- 589 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mola sevgili sevmeye mola… DENEME 1
Mola sevgili sevmeye mola… DENEME 1
Eski defterlere eski sevdalar yapışmış…
Sayfa uçları kırık, altları çizilmiş ben cümleleri…
Kırık dökük bir yalnızlık…
Mürekkebi uçuşmuş satırlar, anılara kalmış cümleler, tarifler hep yalnızlığa dahil, hep kaçışlara, hep kayboluşlara hep de unutamamaya dahil cümleler isyan ediyor…
Yürek kırıklıkları ve hayâl bozuklukları…
Bir de, bir de kimsesizliğin gözyaşlarının dağılmış mürekkepleri…
Cümleler çatallı bakışlarda ve bastırsan patlayacak çıbanın ucu…
Deşilecek bir ben bakıyor satırlardan göz diplerime…
Sevmenin sevilmenin tarifi yapılmış…
Asil sevgiden söz edilmiş,
Sadakatten, göz kuytularında kayboluşlardan…
Unutulmayacağım sözü verilmiş satır aralarından, hey hayat, hayat biraz mola dinginliğe…
Biraz mola, hayat biraz mola be hayat, biraz mola ver bu çılgın düşlere… Bir ileri bir geri adımlar, sayılmış kelimelerle hayatın içindeki sevmeye, sevilmelere… Şaşkınım…
Sevmelerin çukurları, gedikleri, tepeleri, akış hızının baş döndürücü tarifleri, aşkın büyüsünden, tılsımından bahsedilmiş…
Biraz mola verelim hayata, sevgiye dair yaşama ama düşülmüş çukura, beller kırılmış, yüzler buruşmuş aynalardaki görüntülere gözyaşı damlamış kaçışlara, kayboluşlara dair acılar buhar olmuş ayna camlarında, sanki aynada zırhı oluşmuş…
Bakışların ardındaki uzaklar düşünülmüş, kayıp sevdalar, kayıp sevinçler, sokaklarda hep hüzün olmuş, kaldırım taşlarına serpiştirilmiş gözyaşları
Başka bir sayfa açılmış deftere mavi mürekkeple bir cümle başlık “ O beni çok seviyormuş” diye…
Hayret, burada biraz daha mola verelim hayat…
Dur, dur biraz şimdi soralım içimizdeki ikizimize “O seven, çok seven nerede, hangi yastığa baş koyuyor, gözyaşları ıslak mı, yastık çarşafına damlalar döşenmiş mi yastık çarşafına? ”
Mola, hayat biraz daha mola… Bu duruş nereye kadar ve nerede duracak?
Bir başka başlık daha, koyu mavi yazılmış “benim sevgim sana ağır gelir…” Bu sefer kahkaha atmak geldi içimden, buruk bir dudak sıkışıyla… Kim kime ağır ki, kim kime, neyin peşinde bu hayatta bu kadar yük omuzlarımızda. Kaybedecek neyimiz kalmış ki birinin peşine düşelim…
Bir sayfa daha bu sefer kalın yazılmış, iki kere geçilmiş harflerin üstünden, bir de altı çizik,
“bir gün beni anladığında çok özleyeceksin…” Ne kahır cümlesiyle girmiş hayatımıza bu tarif…
Hey yâr biraz mola verelim… Verelim, bu ne iş ki, daha önce, daha az mı özlüyorduk ki, geç bakalım sinsi gülüşlerinin üstünden…
Bak işte hâlime döndüm… Beni bıraktığın günden sonra bu güne kaç yıl geçti bu özlemin, bu unutulmazlığın üstünden ne çağla zamanı, ne çilek, ne de kestane zamanı geçti… Mola be yar mola verelim bir nefeslik, bir gülmelik, bir ah demelik… Ha ne dersin… Geç diyeceksin unut diyeceksin…... Unut diyecekler, özleme bu kadar diyeceksin, özlenme diyeceksin belki de, yok ama yok bu demelerin uygulama tarifleri… Olsaydı bu sayfalardaki yazılar kaybolurdu, uçardı mürekkepler…
Bak işte döndüm o eski hâlime... Biraz mola be hayat biraz mola yaşama... Yaşamak istediklerimize...
“Hadi bana seni sevdiğimi bildiğini söyle ki ölmem için sebep ol…”
Boş ver bunları neden öleceksin benim için, çünkü sen sevgisin benim için ölme…
Sevgili biraz mola verelim sevmeye…
Bir kahve tadımlık mola, kırkyıla değer olsun…
Ha biraz mola…
Binlerce kez bir ileri bir geri gitmişik düşüncelerimizle, yaşamımızla molalardan sonra…
Seni düşünmek mi, darlık içimde artık… Yansın bu defterler…
Mola verelim sevgili, mola…
Seni düşünmek mi, darlık içimde artık…
Yansın bu defterler…
Kelimeler,
cümleler,
çivi gibi batıyor gözüme…
Bir sadakat,
bir riya,
bir hile,
bir veda,
kelimeleri ki,
yüreğimde bir zıpkın…
Özlemek mi,
beter his…
Yanık kokuyor verdiğim nefes…
Ve
uykusuzluk bir sürgün gecelerime…
Mola verelim sevgili, mola…
Sevmeye de acılara da,
biraz da dinginlik isteğimize… Neyse…
Bu kalın, koyu yazılmış satırlar, gözlerimde bir hasret oluşturuyor…
Beter bir iş bu hasret… Beterlik her gün, biraz daha, daha oturuyor yüreğime…
Ben seni o ilk halinle sevdim, sevgili şimdi ise adın kusmalarıma karışıyor, içim kalkıyor bu vefasızlıkla… Dar geliyorsun bana, darlık zamanlara atıyorsun beni…
Yıllarım darlıklarla bir ileri, bir geri gidiyor… Biraz mola verelim sevgili sevmeye, biraz nefreti, biraz öfkeyi öğretelim kendimize… Hoş sen bunları çoktan öğrendin ki…
Ama unutma hayat dara atanları dara sokar…
Bari bir merhaba de yıldan yıla…
Yalnızlığın kördüğüm zamanlarını seçmiştim ben...
Kayboluşları, yetimliği,
unutamamazlığı,
ve de hırçın sesini seçmiştim...
Bir de gökyüzü mavisini, kahreden siyahlıktan kaçmak için mavinin gizemlisinde kaybolmuştum...
Kaybolmak için adımı değiştirdim gizem taktım başına belki ilgi duyarsın ararsın, araştırırsın diye ama sen benden önce kayboldun kayıplıkların kayıtlarının tutulduğu yerden kaçarken...
Dünya dar be can dar… Ve de küçük derler ama sen kaybolurken büyüttün dünyamı...
Karanlıkları attın önüme bir de kimsesizliğimi yüzüme vurdun... Vurdun ki vurdun sesim çıkmaza attın beni...
Şimdi varsa yüreğin unut beni ve de unuttur kendini gölge oyunlarında...
Hadi bir hasret hediyem olsun sana belki bir gün hatırlamak istersin de beni, içindeki sızıyı duyarsın... Duyarsın dilerim... Duyarsın...
Mustafa Yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.