- 559 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KUTSAL TOPRAKLARDAKİ ATMOSFER
Siz bu yazıyı okuduğunuz sıralarda, biz inşallah Medine’de olacağız. 10 günlük bir ziyaretin sonunda, Mekke’ye geçip 11 gün de orada konaklayacağız. Şayet teknik olarak fırsat bulabilirsek yazılarımızı göndermeyi de ihmal etmeyeceğiz.
Yaklaşık 1,5 yıl kadar evvel aynı kutsal topraklara 1 aylık bir seyahatimiz olmuş ve izlenimlerimizi sizlerle paylaşmıştık. Bu defa bölgeyi inşallah daha fazla araştırma ve inceleme fırsatı bulacağımızı ümit ediyorum. Farklı izlenimlerimizi yine sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Çünkü Irmak Dergisi’nden biliyo-rum ki, gezi notları, ya da seyahat izlenimleri adı altındaki yazılar, çok daha fazla okuyucu bulmaktadır.
Bugüne kadar bir çok ülke ziyaret ettik. Ancak Kutsal Toprakları ziyaret, insanın ruh dünyasında daha farklı bir manevi atmosfer oluşturuyor. Mesela, ilk Medine seyahatimizin o günkü atmosferinin kısa bir bölümünü bugün sizlerle paylaşmak isterim.
Bâbü’s-Selam’dan içeri girerken kalbimiz adeta yerinden çıkacakmışcasına güm güm atıyor. Heyecan dorukta. Zira biraz sonra, bir ömür boyu ayağının tozuna yüzümüzü sürmeyi canımıza minnet bildiğimiz, uğruna her şeyi göze aldığımız, hicranıyla yandığımız, hasretine göz yaşı döktüğümüz o Sevgililer Sevgilisi ve Âlemlerin Efendisi’nin huzuruna çıkacağız. Böyle bir mana atmosferinde insan nasıl olur da heyecanlanmaz? Mescid-i Saâdet’te 24 saat boyunca yoğun bir insan sirkülasyonu yaşanıyor. Binlerce insan aynı heyecan ve coşku içinde Rasülüllah’a koşuyor. Feryat edenler, ağlayıp gözyaşı dökenler, “Essalâtü vessselâmü aleykeyâ Rasülallah” diye ihtiramda bulunanlar ve meraklı bakışlarla Ravza’ya doğru ilerleyen yoğun insan seline biz de katılıyoruz. Peygamber Mescidine girer girmez buram buram öyle lâhuti bir kokuyla karşılaşıyoruz ki, yok dünyada bir benzeri. İnsanı tepeden tırnağa etkileyen manevi bir atmosferi hücre hücre duyuyorsunuz bütün varlığınızda. Zaten gül ile sembolleştirilmiş Allah Rasülü. Lâkin yeryüzündeki bütün gülleri toplasanız, toplamının kokusundan daha farklı ve güzel bir koku var Mescid-i Nebevi’de. Oraya “Cennet Bahçesi” dendiğine göre, insanı mesteden kokunun ne kokusu olduğunu anlamak da güç olmuyor.
Aslında Peygamber şehri denen “Medinetü’n- Nebi” baştanbaşa sanki bir gülistan. Yer yer de o koku hissediliyor. İnsanları ise olabildiğince munis ve mütevazi. Veliler Allah Rasülü’nün beş vakit cemaat arasında olduğunu söylüyorlar. Allah Rasülü’nün içinde olduğu bir mekânda insan mutlu, huzurlu ve bahtiyar olmaz mı? Hem öyle bir haz ki, öyle bir huzur ki, izah etmekten vareste oluyor insan. O keyfiyet, ancak yaşanarak hissedilebilir. İşte tam bu noktadayım şimdi . Güneşi gören kar misâli, zihnimden yüreciğime kadar sanki ben benden geçip erir gibiyim. Alabora tüm duygularım. Sırıl sıklamım tepeden tırnağa. Acep bu ne hal? Yoksa rüyada mıyım? Çağlar kulvarında ve zaman tünelinde gider gibiyim. Bu hal, cezbeye benzer bir haldi? Biliyordum ki bastığım yer, vahyin en çok geldiği bir mahaldi. Birçok mucize burada gerçekleşmişti. Sular, O güzeller güzelinin beş parmağından bu iklimde çağlamıştı.
Bilal bu mescitte okumuştu o yanık ezanlarını. Rasülüllah işte şu mihrapta kıldırmıştı namazlarını. İşte şuracıktaki mimberde irat etmişti Cuma ve Bayram hutbelerini. Şu kubbenin, şu mimberin şu mihrabın, şu zeminin, şu direğin bir dili olsa da konuşsalar görüp şahit olduklarını.
Öyle samimi Cenab-ı Hak ve Peygamber âşıkları gördüm ki, gözlerinden akan billur taneleri yanaklarından süzülüp elbiselerini yıkamış vaziyette, âdeta ceryana tutulmuşcasına tir tir titriyor ve ellerini açmış dua ediyorlardı. Duaların kabul olacağını da biliyorlardı. Açıp ellerini Allah’a, gözyaşı döküp ağlıyorlardı. “Ya Rab! Sen affedicisin. Affetmeyi seversin. Bizi de affet” diyorlardı. Çoğu kere, kendi mana atmosferime nokta koyup, onların dualarına âmin dedim. “Senin aşkına yanan şu gönül sahibini affettiğin gibi, beni de affet Ya Rabbelâlemin” dedim.Islâhı ve hidâyeti mümkün değilse şayet, cezasını ve belâsını ver Filistin’deki, Keşmir’deki, Çeçenistan’daki, Doğu Türkistan’daki, Irak ve Afganistan’daki ve bütün dünyadaki inananlara zulmeden zâlimin” dedim..“Âcizim, günahkârım ve fakat peşimânım ya Rab!. Mahcubiyetimden dilimle ifade edemesem de , Sen her şeye vâkıfsın ve her şeye kâdirsin. Okuyuver duygularını, şu perişan pür melal hâlimin dedim.
Tarihi olaylar geçit yapıyor hafızamda bir bir. Gönlümde kasırgalar var, dilimde tekbir. Düşündüklerimi döksem yazıya, ne satırlara sığar, ne sayfalara, ne de cilt cilt kitaplara…Bugün bu kadaruyla iktifa edelim. Kalın sağlıcakla.
YORUMLAR
gözlerim doldu okurken yaşadım yine medinede ve o muhteşem mescidde
sakin sessiz ve huşu içinde hiç aklımdan çıkmıyorki
medine ve kılınan namazlar cennette papatya tarlası koymuştum adını yatıp kalktıkça binler ce insan
anlatılmaz güzellikte
ve gidenlere gıpta etmiyorum dersem inanmayım hep dualarım rabbim yine gitmeyi nasip etsin
çok güzel anlatımdı saygı duydum