- 841 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
AKŞAM VAKTİ İKİ SAF
Karanlığın güneşi erkenden bastırdığı kış günleri. YİBO’da yoğun çalışma temposu ve fotokopi çekilmiş günlerin ard arda gelişi. Böyle zamanların birinde Yasminle ben yorgun argın okuldan geliyoruz. Muradiye durağında otobüs beklerken, feri sönmüş gözlerimize inat, bir muziplik arıyoruz. Aynı anda bize doğru gelen daha önce hiç görmediğimiz bir otobüse gözümüz takılıyor: 6F1. Yaşasın. Hep yaptığımız şey, bilmediğimiz bir otobüse binip dolaşmak. Yasminle göz göze geliyoruz, “Hadi binelim.” diyerek atlıyoruz otobüse.
Bursa’yı bilenler bilir, nerede olursanız olun Heykel’e giden bir otobüs bulunur. Bunu bilmenin rahatlığıyla kuruluyoruz koltuklarımıza. “Otobüse biner, nereye gideceğini öğrenir, en kötü ihtimalle az sonra varacağımız Heykel’de ineriz.” diye konuşuyoruz. Görmüş geçirmiş bir amcayı gözümüze kestirip soruyoruz.
_ Amca bu otobüs Heykel’den sonra nereye gidiyor?
_Çekirge’ye sonra biraz dolaşıyor.
_Sonra?
_Heykel’e geri dönüyor.
Kendinden son derece emin konuşan amcanın bu sözlerinden sonra koltuklarımıza yayıldıkça yayılıyoruz. Günün anısına Yasmin sürekli fotoğraf çekiyor, maymunluk yapıp pozlar veriyoruz. Bir yandan evde pişen yemeğin hayalini kuruyor, bir yandan da mentollü sakızla avunmaya çalışıp şen kahkahalar atıyoruz.
Otobüs gittikçe gidiyor. Çekirge, Dikkaldırım, derken bilmediğimiz semtler… Ama biz hâlâ saf saf gülüyoruz. Amca söyledi ya, Heykel’e dönecek diye, eminiz bundan. Yolcular bir bir inmeye, yollar git gide ıssızlaşmaya başlıyor. Karanlık sokaklarda bilmediğimiz yollarda ilerlerken, yavaş yavaş kendimizi bir korku filminde gibi hissetmeye başlıyoruz. Evlerin ve arabaların tükendiği yollara girmeye başladığımızda kalp çarpıntımız artmaya, dilimiz bildiği tüm duaları okumaya başlıyor. Demirci köyü diye bir yere geliyoruz. Otobüste bir yolcu ve suratı kirece dönmüş biz kalıyoruz. Gittikçe Nuri Alço’ya daha da çok benzetmeye başladığımız şoförle kim konuşacak kavgasına başlıyoruz Yasminle. Tüm gün şakıyan bülbülümüz lâl kesildiği için konuşmak bana düşüyor. Çoktan kesilen şen kahkahalarımızdan sonra şoför bizi hafif kız sanmasın diye sakızlarımızı da peçeteye sarıyoruz. Nasıl bir açıklama yapacağımı bilememenin mahcubiyetiyle yaklaşıyorum.
_Şoför Bey,bu otobüs nereye gidiyor acaba?
_Alaattin Bey Köyüne
_Ordan nereye abi?
_Evimeee.
_Peki biz köyden nasıl dönebiliriz abi?
_Bu son otobüs, bu saatte hiçbir vasıta bulamazsınız.
Hayattan sahneler canlanıyor bu kez gözümüzden. “Eliniz ayağını öpelim abi bizi buralarda bırakma” mı desek , “Gözünün yağını yiyelim abi bize kıyma” mı desek seçemiyoruz. Adamcağız hâlimizdeki tuhaflığı sezip soruyor.
_Siz nerde inecektiniz?
_Heykel
O kadar uzaktayız ki afallıyor.
_Nerden bindiniz?
_Muradiye
_??? Nasıl olur, Muradiye, sonra Heykel
Gecenin bir vakti bilmediğimiz bir köyde kalmanın yanında salak damgası yemek çok daha hoş geliyor.
_Abi biz bu otobüse hiç binmemiştik. Merak ettik, hadi bi bakalım nereye gidiyormuş dedik, bindik.
Diyorum kulağa komik geldiğini bilerek.
Şoför, “Allah akıl fikir versin, ne manyaklar var Yarabbi bakışını attıktan sonra öğretmen olduğumuzu da öğrenince “Çocuklarımız kimlere kalmış Allah’ım nazarını da ilave ediyor üstüne. Ama bizim “boynu bükükler” duruşumuza acıyıp bir tur daha atmaya karar veriyor.
Ve kâbus yeniden başlıyor. Aynı ıssız yollardan tanımadığımız bir adamla geri dönüş. O güne kadar otobüsle ilgili duyduğumuz ne kadar olay varsa film şeridi gibi geçiyor gözlerimizin önünden. Otobüsü kilitleyip kızları ıssız yollara ormanlara götüren şoförler. Binbir türlü sonu facia ile biten olay… Üstelik şoförün bizi ıssız yollara çekmesine de gerek yok, dahası çalışma saati de dolmuş adamcağızın.
Hiç geçmeyen o dakikalarda korkudan telefon görüşmesi yapamasak da arkadaşlara nerde hangi araçta olduğumuza dair mesajlar atabildik sadece. Aklımıza iyi düşünceler getirmeye çalışırken dualar otomatiğe bağlı vaziyette dökülüyordu dudaklarımızdan. Sapa yollardan geçip Demirci’ye geldiğimizde otobüse binen o mübarek insana minnetle bakarken üçüncü şahsın erkek olmasına dair anlatılan kötü hikâyeler geçidini izliyoruz bu defa da. Ecel terleri dökerken bir çiftin binmesiyle derin bir oh çekiyoruz.
Anlıyoruz ki, Yasminle arasak bulamayacağımız, saatte bir geçen Bursa’nın en uzun güzergâhlı otobüsünü seçmişiz. 3 saat süren maceramızdan sonra biz iki boğa hâlâ yemek düşünüp kendimizi mutfağa zor atıyoruz. Yaşadığımız bu olaydan dersler çıkarıyoruz bir de. Bilmediğimiz otobüslere binmeye tövbe etmek değil tabi. Demek ki neymiş, şoför dururken, kerli ferli amcalardan bilgi alınmazmış efendim. Tecrübeyle sabittir
YORUMLAR
Değerli kardeşim, eskilerin söylediği bir söz aklıma geldi, bütün yollar Bağdat'a çıkar.Sizin de bütün otobüsler Heyel'den geçermiş ,ama
sizinki baştan uğramış.Yazı kurgu değilse oldukça korkmuşsunuzdur.
Okurken ürperdim, neyse vicdan sahibi bir şoförmüş.
Anlatımınız içine çekiyor, tebrikler.Selamlar...
Quo vadis?
Olay kurgu değil, az bile yazdım:)) Gerçekten de şoför vicdanlı birisi çıkmasaydı ne yapardık bilmiyorum.
Sevgi ve dua ile... Allah2a emanet olun...
Ellerinize sağlık.Kelam kuvvetli olunca ,Kalem mahir bir usta oluyor.Ben heykele dönemedim.Güldüm ,sevindim, sizi hissetdim kardeş.Duru ve samimiyet kokan yazınız Müthiş güzel.Otobüste ben de varmışım şimdi hissettim.:):):):):)...Tekrar teşekkür.
Quo vadis?
Sevgi ve saygıyla...