- 746 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yollar,Deniz ve Babam
Hiç bilmediğim bir yerdeyim; vakit de gece yarısı ve yollar da ıssız…Ve neden düşer ki insan yollara... Ve neden koşar ki bilinmezlerin peşinde insan…Hiç ama hiç; bilemedim…
Böyle anlarda, sarıp sarmalar bedenini yalnızlık, bir yaprağın, ahenkle esen rüzgarın kollarında, bir o yana bir bu yana savrulmalarına benzer görünümler sarar ruhunu …Yaprak sensin, ve rüzgar yollardır ve bırakırsın gecenin kollarına kendini sessizce…Alıp götürür seni yollar bilinmezlere işte…
Yollar ıssız,ışıklar mahzun,şehir çıplaktır böyle anlarda…Hangi durak ve hangi istasyon; ne önemi varki…Gidersin;sadece gidersin işte…
Ve ne zor şey şu ölüm…Seni sen yapan bir insanın, yitip gitmesi uzaklara…Önünde,ellerinin arasında cansız yatan bir beden…Boynu hemen düşmüş yana…Daha sıcacık bir ten…Çektiği acılardan, morarmaya yüz tutmuş gözler… Ve göz altında mor halkalar…Günlerdir, bir yudum nefes için çırpınan dudakların sararıp solmuş halleri…Ağzında,hemen omzunun üzerinde sızan bir kaç damla kan…Altın sarısına dönmek üzere olan bir beden…Ayaklar cansız,kolar yana düşmüş hafiften…Ve birazdan yıkanıp,kefenlenip, toprağa kavuşacak bir ten…Son yüz metresi kalmış, hayatın uzun koşunun…Böyle anlarda, ölümle yaşam arasında gidip geliyor işte insan…
Yok, ağlamaktan, üzülmekten söz etmeyeceğim… Duygulanmanızı, kederlenmenizi, öfkelenmenizi de istemiyoruz sizden… Ve kaç insan yaşar, dokunur, tutar geceyi ve hüznü ellerinden… Sadece tutun ellerimden, sadece ellerimden…
Uzun süren sessizliğin hikayesi var dışarıda…Yaşarken, ölüm gerçeğini bile bile yaşıyoruz ve unutuyoruz çoğu zaman her şeyi…Hep mutlu,hep sevinçli de olamıyorki insan…Biriktiriyor her şeyi zamanla…Öfkeleri,kırgınlıkları da topluyor bir bir…Ve küskün,ve kırgın kalabiliyor uzun bir zaman…Ah! anılar,eksik kalmış anılar…
Çok mutlu aşıklar; hep boşluğa bakarlar…Durgun denizlerin gün batımı kızıllığında kaybolurlar…Ne hoştur sevgilinin kollarında zamanın tiktaklarını yenmek ve aldırmamak akıp giden zamana…
Gidersin işte…Hem kim çağırır ki seni böyle anlarda…Bir sevgili,ıssız yollar ya da bilinmez şehirler mi…Bir doğuma tanıklık etmek de olabilir mi …Ya da bir ölünün ardından, arınmak için mi yoksa…Bilemedim;hiç bilemedim…
Dedim ya; vakit de gece yarısı …Öümde asfalt yollar…Zaman zaman düzgün,bazan da kıvrım kıvrım akıyor önümde…Yer yer çukurlaşmış, onun da yorgun düşmüş bedeni belli…Hangi marka,hangi ağırlıktaki araçlara ev sahipliği yapmıştır bilinmez…Ve kaç insan akıp gitti üzerinden…Hangi vuslatlara türküler söyledi ve hangi ayrılıkları taşıdı üzerinde kimbilir…Ve kaç insana ecel taşımıştır ki yollar…Bilemedim;hiç bilemedim…
Seviyorum gece yolculuğunu;önceleri çok söyledim…Yollar; buğday başakları gibi süzülürken,bir gelin misali, bir o yana bir bu yana salınarak akar önünden… Hafif hafif esen bir rüzgarın kanatlarına asılır araban… Bir kaç gündür uyuyamamış bir beden,omuzlar…Beyninde insan olma adına sorgulamalar;hafif konuşmalar,fısıldaşmalar kendi kendine…
Bir kaç komşu ışık yanar önünden,ardından…Tek tük gelip geçer arabalar…Ara ara iki uzun bir kısa yanan farlar,kızgınlıklar... Gökte yıldızlar ve ay…Hangi şehre mi yolculuk…Önemli mi; ama olsun, şehre de,sabaha da daha çok var…
Neden gidiyordu ki…Sadece zaman adına kaçırdıklarını tek başına yaşayabilmek için mi…Bilmiyordu ama; bildiği bir şey de vardı…Hesaplaşmak da istiyordu…Neyle mi…Yavaş yavaş araba yol alırken, tüm bunları da düşünüyordu …Evet evet hesaplaşmalıydı işte…
Uzaktan şehrin ışıları görünmüştü…Şehre yaklaşınca arabanın hızını azalttı…Hiç bilmediği bir yerdi burası…Önce ıssız bir yere çekip arabasını uyumayı düşündü; sonra vazgeçti birden… Gözleriyle de bir otel aradı…İstemedi,neden…Bilemedi,hiç bilemedi…
Ne kadar gittim,nereye gittim bilmedim…Bilinmez bir şehrin sabahında, doğum hastanesinin önündeydim işte …Bir bebek sesi geliyor içeriden…Ve bir kadın ağlamaklı,telaşlı girdi içeriye…Adı ’Deniz’ olsun dedim istemeden…Ve bir başka ses de ‘evet evet Deniz olmalı’ dedi birden…
Yalan olmadan da yaşanmıyorki…Hayatın gerçekliğinden kopmak,uzaklaşmak bir an…Yaşamın sessizliğinde, ölümün sesidir belki de aranan…Ah! o sözcükler,sözcüklerimiz…Sığınaklarımız,kaybolmalarımıza,yalanlarımıza ev sahipliği yapan sesler…Her türlü kurguya yol açan duygularımız…Ve söz oyunları…Çıplak sözcüklere giydirilen yalanlar değil mi… Bilemedim;hiç bilemedim…
Hiç bu kadar yakın olmamıştım babama…Elbet sarıldığımız,öpüştüğümüz anlar olmuştur haksızlık edemem…Ve hiç insan sarılmaz mı babasına,ve bir baba sarılmaz mı evladına…Unutmuşum işte…Ellerim son kez dokunurken tenine,yıllar sonra belki de bu kadar işten oluyorduk birlikte…Hayatın uzaklığı,kırgınlıkları sıfırlamıştı birden…
Yürüdük topluca,taşındı omuzlarda babam…Bir faninin son durağıydı işte gelinen yer, sonra vedalaşmalar… Ve bilindik tablolar…
Bir boşluğa sarıldı beden…Bense avuşladım toğrağı ellerimlen…Tüm kırgınlıklarımı,kızgınlıklarımı attım toprağa…Savurdum bir bir öfkelerimi,hüznümü boşluğa,sonsuzluğa…
Yağmur da çiseledi hafiften…Çevirdim başımı gökyüzüne bir an…Yüreğimin yıkandığını görüyordum…Sonra bir kaç damla gözyaşım eşlik etti yağmura…Arındım…Gülümsedim…Ve yıllar sonra güle güle dedim babama içten…
Yollar,Deniz ve Babam…Kocaman bir hayaldir geride kalan…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.