- 471 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YARGILAMA HASTALIĞI ÜZERİNE
Ön yargılardan kurtulamadığımız yadsınması imkânsız bir gerçek. Ama bu yazımda önyargılardan bahsetmeyeceğim. Şüphesiz önyargılardan bahsetmek benim için kalıplaşmış söylemlerin dışına çıkmamak olur. Ben yargılardan ve yargılamaktan bahsetmek istiyorum. Bir türlü kurtulamadığımız yargılama hastalığından.
Bunda şüphe yok ki hepimiz kendi hayatlarımızın karar mercileri, hakimleri ve savcılarıyız. Nasıl giyineceğimizden tutun da ne yiyeceğimize kadar kendimiz karar vermekteyiz. Ayrıca bunların nitelik ve nicelikleri hakkında da kararı kendimiz veriyoruz. Hangi insanın iyi hangi insanın kötü olduğuna da bizler karar vermekteyiz. Bunun anlamı ise aynı konu üzerinde birden fazla karar ve birden fazla yargının oluşmasıdır. Yani size göre kötü olan bir insan, bir başkasına göre iyi olabilir. Yine genel geçer değer yargılarının dışında aynı konu üzerinde oldukça çeşitli yargılar bulunmaktadır ve bulunması normaldir. Asıl sıkıntı ise insanın, yargılama hastalığına tutulmasıyla başlar. Yargılama hastalığına tutulmuş olan kimseler hayatlarındaki herkesi yargılamaya başlarlar. Kendi egolarının ışığında yapılan bu yargılamanın doğruluğu ise tartışmaya açıktır. Anne, baba, kardeş, eş ve çocuk gibi yakın akrabalık ilişkilerinden tutun da arkadaş, komşu gibi akrabalık yakınlığı olmayan insanlara kadar herkesi yargılarlar bu tipteki insanlar. Şu bir gerçektir ki mükemmel insan yoktur. Hepimizin sorunları, eksiklikleri ve fazlalıkları var. Birisi bana mükemmel insanı tarif ederse ona soracağım ilk soru neye göre mükemmel olduğu olacaktır. Durum böyle iken insanları yargılamak ise birey için hiç de doğru bir davranış değildir.
Yargılama hastalığına kapılmış kişi hayatındaki herkesi yargılar. Böylelikle hayatındaki herkes için doğru ya da yanlış yargıları oluşur. Bu durum insanı yalnızlığa ve huzursuzluğa iter. Yargılama hastalığı ise yalnızlık ve huzursuzlukla beslenmektedir. Yani oluşan durum bir kısır döngü içerisinde kaosa itmektedir insanı. Oysa hayatımızdaki insanları yargılamaktan vazgeçmeliyiz. Ancak böyle insanları ve dünyayı koşulsuz sevip mutluluğa ulaşabiliriz. Aksi takdirde ise yakamızı yalnızlık ve mutsuzluk bir türlü bırakmaz.
İnsanları tamamıyla iyi ya da tamamıyla kötü olarak değerlendirmenin, eline bir fırça alıp dünyayı siyah ve beyaza boyamaktan hiçbir farkı yoktur. Hiç kimse tamamıyla iyi ya da tamamıyla kötü değildir. İnsanların iyi ve kötü tarafları vardır. Hiç kimse annesinden yüzde yüz iyi ya da yüz de yüz kötü doğmaz. İyi ya da kötü olma durumlarını çevre koşulları belirler. Ayrıca iyi insanlarında kötü tarafları, kötü insanlarında iyi tarafları vardır. Durum böyle olduğundan hayatımızdaki herhangi bir insanı yargılarsak o insanı suçlu bulmamamız için ortada hiçbir engel yoktur. Ben yargılamanın tamamıyla yanlış olduğunu düşünmüyorum. Yalnızca yaşamı kolaylaştırmak için yargılarımızın bize hakim olmasına engel olmamız gerektiğinden bahsediyorum. Aksi halde yapayalnız kalırız ve sonuç olarak mutsuz, nevrotik bir hayat yaşarız. Bu ise korkunç bir kâbustur.
