- 706 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Affet Beni
“Yeter artık be yeter! Sürekli vıdı vıdı ediyorsun.” Diye bağırdı Ahmet, karısı Selen’e. Son zamanlarda neredeyse her akşam incir çekirdeğini doldurmayan sebeplerden dolayı sürekli kavga eder hale gelmişlerdi artık.
Aradan bir hafta geçmişti. Ahmet ve Selen son tartışmalarında bugüne kadar birbirlerine hiç söylemedikleri kadar ağır sözler söylemiş ve birbirlerini çok kırmışlardı. Bunun üzerine Selen, sekiz yaşındaki oğlu Can’ı da alarak annesinin evine gitmişti.
Ahmet şuan postaneye giderken hala öfkeliydi. Ama bunun yanında bir haftadır cevabını bulamadığı kaygıları da yaşatıyordu içinde. Karısıyla daha önce de kavga etmişlerdi. Fakat annesinin evine böyle gidipte bir hafta kaldığı hiç olmamıştı. Olsa olsa sabah gider akşam yada ertesi sabah yeniden pişman olmuş bir şekilde geri dönerdi. Bu şekilde davrandığı için şimdi ona çok kızıyordu. Ve bu kızgınlığını satırlara döktüğü mektubu postaneden şimdi ona gönderiyordu.
Selen, annesinin kendisine üzgün bir surat ifadesiyle uzattığı mektubu eline alarak odasına gitti.
Canı sıkkın bir şekilde açıp okumaya başladı. Kocasındandı.
“...Aferin sana Selen aferin. Bak bugün gideli tam bir hafta oldu. Ne var, ne oldu yani sana biraz bağırdımsa. Bilmiyor musun sanki benim sinirli bir adam olduğumu? İş yerimdeki sorunlarımdan sanki hiç haberin yok!. Kaç zamandır müdürle düşman gibiyiz. Bu mu yani sevmek? Tamam, geçen gün çok sinirlendim. Sana ağır laflar söyledim. Ama idare edeceksin beni. Her evde olur bunlar. Sen bu evin kadınısın, katlanacaksın tabi ki bazı şeylere. Ne adamlar var sen biliyor musun karısının sırtından sopayı hiç eksik etmeyen.Bak, çocuğu da aldın götürdün annene. İyi mi oldu yani şimdi? Selen bak! Eğer böyle inadını sürdürecek olursan bu yuva dağılır, sana söylüyorum. İstesen de beni bir daha bulamazsın….”
Aradan birkaç gün geçmişti. Ahmet işten gelip eve girerken posta kutusundaki mektubu fark etti. Yüzünde tasalı bir hal belirdi. Mektubun Selen’den geldiğini tahmin etmişti. Çünkü Selen hala dönmemişti.
“ ….Ahmet, mektubunda “Bana katlanacaksın” diyorsun. Yazıklar olsun sana! Bunca sene senin bitmek tükenmek bilmeyen sinirine, bundan dolayı sürekli kavga çıkarmana göğüs geren ben değil miyim? Hadi kendimi geçtim, alıştım sana. Ya Can? Daha sekiz yaşında. O’nun önünde her gün ettiğimiz kavgalardan çocuğun ne kadar üzüldüğünün farkında değil misin? Eğer bu yuva dağılacaksa bil ki benim yüzümden değil, senin öfkene hakim olamadığın içindir. Bir daha beni bulamazsın demişsin. Ahmet ben çok düşündüm. Sen kendini değiştirmedikçe bizim o evde asla huzurumuz olamaz. Ve artık ben senle sürekli kavga etmekten, usandım, bıktım. Oysa… Oysa ilk evlendiğimizde hiç de böyle biri değildin.
Ne bileyim,bana karşı daha kibardın. Daha hoş görülüydün. Arada bir çiçek bile getirirdin. Ama şimdilerdeyse bana adeta senin hizmetçinmişim gibi davranıyorsun. Sanki senin çekilmezliğine katlanmaya mecburmuşum gibi hareket ediyorsun.. Halbuki bugüne kadar ben hep seni sevdiğim için katlandın sana. Fakat artık sen ne kadar değiştiğinin, ne kadar çekilmez olduğunun farkında bile değilsin. İnan çok yıprandım. Artık bu halinle sana tahammül edemiyorum. Ben senin öfkelerini dindirdiğin bir ruhsuz, bir eşya değilim.
Ben senin sevgili eşinim. Gözlerini iyi aç! Düşünmeye ihtiyacım var. Açıkçası bundan sonra ne olacak bilmiyorum. Belki de ….Belki de bu iş burada bitecek. Hoşçakal.”
Aylar sonra…..
Gecenin bir yarısı, mutfakta oturan Ahmet iki elini başına alıp kahır içinde düşünmeye başladı. Karısı ve oğlu gideli aylar olmuştu. Onları öyle özlemişti ki.. Yerinden kalkıp içeri odaya gitti. Bir kağıt ve kalem alıp yeniden mutfak masasına döndü. Titreyen elleriyle karısına yeniden bir mektup yazmaya başladı.
