- 1421 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İnfak
“Onlar gayba îman ederler,
namazı dosdoğru kılarlar,
kendilerine verdiğimiz rızıktan infâk ederler.”
İnfâk: Nafaka verip geçindirme, besleme, Allah yolunda harcama, Allah’ın vermiş olduğu nimetlerden başkalarını yararlandırma.
İnfâk, İslâm ibâdetinin öylesine bir parçasıdır ki; onsuz din olmaz. Bir insanın gönlünde yaktığı imân ışığının devamı, ancak namaz-infâk ikilisiyle yürür. “Acaba îmanım ne durumda? ” diye düşünüyorsanız; namaz ve infâktaki seviyenize bakınız. O neticeyi size haber verecektir.
Eğer namazdan ve infâktan nasibiniz yoksa, îman ışığınız ya sönmüş ya da sönmek üzeredir. Acaba infâk niçin bu kadar önemlidir?
Çünkü; îman kalbe ait bir duygudur. Orada ışık yanınca otomatik olarak sevgi dalgaları yayılır. Sevginin en bâriz görüntüsü, kendindeki nimetleri başkalarıyla paylaşmıştır. İnfâkın özündeki tanım budur. Karşılıksız vermek Allah’a mahsus olması nedeniylede îlâhi bir sünnette böylece taklit edilmiş olur. Bu açıdan da infâk ruha güç veren en önemli bir ibâdettir.
Efendimiz daha İslâmiyet’in birinci ayında; -namaz dahil tüm ibadetler henüz emredilmemişken- infâk konusunda ilk direktiflerini Hz. Zeyd ve Hz. Cafer kanalıyla tüm Müslümanlara ve insanlara şöyle tebliğ ettiler: “Allah’ın size verdiği nimetlerden başkalarına verin... Güzel söz, güler yüz dahi bir sadakadır.”
İşte size bâzı infâk çeşitleri:
1) Maldan yapılan infâk:
a) Sadaka: Miktarı bizce tayin olunan sınırlı bir yardımdır.
b) Zekat: Belli bir mâli gücü olan Müslüman’ın malından vereceği yüzde iki bucuk tutarında zorunlu bir mâli ibâdettir. Verilmediği takdirde kazancın ve malın tamamı haram olur.
c) İtâ: Ciddi ölçüde büyük bir mâli yardım biçimidir. Yetim bir kızı evlendirmek, fakir bir delikanlıya sermaye vermek, darda kalan bir insanın borcunu karşılamak gibi. Vakıflar, hayır yatırımları, kamu yararına yapılan bağışlar îtâya girer. İtâ ibadetin de sınır, yapanın kendisine bırakılmıştır.
2) İlimden yapılan infâk: Bilgin kişiler bilgilerini mutlaka başkalarına belli sürelerde ve belli miktarda infâk etmek zorundadırlar. Bir İslâm âlimi köşesinde oturamaz. Oturursa dinen suç işlemiş olur.
3) Mutluluktan yapılan infâk: Her mutlu insan, çevresindeki mutsuzlara kendi mutluluğundan aktarmak zorundadır. Din büyüklerinin “gönül alma” şeklinde tanımladıkları bu infâk, günahları mum gibi eritir. Misal mi istiyorsunuz fakir bir komşuya bir akşam çay ikram etmek, dertli bir dosta tesellide bulunmak bile yukarıda mealini zikrettiğimiz ayetin kapsamına girer. Şunu asla unutmayalım ki namazdan sonra yapılan en büyük ibâdet mutluluktan yapılan infâk, yâni “gönül alma”dır.
4) Sağlıktan yapılan infâk: Sağlıklı bir kimsenin hastalara yaptığı hizmet, sağlıktan yapılan bir infâktır. Bu infâkta yine maddi yardımla, hastaları ziyâretiyle ve onlara yapılan moralle, destekle, teselliyle olur.
5) Gençlikten yapılan infâk: Güçlü bir insanın güçsüz, yaşlı kimselere yapacağı her türlü yardım; gençliğimizde yapacağımız en güzel infâk şeklidir.
6) Güzel sözden yapılan infâk: Etkin ve doğru konuşmasını bilenler, çevresindeki insanlara mutlaka güzel sözlere istikâmet göstermek zorundadırlar. “Güzel yazı nasıl zevkle okunursa, güzel sözde zevkle dinlenir.” “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” gibi sözler boşa söylenmemiştir.
7) Güzel sesten yapılan infâk: Güzel sesin de infâk borcu vardır. Bu infâk Kur’an ve ezan okumakla yapılır. “Güzel Kur’anı, güzel sesinizle güzelleştiriniz.”
8) Güler yüzle yapılan infâk: Yine Efendimizin ilk emirlerinden olan “Hiç olmazsa güler yüzünüzle infâk edin” emri, toplum mutluluğu açısından akıl almaz güzelliklerin kaynağıdır.
Bu yüzdendir ki bir mümin asık suratla gezemez, çünkü; asık suratta Allah’a isyan ve kullara kahır vardır.
O halde bir müminin yüzünden tebessüm hiç bir zaman eksik olmamalıdır. Zira bir mümin için; “tebessüm sadakadır.” Tebessüm diğer bir yönüyle de ilâhi iradeye (kadere) saygıyı yaygınlaştırır.
Ashab-ı Güzin arasında tebessüm o kadar ileri gitmiş ve yaygın hale gelmişti ki onları görenler sanki; “cennetten yeni gelmiş” zannederlerdi.
Selâm... Sevgi... Duâ ile...
Hanifi KARA