Yargılama hastalığı hakkında basit örnekler vermek isterim. Örneğin işyerindeki arkadaşınızın tuttuğu takım sizinkinden farklı olabilir. Bu arkadaşınızı kendi takımınıza göre yargılamak arkadaşınızı hatalı ya da suçlu bulmaktır. Bu ise arkadaşınıza karşı nefrete benzer duygular oluşturur sizde ve arkadaşınızdan uzaklaşırsınız. Arkadaşınız ile kendiniz arasında duvarlar örersiniz. Hatta işi ileri götürüp sizin tuttuğunuz takım onun tuttuğu takıma mağlup olduğunda şiddete bile başvurabilir, hakaretler savurabilirsiniz. Bu ise büyük bir yanlıştır. Hayatınızı çekilmez hale getirir. Oysa bu arkadaşını olduğu gibi kabul edip yargılamasaydınız, farklı takımlar aranızda yalnızca tatlı bir rekabet oluşturabilirdi. Bu tatlı rekabet iletişiminizi geliştirip sizin iyi arkadaşlar olmanızı ve birlikte işlerinize ve hayata daha sıkı sarılmanızı sağlayabilirdi. En azından eğer arkadaşınızı olduğu gibi kabul etseydiniz, onu sevebilirdiniz. Elbette insan hayatındaki diğer insanların tümünü sevmek zorunda değildir. Ama şuna emin olun ki insanları sevmeye başladıkça hayatınız daha yaşanılır hale gelecektir. Bu durum hayatınızdaki bütün olgu ve kavramlar içinde geçerlidir.
Örnekleri çeşitlendirmek elbette ki mümkün. Örneğin kardeşiniz ya da babanız sizinle aynı dünya görüşüne sahip olmayabilir. Farklı düşüncelere sahip olabilirsiniz. Siz eğer kardeşinizi ya da babanızı farklı dünya görüşlerinden dolayı yargılarsanız, bu yargılama sizi kardeşinizden veya babanızdan uzaklaştırır. Birinci dereceden akrabanız olan, hatta aynı evde ve aynı kapta yemek yediğiniz bu insanlarla aranıza duvarlar örersiniz. Bu durum ise iletişimsizliğe, umursamamazlığa ve yalnızlığa iter sizi. Onlar hakkında verdiğiniz kararlar bu yargılamanızdan menfi biçimde etkilenir. Oysa onları oldukları gibi kabul etmeniz halinde tüm problemler ortadan kalkacaktır. Bu olduğu gibi kabul etmek olgusunun yanlış anlaşılmasını istemem. Elbette insan çevresinde bir yanlış gördüğü zaman düzeltmek zorundadır. Ama benim bahsettiğim farklı bir şey. Yani insanları olduğu gibi kabul etmekle yanlışlarını düzeltmek arasında ince bir çizgi mevcuttur. Bu çizgiyi ise aklımız ve yüreğimizle ayırt edebiliriz.
Bizim sevdiklerimizi etrafımızdaki insanlar sevmeyebilir. Bizim inandıklarımıza etrafımızdaki insanlardan inanmayabilir. Bizim doğru dediğimize etrafımızdaki insanlar yanlış diyebilirler. Bu ve bunun gibi durumlarda etrafımızdaki insanları yargılamak ve aramıza duvarlar inşa etmek doğru değildir. Hayatımızdaki her insanı olduğu gibi kabul etmeliyiz. Ancak böylelikle huzura erişebiliriz. İnsanların yaşantıları, beklentileri ve dünyaya bakış açıları farklıdır. Örneğin bir insanı bizden daha eli sıkı diye yargılayamadığımız gibi bizden daha fazla harcama yapıyor diye de yargılama hakkımız yoktur. Bizim beğenmediğimiz bir sinema filmini ya da bizim beğenmediğimiz bir şiiri beğendi diye hiçbir insanı yargılayamayız. Yargılamamız hayatımızı içinden çıkılmaz bir kâbusa çevirir.
Bu bahsettiğim yargılama hastalığına günümüzde yakalanmayanımız yoktur. Bunun nedeninden ise bu yazımda bahsetmeyeceğim. Hiçbirimiz hakim ya da savcı değiliz. İnsanları ve dünyayı koşulsuz sevip hayatımızı daha yaşanılır bir hale getirmek istiyorsak insanları yargılamaktan vazgeçip onları olduğu gibi kabul etmemiz gerekmektedir.
YORUMLAR
Ne kadar gereksiz ve hakikaten ne kadar tuhaf bir hastalık gerçekten değil mi? Kul oluşumuzu unuttuğumuz eşitliğimizin farkındalığını es geçtiğimiz zamanların hataları. Neden kimi zaman kendini, kulunu yargılayan ve çoğunlukla affeden Allahın sıfatlarını giyer ki aciz kul. Olanı olduğu haliyle sevemeyeceksek sevdiğimizi söylememizin de bir anlamı yok halbuki.
Güzel düşüncelerinize katılıyorum. Tebrik ve saygımla...asran...