- 962 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
O SORUNUN YANITI !
’Çingeneye beylik vermişler; önce babasını asmış !’ diye bir söz söylenirdi küçüklüğümde,bizim köyde. Pek bir anlam veremezdim doğrusu o zamanlar.
Bugün söylense, önce Roman vatandaşlar ayağa kalkarlar. Benim bu yazıda kimseyi aşağılamaya falan niyetim yok. Hiç bir zaman da olamaz zaten. Fakat bu sözden yola çıkarak, başımdan geçen bir olayı anlatıp, ülkemizin, belki de dünyadaki bir çok insanın, önemli bir zaafını dile getirmek istiyorum.
Maalesef insanlarımızda, hemşehricilik, partizanlık,ırkçılık,etnik ayrımcılık,din ve mezhep ayrımcılığı,cinsiyet ayrımcılığı, menfaatçilk vb. hastalıklar almış başını gidiyor. Basit gibi görünen bu ayrımcılıklar, bazen çok tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor.
....................
13 Mayıs 2006. Kızımın düğün günü. Damadım emekli bir albayın oğlu olduğu için,düğünü Fenerbahçe Orduevi’nde yapmayı tercih etti. Biz de itiraz etmedik. Köylü bir aileyiz biz. Akrabalarımız da genellikle köylüler. Kadın ve kızlarımızın çoğu baş örtüsü kullanırlar. Dünürüm,türban şeklinde olmayan başörtüsünün sorun olmadığını izah ediyor bize. Biz de, akrabalarımızdan türban takanlara durumu anlatıyoruz. Hatta bir gün önceki kına gecemizi, tuttuğumuz düğün salonunda, düğün gibi yapıyoruz.
Hiç bir problemle karşılaşma kaygımız olmadan,Fenerbahçe Orduevi yoluna çıkıyoruz. Daha biz yoldayken,erken giden misafirlerimizden,başörtüsü ile ilgili sorun olduğu şeklinde telefon alıyoruz. Dünürüme telefon açıp ilgilenmesini rica ediyoruz.
Salona vardığımızda,olayın çok ciddi boyutta olduğuna şaşırıp kalıyoruz. Her türlü baş örtüsünün yasak olduğu söylenmiş. Misafirlerimize, ya başlarını açmaları, ya da salonu terk etmeleri şeklinde talimat verilmiş. Söylenerek, hatta söverek terk etmeye başlamış bazı misafirler salonu.
Dünürümle birlikte olaya müdahale etmeye çalıştık. Önemli bir Paşa’dan söz ediliyor. Şansımıza,o akşam o Paşa oradaymış. Başörtülülere tahammül edemiyormuş. Küçük bir taviz veriyorlar. Kırk yaşından yukarı olanlar hariç, diğerleri ya açsın, ya da çıksınlar.
Bu arada ablam ve üç kızı, türbanlarını normal hale getirmeyi kabul ettikleri halde, tamamen açmaları istenince, orayı terk ediyorlar.
Delirdim ben. Subayların yüzüne yüzüne bağırmaya başladım.
- Bu ordu Yunan ordusu mu, yoksa Türk ordusu mu ? Genelkurmay’ın uygulaması, emri bu değil ! Bula bula benim kızımın düğününü mü buldunuz ? Neden ? Neden ?
Kİmse zapt edemiyor. Bağırmaktan sesim kısılmış. Suratım korkunç bir hal almış.
Malûm Paşa, tutuklanmam için emir vermiş. Kızım, beyaz gelinliği içinde ağlıyor.
Kızımın ağladığını gördüğüm anda sakinleştim. Onun mutluluğuna zarar vermek, en istemediğim ve kabul edemediğim bir şey. Hemen, bir yere ilişip sustum.
Emekli Albay olan dünürüm, rica minnet ederek ve doğru duracağıma kefil olarak, tutuklanmamı önlemiş.
Düzelmeyen, korkunç suratımın gölgesinde, gözlerinin yaşı ve bembeyaz gelinliği ile kızımın nikahı kıyılıp, düğünü yapıldı.
...................
Şimdi, iki yaşında bir torunum var kızımdan. İkinci erkek torunum da yolda.
Bu gün günümüz siyasi gündemini takip edip, o günlerde sorduğum sorunun yanıtını galiba alabiliyorum : Ordu içinde, özellikle iktidarın sünni ağırlıklı bir partinin eline geçmesini ve ülkede tamamen sünnilerin ağırlıkta olduğu bir yönetimin kurulmasını kabullenemeyen, Alevi cemaat mensubu komutanlar, ellerindeki yetkiyi kötüye kullanıp, çok yanlış uygulamalar yapmışlar, halkla orduyu karşı karşıya getirmeye çalışmışlardır.
Ne yazık ki, ülke gündemindeki soruşturmanın önemli sanıklarından biri, o akşam orada bulunan, malûm Paşa’nın ta kendisidir.
........................
İnsanlarımız, ellerine geçen yetkileri, etnik,dini,mezhep ,ırk vb. ayrımcılık için kullanmaya kalktıklarında, tüm insanlığa büyük zararlar vermektedirler.