………”Selen, bugün senin ve Can’ın benden gidişinizin dördüncü ayı biliyor musun?. Bir gün çekip gideceğini hiç ama hiç düşünmemiştim. Gidersen de üç beş güne dönersin diyordum. Oysa dönmediniz...Dönmediniz. Sizden sonra ev çok sessiz. Ölüm sessizliği gibi.” Ahmet bu satırları yazarken gözünden akan yaşlar kağıdın üzerine damlıyordu…. “Selen galiba sen haklıydın. Ben gerçekten sana çok haksızlık ettim, hem de çok.. Bu arada, her şey ardınızda bıraktığınız gibi. Bir ben değiştim sadece. Sizden sonra, en yakın arkadaşım Alkol oldu. Senin ve oğlumun hasretini ancak böyle söndürebiliyorum. Bu arada işten de atıldım. Alkolik ve kendini kaybetmiş birini istemiyorlar. Bütün gün evdeyim. Gecelerim, gündüzlerim birbirine karıştı. Bazen duvarlar üzerime üzerime geliyor, boğuluyorum. Kaç zamandır saçımı, sakalımı da kesmiyorum. Annem emekli maaşından yardım ediyor bana. Zaten masrafım yok. Boğazımdan sizsiz bir tek lokma geçmiyor ki. Tek masrafım sevgili dostlarım içkim ve sigaram. Akşamları Can’ın resmine bakıyorum. Bende kalan o minik yeleğini öpüp kokluyorum saatlerce. Can’ı çok özledim biliyor musun? Hep odasında yatıyorum kokusunu içime çekmek için. Dün onun okuluna gittim, uzaktan da olsa oğlumu göreyim diye. Ve gördüm onu. Gördüm canımın içini, bir tanemi. Arkadaşlarıyla birlikte oynuyorlardı. Bir de arada bir okulun kapısına bakıp duruyordu. Bilmiyorum beni mi arıyordu acaba? Koşup ona sıkı sıkı sarılmak istedim. O süt kokusunu koklamak istedim. Yüzümü yüzüne değdirmek istedim. Yapamadım. Benim bu perişan halime üzülmesini istemedim. İçim yana yana o biricik Can’ımı seyrettim. Kah mutluluktan ağladım. Kah hasretinden hıçkırıklara boğuldum. Sizi çok özledim anlıyor musun? Lütfen dönün artık! Sizden sonra evdeki bütün çiçekler soldu .Kuşlar bile pencereye gelmez oldu. Herkes biliyor artık bu evde Can yok, Sen yok, hayat yok…”
“……Ahmet, bütün bunlara ben mi neden oldum? Allah’ının aşkına söyle. Neden bana bu mektubu yazıp beni daha da acılara boğuyorsun. Sanıyor musun ki ben o evden çıktıktan sonra eteğime zil takıp oynadım? Biliyorsun senle ne kadar tartışsak da, ben en güzel günlerimi o evde yaşadım. Sende gözümü açtım ben. Sende çocuk oldum. Kadın oldum. Ana oldum. Sanma ki evliliğimize vefasızım. Sanma ki her şeyi içimden bir kerede söküp atabildim. Hele Can! Çocuk rüyalarında hep “Babam, babam” diye seni sayıklıyor. Her gece senin resmini öpmeden, sana “iyi geceler babacım” demeden yatmıyor. Yemeden içmeden kesildi. Hangi ana ister yuvası dağılsın. Ahmet, seni severdim, hem de candan bilirsin. Gene içimde başkasın. Ayrıldık diye ne olur kendini bırakma. Kendine yazık etme. Bizleri de burada daha fazla kahretme…”
“……Selen, Selen’im. Sana iyi haberler vermek istiyorum. Bilmiyorum bu saatten sonra, yani beş aydan sonra kıymeti var mı senin için? Alkolü bıraktım artık. Kendime bir işte buldum artık. Bu arada psikoloğa da gidiyorum, sizi benden koparan şu kahrolası sinirli halimden kurtulmak için. Selen, yalvarırım gelin artık. Başka ne yapmamı istersen söyle, inan yaparım. Tut artık ellerimden, yalvarırım tut ve Affet artık beni..”
“…….Ahmet ben çok düşündüm. Neye karar verdiğimi Can’ın mektubundan okursun olur mu?..”
“…….Babacım, canım babacım. Seni çok özlüyorum biliyor musun? Kimse benimle senin gibi oynamıyor. Kimse senin gibi gıdıklayıp güldürmüyor beni. Zaten sensiz hiç gülmüyorum. Arkadaşlarımın babaları onları parka götürürken benim ellerim bomboş çünkü sen yoksun babacım. Ben hep seni hatırlayıp ağlıyorum. Ama artık dünyanın en mutlu çocuğu benim. Annem valizlerimizi topladı. Yarın evimize gelecekmişiz. Lütfen beni bir daha bırakma babacım olur mu? . Lütfen bırakma……..”
YORUMLAR
Sevgili Kardeşim senin öyküye konu bulmadı ki yeteneğine hayranım...Sanırım üstad olmak böyle bir şey...Ufacık bir olaydan kocaman öykü yazabilme yeteneği...
Bir ailenin parçalanma noktasına nasıl gelip, nasıl toparlandığını, dağılmadığını gösterdin bizlere...
Miraç Kandilin mübarek olsun kardeşim...
Sevgilerimle...
Mustafa bey, bizim insanlarımızın yaşadığı gerçekçi bir öykü.Kendiyle hesaplaşma, neyse ki iyiye yöneliş var.
İnsanlar hatalarını bulup, düzeltmeye uğraşır, iki taraf da buna gayret ederse, evlilikler yolunda gider.
Duygusaldı, çok beğendim, tebrikler, yeni yazılarınızı bekliyoruz.Selamlar...