- 510 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yüzleşme
Yüzleşme
Genç adam omuzlarını esnetmeye çalıştı. Olmadı başını hızla sağa sola salladı. Boynundan gelen kütürtüler memnun, memnun rahatlamasına sebep oldu. Pencerenin önüne gelerek tülü kenara çekti. Dışarıda bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağıyordu. Yüzünü iyice cama yasladı. Aşağıda miyavlayan kedi yavrusunu görmek için çabaladı. Ara sıra ileri doğru uzattığı patisini görebiliyordu. Dönerek sırtını cama yasladı. Dilinin ne tadı vardı ne de tuzu vardı. Ağzını suyla çalkaladı. Hala başı kazan gibiydi. Ne yaparsa yapsın akşamdan kalmanın ağırlığını üzerinden atamıyordu. Mutfağa giderek cezveyi ocağın üzerine sürdü. Aç karnına bir sigara yaktı ve derin bir nefes çekti. Bir an ayaklarının yerden kesildiğini sandı. Bir nefes sigaranın kendisini bu kadar etkileyeceğini hiç düşünmemişti.
O gideli tam doksan gün olmuştu. Doksan tane yirmi dört saat olmuştu. O günün akşamını hala unutamamıştı. Ne bir mektup ne de bit not. Öylece bırakıp gitmişti. Bu kadar kısa sürecek bir mutluluk için mi bir araya gelmişlerdi. Bunun için mi aylarca bıçak sırtında yaşamışlardı. Çılgına dönmüştü. Ondan kalmış bir tek iz bulabilmek için her tarafı aradı, çekmeceleri dolapları karıştırdı divan altlarını yokları. Burada böyle bir kadın yaşamamıştı pes etti yenilmenin verdiği huzursuzlukla odanın ortasında kalakaldı. Omuzları düştü, kolları normalden daha uzun görünüyormuşçasına sarkarken vücudunun kendisini dinlemeyip iflas ettiğini o an anladı. Gözünden yaşlar sicim gibi akıyordu. Beyninde tek bir soru dolaşıp duruyordu.’’ Neden ? ,, Sarsak adımlarla yürüdü ve merdivenden aşağı doğru inmeye başladı. Dışarıda bu günkü gibi yağmur yağıyordu. Aylar sonra ilk defa meyhanenin yolunu tuttu. Hayatta bu benim geleceğimdir diyebileceği hiçbir beklentisi kalmamıştı. Yanında o olmadıktan sonra yaşanmış hayat, hayat değildi.
Cezvenin taşması ile çıkan cızırtıdan kendine geldi. Hayretle ağladığını fark etti. O günden bu güne hiçbir şeyin değişmediğini anladı. Bundan sonra değiştirecek gücü de kalmamıştı.
Avuç içi kadar ufacık daireyi ne zorluklarla bulmuşlardı. Hayatının en az ama en mutlu günlerini onunla beraber yaşamıştı. Hayat oydu, yaşam oydu. İlk karşılaştıkları gün ilk bakışlarda onun olmadığı yerlerde kendisinin de hiç olamayacağını anlamıştı. Mutfaktan çıktı ve yatak odasına geri döndü. Son zamanlarda bir haller olmuştu. Geceleri uyuyamıyordu. Uyusa bile sabahları hiç kıpırdamadan yatağın bir köşesine büzülmüş olarak uyanıyordu. Rüyalarında hep onu görüyordu sarmaş dolaş yatarken. Bazı sabahlar uyanınca onun başını koyduğu yastığı okşuyordu, onu okşar gibi.
Günlerce neden terk edildiğini anlayabilmek için kafa yorup durdu. Sanki bir anaforun içine düşmüş olduğu yerde dönüp duruyordu. Kafasının içinde bir sürü soru dolaşıp durmasına rağmen hiç birini cevaplandıramıyordu. Kahveyi içince kendini biraz daha iyi hissetmeye başladı. Üstünü giyindi, dışarı çıkmadan evvel yapacağı son bir işi kalmıştı. Yatağın baş ucundaki komodinin en alt çekmecesini çekerek bir tomar dosya kağıdını aldı acele etmeden teker, teker inceledi bu kağıtlarda ikisinin de beraber yazdıkları mutlu yaşantılarından kesitler vardı. Büyükçe bir zarfın içine dosya kağıtlarını yerleştirdi ve zarfın yapışkanlı kısmını iyice yapıştırıp üzerine gideceği adresi yazdı ve kolunun altına sıkıştırıp merdivenlerden indi kapıyı açıp dışarı çıktı. Yağmur dinmiş bembeyaz bulutların arasından güneş yüzünü göstermişti. Minik kedi yavrusu bıkıp usanmadan hala önündeki çöp parçası ile oynamaya devam ediyordu. Bu gün işe gitmemeye karar verdi. ‘‘ Artık hiçbir şey düşünmeyeceğim ,, Dedi ‘‘ onu bile,,
Acaba gerçekten içinden çıkarıp atabilmiş miydi. Unutmak o kadar kolay mıydı. Birden aklına onunla yapmış olduğu bir konuşma geldi.
Genç kadın, adamın kendi bedenini sarmış olan kollarından sıyrılıp yorganı üzerinden attı. Komodinin üzerindeki paketten bir sigara alıp yaktı ve yatağın üzerine bağdaş kurup oturdu. Pencereden süzülüp giren sabah güneşi kadının çıplak vücudunda ilginç gölgecikler oluştururken, kadın içine çekmiş olduğu dumanı adamın yüzüne üfledi ve konuşmaya başladı;
_ Hayatım , sence acısıyla , tatlısıyla içine sindirebileceğin en güzel şey nedir?
Adam soruyu hiç düşünmeden cevapladı.
_ Sevmek.
Arkasından ikinci soru gelmişti.
_ Ya sonra ?
Adam bir daha yanıtladı.
_ Sevilmek.
Genç kadın bir daha sordu.
_ Bana bak karşında her şeyinden sıyrılmış dünyaya ilk geldiğim gibiyim. Ve beni böyle görmek isteyen ne kadar çok erkek vardır. Şu andaki görünüşüm sevgimin sana olan göstergesi değil mi ? Eğer böyle düşünürsek cevabın sevilmek olmalıydı. Şimdi söyle bana neden sevmek sevilmekten daha güzel ?
Genç adamın gözleri parladı. Biraz evvel kolları arasında, zevk dalgaları ile kıvranan vücudu bir müddet seyretti ve acele etmeden ağı, ağır cevap verdi.
_ İnsan sevdiğine sevildiğinden daha çok emindir sevgilim.
Sokağı baştan sona yürüyüp geçti. Köşeyi dönüp gözden kaybolurken, genç adamın yüzünde beliren gülümseme aldığı kararın sonucumuydu, yoksa geçmişten kalan bir alışkanlık mıydı onu bilemeyiz ama o şunu çok iyi biliyordu. Gerçekten sevmişti. Sevildiğine emin olmasa bile.
08-10-2007-Salı
Tuğrul Ahmet PEKEL