Bunlara meydan vermemek ise, devletleri yönetenlerin ellerindedir. Hiç bir ülke, bir ırkın, dinin, mezhebin,partinin vb. tekelinde yönetilmemelidir. Devletler, her ırktan,dinden, mezhepten, etnik kökenden olan vatandaşlarına eşit olarak yaklaşmalıdır.
O kadar demokratikleşmekten, Avrupalılaşmaktan söz edildiği halde, elinde her türlü imkan ve yetki olmasına rağmen, günümüz iktidarı da bu ayrımcılığa maalesef göz yummaktadır.
Bir sünni olmama rağmen, Alevi vatandaşlara haksızlık edildiğinin bilincindeyim.
Bir ülkeyi yönetmeye talip olmuşsanız, her türlü sorunun sorumlusu olarak siz görülürsünüz. En azından, yetkinizin yettiği sorunları çözmeye yanaşmıyorsanız, iyi niyetinizden şüphe edenler de haklı olurlar.
Alevisi, Sünnisi, Türk’ü, Kürt’ü, Müslümanı ve Gayrimüslimi ile, hepimiz insanız ve bu topraklar üzerinde, birlik içinde, kardeşçe yaşamayı hepimiz can-ı gönülden istiyoruz.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
-------
"Bu gün günümüz siyasi gündemini takip edip, o günlerde sorduğum sorunun yanıtını galiba alabiliyorum : Ordu içinde, özellikle iktidarın sünni ağırlıklı bir partinin eline geçmesini ve ülkede tamamen sünnilerin ağırlıkta olduğu bir yönetimin kurulmasını kabullenemeyen, Alevi cemaat mensubu komutanlar, ellerindeki yetkiyi kötüye kullanıp, çok yanlış uygulamalar yapmışlar, halkla orduyu karşı karşıya getirmeye çalışmışlardır"
-------
Sayın TEZEL,
Yukarıdaki parağraf size ait olan bu yazıdan alınmıştır..Doğru mu ? doğru..
Bu ifadelerin ne anlama geldiğinin farkındamısınız.? Yoksa o günün telaşı ve öfkesi ile ağzınızdan kontrolsüz olarak çıkan,maksadını aşan sözler olarak mıı kabül edilmeli ? Her haliyle de pek uygun düşmeyen bir yazı..
Bu iddianız tam da savunmaya çalıştığınız (!) bu önyargınızın tam da tezaata düşülmüş bir aczi olmuyor Mu? Yani,hem ırkcılık,bölücülük,ayrımcılığın' tu kakalığından'
dem vururken,hemen yanıbaşında da bu işi bizzat sizin yaptığınız abesle iştigal ettiğinizin kanıtı olmuyor mu?..
TSK ve mensuplarına bu kadar da ağır ve haksız saldırınızı çok iyi anlayanlardanım. Cumhuriyeti,Devrimleri,Lâik yapıyı,çağdaşlığı ve bilmi ve Ülke gerçeklerini anlamayan,anlamak istemeyen ,ya da bu değerleri yok sayarak ,yerine koymak istenilen safsataların ,akıldışıcılığın ve yozluğun savunucu piyonları hep de bu saldırılarla kendi egolarını tatmin yoluna gitmişlerse de ,doymak yerine tümden aç olarak kalkmışlardır o moloz sofralarından..
TSK ve mensuplarına hakarete ve iftiraya varan bu yazınızın alevi-sunni bölücülüğü yaptığı bu kadar aşikar iken,site Yönetiminin bu konuda duyarsız kalması da bir başka tartışma konusudur.Sanırım Sizin bu yazınız günün birinde Yargı önünde hesap vermeniz durumunuzda ,sağlam bir delil olarak iddia dosyasında yerini alacak ve o süreçte size düşen de ,bu sayfalarda ahkâm kesip alkış almaya çalıştığınız (nitekim almışsınız da) iddia ları savunmak durumunda kalacaksınız.
Sayın TEZEL..Çocuğunuzun düğün töreninde yaşadığınız ve ne derece doğru olduğu su götürür (Subaylara ağzımdan geleni söyledim gibi) anlatımlarınzı böylesi sanal ortamlarda anlatırken,bu yazıyı okuyanlar olacağını,bunun açıklanması ve izahı isteneceği gerçeğini de unutmamalıydınız..Hele de TÜRK KURTULUŞ SAVAŞINI..Çanakkale Savaşını,Kıbrıs Harekatını hiç unutmamanızı,ya da en azından o konuları da öğrenmenizi ve düşüncelerinizi ve yazılarınızı da bu gerçekler ve izan ölçüzünde yapmanızı isterdim..
Düşüncenin ifadesi özgürlüğünü,yazma,anlatma ve bilgilendirme özgürlüğünüzü sonuna kadar kullanmanızı da sonuna kadar desteklerim.Anca; Karalama,iftira ve asılsız olanları da özgürlükler adına kullanmanızı asla istemem.Bilgi sahibi olmadan Fikir sahibi olmaya kalkışanlar hep de bu hatayı yapanlar olmuştur..
