yalnızlık
Yalnız olmanın, yalnız kalmanın bir sebebi mutlaka vardır. Ya istemsiz çekiliriz, ya da kendimiz de ki ‘yok’u bulmak için seçeriz yalnızlığı. Ama bir gün yorulup, gurur dinlemeden yıkılıp ‘ben yalnızım’ haykırışı duyarız içimizdeki sesten, her uzatılan eli tutmaya çalışarak.
Kendini kaybedip, bulmaya çalışan, kendi içinde çabuk kaybolur. Çünkü her tür yalnızlık, aşkta bile olsa işlenmiş bir suçtur.
Yalnızı ve bize göre hak etmediğimiz yalnızlığı, öldürebilecek duygular taşırız içimizde. Ama bakalım, hazırmıyız katil olmaya?
Tutkun, tutkulu olduğumuzda, gözü doymaz oluruz. Çünkü tutku oburluktur.
Bir gün, başkalarından beklemeden, kendi yargıcımız veya intikamcımız olabilirmiyiz? kendi kötü ve iyilerimizi, kimsenin yardımı olmadan, kendimize sağlayabilirmiyiz?
Sevgimizle, sevdiğimizle yürürsek bizi korkutan şeylerin üstüne, hep biri varmış çevremizde de görmüyormuşuz hissinden kurtuluruz.
Sürekli boyun eğmekten başka bir şey bilmeyen insandan, dost olmaz, tek kendi bildiğinin doğruluğundan şaşmayanında dostu olunmaz.
Kendi yolumuzu, kendimiz çizseydik, daha mı az acı çekerdik acaba, gerçekler, bazen insan aklıyla yaratılır, bazen de var olan doğruya eklenir. Akıllı ve doğru insan olmak kolay ve kalıcı değildir.
Bize uymayan dünyalarda olmayı bırakmak gerek, çünkü kendi kişiliğimizi bırakıp başkalarının kişiliklerine sığınmak, orda yaşamaya çalışmak zordur.
Değil bedenlerimizi, yıldızları bile dans ettirebilecek bir mutluluk, bir sevgi vardır mutlaka. Bunun için önce, kendimiz dans etmeyi öğrenmeliyiz.
Koca bir gençlik geçirdim,
Fark etmeden gözlerimin güzelliğini.
Belki söylenmedi, belki ben duymadım söyleneni.
Ne çare geçti!
Kimsenin bir şey söylemesine gerek yok,
Ben biliyorum artık gençliğimin,
Bedenimi terk edip, ruhuma gizlendiğini.
Ak keşke elimde sihirli bir değneğim olsaydı şimdi…
NAZ