- 639 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Konuşursam, ellerim tenine değer! ..
Sevdanın ruletini çevirdikçe kaybetmeyi de göze alacaksın
Umut karelerine saklandıkça özlemine isimler arayacaksın
Hıçkırıklarını taşıyan raylara umutlarını yükleyip gecelerde
Göklere saldığın kuşları bekleyeceksin yüreğinin bereleriyle
İnancımı yüreğimin rutubetli girdaplarına salıp yaşamaya çalıştım yıllarca. Nice sabahlar doğdu üzerime. Nice aydınlıkları içime süzdüm, gelecek sevinçli günler için. Susuşlarımı kuş sürülerinin arasına saldım çoğu kez. Günaydın dedim sensiz, nice nice mevsimlere. Vedalar geldi soframa, aydınlık umduğum sabahlarda.
Saatlerin akrep uçlarında zamansızlığı öğrendim. Kıvrana kıvrana can verdim boşa geçen zamanın hoyrat kollarında. Acımasızlığı öğrendim, beklentilerimin sırılsıklamlığında dudaklarımdaki çiy düştü toprağa, kuluçkadaki güvercinim uçtu gitti yuvasından, yüreğimin gümbürtüsüyle.
Raylar hep hıçkırık taşıdılar, pas tutan umutlarım çözüldü gece yarılarında. O umutsuz anlarımda yüreğimin daralmasıyla daldım meçhullere. Göklere saldığım kuşlar dönmediler bir daha geriye. Deşilmiş yüreğimin yara bereleriyle bile yaşamak güzeldi. Vücudumu kan ırmağına çeviren cennet bahçelerin zıpkın gibi yüreğimi döndürdüler virana.
Öldüren oyunların bitmedi mi hala. Solucanlar kuşlarına yem oldular. Duygularımı bir celladın baltasına yatırdım, senden haber kesilince. Bukalemun yüreğinle sırtımı hançerlediğin bitmedi. Umut karelerine saklanışın hiç eksilmedi, hiç dinmedi denizlerimin üzerine fırtınalarla birlikte sağanak yağışın.
Parmak uçlarımdan içerime girerken sızın, barikatlarımı talan eden sevdanla bir türkü gibi süzülürdün oysa yüreğime. Mırıltılı bir nakaratla başlayan, bir zaman sonra emsalsiz bir senfoniye dönüşen aşkının güftesiyle darmadağın ederdin can evimi. Aklım gider, karıncalar üşüşürdü usumun bozkırlarına. İncinmişliğim, kırılmışlığım biter, savrulan bir yaprak olurdum ayaklarının dibinde.
Bu ıstırap fırtınası da dinecek elbet. Yürek sızılarım nasılsa huzura kavuşacak. Sen de yenik düşeceksin o zalim yıllara. Gözlerinin önünde mor halkalar oluşacak, aynalardan kaçacaksın sen de. Geçmişin salıncağında sallanacak, hatıraları anımsadıkça gözlerin dolacak, gelmeyecek baharlara dualara duracaksın mevsimlerce. Yüreğindeki ağrılara dayanamayacak, gerçeğin şaşırtıcı labirentlerinde kaybolacaksın sen de.
Bu kuş sürüleri senin de yurduna uğradığında selamlar göndereceksin ülkeme. Kanatlarına mesajlar bağlayıp, haber bekleyeceksin benden. Bahçendeki solmuş çiçeklere sular dökeceksin sabırla. Toprağı daha çok hissedecek, onulmaz yaralarınla yaşamaya alışacaksın ne kadar istemesen de.
“Susuşumu sorma inatla. Konuşursam yalnız kalırsın, konuşursam geceler gündüze döner, konuşursam eğer ellerim tenine değer” demiştim sana. Günlerce dinmeyen yağmurlarda söylemiştim bu sözleri. Ayrılık falları açıp, savururken eteklerini baharlarda, saçlarının öldüren kokusu gelmez mi sandın ülkeme. Yokluğunun acılarıyla yaşamayı başaramaz mı sandın beni. Kan yürürken içerime vedalarla bütünleşemez mi sandın bu sevdalını?
Her dağıldığımda, her sana yanıp yakıldığımda içtiğin zafer şarapları da tükendi işte. Bağımdaki asmalar kurudu, söküldü yerlerinden. Ne kadar istesen de, o topraklarda sevgin yeşermez asla. Dilimdeki ağıtlar da ulaşacak bir zaman sonra oralara. Anlayacağın küçüğüm, ne yaparsan yap sen de katlanacaksın bu hayatın anlaşılamaz tuzaklarına.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.