Bilgilerinize..
Fikret TEZEL
Alevisi, Sünnisi, Türk’ü, Kürt’ü, Müslümanı ve Gayrimüslimi ile, hepimiz insanız ve bu topraklar üzerinde, birlik içinde, kardeşçe yaşamayı hepimiz can-ı gönülden istiyoruz.
Fikret Bey, yazınızı dikkatle okudum. Malesef ben bu yasağı anlamış değilim. Anlamak da istemiyorum. Nüfusunun %90 müsliman olan bir ülkede nasıl olur da baş örtüsü yasak olabilir anlamış değilim.
Diyelim ki yasak; peki komutanlığa girip çıkarken uygulanan yasak, vatandaşın kendi halinde yaptığı düğünü neden kapsıyor. O düğüne her kesimden insanın geleceği belli değil mi?
Yoksa düğünlerde paşalar mı kıyıyor nikahı da böyle bir yasak koyuyorlar diyesim geliyor. Özgürllüğümüzü gerçekten yaşabileceğimiz günleri ümitle beklemeye devam edeceğim. İnşallah o günler de gelecek.
saygılarımla...
bu güzel ve anlamlı ve anlayış boyutu yüksek olan güzel yazıyı,yazık ki sonunda yine ideolojiye bağlamışsınız sayın Tezal...
yazının genelinde bizim yaşadığımız o derin acıları bir nebze olsun dillendirmiş ve etkisinin getirdiği tepki ile bir yansımasını hisettmiş ve kalbinizi yoklayıp geçen o acıyı dillendirmeye çalışmışsınız..
yıllardır bizlerin yaşadığı ve anlatılmaya çalışıldığı fakat asla anlaşılmayan ve kabul edilmeyen zulümlerin yanında, havvada buhar kalır sizin yazdıklarınız.
ama yinede bunu dahi hissedip görebilmeniz tabiiki büyük bir erdemdir ve akli bir devrim de sayılabilir.
fakat yapmayın nolur, bu hükümeti bu kadar ön yargı ile ele alıp insanlığa anlatmayın...sizde biliyorsunuzki bu hükümet bu güne kadar gelmiş geçmiş olan hükümetlerin en istikraralı ve en çalışkan olan kurmayları ile canla başla çalışmakta ülke ve milletimiz için...
bakın bütün diyorum, Menderes dönemi hariç....hani yiğidi öldürün ama lütfen hakkının yemeyin artık....
son bölümü görmüyor ve yazdıklarınıza katılıyorum...Rabbim evladınıza sonsuz mutluluk ve sağlık afiyet ihsan eylesin....Beraat Kandiliniz mübarek olsun inş...
selam ve dua ile...
Fikret TEZEL
Başörtüsünün sadece saçı kapatmak olduğunu sanan zihniyete gülüyorum doğrusu. Bir Müslüman ülkede daha dinini tanıyamayanlar var malesef...sokaklarda görüyoruz, altta daracık bir kot, üstte kısa kollu bir tşört, başta takke şeklinde bir şey ( başörtüsü demeye dilim varmıyor) Tabiki bu tipleri ordu evine alırlar. Çünkü, onlar zaten bir din için değil, baba ya da koca baskısından -sözde- örtündüler. Yani irtica tehlikeleri yok, daha doğrusu onlarda irticanın ne olduğunu algılayacak beyin yok.
Demem o ki, başörtüsünün türban diye katagorize edilmesi ne gaflet. Bir kere türban fransızcadır ve şekli bazılarının aşırı gördüğü baş bağlama şekli değildir.
Bu konuda açıklamamı yaptıktan sonra yazınıza dönmek gerekirse, başınıza gellen hemen her Türkün başından geçmiştir. Orduevi kamusal alan mı ya.. Ne saçmalık. Böyle yapa yapa halkı da peygamber ocağı saydığımız ordudan soğutmaya çalışıyorlar...Olaydaki kusur dünürünüzün. Böyle bir şey olacağını kesinlikle tahmin etmeliydi. Ama ne olacak, devletin orduevi işte, bedava...İşlerine de gelmiş hani...Yazık kıza üzüldüm.
Zor, mesele bunlar...Sanmam da çözülsün birgün...
Sevgiler...
Sevgi Salman
Fikret TEZEL
Benim annem de başını örter eşarpla ama türban şeklinde değil, normal. Amaç saçımızı örtmekse eğer, eskiden analarımızın örttüğü gibi niye örtülmüyor da türban bağlanıyor? Ailemizde subaylar da var ve yıllarca orduevlerine girer çıkarız...Bu güne kadar annemi ya da başını örten diğer akrabalarımı orduevine almamazlık gibi bir durumla karşılaşmadık...
Demek ki görevlerini art niyetle kullanan her meslekten insanların olduğu gibi orduda da olabiliyormuş...Birlik ve beraberlik içinde yaşamak varken, bu kadar sorunlar çıkarmaya ne gerek var aklım almıyor...
Sevgi ve saygı ile...