.
Meyve vermek istemeyenler,toprağın vefasını kuşatamazlar!
Gürsel ÇOPUR