- 1161 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EMİN AZERİ / ARDAHAN ÖYKÜLERİ 118
_ Sevgili Dayım Emin Azeri’ye saygılarımla_
...............................
Emin Dayı güzel anlatıyor...
Avukat Emin Azeri...
Dolu; bizi Onay Kırtasiye’ye doldurmazdan... kapı da istollara oturup, ben ve Metin Abi, Emin Azeri’yi dinliyoruz.
Emin Dayı Tekel’in yukardan aşağı, elinde şemsiye, geliyordu.
Gördük.
Ayağa kalkdık; yaklaştıkça seyrediyoruz. Mesafe arasında nazar eyliyoruz, insan soracağını, anlatacağını, göresdiğini herşeyi intikal ettiriyor.
Sevdiği insanı, insan, boyu bir zihincekte algılıyor, gözcekte..
Seyir boyunca herşeyi konuşmuş kadar olduktu.
Cisimsel görmenin önemi hastaların, yolcuların, neden önemsediklerini şimdi iyi anlıyordum.
" Göz görmeyince gönül unuturmuş."
" Jean Paul Sartre, varoluş felsefesiyle insan ve diğer canlılar arasındaki farkı çizerken insanın insanlığını canlı varlığından öncelikli olduğunu belirtmiştir. Bitkilerin varlığı ve hayatları hep aynıdır. İnsan ise evelik gibi değildir. Evelik tohumken evelik yeşerirken evelik, ölürken de eveliktir. İnsan öyle mi?
İnsan öleceğini bilen tek canlı.
Eveliğin ne ise o olma hali hiç değişmez. İnsan ölümü ve öleceğini bilişiyle yaşama mecburiyetine aklıyla katılır. İnsanlığı, insan biçimliliğinden önce gelir. Evelik ise akıl sahibi olmadığından biçimsel varlığının üstüne özünü koyamaz. İnsan varoluşunu aklıyla aşarak özünü yani " Ölümü bilme neticesinde..." Hayat’ı değerlendirerek eserler yaratarak. Ölümsüzleşmeyle özgür olabilirim mi? Gailesine düşer. Bu ise hiç bir canlının varoluşunda gördüğümüz bir iş değildir. İnsan çabalarıyla, düşünce ve aklıyla biçimsel varlık değildir. Tek; özü ile varlıklı canlıdır."
Asım Bezirci dahil Varoluşculuğu çokca yerden okudum. Emin Dayının sade anlatımı kadar bariz ve anlamakta iktifa ettiğim olmamıştı.
Biz de tercümeler, tercüme edenler, yorumlayanlar, anladım diyenler, hep mesele olmuştur.
Bir şeyi anlamak için akademik kaynaklardan önce: "İtü sözlüğü" açıp okuyan tanıdığım Arkadaşa hak vermeliyim mi?
Bilmem?
Seneler geçti. Emin Azeri’yi merak ve gıptayla izledik.. bir senelerin, belki ilerde olmayacak bir senelerin yetimine yetkin bir sohbetine ve ülfetine on- onbeş dakikada erdik.
Proğram’a inanmakla yetindik. yazgı ve hayatın angajmanı, nerede ve ne zaman?
Sevdiklerinle, sevdiğimiz bir dem Tanrı mutlaka nasip ediyor.
İnanmak lazım.
Kurtellerin binanın önünde akşamüstü bir ömre bedel sohbet..
Yağmur yağmasaydı.
Dolu vurmasaydı...
Emin Dayı; kaderle ilgili bir hikayede anlattı.
Kendi kaderimizin içinde " Yazgıyı" yani büyük kaderi...
Halk-ı şer şer değil; kesb-i şer şer miş..
Yaratılan şey, bilindikten , müdrik olununca iyilik veya kötülük kesbeder’miş.
Bir daha nerede ne zaman ola da...buluşmak.
Şükür etmeli hayat’a..
Düşündükçe..
İstedikçe..
Kaderimiz gerçekleşiyor..bilirsek tabii..
Yaşadıkça,
Akşamüstü dolu yağmuru ve bir lahza...kaderimizdi.
Çok şükür ıslanmıyoruz..
Emin Dayı’nın şemsiyesi var.. açacağız.!...
Cebri ve ihtiyari,
Hayatın akşam akşam yağması’na
İstediğini hoş bir sohbetle sögündük.
Kaderin yönünde gidersek..
Hüsran’a uğramak mı? Katiyyen.
Akıllılık ve yazgı galiba bir uygunlukları var!...
yalçıner yılmaz
24-07-2010 çanakkale
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.