İKİ NOKTA
İKİ “NOKTA”
Hayat dediğimiz bu uzun yolculuğu kitaba benzetiyorum ben. Hayatlarımız kitaplar gibi; bazıları ince, bazıları kalın. İncelerin hepsi sıkıcı değil. İnce; ama akıcı, doyurucu kitaplardan bazılarımızınki, bazılarımızınki ise tek solukta okunan 500 sayfalık roman…
Kitapları bizim seçme şansımız yok. Rasgele dağıtılmış kitaplardaki rasgele karakterlerin mürekkebi olmak zorundayız. Zorundayız; çünkü kitap karakteri gibi yaşıyoruz; hiçbir şeye itiraz etmeden, hiçbir paragrafa isyan çıkartmadan ve her nokta ya da virgülü kabul ederek yaşıyoruz. Mürekkebimizi başkaları akıtıyor, üzerimizi başkaları çiziyor. Alışmışız böyle yaşamaya: Ses çıkartmadan. Ses çıkartmıyoruz; belki korkuyoruz belki “yorgunuz”. Mürekkebin bir daha hiç yazmamasından korkuyoruz, bizi bir başımıza bırakmasından, kağıda küsmesinden… Ama unutuyoruz; ya kağıt mürekkebe küserse? Bir daha üzerine bir şey yazılmasına izin vermezse, yazıların kendi isteğine göre olmasını isterse? Bazılarımıza macera romanları düşüyor. Hayatları boyunca eğlenerek yaşıyorlar onlar. Bazılarımıza fantastik bazılarımıza da dram kitapları düşüyor. Aşk düşenler mutlu mesut yaşıyor. Din düşenler ibadet ediyor; ama dram düşenler her gün isyan ediyor. Çok okunan türlerden değil ya(!) ona isyan ediyor. Neden kendisinin dram olduğuna, karakterinin hep ağlamak zorunda olduğuna, bütün kötü harflerin(!) kendisine düşmesine isyan ediyorlar. Nafile… Temaları belirleme şansımız yok! Gelişigüzel dağıtılmış temalar; ama türümüzü belirleyebiliriz. Roman, öykü, deneme, günlük ya da mektup olma şansı(!) bize verilmiş.
Herkes temasına göre tür seçecek zannediyorsunuz değil mi? Aşk olanlar iki ciltlik roman, macera olanlar günlük, fantastikler deneme ve de dramlar öykü… Aşklar hiç bitmesin diye, onlar hak ediyor roman gibi uzun türleri. Dramın payına iki- üç sayfalık öyküler kalıyor. Dramı insanlar istemiyor ki, ne kadar az olursa o kadar iyi. Dramın konuşma olanağı yok tabii ki. Geçiştirilecek duygulardan olmak onun kaderidir. Anlayamıyorum ben: Neden duygu, his denince aklımıza “aşk, sevgi” geliyor, edebiyat denen sanat sadece sevgiliye sunulmak için mi oluşturulmuş yoksa! Geçiştirdiğimiz, geçiştirmeye çalıştığımız noktalar, duygular var. Oysa acı hisseden, nefret hisseden çok insan var! Acı ile bütünleşen insanlar var. Onu bir parçası gibi görüp onsuz yaşayamayanlar var. Biz kabul etmek istemiyoruz. Sadece romanlar(aşk) olsun, biz hep romanlardaki harfler, kelimeler hatta cümleler olalım istiyoruz. Dağdan kaçan, kaçmaya çalışan çığ gibi kaçıyoruz “öykü”lerden. Her harf bir başkasını işaret ediyor.
Bence kitapta sevgi kadar nefret de olmalı. Biz insanlar kelimeler ya da cümleleriz bize sunulmuş kitaplarda. Sevgi bir nokta. Belki bir dönüm noktası. Biz cümlenin sonunu sevgiyle tamamlayınca “nokta” koymuş oluyoruz. Birinci noktayı kullanmış oluyoruz. Nefret… Nefret de bir nokta. Cümlenin sonunu “nefret” ile tamamlarsak yine nokta koymuş oluyoruz. İkinci noktayı koymuş oluyoruz. Sevgi de olsa nefret de olsa; nokta! Noktayı koyduktan sonra geri dönüşümüz, değiştirme şansımız ya da cümleleri uzatma imkanımız yok. Nokta koyduysak eğer hiç fark etmez beyaz –sevgi- ya da siyah –nefret- cümlemiz biter. Hayat Kitabı’nda tek cümlelik basit kurgulanmış imgesiz insanlardan oluruz. İnsanlar bizi anlamak için uğraşmaz. Bir kere okumaları yeterli olur. Altımızı çizerek ya da bir sonraki sayfayı çevirmek isteyerek okumazlar. Sadece okurlar. Bu cümlelerle hiçbir akımın öncüsü olamayız ya da her yazarın özeneceği cümleler… Sadece cümle oluruz. Kağıtları doldurmak için yazılmış sıradan milyonlarca cümleden biri oluruz.
Peki sevgi ve nefreti eşit oranda kullanırsak? Bir nokta diğeri bir nokta. Birbirine zıt “iki nokta.” Bu iki nokta aynı anda aynı amaç için kullanırsa üst üste iki nokta(:) olur. Evet, üst üste iki nokta. üst üste iki nokta kitabımızdaki bütün açıklamalar için kullanılabilir, önemli cümlelerden önce kullanılır. En önemlisi de üst üste iki noktadan sonra yazacağınız bütün cümleler sizindir. Aynı cümleye bağlı yüzlerce farklı cümle; ama sizin. Üst üste iki noktayı kullanırsanız paragraflar yaratırsınız. Sayfalarca yazı sizin demektir, “sizsiniz” demektir. Siz imgelerin had safaya çıktığı, mantığın konuşmaya başladığı, diğer “uydurma”, “kurgu” cümleleri kıskandıran açıklamalarsınız. Harflerin hareket etmekten yorulduğu tek platformsunuz. Cümlelerin sonsuzluk için yarıştığı, birbirini kovaladığı kağıtlarsınız. Kitabın özenle seçilmişlerisiniz, açıklanmak; çözümlenmek pahasına kendini feda edenlersiniz ve en önemlisi siz, sizin gibileri sizin yarattığınız bir sizsiniz… Demek ki yanlışmış!!! Aşklar roman, dramlar öykü olmak zorunda değilmiş. Ne olacağımız, ne kadar olacağımız ve etkilendiğimiz ölçüde ne kadar etkileyeceğimiz bize bağlıymış. Birinci nokta, ikinci nokta ya da ikisi birden… Seçim bize ait… Ama sanırım esas önemli olan yazıyı geçirilmek, kalıcı olabilmek, sonsuzlukta sonsuz olabilmek…
Hayatta(kitapta) kimilerinin cümleleri vardır; kimilerinin sözcükleri…Kimilerine yeter birkaç kelime ya da bir cümle… Ama ben paragraf olmak istiyorum… Hem de sonu hep üç noktayla biten bir paragraf…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.